Bir Duyguyu En Basit Şekilde Anlatmayı Hedefleyen Japon Şiir Sanatı: Haiku
basitlik. haiku'yu tek sözcükle anlatmak isteseydim, bunu söylerdim. tanıklık edilen herhangi bir fenomenin, yapmacıklıktan uzak bir biçimde anlatılmaya çalışılması. yapmacıklık derken "şairane" üslûbu kastediyorum. şairane üslûptan kastettiğim şey ise insanları anlatılan şeyle değil, o şeyi anlatma biçimiyle etkilemeye çalışmak ve bunu da abartılı "söz sanatları" ile yapmak.
bunun şiir sanatı için tehlikesi aslında çok açıktır. gerçekten, şiirin konusu dediğimiz şey şairi şiir yazmaya iten fenomendir. söz sanatlarına, şiirin katı şekil kurallarına kendini mahkûm etmiş bir şair, o fenomeni ne kadar özgür bir biçimde anlatabilir? o fenomenle ilgili bir düşünceyi vezne, uyağa, söz sanatlarına uyduramayan bir şair ister istemez o düşüncesini ifade etmekten kaçınacaktır. acaba kaç yaratıcı düşünce bu yüzden dile getirilmedi? bunu düşünmek bile ürkütücü. tam bu noktada, şairin kafasındaki bu "prangaları" yok etmek için edebiyatımızda ortaya çıkan garip akımını düşünmek çok isabetli olur. kaldı ki haiku ile garip arasında büyük bir ilişki vardır. nitekim, orhan veli kanık'ın ki-ka-ku'dan 20 tane haiku'yu türkçeye tercüme etmesi tesadüf değildir. haiku da her ne kadar ölçülü bir şiir türü olsa da temelinde "sadelik" ve "basitlik" ilkeleri yattığı için, şairi bu tür tutsaklıktan kurtarmayı hedefliyor. iyi bir haiku şairinin yapması gereken tek şey, ele aldığı fenomeni olabildiğince basit ve sade bir şekilde anlatmaya çalışmaktır.
şimdi bu basitlik kavramı üzerine durmak gerekiyor
marcus aurelius'un felsefesinde basitlik büyük bir önemi haizdir. nitekim ona göre, diyelim bir kişinin başına "felâket" olarak nitelendirilen bir olay geldi. bu kişinin yapması gereken ilk şey soğukkanlılığını korumak ve başına gelen olayı analiz etmek olmalıdır. eğer analizinin neticesinde bir çözüm yoluna ulaşabiliyorsa, bu durumda o çözüm yolunu uygulamalıdır; yok eğer ulaşamıyorsa, yani o olayın etkilerini yok etmek için gerekli güçten yoksunsa, bu durumda basitçe kabullenmelidir. nasıl kabullenecek? bu da basit: olaya bakış açısını değiştirecek, o olayı "felâket" olarak nitelendirmeyecek. eğer kişi o olayı felâket olarak nitelendirmezse, o olay kendisi için felâket olmaz. bu kadar. peki bakış açısını nasıl değiştirecek? bu da basit: o olayın, "iyi" olan tanrısal öngörüden [de providentia] kaynaklandığını kabul edecek. yine, marcus aurelius'a göre hayat son derece basittir, ne var ki insanlar duygularına, hırslarına ve açgözlülüklerine tutsak olurlar; bunları tatmin edebilmek için suçlara, entrikalara, anlaşmazlıklara bulaşırlar, bir başka ifadeyle basit olan hayatı karmaşık hâle getirirler ve bunun sonucunda da muhakkak acı olaylarla karşılaşırlar. özetle, basit olan hayatı karmaşıklaştıran insan acı çeker.
marcus aurelius'un bu tekliflerinin teolojik ve etik mahiyetlerini gözden kaçırmamak gerekiyor. bu basitlik fikri elbette onun tarafından icat edilmedi, bu fikir asya'da da bilinen bir şeydi. örneğin upanishadlar'da basit ve sade bir yaşam sürülmesi gerektiği, bunun mutluluk getireceği söylenir. yine buda'nın öğretisinde basit ve sade yaşam vurgusu çok baskındır. haiku budizmin etkili olduğu coğrafyada çıkmasına rağmen, neden basitlik konusunda marcus aurelius'a atıf yaptım? çünkü marcus aurelius bu fikrin felsefî anlatımını çok güzel bir biçimde yaptı, o kadar ki, ölümünden yaklaşık 2000 yıl geçmiş olmasına rağmen anlatısı insanları etkilemeyi başarıyor.
işte, haiku da bu basitlik fikrinin sanatsal formunu teşkil ediyor
bir başka deyişle, hayatın aslında son derece basit bir şey olduğunu ifade ediyor. örneğin şairimiz ay ile mi karşılaştı? ay zaten güzel bir şeydir, sadece ay'ı anlatmak yeterlidir, söz sanatları ile o güzelliği maskelemenin ve/veya kirletmenin hiçbir anlamı yoktur. şaire düşen şey, fenomenlerin sahip oldukları güzellikleri aktarmaktan ibarettir. başka bir örnek: yağmur yağıyor, yağmur damlası bambunun yapraklarını hafifçe aşağıya doğru eğiyor. işte şairin yapması gereken şey bu güzelliği fark edebilmek ve olduğu gibi aktarabilmek. o hâlde sanatçı ruhunun haiku üstadları için ne anlama geldiğini böylece anlayabiliriz: güzelliği fark edebilmek ve bunu olduğu gibi aktarabilmek yeteneği. ağdalı bir dil değil, kusursuz kâfiyeler değil, dahiyane söz sanatları değil; yalnızca bu ikisi. peki nasıl bir üslûpla? geçenlerde ukiyo-e hakkında yazdığım yazının ilgili kısmını burada da tekrarlamak ve sevdiğim birkaç tane haiku'yu paylaşıp yazıyı sonlandırmak istiyorum:
"ortamda yer alan nesneler ve kişiler en küçük ayrıntılarına kadar betimlenmez. bu da resme bakan kişinin muhayyilesine büyük oranda serbestlik tanır.
başarılı bir haiku'da da amaçlardan biri budur. örneğin ki-ka-ku'nun şu haiku'su:
kuku, senin ötüşün bana
rüyada dirilen annemi
tekrar kaybettirdi. [çev. orhan veli kanık, kuku: bir kuş türü].
bu şiirde şairin derin betimlemelerine tanıklık etmiyoruz. basit, gündelik bir konu seçilmiş. bir kişi uyuyor, rüyasında, öldüğü annesini görürken o sırada bir kuş ötüyor ve kuşun sesine uyanıyor, gördüğü rüyası yarıda kalıyor. anne hakkında ölmesi dışında hiçbir şey bilmiyoruz, rüyanın detaylarını bilmiyoruz, rüyayı görürken ne hissettiğini bilmiyoruz. ama şiirde bahsedilen şey bunları akla getiriyor ve biz okur olarak bunları istediğimiz kadar hayal edebiliriz. ki-ka-ku şiirlerinde bu hayal etme özgürlüğünü veriyor okuruna. ki bu hiç kolay bir şey değildir."
birkaç haiku
"dağ başında durmuşuz,
tepemizde koca bir ay;
onu altın lake ile
bezemek geçiyor içimden."
- matsuo başo, saraşina köyünü ziyaret.
"çok istedim dünyayı
tozdan topraktan arıtıp
yıkamak çiy taneleriyle."
- matsuo başo, mezarsız bir iskeletin notları.
"çok soğuktu, ama
aynı odada uyuyorduk,
rahattı içimiz."
- matsuo başo, yolculukta yıpranmış bir çantanın notları.
"koparsam bir türlü
koparmasam bir türlü
ah şu menekşe!"
- naojo.
orhan veli kanık'ın anlatamıyorum adlı şiiri üzerinden yaptığı şairanelik eleştirisi için:
marcus aurelius'un basitlik fikri hakkında daha detaylı bilgi için: