Anlam Arayışının Felsefi Yolculuğu: Varoluşçuluk Nedir?
hiç kendinize, "hayatımın anlamı nedir? yaşam amacım nedir? ben neden varım?" gibi büyük sorular sorduğunuz oldu mu?
binlerce yıl boyunca bu sorular, yaşam amacınızın siz daha yaratılmadan önce belirlendiği inancıyla mutlu bir şekilde yanıtlandı. ancak adına varoluşçular denilen bir grup düşünür bu konuda aynı fikirde değildi.
varoluşçuluk, her birimizin kendi hayatlarımızda amaç veya anlam yaratmaktan sorumlu olduğumuzu ifade eden felsefi düşüncedir. yani, bireysel amacımız ve anlamımız bize tanrılar, dinler, ebeveynlerimiz, hükümetler, öğretmenler yada diğer otoriteler tarafından verilmemiştir.
varoluşçuluğun temelini oluşturan düşünceyi tam olarak anlayabilmek için öncelikle onun reddettiği fikri, yani "özcülüğü" bilmemiz gerekir.
özcülük, biz de dahil olmak üzere her şeyin bir özü olduğunu öne süren yunan filozof aristoteles tarafından kurulmuştur. kısaca varlıkların kimliklerini ve özelliklerini nedensel olarak belirleyen bir metafiziksel varoluşa sahip olduğuna inanma tutumudur. bu görüş, söz konusu insan olduğunda, hayattaki amacınızın siz daha doğmadan önce belirlenmiş olduğunu ima eder.
bu, binlerce yıldır son derece popüler bir inançtı ve her varlığı önceden belirlenmiş bir planla yaratan, her şeye gücü yeten bir tanrı'ya vurgu yapan dini düşünceye önemli bir ağırlık kazandırdı. bu düşünceye katılıyorsanız, o zaman gerçekten hayatın anlamına meydan okumanıza veya amacınızı aramanıza gerek yoktu. zaten tanrınız bunu sizin için belirlemişti.
19. yüzyılda søren kierkegaard, fyodor dostoyevski ve friedrich nietzsche gibi filozoflar özcülüğü sorguladılar, ancak varoluşçuluğu 20. yüzyılın ortalarında, 2. dünya savaşı'ndaki korkunç olayların ardından popüleştiren isim jean paul sartre oldu.
2. dünya savaşı'nın yarattığı büyük yıkım ve savaş sırasında yaşanan holokost gibi son derece korkunç eylemler, bu boyutta bir vahşetin nasıl önceden belirlenmiş ilahi bir amaca sahip olabileceğinin sorgulanmasına neden oldu. varoluşçuluk, bu yaşananların her şeye gücü yeten ilahi bir iradeden değil, belki de insanın kendisinden kaynaklanabiliyor olabileceği yönünde olası bir yanıt sağladı.
varoluşçu hareket şu soruyu sordu: "ya önce biz var olduysak?"
o zamanlar bu devrimci bir düşünceydi. boş bir sayfa olarak yaratıldınız ve hayatınızın amacını veya anlamını keşfetmek size kalmış.
varoluşçular, sizi aktif olarak belirli yönlere iten hiçbir ilahi müdahalenin, kaderin veya dış güçlerin olmadığına inanırlar. aldığınız her karar sizindir. eylemlerinizle kendi amacınızı yaratırsınız.
kendi hayatınızın anlamını şekillendirmeye yönelik bu kişisel sorumluluk, kaygıya neden olan önemli bir ağırlık taşır. birçoğumuz, kendimizi seçimlerimizi, kariyerimizi, ilişkilerimizi ve bunların hepsinin amacını sorgularken bulduğumuz sözde varoluşsal krizi yaşıyoruz. çok fazla seçeneğimiz var. anlamlı ve tatmin edici bir yaşam yaratmak için doğru olanları nasıl seçeriz?
özgürlük genellikle olumlu bir şekilde sunulur ancak sartre, özgürleşmenin "acı verici" olduğunu öne sürmüştür. özgürlüğünüzü tam olarak kavramak için, kişisel amacınızı yaratmanın ya da yaratamamanın yalnızca sizin sorumluluğunuzda olduğunu kabul etmeniz gerekir. dinin ya da toplumun size rehberlik etmesi için verdiği birtakım yönergeler, kurallar veya düzenlemeler olmadığında, o kadar çok seçeneğiniz olur ki, böyle bir özgürlük bunaltıcıdır.
hayat aptalca olabilir. ancak varoluşçuların absürtlükten bahsederken kastettiği şey tam olarak bu değildir. absürtlüğü cevapsız bir dünyada cevap aramak olarak tanımlıyorlar. anlamsız bir yerde doğmak, sonrasında anlamı sizin yaratmanızı gerektirir.
absürt, tek ve ilahi bir gerçeğin, doğuştan gelen kuralların veya yönergelerin olmadığını varsayar. bu, yaşamak için kendi ahlaki kurallarınızı geliştirmeniz gerektiği anlamına gelir. sartre, hayata dair rehberlik ve cevaplar almak için otoriteye başvurulmaması konusunda uyarıda bulunur; çünkü bu yanıtlar aslında kimsede yoktur ve ulaşabileceğiniz tek bir hakikat de yoktur.
sartre tarafından ortaya atılan "otantik bir şekilde yaşamak" ifadesi, absürtlüğe rağmen özgürlüğünüzü kontrol etme sorumluluğunuzun bilinciyle yaşamak anlamına gelir. hayatınızda sahip olduğunuz herhangi bir amaç veya anlam sizin tarafınızdan yaratılmıştır.
"kötü niyet" (mauvais foi) ise jean paul sartre'a göre esas itibariyle özgün olmamaktır; kişinin gerçek benliğini keşfetme ve anlama sorumluluğundan kaçması ve toplumun dış baskılarına boyun eğerek doğuştan gelen özgürlüklerini reddetmesi yoluyla özgün olmayan bir şekilde yaşamasıdır.