Zorunlu Askerlik Uygulamasını İlk Başlatan Asur Medeniyeti'nin Askeri Gücüyle İlgili Şaşırtıcı Detaylar
asur medeniyetinin askeri gücü hakkında öğrendiklerim şaşırttı beni bugün.
gerçi çok iç açıcı bilgiler olmasa da terördü, dolardı, bombaydı siyasetti yoğun gündemden uzaklaşmak isteyen biraz baksın şöyle.
asur medeniyeti, hani tarihte askerlerinin acımasızlıkları ve zalimlikleri ile meşhur kadim medeniyet. zorunlu askerlik uygulamasını ilk başlatan topluluktur. sosyal statü veya zenginlik farketmeksizin her erkek askerlik yapmak zorunda idi.
asurluların en büyük özelliği sahip oldukları savaş mekanizmaları idi. askerlik, 3 yıllık periyotlar halinde idi. ilk yıl erkek, köprülerin, yolların veya binaların yapımında çalışırdı ki böylece hem bedeni gücü artar hem de imparatorluğun gücünü artırırdı. ikinci yıl savaşa katılma yılıydı. seferlere, kuşatmalara giden ordulara katılırdı. üçüncü yıl ise ailesi ile geçirmek üzere izinli olurdu. ailesi ile geçirdiği o yılın sonunda periyot en baştan tekrar başlardı.
böylece eğitimli ve tecrübeli devasa bir orduya sahip oluyorlardı. üstüne de acımasızlıkları eklenince zamanında yüzyıllarca bu zorlu bölgede hüküm süren korkulan bir medeniyet oldular.
acımasızlık demişken, psikolojik harp konusunda da uzmandı asurlular. eldeki tabletlerde de kanıtları olduğu üzere, asur ordusu işkence konusunda ünlü idi ve böylece fetih için yaklaştıkları şehre kendilerinden önce bu namları ulaşır, korku salarlardı.
derileri yüzülenler, kazıklara oturtulanlar, kesilen başlardan oluşan sütunlar, diri diri yakılan gençler gibi uygulamalar bizzat kral tarafından karar verilen uygulamalardı.
bu psikolojik savaş bazen öyle işe yarardı ki kimi düşman krallar(mesela urartu kralı) asur ordusu gelmeden intihar ederdi. şehrin surlarına yaklaşan asur ordusu önce bir elçi gönderir ve "teslim olun ve bize katılın. teslim olursanız kendi meyvelerinizi yer, kendi şarabınızı içer kendi ağaçlarınızı sularsınız. teslim olmazsanız sizi öldürmeden önce kendi sidiğinizi içirir kendi dışkınızı yediririz" derdi. bir çok şehir, krallık savaşa girmeden teslim olur, haraç vermeye başlardı.
teslim olanlara da işkenceler yaptıkları oluyordu elbette. bir defasında fethedilen şehrin soyluların boyunları bizzat onların kralı ve ailesinin kesilmiş kafaları geçirilmiş veya canlı canlı derileri yüzülmüş, burun kulak gibi uzuvları kesilmiş halde yaşamalarına izin verilirdi.
direnen şehirlerin surları aşmak konusunda da oldukça uzmandı asurlular. o dönemlerde kuşatma silahları pek yaygın değildi. kale/sur kapısı kütük benzeri şeyle zorlanır veya okçularca yakılır böylece kapının işlevini kaybetmesi beklenirdi. ama asurlular koçbaşı dediğimiz şeyi yani dünyanın ilk kuşatma silahını icat ettiler.
koçbaşı o dönemde karşısında durulamayacak bir savaş makinesi idi.
koçbaşı içindeki mekanizma, içindeki askerlerin korunaklı olması ile sadece kapı değil surları yıkmak için de kullanılırdı.
asurlular, bazen bir şehri fethettiğinde o şehirdeki insanları öldürmekle yetinmeyip tıpkı babillere yaptıkları gibi düşmanlarını tarihten kazıdılar. bu krallar için bir övünç kaynağı idi. mesela asur kralı seenacherib, babili yokettikten sonra der ki:
"evlerini, şehirlerini yokettim, yaktım ve geride kim oldukları anlaşılmayan harabeler bıraktım. şehirlerinin her yerine kanallar açtım ve sonra tüm şehri su altında bırakacak şekilde şehri selin yoketmesini sağladım. böylece biz gittikten sonra orada şehir değil sadece bir çayırlık ve belli belirsiz taş yığınları kaldı."
bir de kölelik mevzu var tabi. yine kayıtlarda ve tabletlerde anlatıldığına göre köleler büyük taşlara zincirlenmiş halde idiler ve genelde yine büyük taşları sürükleme görevinde idiler.
durmak yasaktı, başlarındaki asurlu askerler oldukça zalimdi. tarih boyunca savaşlardan sonra en çok acıyı çekenler hep kadınlar olmuştur, asur döneminde de öyle oldu. köle kadınlar çıplak bırakılır böylece zayıf ve korumasız hissetmeleri sağlanırdı. şu an çok mu farklı? bu konuda emin değilim.
asur toplumunda ise bir çok suçun cezası ölümdü. bir başka adamın karısını öperseniz alt dudağınız bir balta ile kesilirdi. bir erkekle yakalanan erkek hadım edilir, zina suçunun cezası ise idamdı.
zina yapan kadını öldürme yetkisi verilmişti erkeğe. zanlı mağdurun ailesine teslim edilir hakkındaki hükmü onların vermesi beklenirdi.
bütün bu anlatılanlardan sonra asurluların kafası nasıldı peki sizce?
kayıtlardan anlaşıldığı üzere askerlerde genel olarak "öldürdüğü insanların hayaletlerini duyma, konuşma ve onları görme" inanışının yaygın olduğu görülüyor. professor jamie hacker hughes, yakın savaş yani göğüs göğüse çatışma tecrübesi olan modern insanlarda da aynı semptomların olduğunu söylüyor. savunmasız ve çoğu kez masum insanları acımasızca ve canice öldürmek elbette insan psikolojisini yıpratıyor. 3. yıl yani eve dönüş yılında askerlerin aileleriyle yaşamakta zorlandığı ve adeta lanetlenmiş gibi oldukları belirtilmiş bir çok kayıtta.
tarih çok acayip vesselam.