Atatürk'ü Öldüren Siroz Hastalığı, Günümüz Şartlarında Tedavi Edilebilir miydi?

Atatürk'ü genç yaşta aramızdan alan siroz, bugün olsa tedavi edilebilir miydi? İnceliyoruz.
Atatürk'ü Öldüren Siroz Hastalığı, Günümüz Şartlarında Tedavi Edilebilir miydi?

ulu önder gazi mustafa kemal atatürk'ün siroz hastalığı günümüz şartlarında tedavi edilebilir miydi?

cevap: büyük ölçüde evet.

türkiye cumhuriyetinin kurucusu, ebedi başkomutanımız atatürk, 1938 yılının başlarında çeşitli rahatsızlık belirtileri göstermeye başladı. halsizlik, kaşıntılar ve iştahsızlık ile kendini belli eden bu rahatsızlıkları, kontrol edilmesi güç bir şekilde burun kanamaları da takip etmeye başladı. bunun üzerine muayenesi gerçekleştirildi ve karaciğerinin büyüdüğü ve sertleştiği tespit edildi, atatürk "karaciğer yağlanması" olarak bilinen ve tedavisi daha mümkün olan hastalığa değil de siroz hastalığına yakalanmıştı ve bu doktorlar tarafından net bir şekilde söylenmişti. ayrıca, atatürk'ün durumunun vahim olduğunu da yaveri salih bozok, ismet paşa'ya haber vermişti.

atatürk'ün siroz hastalığına yakalanmasının sebebi sadece yoğun alkol tüketimi görülmemeli, hepatit b ve c virüsleri de karaciğer'e saldırıp iltihaplanma sonucu siroz hastalığına sebebiyet verebilir, atatürk'ün hangisi kaynaklı siroz hastalığına yakalandığı net olarak bilinmiyor. atatürk, siroz hastalığına yakalandıktan sonra maalesef ki sağlığı hızla bozulmaya başlamıştı, karaciğer vücudumuzun en hayati organlarından biri olduğu için atatürk hızla güçsüzleşmeye ve rahatsızlanmaya başlamıştı.

insanların elinden "atatürk'ümüz ölemez, o bu savaşı da kazanır" diye dua etmekten başka bir şey gelmiyordu, atatürk'ün tedavisi için doktorlar hızla çalışmaya başladı fakat o dönem için siroz hastalığıyla alakalı yapılabilecek şeyler gerçekten çok sınırlıydı. siroz hastalarının karnı ciddi ölçüde su toplar, çünkü karaciğer vazifesini yerine getiremez ve normal insanlarda olduğu gibi yediğimiz, içtiğimiz besinlerin kontrolü sağlanamaz, vücutta zehirlenme belirtileri baş gösterir.

atatürk'e siroz hastalığı için tedavi uygulamak için fransa'dan doktor bile getirilir, fakat siroz hastalığının tedavisi o zaman sadece türkiye'de değil tüm dünyada yoktu. yapılabilecek olan tek şey yapılıyordu, o da atatürk'ün karnı su topladıkça o suyu boşaltmak! ama bu da hastayı çok yoran bir işlemdi. atatürk, karnından su alma işlemlerinden sonra bazen çok rahatlıyor, bazen de çok daha fazla rahatsızlanırmış.


peki, günümüz şartlarında atatürk'ün hastalığı için ne yapılabilirdi?

cevap: karaciğer nakli!

bir ulusun hala "manevi babası" olarak görülen, onun için hala her 10 kasım'da saat 09:05'de nasıl saygıyla ayağa kalkıyorsak ve onun için gözlerimiz doluyorsa(eminim ki yüzyıllar boyu da bu devam edecek), atatürk'ümüz için "karaciğer nakli gerekiyor, fakat veren kişinin yaşama şansı yok) bile dense yüzbinler, milyonlar sıraya girerdi benimkini alın diye.

dünyada ilk karaciğer nakli 1963 yılında abd'de dr.thomas starzl tarafından yapılmıştı fakat hasta uzun süre yaşayamadı, çünkü vücut tarafından nakledilen karaciğer reddediliyordu ve hasta vefat ediyordu. 1967 yılında nakil yapılan bir çocuksa uzun süre yaşadı, 1980'li yıllara gelindiğinde "cyclosporin" ismindeki bir ilacın keşfedilmesiyle organ reddi büyük ölçüde kontrol altına alınmış ve başarılı nakil sayıları artmıştı.

alkol ya da hepatit virüsü kaynaklı karaciğer sirozunun tedavisi günümüz şartlarında çok rahat mümkün olabiliyor, hatta ülkemizde de yakın bir şekilde gördüğümüz örnekler var; hakan taşıyan da alkol kaynaklı karaciğer sirozuna yakalanmıştı ve yapılan nakil ile şu an gayet sağlıklı bir hayat yaşıyor.

yani, atatürk'ümüzün çocukluğundan beri yaşadığı sıkıntılar ve manevi şanssızlıklar(küçük yaşta babasını kaybetmesi gibi) hastalığı döneminde de onun yanında olmuş ve tedavisi mümkün olmayan bir hastalık ile de peşini bırakmamıştı. keşke o güzel doktorlarımız karaciğer naklini o zamanlar yapabilseydi de, o hayalindeki türkiye cumhuriyetini inşa etmek için biraz daha fazla yaşayabilseydi...

kaynak / kaynak 2