Birini Sevmenin Pek Dile Getirilmeyen Yıpratıcı ve Korkutucu Tarafları
hepimiz sevmenin ne kadar yüce, ne kadar iyileştirici olduğunu konuşuruz. ama kimse o madalyonun diğer yüzünü, yani sevmenin en tehlikeli tuzağını anlatmaz: kendinden vazgeçmek!
mesele sadece birine sevmek değil. insan evindeki bir çiçek solduğunda, beslediği kedisi öldüğünde bile günlerce kendine gelemiyor. neden? o çiçek dünyadaki son çiçek olduğu için mi? hayır. biz o çiçeğe sadece su vermedik; ona zamanımızı, ilgimizi, yani kendimizden bir parçayı verdik. aramızda görünmez bir bağ ördük. o çiçek öldüğünde, aslında o bağ koptuğu için canımız yanıyor. ona yüklediğimiz o anlam devriliyor.
işte bir insanı sevmek de böyle başlıyor ama çok daha sinsi bir tehlikesi var. biz severken, karşı tarafı hayatımızın merkezine koyuyoruz sanıyoruz. oysa yaptığımız şey, kendi merkezimizi boşaltmak.
onu mutlu etmek için kendi isteklerimizden kırpıyoruz. o üzülmesin diye kendi doğrularımızı yutuyoruz. o daha çok parlasın diye biz kendi ışığımızı kısıp gölgede kalmaya razı oluyoruz. sevmek bizi o kadar güzel hissettiriyor ki, bu fedakarlığı aşkın gereği sanıyoruz. ama aslında yavaş yavaş, sessizce kendimizden vazgeçiyoruz.
sonra o kişi gittiğinde ne oluyor biliyor musun?
asıl işkence o zaman başlıyor. çünkü giden sadece "o" olmuyor. biz, onun uğruna yok saydığımız, köşeye ittiğimiz kendimizi de bulamıyoruz artık yerinde.
ayrılık acısı dediğimiz şey, aslında gidenin arkasından tutulan yas değildir. ayrılık acısı; ben onu severken kendimi o kadar ihmal ettim ki, şimdi o gidince ben koca bir hiçlikle baş başa kaldım korkusudur.
içimizdeki o anlamı öldürmek, bir ölüyü gömmekten daha zordur. çünkü mantık sana "bitti, önüne bak" der, beynin "değmezmiş" der. ama gönül denen o bezirgan, o çirkef tüccar laftan anlamaz. çünkü gönül, yatırımı karşıya değil, o duyguya yapmıştır.
sevmenin en büyük trajedisi, sevileni kaybetmek değildir. sevmenin trajedisi; bir başkasının varlığında kendini eritmektir.
belki de sevmek; bir başkasında kaybolmak değil, bir başkasıyla yan yana yürürken kendin kalabilmeyi başarabilmektir. çünkü bir gün o anlam devrildiğinde, o çiçek solduğunda ayakta kalabilmenin tek yolu; sevgiyi verirken, kendini de cebinde tutabilmektir.
kendinden vazgeçerek sevdiğin kimse, seni tamamlamaz; sadece seni eksiltir. ve inan bana, eksilen bir sen, giden bir ondan daha büyük bir kayıptır.