Avrupa'nın En Büyük Müzik Etkinliklerinden Sziget Festivali'ne Gideceklere Tavsiyeler
Öncelikle, nedir bu Sziget festivali?
macaristan'da her yıl budapeşte'de, danube nehrindeki obudai adasında düzenlenen, ismini festival alanının bir adadan oluşmasından dolayı macarca "ada" anlamına gelen sziget sözcüğünden alan organizasyon ötesi olay. müzikal anlamda her ne kadar bir rock am ring'e takamayacağını düşünsem de 400.000 kişilik kapasitesi ve aşmış organizasyonu ile dumurlardan dumurlara sevk eden festival.
Festivale katılmış birinden kısa kısa notlar
* sziget avrupa'nın en büyük, dünyanın ise üçüncü büyük festivali her sene 400.000 kişiyi ağırlıyor. 21 senesi olan 2013 senesinin resmi rakam ise 362.000.
* festival budapeşte'nin içindeki bir adada yapılıyor. ama ada deyip geçmemek lazım. şehrin içindeki bir ada için biraz hayvani boyutlarda. örneğin iki sahne arasında 40 dakikaya varan yürüme mesafeleri olabiliyor. festival boyunca yürü allah yürü.
* festivale sadece bir müzik festivali demek çok büyük hata olur. yemek alanlarından, atölyelere, sahiline, sosyal sorumluluk çadırlarına, dönme dolabına kadar hemen her şey var ve işin aslı konserleri bir köşeye atsanız bile tüm bunların tadını çıkarmak için bile 7 gün yeterli değil. o yüzden eksik kaldığınız çok fazla şey olacak, oluyor. kabullenmek lazım. kabullenemeyenlerse festivalin ilk gününde oturup adam akıllı bir program yapmalılar kendilerine.
* sziget'e gitmenin en kötü yanı ülkeye döndüğünüzde gittiğiniz konserlerin ve festivallerin eski tadının kalmaması. festival deformasyonu?
* tüm dünyadan yüzbinlerce insanın geldiğini biliyorduk da, hepsinin de "güzel" olduğunu bilmiyorduk. kızlı erkekli fark etmiyor hepsi bildiğin güzel. insan aynada kendine bakıp, lanet ediyor.
* elinizde bir kamera varsa dünyanın hiçbir yerinde asla yalnız kalmazsınız. sziget'te de denedim, test ettim, onayladım. bir sürü insanla tanışım, sohbet ettim. bunda tabii bizdeki festival insanlarının kıçı kalkıklığının onlarda olmamasının da etkisi olabilir.
* giderken "festivalde ne yemek olacak ya geçiştirmelik takılacağız işte" diye düşünürken özellikle dünya mutfağı bölümü beni benden aldı. hayatımda yemediğim kadar güzel ve enteresan şey yedim. transilvanya mutfağı komple etmiş ya lan!
* art area bölümündeki stencil atölyesine bir türlü yetişemedik, yetiştiğimizde de kontenjan dolmuştu. başkalarının yaptığı şeylere bakıp iç geçirdik sadece.
* luminarium adında şahane bir ışık çadırı var. ve pek tabii önünde de o şahaneliğin yansıması olarak uzuuun bir kuyruk.
* o kadar büyük bir alanda (76 hektar) yapılan bir festivalde her yeri göremiyorsunuz, yetmiyor zaman, yetmiyor enerji. kaç kere kaybolduğumu ben bile saymadım bir noktadan sonra. gideceklere tavsiyem önden kabaca da olsa program yapın. yoksa kendinizi oradan oraya koştururken helak olurken bulabilirsiniz.
* festivalin en büyük avantajı şehrin içinde olması. toplu taşıma var. illa çadırda kalmanız ya da festival alanına gitmek için 3 saat yol yapmanıza gerek kalmıyor. zaman ve enerji tasarrufu.
* çadırda kalmak yerine şehirdeki otel veya hostellerde kalmak çok mantıklı. toplu taşıma gece belli bir saatten sonra bitiyor ama devamlı taksi var ve pahalı değil. hele de birden fazla kişiyseniz iyi bir alternatif.
* gece sabaha karşı taksi sırasını görünce gözünüz korkuyor ama sizi taksiye bindirmekle görevli festival çalışanlarının da yardımıyla sanırım hayatımın en düzgün işleyen ve çabuk biten sırasıydı.
* türkiye'de fotoğraf çekmek için organizatör arkadaşları aramak yetiyorken ve o aramayla tüm konser ortalıkta istediğin gibi takılabiliyorken orada sahne önüne alınmak için formlar doldurman, menajerler tarafından seçilmen gerekiyor. insanda ufak bir şok etkisi yaratıyor tabii. basın akreditasyonun olsa bile herkese izin verilmediği gibi 1 ila 3 şarkı arasında değişen bir zamanda çekim yapmak zorundasın. profesyonellik böyle oluyor demek.
* festivalin herhalde tek kötü yanı nehrin ortasında olduğu için minik sineklerin her tarafta olması. her tarafta derken etrafınızda olmasından bahsetmiyorum. ilk zamanlar çok sinir bozucu oluyor ama üzülmeyin bir süre sonra yuttuğunuzu hatta burundan içinize çektiğinizin farkına bile varmıyorsunuz.
* kimse kimseyi ezmiyor, itmiyor, taciz etmiyor, yapışık halde durmuyorsunuz. konser başladıktan sonra gidip, kendinizi en önlerde bulabiliyorsunuz. kafanızdaki alan büyük olduğu için mi zihniyet mi diye sorularla elbette.
sziget 2019 edisyonuna gittim ve bir saniye bile pişman olmadım
hatta sen ne kadar harika bir karar verdin de buraya geldin diyerek kendi kendime devamlı övgüler yardırdım. bu kısa girizgah sonrası bir iki öneri ile gelecek nesillere yardımcı olabileceğimi düşünüyorum.
birincisi dreher denen o lanet macar birası hiç güzel değil. festival adası içindeki tüm yerlerde o satılıyor, bir yer hariç. biz geç keşfettiğimiz için ilk günlerde hep dandik birayı içtik ama neyse zararın neresinden dönsen kardır. ana sahnenin olduğu bölgede sol tarafta küçük bir kozel standı var. dreher denen leşle aynı fiyata mis gibi kozel ve kozel dark içebilirsiniz.
ikincisi içerde yiyecekler inanılmaz pahalı. hamburger 50 lira, tost 40 lira, soslu tavuklu pilav 50 lira, sıkma portakal suyu 40 lira gibi. içerdeki yiyecek standlarında satılan en ucuz ve mantıklı yiyecek dilim pizza. o da 18 liraya falan denk geliyor, konserler sonrası kafalar güzelken çok iyi gidiyor. yemek için iki seçenek sunabilirim. festival alanı dışındaki auchan markete gidip konserve yiyecekler alıp kampınızda yiyebilirsiniz. diğeri ve daha da güzeli festival adası içinde aldi market ve hemen yanında aldi grill zone var. marketten etini alıyorsun grill zone’da pişirtip yiyorsun. yarım kilo kırmızı et 20, yarım kilo tavuk eti 17-18 lira cıvarına denk geliyor. ama tabii ki burada biraz sıra beklemeniz gerekiyor.
yiyecek içecek gibi önemli bir konuyu geçtikten sonra şunu belirteyim. festival gibi festival. yani şöyle. konserler var tamam, güzel. ama yapılacak o kadar çok, o kaddar çok şey var ki, bazı günleri konser izlemeden bile geçirebilirsiniz. bizim en beğendiğimiz yer dans ve tiyatro çadırı denen yerdi mesela. 20-30’ar dakikalık inanılmaz dans gösterileri ve şovlar vardı ki türkiye’de bir yılda doymadığınız kadar sanata doyarsınız. orada gösterilen her bir şov türkiyeye gelse yüzlerce lira verilip gidilebilecek cinstendi resmen.
city pass asla almayın. market alışverişi hariç festival alanından hiç çıkmadım. 7 günlük festival boyunca adanın içinde gitmediğim, gidemediğim sahneler ve gösteri alanları oldu. çok şey var, yetmiyor zaman.
sefa pezevenkliği yapın. yanınıza katlanır sandalyeniz ve decathlon'dan alabileceğiniz küçük hamağınızı götürün. boş bulduğunuz iki ağacın arasına kurun hamağınızı ya da geçin arkalara gölgelere, açın sandalyeleri, öyle izleyin konserleri. özellikle 4-5. günden sonra her yer toz oluyor. ilk başta çimlere oturabilirsiniz belki ama ilerleyen günlerde yerlere oturmak pek konforlu değil.
mutlaka kilitli kasa satın alın ve sosyal medyada her şeyi göstermeliyim, herkese şov yapmalıyım diye uğraşmak yerine telefon cüzdan pasaportu kilitli kasaya koyun. emin olun inanılmaz rahat edeceksiniz. o kalabalıkta ne telefonlar kayboldu ya da çalındı kim bilir. biz gündüzleri gezerken telefonları aldık yanımıza ve fotoğrafımızı videomuzu çektik tabii ki, ama akşamki konserlere gideceğimizde ya da kalabalığa karışacağımızda bıraktık her şeyi. sadece bileklik yeterli orada. başka şeye ihtiyacınız yok. tekrar söylüyorum, emin olun inanılmaz rahat edeceksiniz, aklınıza bile gelmeyecek.
festivalin sıcaklığıyla aklıma gelenler ve yazacaklarım şimdilik bunlar.
Bilet almak için: Resmi Sziget Türkiye sitesini ziyaret edebilirsiniz:
Konaklama: Şehir için Airbnb, booking.com veya festival içinde satın alabileceğiniz çadır/karavan paketlerini tercih edebilirsiniz.