Beynin Örüntü Arayışı Nasıl Hem Bilimi Hem Komploları Doğuruyor?
insan zihni, örüntüleri yalnızca görmek için değil, aynı zamanda gerçekliği inşa etmek için de kullanır. dış dünya verilerle doludur; ama bu veriler ancak birleştirildiğinde bir anlam taşır.
yani anlam, beynin dış dünyayı örüntüler hâlinde okuma biçimidir.
beynin sürekli olarak bu neye benziyor diye sorması salt hayatta kalımına ve belirsizliği kaldırmasına yönelik bir çaba olduğu gibi sanatın doğuşuna da neden olur. dini inançların, mitolojilerin temelini atar. tabii aynı zamanda komplo teorilerine de yol açar. zıt gibi görünse de bilimsel teoriler de aslında doğadaki örüntüleri bulma çabasıdır.
insan, düzenin gerçekten olduğu yerde değil, sadece olmasını istediği yerde de düzen görebilir. bu durum bireysel düzeyde okb ve şizofreniye, toplumsal düzeyde ise batıl inançlara, kitle manipülasyonlarına dönüşebiliyor pek tabii.
insan zihni gerçekten bir anlam üretici makinedir. ve bu makine, bilimi, sanatı, felsefeyi de yaratabiliyor; hiç olmayan anlamları da üretebiliyor. bazen öyle iyi çalışıyor ki gerçek olmayan neden sonuç ilişkileri de kurabiliyor. bu bazen bilim yoluyla veya bilimsiz toplu histeriye de neden olabilir.
yani zihin bir bakıma, aktif bir örüntü üreticisidir. aktif olarak dahil olur, değişir, değiştirir, yorumlar, uydurur, uygular, temsiller oluşturur, inşa eder. yaratıcıdır. sadece istatistiksel bir benzerlik bulma değildir bu. aktif olarak anlam üretme ve yorumlama çabasıdır. örüntüyü salt tanıma değil bir çeşit yaratma çabasıdır. bu da gerçekliğin inşasında aktif bir faktördür.
belki de zihin, evrende örüntülerin gerçekleşmesini sağlayan bir çeşit filtredir. yani evrende rastgele potansiyeller arasından anlamlı olanları seçip deneyime dönüştüren bir filtredir.
zihin, dış dünyadaki bu çeşitli veriler arasında bağlantı kurarak, bazılarını ön plana çıkarır, diğerlerini göz ardı eder. bu da fiziksel dünyada sonsuz olasılık varken, tek bir gerçekliğin yaşanmasına sebep oluyor gibidir. yani, sadece pasif bir algılayıcı değil, aktif bir düzenleyici veya örüntü kurucudan bahsediyoruz burada.
bu da konuya bambaşka bir açıdan bakmamızı sağlıyor: mutlak veya nesnel bir gerçeklikten ziyade öznel, yorumsal bir gerçeklik inşası içinde yaşamak. beynin başlangıçta karşılaştığı belirsizlikle (hayatta kalımı için) başa çıkma çabasının nerelere varacağının acı bir göstergesi.
etraftaki yüzlerce olasılık yerine tek bir frekansa (örüntüye) kilitlenip onu gerçeklik olarak dinlemek bizimkisi (potansiyel ile gerçeklik arasında bir kapı). bu açıdan hepimiz belirli bir seviyede okb'liyizdir, şizofrenizdir.
işin ilginç yanı doğada da tıpkı zihin gibi olasılıklardan düzen çıkarma süreci vardır. örneğin feynman'ın yol integralleri gibi bazı kuantum yaklaşımları, bir parçacığın tüm olası yollarını hesaba kattıktan sonra ortaya çıkan dalga örüntüsüne göre hareket ettiğini savunur. yani parçacık da yasa da belirli bir örüntüye göre hareket eder. lakin bu örüntü yarı yolda içindeki bileşenler tarafından yönlendirilmiş, yaratılmış bir örüntüdür. yani kuantum seviyede gerçeklik, bir çeşit potansiyel örüntüler (olası yollar) içinden seçilir.