Annelik İçgüdüsünü Kutsal Bir Değerden Ziyade Toplum Baskısı Olarak Ele Alan Bir Yazı
annelik içgüdüsü, türkiye'de kadın olmanın ulaşabileceği son noktanın "annelik" olduğunu düşünenlerce, insanlarda da olduğu sanılan bir içgüdü
toplumda öylesine tabulaşmış, dogmalaşmış bir konudur ki bu, tartışmaya bile açılmaz. din, inanç bile tartışılır da, bu konu hiçbir zaman tartışmaya açık değildir. psikoloji öğrencilerine daha ilk sınıfta öğretilen bir şeydir bu: hayır efendim; insanlarda annelik içgüdüsü diye bir şey yoktur. insanda zaten içgüdü yoktur. öyle olsa tuttuğumuzu öper, tuttuğumuzla ürerdik. ama işler öyle yürümüyor. insan toplumsal bir hayvandır. televizyonunu yeni açanlar için tekrar ediyorum: insan "toplumsal" bir hayvandır. eğer insanın yeryüzüne çıkışında içgüdüleri var olduysa bile; toplumsallaşmasıyla birlikte çoktan körelmişlerdir. hayatta kalma, beslenme, üreme, analık gibi içgüdüler artık içgüdü olmaktan çıkıp toplumun kurallaştırdığı ve kurumsallaştırdığı ritüeller haline gelmiştir. böyle bir ortamda kimse çıkıp içgüdü kelimesinden, doğadan bahsetmesin. bizde onlar öleli uzun zaman oldu.
bunlardan ayrı olarak; türkiye'de anneliğin bu kadar yüceltilmesinin kültürel arka planında anadolu ana tanrıça kültü'nün etkisi olabileceği kanısındayım. ama bu çok karışık bir konu. başlangıçta bereket ve bolluğun sembolü olan doğurganlık, mülkiyetçi ve ataerkil tarım toplumuna geçişte kadınların aleyhine işlemiş ve kadın olmayı sembolize eden bir baskı unsuruna dönüşmüş olabilir.
bir kadın anne olmanın nasıl bir şey olduğunu ancak kendi annesinden veya onu yetiştiren ebeveyninden öğrenebilir. evet öğrenebilir; insan, içgüdüleri de öğrenerek yaşar. bu konuda diğer hayvanlardan sıyrılır. bunu kendi kendine anlaması imkânsızdır. ama doğadaki hayvanların anneliği "öğrenmesi" gerekmez; onlar zaten doğduklarında bu içgüdü ile beraber doğarlar.
işte bu noktanın aydınlanması ile beraber birçok doğru diye bilinen yanlış da ortaya çıkıyor
"annelik kutsaldır" safsatası
annelik tarihin hiçbir döneminde kutsal olmadı. erkeklerin kadınları pasifize etmek ve hayatları boyunca çocuğu bir pranga gibi taşımaları için uydurduğu ve kadınların da en safça kandığı yalan olma üzerine açık ara birinciliğe oynar bu.
"her kadın çocuğunu sever" safsatası
her kadın çocuğunu sevmez. hatta çocuğundan nefret eden birçok kadın gösterebilirim size. çocuk yapmak, kadınlara (ataerkil) toplumun üstü kapalı bir şekilde mecbur kıldığı bir zorunluluktur. sizin anne diye bildiğiniz kadınların en az yarısı "adet yerini bulsun" diye, kocası veya ailesi istediği için, "soy devam etsin" diye gibi kendi isteklerinin tamamen dışında çocuk yapmaktadırlar. sonra da onlardan nefret etmeleri gayet normal. hani nerede içgüdü?...götünüz yiyorsa "annelik içgüdüsü"nü çocukluğunu yetiştirme yurtlarında geçirmiş insanlara da anlatsanıza? içgüdü denen şey, türün bütün üyelerine özgüdür; şu halde çocuğunu cami avlusuna bırakan, dayak ata ata öldüren, taciz eden, yurtlara terk eden annelerde de bu içgüdü olmak "zorunda"dır. "ama onlar istisna; hem yavrusunu terk eden hayvanlar da vaaaar!" demeden önce çevrenize ve istatistiklere bir bakın isterseniz.
alın size "kutsal" annelerden bir demet; yalnızca 2 dakikalık bir googling sonunda bulundu:
http://blog.milliyet.com.tr/…ti/blog/?blogno=402462
http://www.haber3.com/…-terk-etti-haberi-97852h.htm
http://www.haber365.com/…_cocugunun_bogazini_kesti/
http://gundem.milliyet.com.tr/…/1753137/default.htm
http://www.haber365.com/…nu_oldurup_evinde_sakladi/
pardon, annelik "içgüdüsü" mü dediniz?...
isterseniz içgüdü ne demek, ona bir bakalım
1. (felsefe) bir canlı türünün bütün bireylerinde akıl ve düşünceden bağımsız olarak doğuştan gelen bilinçsiz her türlü hareket ve davranış, insiyak, sevkitabii
2. organizmayı o türe özgü olan bir amaca ulaşmaya sürükleyen davranış eğilimi
insanın toplumsal bir canlı olmasını da geçtim, içinde yaşadığımız şu boktan düzende hangi akla ve mantığa dayanarak bir kadının herhangi bir memeli hayvan gibi doğal davranmasını bekleyebilirsiniz? bu sistem hepimizin hücrelerine işlemiş. herkesin üstüne ikinci bir deri gibi yapışan bu giysiden sıyrılmak o kadar kolay değil. kaldı ki, insan (içgüdüleri olmadığı için), diğer hayvanlardan farklı olarak hayatıyla ilgili kararlar alabilir; bunları yönetebilir ve kendi hayatına istediği gibi yön verebilir. kısacası insan, diğer hayvanlardan farklı bir şekilde üreyip üremeyeceğine "karar verebilir". bunun tasarrufu içgüdülerinin değil, bağımsız tercihlerinin inisiyatifindedir. ha pardon, bizde içgüdü vardı değil mi? elimizde değil; her çiftleşme dönemimiz geldiğinde üreyiveriyoruz!
"çocuğa yalnızca annesi bakar" safsatası
bir insanın dişi olması, çocuk doğurduktan sonra onu olağanüstü empati yetenekleriyle donatmaz veya çocuk bakımı konusunda birdenbire uzman yapmaya yetmez. her kadın çocuk yetiştirebilme ehliyetine haiz değildir. küçük ve savunmasız bir yaratığı henüz buna nasıl davranacağını bile bilmeyen birinin eline vermekten daha büyük bir vicdansızlık olamaz. ama dış görünüşte, o bir kadın ve bu çocuğu o doğurdu öyle mi? evet, ama yalnızca görünüşte. ayrıca çocuğa neden annesi bakmak zorundadır? o çocuğun bir de babası var, öyle değil mi? sekse sıra gelince şapır şupur olan yurdum erkeği, aşkın "meyve"si olan çocuk doğunca kenara çekiliyor. bütün sorumluluk, bakım kadının sırtına yükleniyor. nedenini hiç sorguladınız mı acaba? sanmıyorum.
"anne olunca anlarsın" safsatası
çocuksuz kadını bir yandan aşağılayan, empati yoksunu sayan; bir yandan da onu çocuk yapmaya mecbur gören zihniyeti yeniden üreten bir söz.
"efenim belli bir yaştan sonra her kadın bunu ister, o zaman niye otuzundan sonra kadınlar yanlış seçimler bile olsa koca bulup çocuk yapmaya çalışıyor?"
bunu diyen düz beyinlileri duyar gibiyim: toplumun baskısı olmasın bu da? toplumun istediği normlara uymak için, çevresi tarafından onaylanmak için olmasın? çünkü kadınlar çocuk yapmak için dünyaya geliyor değil mi? hepsi damızlık zaten.
kadınlar içgüdü masalıyla sömürülüyor, hayatları ve gelecekleri ellerinden alınıyor; bir kısır döngüye mahkûm ediliyor. bunun adına da doğa, içgüdü gibi sikimsonik isimler takılıyor. kadınlara içgüdüleri olduğu "empoze ediliyor". toplumun kadınlar üzerinde kurduğu bu baskı, kadının toplumsal statüsünden, eğitiminden; hatta içinde yaşadığı ülkeden tamamen bağımsızdır. şu halde işbu evrensel patriyarkal baskı; nijeryalı, yoksul ve eğitimsiz bir kadınla; isveçli, meslek sahibi elit bir kadını aynı potada eritir (ülke isimleri örnek olarak verilmiştir). bu çifte standart istisnasız dünyadaki tüm kadınları kapsıyor ve kapsayacak da; ta ki kadınlar bunun bir prestij, iktidar aracı ve çocukların da oyuncakları olmadığını anlayana ve erkekler ellerini kadınlarından yakalarından çekene kadar.
emma goldman'ın sözüyle: "kadınlar çenelerini kapatıp bacaklarını açmak zorunda değildir."
okumaya üşenmeyenler için
http://www.birikimdergisi.com/…k-arayisinda-annelik
http://www.5harfliler.com/…ktan-pismanlik-duyanlar/
http://cins.ankara.edu.tr/14_6.pdf
http://dunyalilar.org/…ik-fantazisi-new-momism.html
http://www.radikal.com.tr/…r.php?ek=ktp&haberno=880
http://www.ailem.com/…ates/library/2323.asp?id=8307
http://www.e-psikiyatri.com/…u-mu-davranis-mi-40245
http://www.milliyet.com.tr/…rdetay&articleid=513401
http://www.marieclaire.com/…/news/stay-at-home-moms
http://www.parentingweekly.com/…_health_fitness.asp
http://wiki.answers.com/…_result_of_our_environment
http://www.psychologytoday.com/…2/the-maternal-myth
http://yeterinceiyianne.blogspot.com.tr/…ek-mi.html
http://binbirincigece.blogspot.com/…un-memeler.html
http://butopraklaruzerindekadinolmak.blogspot.com/…