Askerliğini Kabil'de Yapmış Birinden: Afganistan Tam Olarak Nasıl Bir Yer?
vatani görevini yıllar önce kâbil'de yapmış biri olarak bazı hatırladıklarımı bir seyahatname mahiyetinde paylaşmak isterim.
ön not: yıllar önce sovyetler'in afganistan'dan çekilmesinden sonra fırsatı değerlendiren radikal islamcılar hüküm sürmeye başlamış ve afganistan yıllardır düzel(e)memiştir maalesef.
halk arasında sovyetlerin çekilmesindeki en büyük etkenin "iman gücü ile" savaşmış olan mücahitler olduğu yönünde bir inanış hakimdi. bir sohbet esnasında saçı sakalına karışmış yaşlıca bir adama o dönemki rütbesini sorduğumda "ben bir generalim" cevabını aldığımda bir hayli şaşırmıştım. hâlbuki adamcağızın kendine hayrı yoktu. elimdeki g3'ü incelemek istedi, şarjörü çıkarıp verdim ve siz türkler çok kaliteli silah üretiyorsunuz demişti. bunun üzerine her ne kadar göğsüm kabarmış olsa da g3'ün miadı dolmuş bir piyade tüfeği olduğunu da hatırladım. ayrıca sokaklardaki çocukların ellerinde bile keleş (ak-47) görüyorduk bazen.
yine de türklere karşı bir saygı, sevgi duyuyor gibiydiler. bunun tamamen müslüman bir ülke olmamızdan kaynaklandığını düşünüyorum. zaten emir komuta bu yüzden türk silahlı kuvvetlerinde idi, belki de.
mahallelerde düzgün bir altyapı yoktu, kerpiçten yapılmış evlerin helasından akan pislik, sokağın ortasındaki oyuk bölüme dökülür. ev yapımında kullanılan killi toprağın (kerpiç) yapımında çocuk işçiler çalıştırılır genellikle. su kaynakları oldukça kısıtlıdır. o dönem yapılan bir sondaj çalışmasında 60 metre sonunda ulaşılan suda savaş kalıntıları bulunduğundan suyu kullanamamışlardı mesela. neyse ki siemens tamamen hayrına dizel motorlu bir su kaynağı kurmuştu görevli olduğumuz mahalleye.
evlerin bahçelerinde suyu kurumuş kuyular bulunur genellikle. bunlardan birinde cinayete kurban gitmiş bir kadının cesedinin çıkarılması sıradan bir olay gibi karşılanmıştı. ya da evin kenarında bir yerinde çuvallar dolusu mühimmat bulunması var mesela. hatta bir keresinde dev bir füze çamura saplanmış halde bulunmuştu. hatta bulan adam balta ile birkaç kez füzenin başlığına vurmuş, allah'tan fünyeye denk getirmemişti.
birçok yerde mayınlar hâlâ çalışır halde toprağın altında, en tehlikeli olanları ise anti tank mayınları idi. birkaç tanesinin, işini iyi yapan isveç ordusu tarafından güvenli bir şekilde imha edilmesine tanık olmuştum. bu gibi durumlarda çevre güvenliğini türk silahlı kuvvetleri sağlardı.
çocukların durumu içler acısı idi. sürekli dikenli tellerin arkasından bir şeyler isterlerdi. elimizden geldiğince yiyecek bir şeyler verirdik. bisküvi, çikolata, şeker vesaire. buz gibi soğukta bile çıplak ayakla gelen çocuklar olurdu. hatta bas gitar çalmayı seven metalci, izmirli arkadaşım çocuklardan biri için "moon baby" adında bir şarkı yazmıştı, uçaksavarın başında nöbette iken...
esrar kullanımı oldukça yaygındı. acınası durumdaki sözde polisler dahi ulu orta afyon sakızı çiğnerken ya da esrar tüttürürken görebiliyorduk. para karşılığı satabiliyorlardı da. biz almıyorduk, zaten yasaktı.
develerle gezen seyyah gruplar, genellikle peştular silahlıydılar. fazla yaklaşmak tehlikeli olabilirdi.
kadınlar burka giyer. birkaç tanesinin yüzünü şans eseri otobüs camından gördüğümde şaşırmıştım çünkü abartılı şekilde makyaj yapmışlardı.
mahalle aralarında sovyetlerden kalma zırhlı araç hurdaları görmek gayet sıradandı. ayrıca büyük bir tank mezarlığı da vardı. ilginçtir ki bu hurdalar hiçbir şekilde toplanmamıştı, yıllardır öylece durdukları belliydi.
bir keresinde devriye sırasında, devasa müthiş bir sovyet mimarisine rastlamıştık. zamanında sovyetlerin yaptığı, elektrik motoru üzerine bir üniversite olduğunu söylemişlerdi. sovyetler hangi akla hizmet böylesine güzel bir binayı oraya kondurmuştu? hem de o yıllarda. inanılır gibi değildi...
babür'ün çiçek bahçesi hâlâ sapasağlamdı fakat kral ve kraliçenin sarayları delik deşikti. kraliçeninkinde daha az tahribat vardı. kralın sarayının en alt katında muazzam bir hamam vardı, mermerleri olduğu gibi duruyordu. şimdi ne durumdadır kim bilir...
dipnot: işbu entry hiçbir amaç gütmemektedir. bir anı mahiyetinde öylesine yazılmıştır.