Bir Hostesin Çarpıcı Anısı Üzerinden Türkiye'de Kadına Gösterilen Değerin İçler Acısı Hali

Sözlük yazarı "neat kitsch on the blog", bir uçuş sırasında bizzat yaşadığı bir olayı aktararak ülkemizde kadına nasıl davranıldığını insanın içini acıtan bir şekilde ortaya koyuyor.
Bir Hostesin Çarpıcı Anısı Üzerinden Türkiye'de Kadına Gösterilen Değerin İçler Acısı Hali
iStock.com


bir kabin memuru olarak daha bugün dumur edici bir olay geldi başıma. ama maalesef farklı örnekleriyle tek değildir.

uçak tam kalkmak üzere. kokpit "kabin ekibi kalkış için yerlerinize" demeden hemen önce. uçak neredeyse piste girmiş. bir yolcu çağrısı (chime - çaym dediğimiz) oldu. genellikle olur ve yolcu genellikle ekran kumandasıyla oynarken yanlışlıkla basar. deneyimli iki kabin memuru olarak bu çaym'a pek kulak kesilmedik. aslında iki günlük, sabahın dördünde kalktığımız, altı adet uçuşumuzun sonuncusuydu ve yorgunluktan yerimizden kalkacak halimiz yoktu. hatta abartmıyorum bu çağrıyı önce idrak edemedik, öyle yorgunduk. ama amirimiz deneyimli ve uyanık biriydi, çaym'a bakın diye uçağın önünden biz arka tarafı aradı. hakikaten ekip niye lazımmış anladım. neyse, gereksiz ayrıntı oldu, af.

ben koşar adım 18 c'ye gittim, çağrı sahibine. adam pek de telaşlı olmayan ama mazlumca bir ifadeyle "karıma bir şey oldu" dedi. hemen yanında, b'de oturan eşine baktım. epey baktım. çünkü kadının hali karşısında bir an panik oldum: sabit bir noktaya bakıyor ve hiçbir uyarana hiçbir cevap vermiyordu. sadece sol gözünün ucunda aşağıya usulca sarkan bir gözyaşı vardı. o kadar.

seslendim, omzundan dürttüm, yok. iki omzundan tuttum, seslendim. hayır, hiçbir bilinçli ses yok. uzaktan çabaladığımı gören amirim de geldi, o da denedi. kadından hiçbir tepki alamadık. sabit bir noktaya ölü gibi bakıyordu. hemen kokpiti arayıp durumu bildirdik ve ne olur ne olmaz diyerek kalkışı biraz ertelemelerini istedik. uçakta doktor olup olmadığına dair anons yaptık. iki tane doktor çıktı. ufak bir muayeneden sonra kadının bilmemne bir şey durumunda olduğunu söyleyip (üç kere sordum ama anlayamadım) mutlaka yakın bir şok yaşadığını ima ettiler.

bizi çağıran kocasına dönüp ona sorduk doğal olarak: yakın zamanda psikolojisini etkileyecek bir durum oldu mu? yemek yedi mi? tansiyonu normalde nasıldır? vs. (sabah erken bir saatti, altı civarı.) son derece sempatik olan koca yine gayet sakince ama endişelenmiş bir halde "dün gece ninemle kavga ettiler, ondan mı acaba?" diye sorarcasına söyledi. bu arada birdenbire, gözle görülecek kadar fazla, terlemeye başladı. hava soğuk, kabin de pek sıcak değil.

doktorlar getirdiğimiz tansiyon aleti ile kadının tansiyonunu ölçtüler. yüksek gibi ama durumu yüksek tansiyonu çağrıştırmıyor, doktor kanaatiyle. tansiyonunu ölçerken sabit durumundan biraz olsun kurtuldu, bakışları hala sabit ama biraz daha ağladı. kendisine bizzat uçup uçmak istemediğini sorduk, kafasıyla onayladı. bakışları sabit. kocası da onayladı, endişeli ve yalvaran bir edayla "tamam, çok teşekkürler, çok naziksiniz, ne kadar da çok ilgilendiniz, çok teşekkür ederim, çok iyisiniz. uçarız biz, çok sağolun" filan dedi. ikramı içecekle birlikte önceden sunduk. onun dışında, doktorun tavsiyesiyle, hiçbir şey yapmadık.

havalandık. ikram servisini erteleyerek kadınla ilgilendik bir süre. gözlemlediğime göre kocasının elleriyle, nazik bir şekilde yedirdiği çikolatalı kek ve içirdiği içecek ile biraz kendine gelmiş gibiydi. en azından biraz daha ağladı. kafasını, kocasının sarmalayan koluyla, kocasının omzuna dayadı. filan. tüm ekip alarm durumundan çıkıp normal hizmetimize döndük böylece.

ikram servisi esnasında tüm olan biteni gözlemlemiş bir yolcu, sessizce, ekip arkadaşımla bir şey paylaşmak istediğini söylemiş: rahatsızlık geçiren kadın yolcunun kocası, yolcu salonunda uçağın gelmesini beklerken bu kadını sinirle birkaç kez tokatlamış. "sanki sessizce işini halletmek ister gibi bir hali vardı, ama biz o kadının yediği tokatları gördük" demiş.

şimdi elimde ne var? "olağandışı bir şey oldu mu?" diye sorunca olağandışı bir şekilde terleyen, telaşlanan ve nazikleşen bir koca. yanlarında en az dört yaşında olduğu belli, arsız bir çocuk ve almak zorunda olduğumuz kayıt neticesinde o yaşını başını almış kadının 1992 doğumlu olduğunu öğrenmek var.

elimde ne var?

sosyal kabule bunca önem veren, yeri geldiğinde mazlumca bir nezaket sergileyebilen bir erkeğin yolcu salonunda bile attığı dayağın evdeki halini tahmin etmek var. sırf fiziksel şiddet değil, davranışlarını hele bir düşünün.

elimde "aman dayağımla ölüverir" diye korktuğu, soğuk terler akıttığı kadına göstermediği nezaketi gören üniformam var. bir kadın olarak bir temsilim olmazsa sıçtığımın resmi var.