Bizans İmparatorluğu Zamanında Günlük Hayat Nasıl Geçerdi?
bizans imparatorluğu... 395 yılında batı roma imparatorluğundan ayrılan ve 1000 senenin üzerinde varlığını gösteren imparatorluk. buradaki günlük hayatı merak edenler için:
bizans imparatorluğu'nda kişinin durumu büyük oranda doğumunda belirlenirdi ve ailesinin sosyal durumuna göre şekillenirdi. ancak kişi eğitim, varlık veya güçlü kişilerin desteği ile bir üst sınıfa geçebilmekteydi. birçok kişi yiyecek almak ve ailesini geçindirmek için çalışmak zorundaydı ancak bütün hayat çalışmaktan ibaret değildi. eğlence için şehir merkezlerinde fuarlar kuruluyor, dini festivaller düzenleniyor, savaş arabası yarışları oluyor veya akrobat gösterileri yapılıyordu.
doğum
birçok antik kültürde olduğu gibi, bizansta kişinin yetişkinlik çağında yapacağı iş ve sosyal sınıfı doğumunda belliydi. bizansta iki tür vatandaş bulunmaktaydı, bunlardan bir tanesi zenginlerin oluşturduğu ve honestiores adı verilen imtiyaz sahibi kişiler, diğeri ise humiliores adı verilen sıradan kişiler. ceza alınması durumunda yaptırımlar imtiyazlı kişilere daha hafif oranda uygulanıyordu, çoğu durumdaysa cezalar paraya çevriliyordu. aldatma ve rahibeye tecavüz suçlarında kişilere dayak veya burun başta olmak üzere uzuv kesme cezası veriliyordu. cinayet veya vatan hainliği gibi ağır suçlardaysa kişinin sosyal konumuna bakılmaksızın ölüm cezası veriliyordu. bu iki sosyal sınıfın altında bulunan ve kölelerden oluşan bir sınıf daha vardı ve köleler savaştan esir olarak alınır ve pazar yerlerinde satılırdı.
aile isimleri kişinin mesleği veya memleketi hakkında bilgi verirdi. örneğin keroularios, kandil yapan anlamına gelirdi veya paphalgonitis, paflagonyalı (günümüzde batı-orta karadeniz'de kalmaktadır) anlamındaydı. kişilerin ortalama ömrü günümüzle kıyaslanınca oldukça düşüktü, 40 yaşını geçen kişiler ortalamanın üzerinde yaşardı. sürekli yaşanan savaşlar ve sonu gelmeyen hastalıklar sebebiyle birçok kişi genç yaşta ölürdü.
çocukluk ve eğitim
alt sınıftakilerin çocukları temel olarak ailesinin mesleğini öğrenirdi. aristokratların kızları eğirme, dokuma, okuma ve yazma öğrenirdi. bazılarıysa incili öğrenir ve din büyüğü olan azizlerin hayatlarını öğrenirlerdi ancak resmi olarak eğitim görmezlerdi çünkü kendilerinin evlenmeleri ve çocuklara bakmaları, evle ilgilenmeleri ve köleleri idare etmeleri beklenirdi.
aristokratların oğulları içinse birçok şehirde yerel rahiplerin işlettiği okullar olurdu ve kendileri buraya giderlerdi. ayrıca parası yetenler özel eğitmen tutarak bunlardan da ders alabilirdi. erkeklere öncelikle yunanca okuma ve yazma öğretilirdi, ardından yedi dalda eğitim görürlerdi. bu yedi dal dil bilgisi, hitabet, mantık, matematik, geometri, armoni ve astronomiydi. görülen eğitimlerin arasında homeros'un yazdığı ilyada destanı bulunurdu ve öğrencilerden bunun gibi birçok edebi eseri tamamen ezberlemeleri beklenirdi. uzun bir edebi eserin ezberlenmesinin sebebi günümüzde anlaşılamamış olsa da, muhtemelen alt sınıftakileri hafızalarıyla etkilemek için olduğu düşünülmektedir.
daha ileri seviye eğitim almak isteyenler konstantinopolis, iskenderiye, atina veya kudüs şehirlerine giderlerdi. ders müfredatı plato ve aristotales'in öğretileri başta olmak üzere felsefe öğrenmek ve hristiyan teolojisini anlamaktı. çocuklar ayrıca eğitim görmeleri için kiliseye veya mahkemeye gönderilebilirdi. konstantinopolis şehrinde bürokrasiyle ilgilenecek çocuklar için siyaset okulu bulunurken, beyrut şehrindeyse hukuk okulu bulunmaktaydı. 9. yüzyılda konstantinopolis şehrinde kurulan üniversitede matematik öğretilmeye başlanmış, ardından 11. yüzyıl'daysa hukuk okulu kurulmuştur.
aile ve evlilik
kızlar en erken 12, erkeklerse 14 yaşındayken evlenirdi. evlenen çiftlerin birbirlerine sadakati ve ailelerinin bu evliliğe rızalarının olması gerekirdi. bu sebeple çiftlerin nişanlanmasıyla birlikte birbirlerine bağlandığı anlamı ortaya çıkardı. eşi ölen dul kadının yas tutma dönemi bittikten sonra ikinci kez evlenmesine izin verilirdi ancak üçüncü evlilik çok nadir görülürdü ve hiç çocuk doğurmaması gibi özel durumlarda yapılırdı. sebepsiz boşanmak neredeyse imkansızdı, eğer kadın eşini aldatmışsa erkek karısını terk edebilirdi ve erkek cinayet işlemiş veya büyücülük yapmışsa kadın kocasını terk edebilirdi. ancak imparator justinianus çıkardığı bir yasayla boşanmaları tamamen kaldırmıştır ve sadece her iki çiftte kalan ömründe kendini manastıra adarsa buna izin vermiştir. evin lideri erkekti ancak kocası ölen bir kadın evinde yaşamaya devam edebilirdi ve gerektiği durumlarda evin liderliği rolünü üstlenebilirdi.
yiyecek ve içecek
alt sınıflar için bulunan yiyeceklerin arasında haşlanmış sebzeler, tahıllar, ekmek, yumurta, peynir ve meyveler bulunurdu. et ve balık özel durumlar için saklanırdı. zengin aileler et ihtiyaçlarını yaban kuşlarından, tavşanlardan, domuzlardan ve koyunlardan karşılardı. zeytinyağı çeşni olarak yaygınca kullanılırdı, birçok baharat doğudan gelirdi ve şarap her yerde bulunurdu. tatlı olarak içinde bal, fındık, tarçın veya kuş üzümü bulunan hamur işleri veya asma yaprakları olurdu. yemekler genellikle elle yenilirdi, bazense bıçak kullanılırdı ancak antik roma döneminde kullanılmaya başlanan çatal bizans döneminde unutulmuştu ve sadece aristokratlar arasında kullanılıyordu.
çalışma ve meslek
bizansta kariyer merdiveninin en üstünde avukatlık, muhasebe, diplomat, katip veya memur gibi devletin işlerini yürütmesine yardımcı olan kişiler bulunurdu. ardından tüccarlar ve bankacılar bulunurdu. aristokratlar bankacıları güvenli olarak görmedikleri için kendilerine şüpheyle bakardı ve bu sebeple bankacılar zengin olsa bile az saygı görürdü. esnaflar ve yiyecek üreticileri bulundukları bölgeden fazla dışarı çıkmazlardı çünkü aile mesleğini öğrendikleri için bu mesleği sadece doğdukları yerde yapabilirlerdi ve kendi çocuklarına da mesleği yine aynı yerde öğretebilirlerdi. kadınlar, erkeklerin yaptığı birçok işi yapabilirlerdi ancak özel olarak ebe, pratisyen, çamaşırcı, aşçı, çöpçatan, aktris veya fahişe olabilirdi. kadınlar eğer isterlerse kendi iş yerlerini de açabilirlerdi.
halk arasındaki en büyük grubu oluşturan kişiler sahip olduğu topraklarını işleyen veya aristokratların topraklarında çalışan çiftçilerdi. çiftçiler, en alt sınıfta bulunan kölelerden üst sınıfta bulunsalar da kendilerine kölelerle aynı şekilde davranılırdı.
ev
büyük bir evin çok odası, iç avlusu, bahçesi, hamamı, çeşmesi ve küçük bir tapınağı bulunabilirdi. böyle evlerin misafir gelen büyük odalarında mermer zeminleri ve mozaik işlemeli duvarları bulunurdu ancak çoğunluğu ikinci katta bulunan yatak odaları bu kadar özenli olmazdı. daha büyük evlerde sadece kadınların girdiği ve evden ayrı bir oda bulunurdu. bu odayı kadınlar genellikle eşlerinden uzaklaşmak istedikleri zaman kullanırlardı.
sıradan halkın evleri taş ve tuğladan yapılırdı ve bu malzemeler çoğunlukla eski evlerden toplanırdı. bu evlerin duvarlarını parlak renklerle boyayıp üzerine geometrik şekiller çizmek oldukça sıradandı.
daha fakir olanlar, romalıların icat ettiği çok katlı basit evlerde yaşarlardı. şehrin dışında yaşayan insanlar ağaçlardan, çamur tuğlasından ve kullanılmış taşlardan kendi evlerini yaparlardı. kırsal bölgelerde küçük evler bir araya gelip köy oluşturabilirdi. köylerdeki evler iki kattan oluşurdu, üst katta çiftçiler yaşar, alt kattaysa hayvanlarını barındırırlardı. kırsal evlerin içine su gelmezdi ve evlerin içlerinde banyo bulunmazdı.
elbise
aristokratlar çinden ve fenikeden ithal edilen ipekten yapma kaliteli elbiseler giyerlerdi ancak 568 yılından itibaren bu tür elbiseler konstantinopolis'te yapılmaya başlanmıştı. soylular mora boyanmış elbise giyerek kendilerini halktan ayırırlardı. mor boya üretimi hem pahalıydı hem de sıradan halkın mor boyalı elbise giymesi yasaklanmıştı. zenginler altın, gümüş ve değerli taşları olan mücevherleri takarlardı. aristokratlar zengin olsalar bile istedikleri takıları kullanamazlardı, imparator justinianus çıkardığı bir yasayla kendisinden başka kimsenin kemerinde veya atının semerinde veya dizgininde inci, zümrüt veya yakut taşının olmasına izin vermemiştir.
belirli yüksek kademedeki memurların kendilerine özel belirgin elbiseleri vardı. giyilen yeleğin, ceketin, kemerin ve ayakkabıların tasarımı ve malzemesi o kişinin konumu hakkında bilgi verirdi. bazı kemer tokaları çok değerliydi ve hırsızların hedefindeydi, bu sebeple birçok memur bu kemer tokaları yerine bronzdan yapılma imitasyonunu kullanırdı. daha fakir kişiler yünden yapma kısa ceketler ve yelekler kullanırlardı. pantolon ise bizansa 12. yüzyılda gelmiştir.
boş vakitler
bizans kasabalarında dışarı çıkıp dolaşmak bile eğlenceli bir aktivite sayılırdı, tıpkı bugünkü gibi. sokaklarda hokkabazlar, akrobatlar, dilenciler, yiyecek ve içecek satıcıları, fahişeler, falcılar, din adamları ve vaazcılar bulunurdu. vatandaşlar belli zamanlarda açılan pazar yerlerinde veya kalıcı olarak bulunan çarşılarda alış veriş yapabilirlerdi. bazı alış veriş yerlerine sadece insanlar girebilirdi, bu sebeple atların ve at arabalarının girişi yasaklanmıştı.
birçok et, deniz ürünleri, meyve ve sebze türlerinin dışında parası olanlar baharat, parfüm, tütsü, sabun, ilaç, tekstil, mücevher, çömlek, cam ürünleri, gümüş tabaklar, küçük süs eşyaları veya köle satın alabilirdi.
çarşıda satılan malzemeler resmi standart ağırlık ölçü birimiyle tartılırdı. fiyatlar ise düzenli olarak devlet tarafından kontrol edilir ve fiyat aşırılığı engellenirdi. alış veriş için en güzel zamanlar önemli dini günlerin olduğu festivallerin veya fuarların olduğu dönemlerdi. kiliselerde dini eşyalar satılır ve özellikle başka yerlerden gelenler bu malzemelerle yakından ilgilenirdi. en büyük fuarlardan birisi efes'te düzenlenirdi ve aziz yuhanna'nın ölüm yıl dönümünde gerçekleşirdi.
etrafta dolaşmanın dışında boş zaman geçirmek için konstantinopolis şehrinde hipodrom bulunurdu ve diğer birçok büyük şehirlerde olduğu gibi burada at arabası yarışları düzenlenirdi. bu gösteriler ayakta izlenirdi ama izlenmeye değerdi çünkü yarışlardan önce müzisyenler, akrobatlar ve hayvan termiyecileri kalabalığı eğlendirirdi. yarışlarda bahis düzenlenmesi veya belli bir takıma destek olunması sıradan durumlardandı. kamu alanlarında spor etkinliklerinden fazlası da olurdu, festivaller, anma törenleri, idam ve diğer cezalandırmalar, askeri başarıların kutlanması ve yakalanan kölelerin halka gösterilmesi yine kamuya açık alanlarda yapılırdı.
küçük kasabalarda bu etkinlikler tiyatroda gerçekleşirdi. tiyatrolarda ayrıca toplantılarda da yapılabilirdi ancak vergiler veya politikalar sebebiyle bu toplantılar bazen isyan hareketine dönüşebilirdi. sporların yapıldığı başka bir yer ise stadyumdu ve burada atletik yarışmalar düzenlenirdi. bu yerlerin dışında kadınlar ve erkekler günlük olarak hamamlara, spor salonlarına, kiliselere gider ve burada sohbet edip vakit geçirebilirlerdi.
ölüm
ölüler kasabanın dışında belirlenmiş olan mezarlıklara gömülürlerdi. yüksek kademedeki memurlar ve aktörler gibi belli zümrenin üzerindeki kişilerin mezar taşlarında yazıtlar bulunurdu ve böylece zenginlerin öldükten sonra da hatırlanması sağlanırdı. bu mezar yazılarında kişinin adı, mesleği ve hayattaki başarıları gibi bilgiler bulunurdu ve bu bilgiler bizanstaki günlük hayat hakkında bilgi verirdi.