"Bilgi En Büyük Güçtür" Diyerek Bilimsel Yöntem Denen Şeyi Yaratan Filozof: Francis Bacon
bacon'ın en önemli yönü modern bilimin doğuşunu görüp, onun için yeni bir yöntem aramaya çalışmasından ileri gelir
akılcı olan düşünürleri kendi içlerine dönük oldukları için eleştiriyordu. onları dış gerçekliklere karşı kayıtsız olmakla suçluyordu. deneyci düşünürler ise akılsızca veri toplayan kişilerdi ona göre. topladıkları veriler konusunda ise ne yapacaklarını bilmiyorlardı. bacon bu noktada aristo'yu çok sert biçimde eleştirir(aristo'ya hafiften düşman olmasında gittiği okul cambridge'in payı da yok değildir hani).
ayrıca tanımlamaların bilgiyi artırdığına ait görüşe de hiç sıcak bakmaz:
"sözcükler maddenin görüntüsü olmaktan öteye gidemezler. onlara aşık olmak, bir resme aşık olmaktan farksızdır."
"deneyciler, karıncalar gibidir, boyuna toplar dururlar; akılcılar ise örümcekler gibidir, örümcek ağını kendi üzerlerinden geçirirler anca."
aslında bacon'ın istediği bir orta yoldan ziyade bilim için en doğru yöntemi bulmaktı.
elimden geldiğince bu yöntemi açıklamaya çalışayım
bacon'ın kendisi bu bilimsel yöntemi kontrollü ve sistemli diye açıklar. buna göre, evvela olayları gözlemlemeli, bu gözlemleri kaydetmeli, daha çok ve güvenilir bir veri yığını oluşturmalıyız. burada önemli olan nokta kendi düşüncemize göre olguları yorumlamamak, olguları olduğunca ele almaktır. rüyasını kehanet zanneden bir insan örneği verir burada. daha önce hiçbir rüyası gerçekleşmemesine rağmen, gerçekleşen rüyasını kehanet zanneden insan taraflı davranıyordur. çünkü bacon olumsuz örneklerin de en az olumlular kadar önemli olduğunu söyler. eğer nesnel davranırsak, bir müddet sonra belli düzenlilikler ve kalıplar ortaya çıkacak, bir takım neden-sonuç ilişkilerini görebileceğiz. bu şekilde hipotezler oluşturup, bunları can alıcı deneylere sokarak yasa haline getireceğiz.
bacon'ın bu tümevarım yöntemi, "basit saymayla tümevarım"dan (*) biraz daha iyi gibidir. en azından kendisi böyle düşünmüştür. genelliğin en alt aşamasından başlayıp, oradaki yasalara, sonra bir üstteki yasalara, sonra bir üst derken genel yasalara ulaşılabileceğini düşünmüştür. her oluşan yasa yeni koşullara göre tekrar tekrar sınanacak, bu sayede daha da güçlenecektir. yani tümevarım yaparken bunu tümdengelimle destekleyecektir. bu bilimsel yöntem einstein ve popper bitirim ikilisinin daha doğru bir bilimsel tutum ortaya atmalarına kadar varlığını sürdürmüştür.
bacon bu yöntemleri önerirken, zihnimizin bizi yanlışlığa düşürebileceği kötü alışkanlıkları da "4 put/idol" adı altında ortaya koyar
kabile putları: bu insanoğlunun özünde vardır ve herkeste de ortaktır. duygularımızın yargılarımıza karışmasına izin verme, kendi düşüncemizle uyuşan olguları değerlendirme, herşey de olduğundan daha çok düzen arama gibi şeylerdir.
mağara putları: insanların kendi önyargılarıyla olguları değerlendirmesi
piyasa putları: "sözcükler gerçek olmadığı ve her insana farklı şeyler ifade ettiği için onlara güvenmemek gerekir" ilkesine uymamak
tiyatro putları: gerçeklikle ilgisi olmayan ama onu temsil eden, daha önceden kabul edilmiş düşünce sistemlerine güvenmek
bunlara ek olarak bir iki şey daha söyleyeyim
birincisi bacon tanrıtanımaz değildi:
"bu evrenin başıboş olduğunu düşünmektense kutsal efsanelere inanırım daha iyi. az felsefe insanı ateist yapar, derin felsefe ise dine götürür."
ikincisi ise, bacon'ın başından bir rüşvet skandalı geçmiş, ve bütün kariyeri bir anda sıfırlanmış. kendisi rüşvet aldığını kabul ediyor ama bunun kararlarını değiştirmediğini savunuyor. yani adamın günahını almayalım boşuna diye...
(*) bu ''basit saymayla tümevarım'' (sözcük öbeği russell'den alınmıştır) dediğimiz şeyi anlamak için bir örnek vereyim. bir adaya düşsem, orada inekleri incelesem ve o adadaki bütün inekler de pempe olsa, benim ''bütün inekler pempedir'' tezim böyle bir tümevarıma örnek gösterilebilir. bacon'ın yaptığı ise, eğer yeterli veri sonucunda bütün ineklerin pempe olması gerektiği sonucuna varırsak böyle bir çıkarım yapabileceğimizi göstermektir. bu yöntem basit sayma yönteminden daha iyi olsa da, yine de ''tümevarım'' sorununa tam bir açıklama getirmez.
bence bacon'u anlamak için önce machiavelli'yi anlamak gerek
aynı yüzyılın kader ortakları olarak siyasetçi olmadan siyaset felsefesine müthiş katkı yapan bu iki filozof, bazı noktalarda ayrılsa da kesinlikle bazı noktalarda birbirini tamamlıyor. bacon, ingiliz monarşisinin en büyük kurbanlarından biri olmuştur. diğeri ise hobbes'dur.
aforizmalarından sevdiğim birkaç tanesini sizlerle paylaşıyorum
- yaralar deşilmeden iyileştirilemez.
- insanlar arasındaki en büyük güven öğüt alışverişinde yatar.
- şüpheler kalbin değil, beynin zaafıdır.
-yalnızlığı tercih etmiş, duygularıyla doğası onu uzaklaştırmış kişide
insandan ziyade vahşi bir hayvanlığa dönüşüm söz konusudur.
- insanlar arılara hiç benzememeli: onlar canlarını açtıkları yarada bırakır.
- böbürlenenler bilge kişiler için alay, aptallar için hayranlık konusu, asalaklar için bir yem, kazanç kapısıdır; kendileri içinse içi boş övünçleri onların tek mal varlığıdır.
- böbürlenenler daima çatışır. gerçekten de kişinin kendisini başkalarıyla karşılaştırmadığı hiçbir gösterişi olamaz.
- yaşamın kısalığından dolayı bugünün insanı olmalıyız, yarının değil.
- kurnazlar bilimi küçümser, sıradan kişiler onu hayranlıkla karşılar, bilgeler ise olabildiğince nimetlerinden yararlanmaya çalışır.
- dostluğun en büyük yararı, insanın içini daraltan, ona baskı uygulayan kimi heyecan ve kaygıları def etmesi, avuntu kaynağı olabilmesidir.
- aslında neyse öyle görünen kişiye birçok erdem yüklüyorum, tıpkı tümüyle süssüz bir taşın pek parlak ve pek saf olması gerektiği gibi.
aşağıdaki sözün sahibidir francis bacon. ona göre felsefe işte bu derece önemlidir.
"tabiat felsefesi, tanrı kelamından sonra, batıl inançlara karşı en güvenilir ilaç ve iman için en uygun gıdadır." (bacon, novum organum, aphr. nr. lxxxix [s.55]) (nihat keklik hoca 'nın da alıntıladığı gibi (türk islam felsefesi açısından felsefenin ilkeleri, sf: 26))
bacon'ın felsefesi yeni bir dönemi işaret eder
belki de birbirini takip eden çağlar ve fikir akımlarının bütünlüğüne bakıldığında, bacon, ilginç bir pzosiyondadır. onun yazılarındaki koku geleceğe dairdir. zira çağdaşları geçmişe özlemle bakarken, o yepyeni bir geleceğe gözlerini dikmişti. hamit dereli 'ye göre; o "platon 'un ünlü benzetmesinde olduğu gibi, karanlık bir mağarada arkalarını ışığa çevirmiş oturan ve önlerinde yalnızca gerçeğin gölgelerini izleyenlerin gözlerini ışığa çeviren" bir filozoftu. (yeni atlantis, 'bacon'ın felsefesi', sf: 16, cumhuriyet kitaplığı)
tam manasıyla bir felsefi dizge kurmuş olmamasına rağmen, kendisinden sonraki kuşaklara felsefe ve bilimin yolunu göstermiştir. hatta kendisi "ben yalnızca diğer zekaları bir yere toplamak için çanı çaldım." demiştir. şu söz de ona aittir: "daha iyi ellerin çalabilmeleri için müzik aletlerini akort etmekle yetindim." o kendisine böyle mütevazi yaklaşırken, -ki bu mütevaziliğinin bir benzerini kendi çağıyla ilgili göstermediği de olmuştur.
aslında yetenekli olduğunu da kabul eder, zira ilgilerindeki evrensellik, düşüncesindeki esneklik, araştırıcılık çağının pek az kişisinde vardır. geçmiş gelenekleri, yöntemleri tanır, çoğunu benimser, ama bununla kalmaz, o geleneklerle yöntemlerin hepsini, umulmadık yeni gözlemlerle , kökten değişikliklerle aşmasını da bilir. duyguda düşüncede, yöntemde, böylesine bir esneklikle kıvraklık, barok bir yaratıcı kafanın özelliğidir. belli birtakım yüksek ülküleri vardır, ama ülkülerin soyut düzeyinde kalmaz, işe nesnel deneylerden, uygulamadan başlanacağını bilir. büyük doğal akışın, evrenin gidişinin, yalın nesnelerin tek tek gözlenmesiyle kavranabileceğini görür. yaşayışında olsun, düşüncelerinde olsun, değişiklikler, aşırı dönüşler, çelişik tutumlar gösterir boyuna. çağının yaygın modası olan maskeli saray oyunlarındaki kişilerin, büyülü bir dokunuşla herhangi bir hayvana ya da bir canavara, sonra birden gene insana dönüşmeleri gibi tıpkı. tanrısal ile insanca, en yüce ile en bayağı, inanç ile akıl, soyut ülkü ile somut uygulama bacon'ın kafasında trajik bir denge içinde yan yanadır. (akşit göktürk)
bacon'ın ilk işi, zamanında egemen olan skolastik felsefeyi yıkmak olmuştur
11'inci yüzyıldan 15'inci yüzyıla kadar egemen olan bu felsefe dizgesine göre gerçek zaten bulunmuş, incil'de ve kilise toplantıları kararlarında bütün açıklığıyla yazılmıştı. skolastik dizge bu dinsel inançları kabul ediyor, mantık yoluyla bunları usa uygun bir biçime dönüştürmek, onlara bilimsel bir biçim vermek istiyordu. amacı dinsel düşünceyi tümüyle mantığa uygun bir duruma getirmekti.
bununla birlikte, bilgiye ilerleyen bir şey olarak bakmıyor, denemelere dönerek yeni gerçekler araştırmaya çalışmıyordu. o dönem üzerinde yetkenin ağır baskısı duyuluyor, skolastik dizgenin temelini oluşturan varsayımların doğruluğu hakkında hiçbir soru sorulmuyordu. onlar hakkındaki tartışmalar hep bir daire çevresinde dönüyor, gerçeklerle hiçbir ilgisi bulunmuyordu. bacon, yalnızca "bilimin örümcek ağlarını ortaya çıkardığını, bu ağların ipliklerinin ve işlerinin inceliği bakımından hayran olunmaya değer olduğunu, fakat hiçbir cevher ve yararı olmadığını" söylüyordu.
bacon'ın amacı düşünmeyi somut deneylerle verimli bir ilişkiye sokmaktı. bu hedefe varmak kolay bir iş değildi. tembellikten doğan araştırma isteksizliği yüzünden, zamanın yargısı bütün tartışmalarda son söz oluyordu. bacon, özellikle bunu belirtmek istiyordu. bu nedenle eskilerin akıl ve bilgisini tümüyle yadsımak zorunda kaldı. (h. dereli, a.g.e.)
özet geçmek gerekirse kendisi modern bilimin kurucusu ya da icracısı değildir
ancak ve sanırım; döneminde neş'et etmeye başlayan yeni bilimin metodunun temel bileşenlerini resmetmiş, olayın nerelere gideceğini gerçekten dumur edici bir ferasetle görmüş. geleceği yazmış, bilimin yol haritasını çizmiştir. dediği şudur, sağduyuya dayalı bireysel deneyimle inşa olunmuş ortalama sıradan zihin ve onun aletleri gerçeği, evreni anlamaya yetmez, yapılması gereken uzmanlarca icra edilen teknik ve usulü olan bir iştir. bu uzmanlar + yeni usül ise insanlar adına düşünen, yeni bilgiyi üreten yeni bir organ (aslında yeni bir makine) olan novum organum'dur. bizim somut patlamasını 19 ve 20. yy'da gördüğümüz modern bilimi, modern bilim toplumlarını 1600'lerde müjdelemiş bir tiptir.