Bir Ordunun Savaşın Ortasında İsyan Ettiği Benzersiz Durum: 1917 Fransız Ordusu Ayaklanmaları
öyle böyle bir olay değildir bu
askeri tarihe olan etkisi de bilindiğinden çok daha derindir. modern bir ordunun merkezi bir otoriteden bağımsız olarak külliyen dünya savaşının ortasında isyan etmesi ve durumu kontrol altında tutmak için çırpınan fransız yüksek heyeti askeriyesinin buna ilişkin yaptıkları günümüzde de konuya bir numaralı referans teşkil eder. harbiyede dahil askere inemeyen subaylık nosyonu 1917 isyanı üzerinden anlatılır. kısacası bu ipin ucu elden kaçtığı zaman neler olabileceğinin en ekstrem örneklerinden biridir. bu seviyede bir dersi alabilmek de her zaman nasip olmaz.
olayın arkaplanına girmeye çalışayım
konunun temeline inebilmek için alman ve fransız 1914-18 organik bağlarını bilmek gerekiyor. yoksa 200 ve üzeri tümenle birbirlerine karşı yaşam mücadelesine girmiş iki dev ülkenin arkasında neler oluyor bunlar bilinmeden "askerler dayanamadı isyan ettiler yav" diyip işin içinden çıkıp gitmeye çalışırsınız. işin aslı öyle değil.
taraflardan biri olan alman imparatorluk ordusu, kaiser wilhelm ii gibi çok nevi şahsına münhasır bir kişiliğin yanında kendisinin karşı çıkmaya çok da yanaşmadığı bir tür "old guard" (eski toprak) prusyalı junker general güruhu tarafından idare olunmaktadır. von hindenburg, ludendorff, falkenhayn, von mackensen, von schlieffen gibi moltke ekolünden gelen dev isimlerin yönlendirdiği bu ordu schlieffen planı sayesinde savaşa fransız toprağını yararak girmiş, 1. marne savaşı sayesinde paris'e bir gıdım kala durdurulmuş, savaşın geri kalanını da düşman toprağı üzerinde savaşmaya hazır, gününe göre çok teknolojik, duruma çok hızlı adapte olabilen akranlarına oranla zorluklara çok daha dirayetle dayanabilen korkunç bir ordudur. savaşan kesim köylü, işçi amele ve alt sınıflar iken, subay kesimi çok orantısız bir şekilde elit ve soylu sınıflara aittir. herşeyin ardında savaş düşman toprağı üzerinde sürdükçe yenilseler bile aslında kazanmaktadırlar.
mavi köşede ise fransız cumhuriyet ordusu ise almanların polar zıddı, tam bir ulus devlet cumhuriyet zorunlu askerlik ordusudur. tüm fransız demografisi orduda eşit oranda her kademede temsil edilmektedir. ülke cumhuriyet olduğundan ve tam kadro bir alman işgali altında olduğundan bir numaralı söylem her zaman ve her yerde "düşmanı yurttan kovmak" üzerinedir. iktidarda olan güruhun bunu yapamadığı ya da geciktirdiği her saniye muhalefete çok büyük bir koz vermektedir. demokratik bir seçimle iktidar atayan bir ülkede "iktidar düşmanı bu sene de yurdumuzdan kovamadı oyunuzu bize verin biz kovalım" öyle güçlü bir söylemdir ki, reklama ihtiyacı yoktur. bu aklımızın şimdilik bir köşesinde dursun.
1916 yılı fransa açısından emsalsiz bir yıldır
dünyanın görüp görebileceği en gereksiz ve en kanlı yıpratma savaşı olan verdun savaşı vuku bulmuş ve fransızlar günde 2500 kişi öle öle bir yılı aşkın bir süre savaşarak almanları araziden atmayı becermiştir. böyle bir kıyma makinesi cephesinin moralman tek dayanılabilir metodunu philippe petain sayesinde bulmuşlardır. (bkz: noria sistemi). buna mukabil tüm ordu verdun'da ölümün kesin olduğunu bilmektedir. ama askerlere ise bir hafta 10 günlük bir rotasyon yazılmaktadır. verdun cephesine gidecek bir askere "10 gün dayanırsan üç gün ev izni 1 hafta cephe gerisi istirahat" denmektedir. ucu bucağı belli olmayan bir macera yerine sayılı gün çabuk geçer düstüruyla fransızlar 10 gün siperlere verdun'da isyan etmeden girmişlerdir. nihayetinde kendi ülkeleri işgal altındadır. bu rotasyonu da genel ordu yekününe vurunca her askere söz verilen izin oranını verebilmek için ülke çapında büyük organizasyon gerekecektir. toplam fransız ordusunun dörtte üçü en az bir ay verdun'da siperde bulunacak, verdun ülkenin kaderinin tüm ülke tarafından ortak tayin edildiği bir savaş olarak fransız belleklerine kazınacaktır.
alman tarafında ise bu gibi kaygılar yoktur. rotasyonlar aylıktır. cepheden çekilip istirahate alınan birliklerin %65'e varan rakamlarda yekünleri ölü yaralı veya kayıp nevindendir.
verdun savaşının son aylarında cephe komutanlığına getirilen robert nivelle birinci dünya savaşının operasyonel incelemesinde (tabii o dönem şartlarında) çok güçlü bir nosyonun da temsilcisidir: kısıtlı savaş doktrini. burada büyük sayılardaki piyade ölümcül bir topçu barajı ardından çok limitli hedeflere (3 yer yer 1 km'deki) saldırarak elde tutacak ve bu ısır ve yut tarzı savaş 50km lik cephelerin ekserisine yayılacaktır. kısıtlı savaş verdun'da çok başarılı olur. 9 ay boyunca yüz binlerce genci kaybeden fransızlar böyle ufak ufak ısıra ısıra tuta tuta almanları verdun'dan defetmeyi başarır.
robert nivelle bakar ki savaş böyle kazanılıyor, yukarıda da bahsettiğim gibi iktidar muhalefet artık kim önüne gelirse bir tür öz-reklam propagandasına girişerek şöyle demeye başlar: "savaş böyle kazanılıyor, bana cepheyi teslim edin, almanları böyle ülkeden atayım"
tabii bu öncekinden de etkili bir söylemdir. zira öncekinde kimse "nasıl" sorusunun cevabını verememektedir. şimdi fransızların en büyük ulusal tutkusunun battle-proven, yani savaş alanında denenmiş test edilmiş bir metoduyla birleşmesiyle nivelle çok büyük bir askeri - politik ajandanın da baş aktörü haline gelir. ingiliz başbakanı david lloyd-george'da bu nivelle planına destek çıkacaktır. ancak tabii onun kişisel münakaşası kendi generali douglas haig ile olduğundan öyledir. ypres üzerinden saldırı diyip başka bir şey diyemeyen ve somme felaketinin tüm faturası üstüne kesilen haig'e bir şans daha vermektense ingilizler de açıktan robert nivelle'i destekleyince işte olan o zaman olmuştur. askeri tarihin en büyük kıyımlarından biri olan ve isyanların baş sorumlusu olan (bkz: 1917 nivelle taarruzu)
robert nivelle'in en büyük şanssızlığı almanların da verdun'dan bir şeyler öğrenmemiş olmasını ummasıdır
oysa dediğim gibi alman ordusunun arkasında da çok büyük aslar vardır ve nedensiz yere çok canlar verdikleri bir yerden de çok güzel askeri dersler çıkaracak kabiliyetleri vardır. bunu açmak gerekirse almanlar fransa'da savaştıkları sürece yenilseler bile zafere gidiyorlar inancındadır. bu suretle defans ekolüyle fransa toprağına tutunmak ana motivasyonlarıdır. verdun'da toprağa tutunamayınca savunma taktiğini değiştirirler. değiştirmezler aslında ama üstüne büyük eklentiler yaparlar. tek hat siperleri büyük bir efor sarfederek birbirini destekleyen siper grupları, koruganlar, makinelitüfek arazileri, mayın tarlaları, topçu koridorları ile süslerler. bir anlamda derinlemesine savunma doktrinine el atarlar. derinlemesine savunmaya kısıtlı saldırarak elde edeceğiniz tek şey kandır. orada adamı yerler.
işte chemin des dames saldırısında fransızların başına gelen de budur. devasa bir topçu barajıyla açılan saldırıda almanlar ilk topu duydukları anda ikincil siperlerine kaçmışlar. cehennemi top atışı bittiğinde gerisin geriye siperlerine dönüp saldıran fransızları biçmişlerdir. amma ne biçmek, fransızlar kaçıp dönememiştir bile. bu kıyım sahneleri askerlerin gözü önünde gerçekleşmekte, giden bir daha dönmemekte, ölenlerin cesetleri arasından geçerek hiç zarar verilememiş alman koruganlarına yine bir başka piyade saldırısı düzenlenmekte, yine hiç kimse dönememektedir. bu da beş altı kez sürdürülmektedir. şimdi durup düşünürseniz 1917 senesinden bahsediyoruz. 1914 ya da 15'deki motivasyon artık kalmamıştır. aradan verdun 1916 gibi insan doğasına aykırı bir kan denizi geçmiştir. fransa kamuoyu da ordusu da kan görmekten artık bıkmış deliliğin sınırlarında gezinmekte olan bir ordudur. bu noktada duruma bakarlar ki artık o sınırın da geçildiğini fark ederler. 5 kere alınamayan direnç noktasına insan seli akıtmak falan gayet deliliktir bu. subaylar haydi çıkın siperden saldırın diye emrettiğinde askerler cevaben derler ki: hayır gitmiyoruz.
ilk isyan eden 3 mayıs 1917 günü 2. tümen olacaktır
tümendeki askerler birbirlerine danışmışlar ve 30 saniye önce vurulup elli metre ötelerinde hala inlemekte olan arkadaşlarının görüntüsü karşısında külliyen isyan etmiştir. bir koca tümenin çıkış hattında bulunmuyor olması da tüm cepheden, cephenin neresinde olursanız olun görülen bir şeydir. bir tümenin çıkardığı kıvılcım tüm siperlere, tüm orduya sirayet eder. bütün ordu külliyen isyan eder diyorsam tabii ordunun her ferdi efradı isyan bayrağını açmış demiyorum ancak münferit isyan koşullarının yaşandığı birlikler arasında 188km olması ve birinci dünya savaşının bir tam cephesinin 50-55 km arasında çektiğini düşünürsek isyan bir haftada tüm orduya sirayet etmiş diyebiliyoruz.
fransız askeriyesi durum tam isyan haline gelmeden hemen müdahele etme anlayışındadır. hemen elebaşları vs kim varsa toparlamışlar, bir ikisini idam etmişler epey bir miktar adamı hapse atmışlardır. sonra bu 2. tümene haydi gidiyoruz dediklerinde ikinci tümen çıkıp saldırmış ve %85 zayiatla geri dönmüştür. işin cılkı da zaten oradan sonra çıkmıştır.
fransızlar o günkü ordu raporlarında bu olaya isyan demekten imtina ederek "indiscipline collective" olarak bahsedecektir. almanların kulağına böyle bir şey gittiği anda bir dalarlarsa isyan da var bizi artık isa gökten inse kurtaramaz kafasına girerek çok korkmuşlardır. haksız da değillerdir.
isyanı incelersek bir kere tek biçimli olmadığı görülür
katılan birliklerin hemen hemen çoğu %70 kadarı pasif direnç göstererek saldırı yalnızca emrine itaatsizlikte kalmıştır. subayların gidin saldırın ölün emrine hayır gitmiyoruz demektedirler, o kadar. buna isyana en sert katılan, sözcüler seçen anarşist bayrak falan açan 74. piyade tümeni de dahildir. askerin zaten genel memnuniyetsizliği savaşmak veya almanlardan nefret değil (o herkesin ulusça yüklendiği bir şeydir her zaman) bu "deliliğin ve intiharın" durdurulmasıdır. askerler 3 yıldır o siperlerde öle öle subayların gerçek savaşın realitesinden haberdar olmadıkları ve bunu askerler kendi canlarıyla ödedikleri fikri hakimdir.
robert nivelle ayın 15'inde görevden alınır yerine philippe petain atanır. kendisinin önderliğinde fransız askeri heyeti durumu -kendi şanslarına- doğru olarak bir kollektif moral sıkıntısı olarak saptarlar. onlar durumu analiz ettiklerinde bakarlar ki ordu genel bir firar halinde değil (27 bin de firar vardır ama yüzdeye vurunca ordu komple firar etti diyemiyorlar) ve çok ciddi itaatsizlik örnekleri (subayları vurma, silahlı muhalefet, hatta bir örnekte yeni paris komünü kurma sosyalist idaresi kurma denemesi) oldukça münferittir. fransız askerleri orduya değil, duruma isyan ediyor bir hava içerisindedir. onlar da hemen askerlerin içinde bulunduğu şartları iyileştirmeye başlarlar. öncelikle fransız siperi denen askerlik değil insanlık tarihinin en rezil yapısını düzeltirler.
parantez açarsak fransız siperi ve alman siperi arasında korkunç bir fark vardır. alman siperi elektriği olan, beton koruganlara sahip, tabanı mümkün mertebe drenaja sahip siperlerken fransız siperleri çamur fare ceset ve diz hizasında su içindeki kazılmış çukurlardan ibarettir. bunun da nedeni almanların dediğim gibi oraya kalmak için gelmiş olması ve fransızların kafasında sürekli almanları yurdumuzdan atalım mantalitesinin olmasıdır. fransız kurmayı siper güzel olmasın ki asker çok rahatlayıp oraya bağlanmasın daha almanları yurttan atacağız yeni siper kazacağız derdindedir. üç yıl bu yüzden hepsi dizanteri olmuş gitmiştir. işte en önce bu yapıları sipere benzetmeye başlarlar. arkasından günlük tayın miktarı artırılıp zenginleştirilir. askerlere aynı verdun noria sistemindeki gibi evci izinleri verilip morali nispi olarak yukarı çekerler. isyan böyle durdurulabilir.
tepeden bakarsak fransız kurmayı çok ama çok korkmuştur
isyanın başı bir muhalefet partisi bir komutan bir fethullah değildir. bayağı aşağıdan yukarıya gelişen bir halk hareketi gibi farklı ordu üniteleri aynı anda isyana başlamıştır. ülkeyi de kelleyi de kaybetmek üzereyiz düşüncesiyle ülke yok olmak üzereyken, almanya tam kadro fransız toprağı üzerindeyken ne yapıp edip direkten dönmeyi de başarmışlardır. ancak bu isyan neticesinde fransız insiyatifi de birinci dünya savaşı için biter. fransa o noktadan sonra bir daha hiçbir majör taaruz açmayacak, açılan taaruzlara da gönülsüz olarak katılacaktır. ertesi sene amerika savaşa katılıp fransız cephelerini doldurmaya başladığında ülkede yaşanan tek şey sevinçtir. biz çok savaştık öldük, biraz da siz savaşın diye düşüneceklerdir.
sayılara vurursak fransız ordusu 113 tümenden müteşekkildir. bu 113 tümenin 9 adedinde isyan en sert koşullarda yaşanmıştır (rütbeliler falan vurulmuştur), 15 adedinde ciddi koşullar görülmüş, 25 tanesinde ise isyanın bir türü görülmüştür. tüm ordunun 113'te 49 diyince bir ordunun komple %43'ü isyan etmektedir. yalnız 49 idamla ve 4200 küsür divan'ı harple fransızlar durumu yine iyi kurtarmıştır. tarihte de böyle bir şey daha önce görülmemiştir.
bu olay çok derinlemesine sosyolojik ve psikolojik olarak masaya yatırıldığından ve insanın limitlerini artık daha net görebildiğimiz için bir daha olması da beklenmemektedir.