Bizzat Gidenler Anlatıyor: Erasmus Yapmanın Hayat Değiştiren Faydaları
Tecrübeli bir Sözlük yazarı anlatıyor
şu ana kadar erasmus'un ne kadar güzel bir şey olduğunu, bende bıraktığı izi tam olarak tarif edemem, eksik anlatırım, yanlış anlatırım diye korkarak bir türlü hakkında entry yazmaya kıyamadığım ama artık gemileri yakıp anlatmaya karar verdiğim, hayatımı sonsuza kadar değiştiren, herkesin mutlaka deneyimlemesi gereken bir öğrenci değişim programı.
ben erasmus'u litvanya'nın başkenti vilnius'ta yaptım (ben askerliği kars'ta yaptım gibi oldu). bir dönemliğine gittim, yetmedi ikinci döneme uzattım. okula çok nadir gittim, tüm derslerimi geçtim.
o kadar güzel bir duygu ki hayatınızda ilk defa tek başınıza böyle bir maceraya kalkışıyor olmak. bavulunuzu alıp hiç bilmediğiniz, hiç görmediğiniz, bambaşka bir yere gitmek. o uçakta aklınızdan geçenleri, yaşadığınız heyecanı benim size tarif etmem mümkün değil. benim değil, ne dostoyevski ne charles dickens, hiçbir yazar o duygu karmaşasını tarif edemez size. uçağın kanadında görünen air baltic logosu ve dilime dolanmış mor ve ötesi'nin yorma kendini parçasıyla litvanya'ya yaptığım o yolculuk hayatımın en güzel günlerindendi belki de.
çok şey katıyor insana erasmus. bir antipati yaratan, kulüplere barlara takılıp adam akıllı bir şekilde kadın-erkek ilişkilerini ve cinselliği deneyimlemenin yanı sıra çok fazla şey katıyor yani. bunlar işin eğlence kısmı. ne yazık ki birçok türk erasmus'ta millete türkiye'nin ne kadar mükemmel bir ülke olduğunu falan veya nasıl şeriatın gelmek üzere olduğunu anlatıp, 7 türk grup halinde takılıyor ve hakikaten antipatiyi hak ediyor ama yapacak çok fazla şey var. hele ki erasmus öğrencilerinin tamamının aynı yurtta kaldığı bir okula denk geldiyseniz. ankaralı turgut açıp ispanyollarla, fransızlarla, çeklerle, almanlarla göbek atıp, avrupanın 7 ülkesinden 7 farklı adamla takım kurup halı saha maç yapmanın tadına varabilir veya her ülkenin hakkında çok enteresan şeyler öğrenebileceğiniz sohbetlere yelken açabilirsiniz. portekizli arkadaşın size kanka diye hitap etmesi, sizin ispanyol arkadaşlara tio diye hitap etmeniz gibi küçük eğlenceleri tadabilir, 5 dilde küfür öğrenebilirsiniz. yer yer bağıra çağıra ispanyollarla parti yapıp, katalan arkadaşa "franco'nun ispanyasını bölemezsiniz" diye takılarak, yer yer almanlarla bira içip ağır ağır muhabbetinizi edip "yahudi arkadaşımı çağırsam öldürmezsininiz değil mi" diye espri yaparak, arkadaşlardan gelen "dönercilik nasıl gidiyor" şeklindeki karşılıklara gülerek temel fıkrası gibi bir ortamda vakit geçirebilirsiniz. tabi kendim gibi rahat ve açık görüşlü insanlara ben denk geldim ama herkes denk gelir mi bilemem. bence belli bir samimiyet kurmadığınız insanlara yine de bu esprileri yapmayın sdfsdaf.
neyse, insanın öğrendiği şeylerin, edindiği vizyonun tarifi yok. dünyaya bakışınız komple değişebiliyor.
e bu kadar anlattık, gelelim şu meşhur post-erasmus depression (depresyon sonrası depresyon) kısmına. tek kötü kısmı da burası işte. o insanlara teker teker güle güle demek akıl almaz hüzünlü, hele de benim gibi duygusalsanız. orada edindiğim arkadaşlıklar, oradayken gezip gördüğüm yerler, geçirdiğim zamanlar, ettiğim muhabbetler hala burnumda tütüyor. hala vilnius sokaklarını hatırladıkça içim hüzünle doluyor. şu anda litvanya'da olmak için neler veririm neler. çektiğim yüzlerce, binlerce fotoğrafa boğazım düğümlendiğinden bakamıyorum. mor ve ötesi'nden yorma kendini'yi ne zaman dinlesem o içimi bir acayip eden duygu tekrar geliyor bir anlığına, hüzünleniyorum. hele benim gibi türkiye'den çeşitli sebeplerle soğumuşken gittiyseniz, döndükten sonra eskisinden bile beter gelebiliyor her şey. bu hüznün altında ezilip zaten abd'de exchange programına başvurup geldim amerikalara, yazın da erasmus stajı yapacağım kısmet olursa. ne yaparsam yapayım o mükemmel seneyle hiçbir şeyin aynı olmayacağını biliyorum ama ne kadar o zamanları hatırlatsa bana o kadar iyi.
ama dönüşte tek kalan bu depresyon mu oluyor? hayır tabii. dediğim gibi o vizyon, o ufkunuzun genişlemesi ve tabii o arkadaşlıklar. daha bu yaz ispanyol arkadaşlarıma istanbul'u gezdirdim, eylülde de alman arkadaşlarımı misafir edeceğim. fırsat bulduğum gibi ben de onların yanına gideceğim tabi.
bu yazıdan tek varacağım sonuç şu: gidin. ne olursa olsun gidin. ne pahasına olursa olsun gidin, pişman olmazsınız. kağıt kürekten, nottan, ingilizce'den, tek yaşamaktan ne bileyim aklıma da gelmiyor ama neyden çekiniyorsanız, çekinmeyin. hepsine değecek.
neler neler anlatılır da erasmus ile ilgili, çekindiğim gibi oldu, anlatamadım işte. o hatırladığım müthiş duyguyu, o geçirdiğim hayatımın en mutlu zamanını yaşatamadım okura. ama olsun varsın, elimden geldiğince yazdım işte.
Madde madde diğer avantajları
- avrupa'daki bazı üniversiteler resmi olarak, bazıları ise gayrıresmi olarak lisansüstü eğitim kabul süreçlerinde erasmus geçmişini bir artı olarak değerlendirir.
- partilemekten başka şeyler de yapabilecek zekaya sahipseniz, ordaki akademisyenlerle bağlantılarınızı kurup master yada doktora için aynı üniversiteye tekrar gidebilir yada en kötü ihtimalle bir referans mektubu alabilirsiniz.
- erasmus için gidip bulunduğunuz şehirdeki büyük firmalarda erasmus öğrencisiyken de staj yapabilir, üstüne para da kazanabilirsiniz.
- güzel bir üniversitede yapılan erasmus sadece staj değil uluslararası şirketlerde iş bulma konusunda da yeni kapılar açabilir. skype mülakatında duyduğunuz ikinci cümle "cv'ni inceledim, o okulda bulunmuşsun" olabilir.
- gittiğiniz ülkenin eğitim sistemi hakkında doğrudan, diğer ülkelerden gelen öğrenciler sayesinde de dolaylı yoldan diğer ülkelerin eğitim sistemi ve koşulları hakkında birinci ağızdan en objektif değerlendirmeleri alabilirsiniz.
hiçbir şey olmasa türkiye ile gidilen ülkedeki eğitim sistemini karşılaştırma fırsatı verir.
- erasmus, hayatınız boyunca tek bir defa yaşayabileceğiniz çok acayip bir dönem. en az 6 ay boyunca tek derdiniz akşam ne içsem, ne giysem, nereye ucuz uçak bileti bulsam, nerde sabahlasam gibi saçma sapan şeyler ve sizinle bu durumu paylaşan yüzlerce boş insan var etrafınızda. survivor gibi ya, almışlar toplamışlar o kadar adamı sadece eğlensinler diye ki gelecekte siz çok dertsiz tasasız, rahat bir insan olsanız bile etrafınızda sizinle aynı kaderi paylaşan o kadar insanı bulmanız olasılık dahilinde değil.
- biraz maceraperestlik varsa sonrasında vay amk ben bunu nasıl yapmışım yahu diyebileceğiniz saçma sapan şeyleri yapıp şahane hikayelerle dönebilirsiniz, ortam buna müsait.
- okulu siktir edebilirsiniz, hocalar zaten sizin oraya okumaya gitmediğinizin farkında. sadece giderken çok ciddi bir ders temposuna sokmamaya çalışın kendinizi, 3-4 ders almanız yeterlidir, yata yata verirsiniz.
- verimli kullanıp da yerinizde çakılı kalmazsanız 10 senelik vizyon sahibi olabilirsiniz. okul yok, iş yok, dert tasa yok, avrupa'dasın zaten vize derdi yok, ryanair var, kim nereye gidiyorsa takıl peşlerine gez. milletin senelerce gitmek isteyip de gidemediği yerlerin sokaklarını avcunun içi gibi bilme imkanına sahipsin. kitaplardan öğrenemeyeceğin yemek kültürü, içki kültürü, tanıyabileceğin ve yeni şeyler öğrenebileceğin en garip insanlar, hepsi seni bekliyor. giden insanla dönen insan arasında uçurumlar olması içten değil.
- yurtdışında master düşünceniz varsa artı puandır sizin için.
- yaşayarak dil öğrenebilme imkanı. bir dili kullanarak, konuşarak öğrenmek asla kursuna gidip kelime ezberlemek gibi olmuyor. dil kursunda öğrendiğim italyanca kelimeleri çoktan unutmuş iken binario'nun, gelato'nun, fermata'nın ne olduğunu hayatım boyunca hafızamı sildirmedikçe unutmam mümkün değil, çünkü hepsi ile bir anım var. bu konuda erasmus'un size ne kadar şey katacağı yine size kalmış biraz. biraz dile meraklı bir insansanız, biraz sınırlarınızı zorlayıp emek harcarsanız ingilizce'nin yanında en az bir dil daha hediye eder size erasmus. aynı şekilde yaşadığı yerin dilinde nasılsın bile demeyi öğrenemeden geri dönen arkadaşlarım da oldu.
- yazmaya gerek var mıydı bilmiyorum ama bunları yaparken göbeğiniz çatlayana kadar eğlenebilmek, 5 yaş gençleşmek, saçınızın çıkması falan filan.
Dezavantajları da yok değil
- boşa kullanılmaya müsait olması. ukrayna'ya seks seyahatine gidermiş gibi giderseniz, iki cima eyleyecem diye güzelim 6 ayı heba eder dönersiniz ki gidenlerin çoğu bu amaçla kullandığından erasmus'un adı çıkmış durumda.
- verilen hibe yetersiz kalıyor çoğunlukla. doğu bloğunda hayat ucuz, oralarda yetebilir belki paranız ama orta avrupa, özellikle kuzey avrupa ülkelerinden birine gidiyorsanız aylık hibe miktarınızın iki katı harcamanız olabiliyor. gitmeden önce göz önünde bulundurmanızda fayda var.
- dönüşü. ben hakkıyla erasmus yapıp da döndükten sonra mutlu olabilen tek bir insana rastlamadım. ilk birkaç ay sürekli sorgulamayla geçiyor, tek bir akşam dahi evde boş oturmaya katlanamayıp küfrediyorsunuz, hocalar üstünüze geldiğinde rahatlığa alıştığınızdan nereye düştüm ben amk diyorsunuz. en sonunda artık erasmus öğrencisi olmadığınızı, türkiye'de yaşayan sıradan bir vatandaş, bir öğrenci olduğunuzu kabul ettiğiniz, daha doğrusu yaşayabilmek adına kabullenmek zorunda kaldığınız o dönüm noktasına geldiğinizde biraz rahatlıyorsunuz. bu noktadan sonra hayalperestlik dönemi başlıyor, sürekli yurtdışına kaçış planları, olmayacağı muhtemel 5 senelik kalkınma ve kurtuluş planları falan derken bir de bakmışsınız jack shephard olmuş, sakalı salmışsınız.