Binlerce Masum Kadının Ölümüne Sebep Olan Cadı Avının Kısa Tarihi
cadı avı... orta çağ avrupa'sı, mantığın kapı dışarı edildiği, korku ve paranoyanın bir "ata sporu" haline geldiği bir dönem. kara veba, yani "kara ölüm," milyonlarca insanı toprağa gömdükten sonra, toplumlar bu felaketin suçlusunu aramaya başladı. her olay, her garip durum ilahi bir ceza ya da şeytani bir komplo olarak görülüyordu. köylünün ineği süt vermezse, komşunun evi yanıyorsa, hatta fareler sokakları istila etmişse, kesin günahkarkar şeytanla iş birliği yapmıştır. işte tam bu kaosta katolik kilisesi sahneye çıktı. engizisyon'un temelleri atıldı ve "sapkınlık" temizleme operasyonu başladı. tabii, işler kontrolden çıkmakta hiç gecikmedi. aslında orta çağ demişken, cadı avının başlaması ve işin bokunun çıkması 15. yüzyıl olmasına rağmen 18. yüzyıla kadar devam etmiş bir süreç. sadece fikri tohumları 13. yüzyılda atılmış.
engizisyon: sapkınlıkla savaş mı, paranoya festivali mi?
engizisyon, ilk bakışta dönem şartları içinde mantıklı bir fikirdi. çüş lan! nasıl yani? dediğinizi duyuyorum. engizisyonun amacı neydi? sapkın inançları temizle, toplumu disipline et, dini birliği koru. yani düzen, düzenli bir şekilde sürsün. 13. yüzyılda papa ıx. gregory tarafından resmileşen bu sistem, kilise’nin bir nevi dedektiflik bürosuydu. ancak orta çağ mantığı devreye girince, "sapkınlık" tanımı öyle bir genişledi ki, her şey şüpheli hale geldi. köylünün tuhaf bir öksürüğü, bir kadının şifalı otlar kaynatması, hatta bir kasabada tavukların yumurtlamayı bırakması bile "şeytan iş başındaaa!" diye bağırmak için yeterliydi.
mahkemeler kuruldu, işkence aletleri hazırlandı. işin trajikomik tarafı, suçlananların çoğu masumdu. yalnız yaşayan yaşlı bir kadın, biraz fazla bilgiliyse, hooop, cadı damgası yerdi. bu şeytani karmaşanın ortasında fareler bile yargılandı. farelerin sadece peynir peşinde koşan memeli hayvanlar olmaları bu kadar şeytani olayın ortasında masum oldukları anlamına gelemezdi.
kim daha dindar yarışı
işte bu dönem din yarıştırınca neler olduğunu bizlere gösteriyor. 16. yüzyılda protestan reformasyonu sahneye çıkınca, cadı avları adeta bir panayır havasına büründü. katolikler "biz sapkınları temizleriz!" diye mahkemeler kurarken, protestanlar da "hadi len, biz daha iyisini yaparız!" diyerek gaza geldi. sonuç, avrupa çapında bir cadı avı yarışıydı. herkes birbirini suçluyordu: katolikler protestanları, protestanlar katolikleri, köylüler komşularını, hatta bazen aileler kendi üyelerini. almanya, iskoçya, isviçre gibi protestan bölgelerde cadı avları öyle bir hız kazandı ki, bazı kasabalarda neredeyse kadın nüfusunun yarısı yargılanır hale geldi. hatta cadı avlarını protestan halkın daha fazla benimsediği bilgisi eminim benim gibi pek çokları için şaşırtıcı olmuştur. sonuçta bu adamlar "büyük reformist" martin luther'in takipçileriydi değil mi? ancak avrupa'nın ortasında yeni bir ahlaki otorite kurup, bunu da kitlelere kabul ettirmek için bu yarışa protestan'lar da balıklama atlamışlardı. çünkü onlar, avrupa'nın geri kalanı için incil'den uzaklaşmış kişilerdi. exodus 22:18 "büyücü kadınları yaşatmayacaksınız" diye emrediyordu. ne kadar reformist olursan ol, kabul görmek için temellerin yine incile dayanmak zorundaydı. katolikler engizisyon, protestanlar ise kendi yerel mahkemeleri ve otoriteleri ile tam gaz cadı avlarına devam ettiler.
https://biblehub.com/exodus/22-18.htm
bu dönemde, papa'nın 1484 yılında yayınladığı bir cadılık bildirisi ve 1486 yılında malleus maleficarum (cadının çekici) adlı kitap cadı avlarının kutsal kitabı haline geldi. dominiken rahipler heinrich kramer ve jacob sprenger tarafından yazılan ve papa tarafından "sessizlikle karşılanan" bu faideli eser!?, kadınların "zayıf iradeli" ve "duygusal" oldukları için şeytana daha cazip geldiklerini ve kötülüğün emrine girmeye yatkın olduğunu iddia ediyordu.cinsiyetçilik tavan yapmışken bu kitap, cadı avlarını resmen bir "nasıl yapılır" (diy) kılavuzuna çevirdi ve mahkemelerde çokça delil ve başvuru kaynağı olarak kullanıldı.
işin iyice cılkının çıkması
kadınlar için de bu dönem adeta bir korku filmiydi. bağımsız bir hayat sürmek, hele bir de bilgili ya da yaşlıysan, cadı damgası için davetiye çıkarmaktı. şifalı otlar mı topluyorsun? o zaman cadısın. toplumsal normlara uymayan her kadın, potansiyel bir şeytan işbirlikçisiydi. kocasını bekâr yan komşusundan kıskanan bir kadın, onu basit şeylerden suçlayarak ortadan kaldırtabiliyordu. kedilere yemek verirken görülmeniz bile sorgulanmanıza ve dolayısıyla hayatınızın kaymasına neden olabiliyordu. cadı avlarının toplumsal etkisi devasaydı. insanlar birbirine güvenemez hale geldi. komşu komşuyu, kardeş kardeşi ihbar ediyordu. bu ortam, tam bir paranoya cümbüşüydü. cadı suçlamaları, kadınların ekonomik ve sosyal bağımsızlığını yok etmenin bir aracı haline geldi. bağımsız bir hayat süren kadınlar, ataerkil toplumun hedef tahtasıydı. malleus maleficarum’un da gazıyla, kadınlar "aileyle ilgilen, evden çıkma" kafasına zorlanıyordu. bu çifte standart, cadı avlarını toplumsal kontrolün bir silahına dönüştürdü.
bu arada erkekler hiç yargılanmadı mı diye sorabilirsiniz. onlar da yargılandı ama kıta avrupasında az sayıda görüldü. tarihçiler davaların %80'inde kadınların yargılandığını belirtiyorlar. izlanda'da ise çoğunlukla erkekler yargılandı.
mahkemelerdeki yöntemler, bir orta çağ sitcom'u gibiydi. en meşhur testlerden biri, su testiydi: şüpheliyi bağlayıp suya atıyorlardı. eğer batmazsa cadıydı, çünkü şeytan ona yardım ediyordu. eğer batarsa masumdu… ama tabii boğulmuş olmak gibi ufak bir problem de oluyordu. yani masum olan birinin kazanma şansı sıfırdı! başka bir test olan iğne testinde ise şüphelinin vücuduna iğneler batırılıyor, kanamazsa bu "şeytanın izi" sayılıyordu. bu absürt testler, korkunun mantığı nasıl yendiğinin kanıtıydı.
dediğim gibi mantık izne ayrılmıştı. kara veba’nın suçlusu olarak fareler (ve onların pireleri) günümüzde bilinse de, orta çağ’da kimse bu bağlantıyı kuramıyordu. fareler sadece iğrenç bulunuyordu. yine de, dönemin absürtlüğü öyle bir boyuttaydı ki, hayvanlar bile mahkemeye çıkarılıyordu. örneğin, 15. yüzyılda isviçre'de çekirgeler ekinlere zarar verdikleri için aforoz edilmişti. fransa’da insanları öldüren domuzlar idam ediliyordu. almanya'da fareler yargılandı. insanlar, korkularını bastırmak ve başlarına gelen kötü şeyleri anlamak için mantığı bir kenara bırakmıştı.
günümüzde süren malleus maleficarum, yani malleus twitterum
aslında cadı avları, sadece orta çağ’a özgü bir çılgınlık değil. "cadı avı" lafı, bugün bile kanıt olmadan insanları suçlamayı ifade ediyor. sosyal medyada linç edilenler, asılsız ithamlarla hedef gösterilenler... hepsi, orta çağ’ın cadı avlarıyla akraba. korku, mantığın önüne geçtiğinde at izi it izine karışıyor. "bazı ülkelerdeki" tiyatro denilebilecek trajikomik mahkemeler, sansasyonel suçlamalar veya kitle histerileri. hepsi bir nevi cadı avı.
orta çağ’ın cadı avları, hem korkutucu hem de absürt bir tarih yarası olarak kaldı. kadınlar bastırıldı, toplum korkuyla kontrol edildi, masumlar acı çekti. papalık ciddiydi, protestanlar hevesliydi, halk panik doluydu ve boğulanlar aslında masumdu.