Zayıflayan veya Kaybolan Görme Yetisiyle İnsanın Halüsinasyon Görmesi: Charles Bonnet Sendromu
charles bonnet sendromu, yaşlılıkla beraber zayıflayan görme yetisinden kaynaklanan halüsinasyonlara sebep olan hastalık.
eğer nineniz, dedeniz falan hayaller görüyorsa şaşırmayın, kınamayın, bunadığını düşünmeyin, bu tür hayaller aslında oldukça yaygın (>%10). ama hastalar, deli zannetmesinler diye genelde gördüklerini saklıyorlar.
bu sendromdan muzdarip insanların sıklıklar gördükleri şeylerin arasında
- deforme olmuş, bilhassa dişleri ve gözleri normalden büyük suratlar
- geometrik şekiller
- ve çizgi film karakterleri
var. gözden sinyal gelmeyince beyin kendi kendine hiperaktif oluyor gibi düşünebilirsiniz. bazı şekillerin tipik olarak görülmesi de alakalı beyin bölgelerinin aktivasyonu yüzünden.
kaynak:
oliver sacks: what hallucination reveals about our minds
charles bonnet, üzerinden acayip korku filmi senaryosu çıkarılabilecek sendrom. kolay kolay teşhis edilemiyor olması ve tedavisinin antipsikotiklerle yapılabiliyor olması ise garip.
ilk kez 1769 yılında isveçli bilim insanı charles bonnet tarafından tarif edilmiş. sendromda halüsinasyonlar olmasına rağmen hasta bunların ne olduğunun farkındadır ve içgörü korunur, hezayan oluşmaz. görme sorunu olan hastalardaki sıklığı %10-15 arasında değişir.
charles bonnet sendromunun kesin olarak nedenleri bilinmemekle birlikte, popüler teori, görsel uyaran eksikliğini telafi etmenin bir yolu olarak bu halüsinasyonları beynin devreye soktuğunu savunuyor. kimileri ise rüyaları yaratan mekanizmanın, bonnet halüsinasyonlarını yaratan mekanizma olduğunu iddia ediyor. nsan beyninin, kısmi körlüğü telafi etmek için sahip olduğu yetenek oldukça dikkate değer (bkz: kör nokta).
bir de bilime top atmakla filan uğraşmayan bir grup var ki, onlara soracak olursanız; bonnet halüsinasyonları diye açıklanan bu durumun halüsinasyon, sendrom vs gibi konularla uzaktan yakından bir alakası yok. onlar bu görüntülerin, bizim gerçekliğimize paralel bir başka gerçekliğe ait reel imgeler olduğunu ve günlük hayatta görsel veriler içinde boğulduğumuzdan dolayı paralel gerçekliklere ait bu imgeleri göremediğimizi iddia ediyorlar.