Black Friday'de Alışveriş Yapanları Eleştirenleri Eleştiren, Alternatif Bir Görüş
burjuva indirim kovalamadan nesnelere sahip olabilir, "ihtiyaç duyduğunuzdan fazlasını almamalısınız" şeklindeki münzevi ahlak, yalnızca düzenli olarak ihtiyaç duyduklarından fazlasını satın alabilen insanlar için mantıklıdır. kara cuma eleştirileri sefil bir ahlak karnavalı.
düşük ücretli işçiler, maddi bir zorunluluk olarak harcamalarına dikkat ederler, büyük çoğunluğu da zaten boğazına kadar kredi borcu içindedir. düşük ücretli işçilere tüketim üstünden suçluluk enjekte etmek, burjuva toplumlarında bir erdem olarak görüyor.
bu yüzden de sözde tüketim karşıtı vaizlerin hedef kitlesi hiçbir zaman burjuva sınıfı olmuyor, diğer tüm sınıflara nutuk atıyor, ahlaksız olan da, açgözlü olan da, tüketen de, alışveriş çılgını olan da, meta fetişisti olan da, tasarruf nedir bilmeyen de onlardır, rezil olan da onlardır.
insanlara neyi yapıp neyi yapamayacağını, neyin doğru neyin yanlış olduğunu, neyin iyi neyin kötü olduğunu vaaz etme hakkını kendinde gören, yalan dolan bir kapitalizm karşıtlığını kalkış noktası edinip sinsi bir ahlak şiddetine savrulan o sefil senfoni.
iddia şudur, kapitalizm, insanları gerçek ihtiyaçlarından uzaklaştırıp yapay arzular yaratır, bu kapitalist toplum vizyonunda, burjuvazi kitlesel reklamcılığı ve kültür endüstrisinin diğer kurucu unsurları, insanları gerçekte ihtiyaç duymadıkları şeyleri istemeye yönlendirir. reklama göre davranma ve tüketme ihtiyacı pompalanır ve baskı ile bireyin sırtına yüklenir, bu yüzden bu ihtiyaçların tamamı sunidir ve "yanlış" ihtiyaçlardır.
oysa kapitalizmin arzu ve ihtiyaçları genişletmesi, karşı çıkılacak bir durum değil tam tersine kapitalizmin biricik faydalarındadır. temel gıda ve barınağın ötesinde edebiyat, sanat, dekorasyon, seyahat vb. kapitalizmin "büyük uygarlaştırma etkisi"dir.
üstelik bu "suni" ihtiyaç argümanı frankfurt okulu'na değil burjuva iktisatçılarına aittir. burjuva iktisatçılarına göre iki tür ihtiyaç vardır, birincisi, bireyin toplumsal varlığından doğan ihtiyaçlar, ikincisi ise 'suni' ihtiyaçlar ". bu "suni ihtiyaç" ifadesine ise en başta marx karşı çıkar.
1844 elyazmaları'nda sorunun kaynağını ve tedavisinin ne olduğunu da söyler, "özel mülkiyet bizi o kadar aptal ve önyargılı yaptı ki, bir nesne ancak biz ona sahip olduğumuzda bizim olur…" marx'a göre mesele tüketim ile değil özel mülkiyetin ideolojisi ile ilgilidir.
marx'ın kapitalizm başlığında tüketim eleştirisi de kapitalizmin işçilerin arzularını ve ihtiyaçlarını genişletmesi ile ilgili değil, bir yandan bunu sağlarken öbür yandan işçiyi tüketemeyecek hale getirmesidir. kapitalist şiddet.
yani kapitalizm marx'a göre büsbütün öcü değildir, bize mutluluk vaat eder, bunu yerine getirmeye de çalışır ama başaramaz, çünkü yarattığı ihtiyaca ulaşmamızı sağlayacak geliri sunamaz, yani mesele tüketim değildir, mesele sermayedeki eşitsizlik sebebiyle vaadini gerçekleştiremiyor olmasıdır, yoksa üretici biziz, neden tüketici olunca birden suçlanıyoruz?
"sahip olduklarımız bize sahip oluyor..." neymiş bu bize sahip olan nesne, artık kullanmadığımız için dayımıza verdiğimiz 2012 model iphone 5 mi?
üstelik, birçok insan bu indirimli satışlardan yararlanarak fayda sağlar, çünkü gelirleri düşük veya mütevazı, bu nedenle bu satışlar, "lüks" mallar elde etmek için sahip oldukları ele geçen nadir fırsatlardan. buradaki sorun türkiye'nin ileri gelişmiş bir kapitalist ülke olmaması, black friday bu yüzden bizde epey absürt.
daha da ötesi, maddi şeylere duyulan arzuyu eleştirmek, insanların sosyal ilişkileri sürdürmek için bulundukları faaliyeti ve insanın kendini geliştirmesinde maddi şeylere ne kadar bağlı olduğu gerçeğini de yok saymak demek.
örneğin, işinizi yapmak için iyi bir bilgisayara sahip olmak zorundasınız, yerine daha işlevsel bir ürün çıkıyor, yahut en fazla iki sene sonra o aldığınız telefonun sarjı artık yetmiyor. tüketim eleştirilecek bir olgu değil, eleştirilecek olan şirketlerin üretim safhası, çünkü bu ürünleri elde etmeden faaliyette bulunmanız, kendinizi mutlu hissetmeniz neredeyse imkansız.
ve dahası kapitalizm altında ortaya çıkan ihtiyaçların çoğalması, özünde özgürleştiricidir, insanı zenginleştirir ve toplumsallaşmaya da katkı sağlar.
üstelik marx'ın meta fetişizmi eleştirisi de tüketim ile değil, metanın değerinin, fiziksel nesnenin kendisinin dünyevi yaratımından ve yaşayan insanlar tarafından kullanılmasından nasıl koptuğu ile ilgilidir.
o "tüketmeyin, yeter!" çığlığı atan, "ihtiyacınız olanı almayın!" gibi bir ifadeyle kişi için neyin ihtiyaç neyin gereksiz olduğunu belirleme hakkını elinde tuttuğu zannındaki ahlaksızların da bir tanesi bile diyojen gibi fıçıda yaşamıyor.
üreten biziz, tüketmek da sonuna kadar hakkımız, bu hakkın önündeki en büyük engeller de işçinin gelirini gasp eden burjuva sınıfı, adil olmayan bir servet dağılımı. hem burjuva gelirine el koysun, hem de yoksulluğunun suçlusu senin açgözlülüğün olsun, bu da yetmiyormuş gibi ürün almak istediğinde bir de ahlaksızlık fırçası ye.
burjuva tüketecek kimsenin gıkı çıkmayacak, biz tüketince ahlaksız, açgözlü olacağız.
savunulması gereken, herkesin maddi bolluğun tadını çıkarabileceği bir dünyadır, hem bireyin ihtiyaçlarının genişlediği hem de tatmin edildiği bir dünya. onun için de tek çare var, drogba.
ihtiyacı olmayan şeyleri alan insanlar mı arıyorsun ? git ülkenin en güzel semtinden yılda bir gün bile oturmadığı sekizinci villasını satın alan burjuvayı göm. bi susmadınız şu dar gelirlileri eleştirmekten, müptezel ahlak zabıtaları, kafa ütüleyen korolar sizi...
kaynaklar:
1- herbert marcuse, tek boyutlu insan,
2- karl marx, grundrisse
3- karl marx, grundrisse
4- karl marx, 1844 el yazmaları,
5- das kapital: politik-ekonominin ideolojisinin eleştirisi, cilt 2
6- das kapital: politik-ekonominin ideolojisinin eleştirisi, cilt 1