Birinci Dünya Ülkesi Vatandaşı Gibi Davranma Konusunda Alışkanlık Değiştirecek Bir Rehber

Hepimiz Amerika'da yaşasak nasıl olurdu, nasıl düşünür ve davranırdık merak ederiz, bir birinci dünya ülkesindeki alışkanlıkları öğrenmek isteriz. Sözlük yazarı "telaki", bu konuda davranışlarımızı resetleyebilecek çapta bir liste yapmış.
Birinci Dünya Ülkesi Vatandaşı Gibi Davranma Konusunda Alışkanlık Değiştirecek Bir Rehber
iStock.com


uzunca bir süredir abd'de yaşayan biri olarak her ne kadar hala her konuda amerikalı gibi düşünemesem de, buradaki akademik ve sosyal dünyanın bir parçası olarak öğrendiğim ve hayatımda uyguladığım bazı şeyleri paylaşmak istiyorum. amerikalı gibi düşünme ve davranma rehberi olarak da görebilirsiniz söyleyeceklerimi. aklıma geldikçe bir şeyler eklemeye devam etmeyi düşünüyorum:

(öncelikle, buradaki özelliklerin herkeste bulunması söz konusu değil elbette; ama benim çoğunlukla karşılaştığım insanlar bu özellikleri taşıyor.)

genellemelerden uzak durmak

akademik dünyada ve bilhassa sosyal bilimlerde, insanlar konuşurken genellemelerden kaçınır. "bu hep böyle olur," demek yerine, "istisnaları olmakla birlikte bu genellikle böyle olur," demeyi tercih ederler. yanılma payı her zaman bırakırlar. eskiden seminer derslerinde ara sıra yaptığım genellemelerin hepsinde karşıma birkaç istisna çıkarmayı başarmıştır profesörler veya diğer öğrenciler.


sakin bir ses tonuyla konuşmak

amerikalılar genel olarak sakin bir ses tonuyla konuşur günlük hayatta. ses yükseltmek çok kaba bir davranış olarak görülür. ve bu sakin ton, zihniyete de yansır. iddialı, ego yüklü, kesin hüküm taşıyan ifadelerden kaçındıkları gibi, tevazu da çoğunlukla ön plandadır.


terbiye

görüşlerinizi saçma veya tuhaf bulsalar bile "interesting" sıfatını kullanarak sizi kırmazlar. siz açmadıkça din ve siyaset de konuşmazlar. sizinle aynı fikirde olmamaları, sizi köşeye sıkıştırmakla sonuçlanmaz.


öğrenme aşkı

yaşa bakmaksızın insanlar bir şeyler öğrenebilmek için can atıyor insanlar burada. 70 küsur yaşında ve benimle birlikte mastır yapan bir sınıf arkadaşım vardı. keza "sürekli eğitim" (continuing education) derslerine kayıt yaptıranların çoğu emeklilik yaşında insanlardır. mesela bir keresinde konuşmacı olarak çağrıldığım bir dersi dinlemeye gelenlerin ortalama yaşı annem kadardı.


yeniliğe açık olma

merak ve öğrenme isteğiyle birleşince tadından yenmeyen bir özellik. insanlar herhangi bir yeniliği "istemezük" diyerek reddetmek yerine avantaj ve dezavantajlarıyla tartıp ona göre benimsiyor.


hoşgörü

üstteki iki maddeyle birleşiyor ve insanları her zaman bir şeyler dinlemeye hazır bir kıvama getiriyor. mesela, pek çok hristiyan, müslümanlığı müslümanlardan öğreniyor ve bunu yaparken bazen camilere gidip bizzat bilgi alıyor, bazen de kendi kilisesine davet ettiği müslüman konuşmacılardan öğreniyor. elbette taraflı ve kötü niyetle yazılmış kitapları okuyanlar da sayıca pek çok, ama sakince anlattığınızda bu insanların da pek çoğu önyargılarının çoğundan arınıyor. işte bu, öğrenme isteği ve yeniliğe açık olmadan olacak bir şey değil.


yaratıcı düşünme

zaten böyle düşünmeseler şimdi ne bir amazon olurdu, ne apple, ne facebook, ne de google. bizim yeni keşfettiğimiz montessori okulu sistemini, abartısız belki her mahallede (neighborhood) bulabilirsiniz ve bu okullara çocuklarını gönderen ebeveynler çocuklarının dahi olmasa bile sıradışı düşünme becerisi kazanmasını hedefler.


kafanın dışına değil içine bakmak

klişe bir ifade; ama abd'de ve batı'da, mason, scientology tarikatı mensubu, komünist, seküler, mormon, katolik, müslüman, kanaryaseverler derneği üyesi, vs. olmanız, hak ederek girdiğiniz işinizden atılmak veya hapse konulmak için yeterli bir sebep değildir. zaten bunu zamanında yapmaya çalışan ve komünist avı başlatan senatör joseph mccarthy ingilizce'ye nurtopu bir deyim kazandırmış oldu istemeden de olsa. insanlar mccarthycilik yapmak ifadesini artık cadı avı yerine kullanıyorlar. burada insanlar bir işi nasıl yaptığınıza bakarlar. günlük hayattaki tercihlerinize yani dininize, cinsel kimliğinize, üye olduğunuz vakıflara, derneklere bakmazlar. ki, bu aidiyetler neticesinde işten atılır da ayrımcılığa uğradığınızı ispatlarsanız ciddi bir tazminat kazanırsınız.


vatan hainliği

üçüncü dünya ülkelerinde kolayca herkese yapıştırılan ve alıcısı da çok olan bir etikettir. sokaktaki vatandaştan rütbeli insanlara kadar hemen herkes hayatının bir döneminde vatan haini yaftasını yer üçüncü dünya ülkelerinde. batı'da ise vatan hainliği "maalesef" çok az kişiye nasip olan ve özenle seçilen bir ifadedir. insanlar karşısındakiyle aynı görüşte değilse onun ülkeye ve vatanına olan bağlılığını sorgulamak yerine başka yönlerden eleştirirler.


temel bilgiler

zaten ortalama tahsil olarak bizim çok üstümüzdeler. bunun haricinde, inandıkları din, felsefe, yaratıcı yazı yazma (creative writing), adab-ı muaşeret, vb. konularda da genellikle gayet bilgililer.

son söz

umarım bir fırsatını bulur, çıkar ve en az bir-iki sene yaşarsınız abd'de veya başka bir gelişmiş batı ülkesinde. ama türklerin arasında değil, bizzat toplumun içine karışarak yaşayın, bu insanlarla muhatap olun, sonra gelin ülkemizdeki insanların ortalama insanlık ve ahlak seviyesini, gündem olarak konuştuğumuz konuları, vs. karşılıklı konuşalım.