Bize Kendimizi Değersiz Hissettiren Bir İnsana Neden Aşık Oluruz?

Değersiz hissettiren birine aşık olmak, beynin ödül ve tehdit devrelerini aynı anda harekete geçirir; peki neden bu kadar zor bırakılır?
Bize Kendimizi Değersiz Hissettiren Bir İnsana Neden Aşık Oluruz?

değersiz hissettiren birine âşık olmak, beynin iki güçlü sistemi; ödül ve tehdit devreleri arasında sıkışıp kalmak gibidir.

aşkın erken evrelerinde beynin mezolimbik dopamin sistemi, özellikle ventral tegmental alan (vta) ve nucleus accumbens, yoğun şekilde çalışır. bu bölgeler, yasaklı madde gibi bağımlılık yapan maddelerin de etkilediği merkezlerdir. yani sevilen kişiyle her olumlu etkileşim, küçük bir “dopamin patlaması” yaratır. fakat bu kişi aynı zamanda seni küçümsüyor, ilgisiz davranıyor ya da tutarsız bir biçimde sevgi gösteriyorsa, beynin amigdala ve anterior singulat korteksi devreye girer. bu bölgeler sosyal reddi ve tehdit algısını işler.

ortaya çıkan tablo, bir tür nörokimyasal çatışmadır. bir yandan dopamin seni o kişiye yönlendirir çünkü arada geçen iyi anlar, beynine “ödül” sinyali verir. öte yandan kortizol ve norepinefrin, yani stres hormonları, reddedilme korkusunu ve değersizlik hissini körükler. bu iki durum dönüşümlü olarak yaşandığında, bağımlılık mekanizması devreye girer. beyin, bu kişiden gelen “az ama güçlü” onay anlarını, ödülün nadirliği nedeniyle daha da değerli kodlar. tıpkı bir kumar makinesinde arada bir gelen kazanç gibi.

prefrontal korteks (mantıklı düşünme merkezi) bu süreçte zayıflar; özellikle romantik bağlanma sırasında beynin değerlendirme sistemleri geçici olarak baskılanır. bu yüzden kişi, mantıksız olduğunu bilse de uzaklaşamaz. aynı zamanda oksitosin ve vasopressin gibi bağlanma hormonları, duygusal bağı kalıcı hale getirir. bu kimyasallar, hem güven hem de aidiyet duygusu yarattığı için, kişi toksik bir ilişkide bile kendini “evde” hissedebilir.

sonuçta beyin, sevgi ile tehdit arasındaki çizgiyi bulanıklaştırır. kişi bir yandan değersiz hissederken, diğer yandan bu kişiden gelecek en ufak bir sevgi göstergesine tutunur. bu, nörolojik olarak aşkın en kırılgan ama en güçlü halidir: acı ve haz aynı sinir ağlarında birbirine dolanır, böylece kişi hem kaçmak hem de kalmak için aynı anda neden bulur.