Aşırı Derecede Kaygı ve Endişe Duyulan İlişkilerin Bağımlılık Yapması

Duygusal yoksunluk ve sürekli endişe ile tanımlanan bir ilişki modeli olan kaygılı bağlanmayı detaylı ele alan bir yazı.
Aşırı Derecede Kaygı ve Endişe Duyulan İlişkilerin Bağımlılık Yapması

kaygılı bağlanma; bir şeye karşı aşırı derecede kaygı ve endişe duyarak duygusal yoksunluk geliştirmektir. bu da istediğiniz olmayınca yoksunluk krizlerine sebep olur. yoksunluk; yokluğu acı çekmenize sebep olan bir şeyin ( madde olur, insan olur vs... ) varlığını aşırı derecede istemektir. aynı zamanda kontrolün sizde olmadığı bir süreci lehinize döndürmek için itaatkâr bir hale geldiğiniz durumdur. yani bir ilişkide çok fazla fedakarlık yapmaya başladıysanız, kritik eşiktesiniz demektir. 

kaygılı bağlanma, konum itibari ile de arada kalan bir bağlanma modelidir, buna dahil olan kişiler de sürekli arada kalan kişilerdir ve arada bırakıldıklarında ne yapacaklarını şaşırırlar. kararsızlık, belirsizlik, tutarsızlık, karşı tarafın gösterdiği bir var bir yok eğilimli davranışları bu kişileri tetikler. 

bu davranışların geldiği yer; ebeveyn davranışlarına bağlı olarak, çocuğun; ihtiyaçlarını belli koşullara bağlı olarak karşılamak için verdiği mücadeleyi gösterir. çocuk büyüdükçe, bu mücadele zamanla ilişki içerisinde de kendisini göstermeye başlar. çünkü kişi ilişkide duygusal ihtiyaçlarını da çocukken geliştirdiği kalıplar üzerinden almaya aşinadır. koşulsuz olarak kendisine sunulan iyi bir şeye karşı şüphe duyarken, ona verilmeyen kötü de olsa diğer şeyler için ekstra çaba göstermek ise kendisine daha tanıdık gelir. yani, koşullu ve gerçekleşmesi zor olan şeyleri talep etme eğilimi vardır. ona verilmeyen, sunulmayan şeyler onda kaygı ve endişe yaratır, bu tetiklenmeyi yaşadığı her şeye karşı aşırı talepkar olur ve bu tetiklenmeyi yaşayacağı kişiler ile eşleşir.

çocuk burada, çabalayarak elde edeceği şeylerin kontrolünü sağlamanın mutluluk getireceğine inandırılmıştır. sevgiyi bir şeyler yaparak alabileceği bir şey sanmaktadır. koşulsuz sunulan hiçbir sevgi onun için bir anlam ifade etmez, çünkü onun sevgi olduğunun farkında değildir. sevginin bu kadar kolay geleceğine inanmaz. o yüzden peşimizden koşan insanlara karşı bir şey hissetmezken, erişilmez olan insanlara karşı daha aşırı bir bağımlılık geliştirdiğimiz durumlar bunu gösterir. 

burada çocuğun ilk manipülasyonu ilgisiz, arada bırakan ve koşullu sevgi gösteren anne babadan gelir. yani, zamanında çocuğu daha rahat kontrol etmek ve istediği kalıba sokmak için yer yer ihmal eden, yer yer işgal eden anne baba, aslında bu özellikleri kazandırdığı çocuğunu savunmasız bir av olarak topluma salacaktır.

şimdi gelin, birine kaygılı bağlanalım

'' ilk defa tanıdığım ve daha 1 ay bile olmadan, neredeyse hakkında hiç bir şey bilmediğim bir insana böyle delice bağlanmak bir yandan çok güzel, bir yandan ise beni çok korkutuyor. sana deliler gibi aşığım... her an seni kaybetmenin korkusunu yaşıyorum. 

… şu an bile bir gün olur da seni kaybedersem, geri dönmen için neler vermem gerektiğini düşünüyorum. daha kendimden ne kadar vazgeçmem gerektiğini, beni suçladığında aslında ne kadar da zayıf olduğumu, seni üzmemek için daha ne kadar çabalamam gerektiğini düşünüyorum. bir sebep de yok ama telefon açıp senden defalarca özür dilemek istiyorum! çünkü daha önce de bu durumla baş edemediğimi hatırlıyorum, yine edemezdim. ne gerekiyorsa yapmaya hazırdım, ne istersen vermeye de hazırdım. belki de aşkın gücü bu! belki de aşk bu! 

… sen kaçtıkça ben daha çok çabaladım, sen hayır dedikçe ben daha çok kaygılandım! bu şekilde kaygı seviyemi düşürecek durumu kendimce kontrol altına alabilecektim. sen gittikçe ben daha çok değersizlik hissettim. sen gittikçe ben daha çok çaresiz ve daha zayıftım. sana deli gibi aşık olduğumu hissettim, sen yokken ne nefes alabiliyorum, ne de yaşadığımı hissediyorum. hani derler ya göğsüme bir şey oturuyor, nefes alamıyorum diye, şu an sadece o halde, elim, kulağım, gözüm telefonda, senden gelecek saçma ve anlamsız da olsa, benim için dünyanın en önemli mesajını bekliyorum. ''

şimdi de kaygılı bağlanan bu arkadaşa biraz farkındalık yükleyelim

'' gidişin, bana birinin gidişini hatırlattı, küsmelerin bana birisinin küsmelerini, suçlamaların bana anne ve babamın suçlamalarını hatırlattı, o ana döndüm ve o an ne hissettiysem bu durumu bertaraf etmek için çocukken yaptığım şeyleri tekrar etmek istedim. agresöre karşı savunmasızca teslim olmaya çalıştım. bunları seninle de yaparsam sanırım hak ettiğim sevgiyi alabileceğime inandım!

halbuki hissettiğim şeyler senden önceki terk edilmelerimden gelen hislerdi. annemin, babamın gitme ihtimaline karşı oluşan terk edilme korkusu, kaybetme korkusu ve tüm o ilgisizlikler bana bunları yaşatmaya devam ediyordu. ben sana değil geçmişime gidiyordum ama sen değil, geçmişim beni kabul etmiyordu. ben ise konuyu sanki çözüm sendeymiş gibi seninle çözmeye çalışıyordum. halbuki sen yoktun, ortada sen diye biri de yoktu. senin bana hissettirdiğin tek şey, o çocuk halimle hissettiğim çaresizlik, değersizlik hissi ve yalnızlıktı. ben bunlara aşina, bunlara aşık, bunlara karşı savunmasızdım. hani sana aşığım diyorum ya, hani seni çok seviyorum diyorum ya, ben seni tanımıyorum ki, hakkında bir şey de bilmiyorum, insan ilgilenmediği, bilmediği, sorumluluğunu almadığı bir şeyi nasıl sevebilir ki? ben, hissettiğim duygusal yoksunluğu aşk sanıyorum, ben çaresizliğimi aşk sanıyorum. insan çaresiz kalınca ya her şeye küsüyor, ya da her şeyi çok sevdiğini sanacak kadar bağlanıyor. ben bunu yaşıyorum. daha önce hiç koşulsuz sevilmemiş birisi için böyle çabalamak çok yadırganacak bir durum değildi. senin koyduğun koşullar ise beni sana aşık olmaya inandırmıştı. ben alışıktım, eğer bu şekilde o sevgiyi hak edersem daha mutlu olacağım sanıyordum. çünkü öyle öğrendim. ben sana aşık değilim, ben çocukluğumu bana hatırlatmana karşı aşırı derecede kaygılı, endişeli ve kontrolü kaybetmenin paniği ile sana aşık olduğumu sandım. konu sen bile değilsin, senin yerinde kim olsa aynı şeyleri yine yaşayacaktım. ''
.....

şimdi de bu arkadaşı bir yol gösterelim

karşılaştığınız ve bir süre sonra sizi artık istemediğine kanaat getirdiğiniz insanların çoğunu aslında hiç sevmezsiniz. o kişi, farkında olmadan yaptığı olumsuz davranışlarla sizi değersiz hissettirir ve sizi geçmişinizle yani çocukluk yaralarınız ile sizi baş başa bırakır. bu süreçte, kendinizde kusur aramaya başlarsınız, bilmediğiniz bir kusuru telafi edemeyeceğiniz düşüncesi, sizi değersiz hissettirir. bu noktada hesapsızca bir çok adım atarsınız, tekrar açılan o yaraları kapatmak için verdiğiniz uğraşa aşk dersiniz. yaşadığınız duygusal yoksunluk ve terk edilme korkusu geçinceye kadar da çabalamaya devam edersiniz. sizin göstermiş olduğunuz bu koşulsuz sevgiyi istemeyen birisi de yine benzer kaygılı bağlanmaya ve bir tık yukarısı kaçıngan bağlanmaya mensuptur. o yüzden sizin çabanızın onun için bir anlamı yoktur. o da kendi çabaladığı bir ilişkinin içinde olmak için ve kendi yaraları ile aşina olduğu geçmişine yaraşır bir ilişkide kaybolmaya gider. o da sizin verdiğiniz bu koşulsuz sevgiyi tanımadığı için, daha yüksek koşulların olduğu ilişkilere yönelir. aslında sizden bir farkı yoktur, hatta görece size göre daha kötü bir durumda olduğunu da söyleyebiliriz. bununla beraber, her zaman kendinizi mağdur sanmayın; sizler de başka kaygılı bağlanan kimselere karşı kaçıngan davranışlar göstermişsinizdir. ''beni seveni ben sevmiyorum, benim sevdiğim beni sevmiyor'' mantığı da üç aşağı beş yukarı buradan gelir. o yüzden ilk etapta kimseyi suçlamak ve kendimizi de suçlamak gerekir. empatiye buradan başlayabiliriz. bu felaket sadece bizim başımıza gelmedi, biz sadece istediğimiz olmadığı için kaygılıyız. tüm koşulları yerine getirme eğilimimiz bu sefer işe yaramadığı için çektiğimiz bir yoksunluk var, o da aşk değil. çözüm yoksunluğunu çektiğimiz kişinin varlığı değil, bizi buna iten sebepleri bulmak ve onları çözmekten geçiyor.

bu durumu ayırt etmek için şuna dikkat etmek gerekir; yeni tanıştığınız ve hakkında bir şey bilmediğiniz bir insana karşı aşırı derecede talepkar hale geliyorsanız, kaybetme korkunuz artıyorsa ve koşulsuz bir şekilde ona karşı itaat etme eğilimi gösteriyorsanız bu şema kimyasının bir göstergesidir. çok kısa bir şekilde zaman geçirdikten sonra karşı taraf artık devam etmek istemiyor ve bu durum sizi yıkıyor ise, bu da kaygılı bağlanma modelinin göstergesidir. ''hiç mi üzülmeyelim?'' diyebilirsiniz, elbette üzüleceğiz, elbette insanız ve duygularımız var ve aradığımız sorulara cevaplar da arayacağız ama bazı şeylerin cevabı kendisi ile beraber biter, ömür boyu sürmez. bunları kabullenmek lazım. yoksa kendimizi kusurlu, işe yaramaz, hata yapan ve sürekli özür dilemesi gereken bir taraf olarak buluruz. ve en önemlisi; istenmediğimizi düşündüğümüz herkese karşı duygusal yoksunluk geliştiririz. bu da kaygıyı bağımlılığa çevirir. belki de zerre umurunuzda olmayacak bir insanın kontrolünü sağlayamadığınız için, dünyanın en büyük aşk acısını yaşadığınızı zannedersiniz.

bunun çözümü; ilk etapta farkındalıktır. ikinci aşama da eğer ki tek başınıza bu durumu çözemiyorsanız ki herkesin hikayesi farklıdır, mutlaka terapi/destek almak gerekir.
unutmayın; sorunu, sorunu hatırlatan kişi ile değil, sorunu çıkaran kişiler ile çözebilirsiniz ki buradaki ana faktör ebeveynlerdir. onlar ile yüz yüze bu konuyu halledemezsiniz, zaten halledebilseydiniz zamanında böyle olmazdı. ebeveynlere bu durumu hatırlattığınız zamanlarda çoğunlukla ''cahildik, o zamanlar öyleydi, biz sanki çok mu mutluyduk, elimizden geleni yaptık sen daha iyisini yap'' diye cevaplar vereceklerdir. doğru da; onların kapasitesi, becerileri, bildikleri o kadardı. heybelerinde ne varsa bize onu verdiler. yani bir insana aklı kadar kızacaksın lafını hatırlamak lazım. fazlası sadece içimizdeki öfkeyi büyütür. onları affetmenin yolu ve bu öfkeyi azaltmanın yolu da empatiden geçer... bunu onları aklamak için değil, kendi özgürlüğümüz için yapmalıyız. çünkü ancak onları affettikten sonra içimizdeki ihmal veya işgal edilen çocuğun barındırdığı travmatik bilinç altı serbest kalacaktır. öfke ve kızgınlık bizi olay mahallinde tutmaya devam eder.

hepimizin de duyduğu bir kavram var. içimizdeki çocuğu yeniden büyütmek. aslında bazen en başa dönmek gerek. içimizdeki çocuğu yeniden büyütmek gerek. yanlışlarla, hak etmediği ve maruz kaldığı olumsuzluklarla büyüyen o çocuğa doğru şeyleri öğretmek gerek. mantıken doğruyu bilsek de, bilinç altında yanlış çalışan o sisteme de doğru bilgiyi işlemenin yolu budur. çünkü doğruyu bilmekle uygulamak farklı şeylerdir... yaşımız kaç olursa olsun, duygusal ilişkilerde o küçük çocuğun öğrendiği şeyleri uygularız. o yüzden o çocuğa doğru şeyleri öğretmek gerekiyor. 

artık küçük bir çocuğa sahip olduğunu düşün, o çocuk da yine sensin. başkalarını bu çocuğa sahip çıkmadıkları, hoyrat davrandıkları için suçladık. alacaklı gibi hepsinin kapısına dayanmak hesap sormak istiyoruz. peki ya sen? bunu başarabilecek misin? bu yaralı çocuğu koruyabilecek misin? bu çocuğa koşulsuz sevgiyi verebilecek misin? başkalarına kıyamazken bu çocuğu büyütebilecek misin. başkalarına bol kepçe dağıttığın sevgiyi, şefkati, merhameti, ilgiyi kendi çocukluğuna vermen için bir fırsat bu. o çocuğu tekrar büyütebilecek misin?

bir karar alırken, bir adım atarken kendin için değil, artık o çocuğu düşünerek at. onu gözet, onun için rasyonel ve pragmatist davran. ona yeniden öğret. sevginin koşulsuz olduğunu, onu koruyan bir yanın olduğunu ona yeniden öğret. onu her koruduğunda, onun hazzını yaşayacaksın, onu biraz daha iyileştireceksin. onun için vereceğin kararlar ile çevrendekileri kaybetmekten korkma, bu seni güçlendirecek ve aksine kazandıracak olan şeydir. çünkü sen kendine değer vermeye başladığında ancak insanların saygısını kazanabilirsin. o zaman değer de görürsün. 

birisi sana olumsuz bir şey teklif ettiğinde, bunu bilinç altınla değil, şimdi sahip olduğun o küçük çocuk için, onun lehine olabilecek gibi cevapla. çünkü insan kendisine hoyrattır ama sorumluluğunu aldığı şeye karşı daha korumacı olur, kendisini korumasa bile o küçük çocuğu korumaya çalışacaktır. bunun mantığı da buradan gelir. 

her adımında artık yalnız olmadığını, o küçük çocuğu da yanında taşıdığını unutma, onu koru, onu sev ve onun en iyisine layık olduğunu hatırlamaya çalış. ondan sorumluğu olduğunu hatırlamaya çalış, bir süre sonra bu refleks haline gelecektir ve o içindeki o yaralı çocuğu yeniden ve hak ettiği gibi büyüttüğünü fark edeceksin. bu sefer koşulsuz olacak, sevgi olmayan yerde sevgi dilenmeyecek, ilgi olmayan yerde kendisini çabalarken bulmayacak... senden öğrendiği güzel şeylerin peşine düşecek. red edilen, görmezden gelinen ve ihmal edilen, senden yardım bekleyen o çocuğa yardım edecek tek kişi yine sensin. aksi halde ebeveynlerini haklı çıkarmış olursun. o artık her anında seninle, onunla yürümeye devam et...

genel anlamda bağımlılık teorisi ile ilgili bir makale