Yürümenin Yaratıcı Düşünme Üzerindeki Şaşırtıcı Etkileri
stanford üniversitesinin, yürüyüşün yaratıcı düşünme üzerindeki etkilerini açıkladığı, buram buram amerika kokan bir başlıkla (give your ideas some legs) sunduğu çok güzel bir araştırması var. kaynak, özet haber
araştırmaya göre, yürüyüş sırasında yaratıcı düşünme seviyesi %60 oranında artıyormuş. özellikle divergent thinking yani bir probleme farklı açılardan çözüm üretme kapasitesinin belirgin şekilde yükseldiğini gözlemlemişler.
buna bir de tarihte meşhur olmuş ne kadar filozof, bilim adamı, yazar varsa hepsinin dağ tepe yürümekten ayaklarının nasır bağladığı bilgisini ekleyin. aristoteles'in peripatetik ekolünden duyduğunuz peripatetik kelimesi yunanca peripatein yani yürümek fiilinden gelir. nietzsche, neredeyse tüm kitaplarını alplerde yürürken kurgulamıştır. darwin, kant, dickens vb. hepsinin yürümekten tabanlarında topuk dikeni çıkmıştır. hatta hepsinin yürümek ve düşünmek ile ilgili mutlak surette bir vecizesi vardır. yani yürümenin yaratıcılığı ve sorun çözmeyi körüklediği muhakkak.
öte yandan yürümek, sorun çözme haricinde beyindeki varsayılan mod ağını da düzenliyormuş. evet, bozuk windows türkçesi gibi tercüme edilmiş ama başka türlü tercüme etmenin de mümkünatı yok gibi. (bkz: default mode network)
her neyse işte bu ağ, beyin kendisini dinlenme moduna aldığında aktif hale gelen bir sinir ağıymış. yani bir nevi ekran koruyucu gibi kişi boş boş oturup hayal kurarken, geçmişi anarken veya kendini değerlendirirken çalışıyormuş. hani yatakta kendi kendine düşünürken lafın lafı açması durumu veya duştayken yaşadığınız saçma sapan bir tartışmayı kafanızda tekrar canlandırma hali olur ya. hah işte o süreci bu ağ başlatıyormuş. yoğunluğu ve sıklığı arttığında ise kişide, geçmişte kalma, kendini yargılama, ruminasyon gibi psikolojik sorunları tetikliyormuş.
tabii ki bunun da şifası yürümek. insan yürürken hem geçmişi hem geleceği daha yapıcı biçimde düşünmeye başlıyormuş. windows üzerinden örneklendirirsek; ssd çıktıktan sonra gereği kalmadı ama eski tip hard disklerde, disk birleştirici adında diskin bir orasına bir burasına yazılmış dosyaları bir araya getirerek diskin daha verimli çalışmasını sağlayan bir program vardı. yürüyüş esnasında beynimiz de buna yakın bir işlem yürütüyormuş. bir kısmı önbellekte hala açık olan, bir kısmı masa üstüne saçılmış düşüncelerinizi derleyip verimi arttırıyormuş.
normalde burada bitircektim ama tekrar okuyunca, insan beynini yalnızca bilgisayar gibi gören klişe bir anlayışla anlatmış gibi olmuşum. o yüzden müsadenizle fularımı çıkarıp biraz daha uzatayım dedim ama bu sefer de karşıt görüş bulamadım. hani beden ve zihnin birlikte çalıştığını birbirinden ayrı bakılamayacağını savunan embodied cognition üzerinden de baksak netice çok değişmiyor. her halükarda yürümek zihin sağlığına faydalı.
mesela odak sorununuz varsa, unutkanlık yaşıyor ve çareyi magnezyumda arıyorsanız. o da sekiz saat kütük gibi uyutmak dışında fayda vermiyorsa ilacınız bacaklarınızda. orta yaş üzerinde alzheimer, unutkanlık, çeşitli odak ve motivasyon sıkıntılarının düzenli yürüyüşle iyileştiğini, bazı hastalıkların ise önüne geçildiğini gözlemleyen başka bir araştırma daha var şurada.
yakın tarihimizden bilirsiniz. eskiden iki kişi aynı psikolojik sorunlara sahip olsa bile doktorlar teşhisi keselerine göre koyardı. fakirse deli ilan edilir, zenginse melankolik der geçerlerdi ama hepsine tedavi yöntemi olarak uzun kır yürüyüşleri tavsiye edilirdi. fakirin zaten dikkat dağınıklığı, anksiyete bozukluğu gibi sorunları yoktu zira götünün üstüne oturacak vakti olmuyordu. bazı zengin hastalıklarından otomatik olarak muaf oluyorlardı.
endüstri devrimi, kapitalizm, globalizm, internet tekerlek derken üstün sandığımız aklımız bizi bugünlerimize getirdi. artık fakirler olarak bizler de melankolik veya burnout olabiliyor, tükenmiş sendromları yaşıyor, majör depresyonlara girebiliyoruz. şımarık veletlerimize; ayy bizim çocukta hiperaktivite bozukluğu var şekerim diyebiliyoruz. çok şükür ki evrim yavaş işleyen bir süreç. o yüzden hala hepsinin şifası aynı. keriz silkelemeyeceklerse doktorlar hala aynı sorunlar için yine yürüyüş öneriyorlar. dünyanın en ucuz, en kolay, en basit tedavi yöntemi. since australopithecus afarensis (bkz: lucy)
anlayacağınız, kutu kutu vitamin yutmadan, sabah beşte kalkıp 10 km koşmadan, sadece düzenli yürüyerek sağlıklı bir zihine ve görece sağlıklı bir bedene sahip olabilirsiniz. koşmasanız da dopamin ve endorfin seviyeleri yükselir, yukarıda bahsettiğim gibi zihni yeniler, tükenmiş dikkati yeniden inşa eder. kısacası bok gibi bir hayatınız olsa da yürüyün. yürüyün ki stres seviyeniz düşsün, kan dolaşımı artsın, üç kuruş paranızı da psikologlara, vitaminlere dökmeyin.
notlar
birçok kişi, sinirli olduklarında veya önemli bir karar almadan önce yürüdüklerinden bahsediyor. bahsettiğim tam olarak bu arkadaşlar. yalnız stres yükü yükselmeden düzenli yürümeye başlarsanız o noktaya varmadan daha sakin kalabilirsiniz.
bir de uzun yürüyüşler gerek edebiyatta gerekse gerçek hayatta bir tür çile doldurma sürecidir. dervişlikte buna yolu yürümek derler. ne bileyim, musa da çöllerde kırk yıl yürümüştür. hatta her dinde hacıların hacca yürüyerek gitmesi övülür çünkü bu tür hac yürüyüşleri, yüzyıllardır acıyı anlamlandırmanın dinsel bir biçimidir.
ayrıca acıyla başa çıkma yöntemlerinden birisidir. mesela wild filmi veya kitabından biliyorsanız cheryl strayed annesinin ölümüyle başa çıkabilmek için tam 1600 kilometre yürümüştür. the way filminde martin sheen'in canlandırdığı karakter, ölen oğlunun anısına ispanya'daki camino de santiago yoluna çıkar. tolstoy'un da günlerce yürüdüğü bir dönem olmuştur vs. vs. hem gerçek hayatta hem de edebiyatta bolca kullanılır.
en hoşuma gidenlerden birisi, yüzüklerin efendisi'nde frodo ve sam'in uzun yürüyüşüdür. frodo yüzüğü taşırken acıdan kurtulamaz ama onunla yürümeyi öğrenir. çünkü tolkien de uzun yıllar savaş travmalarını bastırmak için dağlarda yürümüş. acılarını hafifletmeye çalışmış, o yüzden böyle bir karakter yazmıştır. hatta hepinizin bildiği ve sevdiği en güzel örnek forrest gump olsa gerek. forrest, sevdiği kadını kaybettikten sonra hiçbir hedefi olmadan yola çıkar. finalde, naptın lan manyak dediklerinde; sadece koştum diye cevap verir. o koşu, aslında acısını ete kemiğe bürüyüp, bir bedene dönüştürerek anlam arayışına çevirmektir.
hatta bu film çıkmadan çok önce ben bunun gerçeğini görmüştüm. bir yakınım, henüz evliliğinin cicim aylarındayken elim bir kazada çok sevdiği eşini kaybetmişti. adam acıdan, istanbul'dan izmir'e kadar yürümüştü. insanların taziyelerine, onu avutma çabalarına katlanamadığını söylemişti. sonrasında kendisiyle başbaşa kalıp düşünmek için birkaç kez daha böyle uzun yürüyüşlere çıktı. hatta mahalleden arkadaşları da gaza gelip bir yürüyüşünde ona katılmışlardı da arasında hayatında üç kilometre yürümemiş şarapçılar olduğu için bir çoğu bırak istanbul sınırlarını, semt dışına varamadan elenmişlerdi.
son olarak
konuyu fakirliğe neden bağladığımı merak edenler olmuş. yürümek şu dünyada zengin ile fakir sınırının kaybolduğu nadir hususlardan birisidir. jeff bezos da olsanız sağlık için yürümek zorundasınız. tamam, milyar dolarlık yatınızın içindeki koşu bandında yürümüyorsunuz fakat temelde sırayla bacaklarınızı öne atıyorsunuz işte. kaldı ki o kel de ormana çıksa aynısını yapacak. şartlar eşitlenecek. tabii ki sadece yürüyerek mutad sorunlarınızdan kurtulamazsınız ama faydası olduğu, sorun çözme yolunda çok önemli bir adım olduğu muhakkak. depresyonda olan insanlara çıkın yürüyün demiyorum. depresyona girmek istemiyorsanız düzenli yürüyüş yapın diyorum. bedava ve ekstra bir zihin açma yöntemi işte.