SEYAHAT 21 Aralık 2020
114b OKUNMA     786 PAYLAŞIM

Yurt Dışına Yerleşen Türklerden Pek Duymadığınız Sıkıntılı Yaşam Zorlukları

İş bulup yurt dışına yerleşmek isteyenlerin mutlaka okuması gereken detaylı bir yazı.
iStock
Not: Yazı 2016'da yazıldığı için bazı maaş ve fiyat bilgileri güncel olmayabilir.

30 yaşından sonra yurt dışına taşınmak, yurt dışında yaşayanların bazen kendi aralarında konuşurlarken birbirlerine anlattıkları sıkıntılardan dolayı çok iyi düşünülüp alınması gereken karardır. hemen uyum problemini küçümsemeyin, yurt dışı adamı yere çarpar. en batılı gözükeni alır, değiştirir ve uyumsuzlaştırır.

öncelikle yurt dışında yaşamak herkesin ulaşamadığı bir hedeftir

zor olduğu için de değerlidir. zor olduğu için de hiç kimse negatif taraflarından bahsedemez. ve ilk büyük göçler çok fakir vasıfsız insanlar tarafından almanya'ya yapıldığı için, onların maddi kazanımları belki türkiye'deki kazanımlarının 10 katına kadar çıkabildiği için herkeste bu beklenti vardır.

maddiyat kısmından bahsederek problemleri anlatayım

asgari ücret türkiye'de ne kadar 1300 tl, almanya'da ne kadar 1000 euro. demek ki 2,5 kat fazla türkiye'den. o zaman ben türkiye'de 4000 lira kazınıyorum, demek ki almanya'da 10.000 tl kazanıcam. bok kazanıcan. öncelikle bu tip doğru orantılar işlemez. avrupa'nın en beğendiğimiz kısmı nedir? gelir adaletsizliği probleminin bizdeki ölçüde olmaması. bu da gelirler arasında bizdeki kadar uçurum yok demektir. türkiye'de thy'deki pilot aylık 17000 kazanıyor, asgari ücret 1300 yani 13 katı; almanyada pilot maaşı aylık 7000 euro asgari ücret 1000 euro yani 7 katı. türkiyede eğer üst seviyede maaş alıyorsanız alım gücünüz avrupa'ya gelince düşecektir. alım gücü... bu tümce çok önemli bir kavram yoksa konuşamayız, derdimizi anlatamayız. maaşın az-çok olması önemli değil. dönercinin alım gücü avrupa'ya gelince artar, üst düzey ofis çalışanının düşer. benim çalıştığım almanya'daki firmanın ctosunun maaşı 6500 euro, türkiye'deki aynı firmanın direktörünün maaşı 20000 liraydı. cto'nun altında binlerce dünya çapında insan var, türkiye'dekinin altında sadece 25 kişi vardı. türkiye ofisindeki direktör almanya merkezdeki cto'dan daha çok kazanıyor.


sosyal devlet farkına değinelim

avrupa'da evli olduğunuzda daha az vergi ödersiniz, çocuğunuz olduğunda vergi avantajları ve diğer ekstralar vardır. bu yüzden bekar için mantıklı olmayan bir ülke, evli biri için avantajlı olabilir. ya da evliye avantajlı olmayan bir şehir (new york, san francisco) bekar için mantıklı olabilir. gittiğiniz ülkenin sağlık, vergi sistemi çok kritik önemdedir. yanlış ülke seçimi hayat tarzınızı artırmaz, hatta baya göçebilirsiniz. amerika'da çocuk yuvaları 2000 dolar aylıktan başlıyor, new york'ta yıllık 40.000 dolar ödeyen tanıdığım var. san francisco'da 2 çocuklu bir aile sahibi olmak için çok üst pozisyonda olmanız gerekebilir, ya da eşiniz çalışamaz çocuklara bakar ve kıt kanaat geçinirsiniz. oysa almanya'da hem eşiniz çalışır hem de yuvalar bedava. gideceğiniz ülke çok önemli. bazı ülkelerde sizin çalışma izninizin olması eşinizin de çalışabileceği anlamına gelmez, bu da hem depresif eş hem de az para demektir.

ingilizce mevzusu

ben ömrüm boyunca türkiyede doğup da ingilizcesi rahatça sohbet etmeye yetecek ölçüde insan hiç görmedim. ne kolej mezunları, odtü-koç-bilkent mezunları gördüm; hiçbiri türkçedeki kadar rahat değiller. bakmayın atıp tuttuklarına hiçbiri altyazısız chris rock izleyip gülemez. amerika doğumlu tanıdıklarımın kurdukları sıcak ingilizce sohbete ulaşamazlar. bu neden önemli? çünkü o seviyede ingilizce bilmezsen tatlı sohbet edemiyorsun, geyik yapamıyorsun ve türkçede o dil seviyesinde olduğun için çevrendeki türklerle istemesen de yakınlaşıyorsun. ki bu bahsettiğim ingilizce. konu avrupa dillerine geldiğinde toptan siçtin. dile %80 hakimsin ama %20lik kısmı asıl tatlı kısmı. bira içerken bir şeyler anlatıp ortalığı kırıp geçiren bir portekizli arkadaşım var, sürekli ingilizce romanlar okuyor, anaokulda ingilizceye başlamış bir ukraynalı var, ingilizcenin argosuna da hakim, inanılmaz rahat ingilizce konuşan bir finlandiyalı var ve bu üçlü masada geyik yaparken yanlarındaki 10 kişi o ritmi yakalayamıyoruz çoğu zaman. ve ingilizce konuşulan bir şirketteki insanlardan bahsediyorum, bazı insanların ingilizcesi ötekilerinkini aşıyor ve o insanlar için dil bariyeri artık kalkıyor. o seviyede ingilizce konuşan daha hiç türkiyede doğmuş türk görmedim. eğer evinizde ingilizce romanlar yoksa, ingilizce stand-up komedi izleyecek kadar hakim değilseniz gittiğiniz yerde sıcak sohbet kurmayı beklemeyin. yüzeysel ilişkileriniz olur sadece.


ingilizce dışı diller

diyelim ingilizce konuşulmayan bir ülkeye gittiniz ama çalıştığınız şirket yada gittiğiniz okul ingilizce eğitim veriyor. burada tam araftasınız, ingilizceniz de gelişmiyor o ülkenin dilini de öğrenemiyorsunuz. isviçre, almanya, hollanda'da yaşayıp çatpat ingilizce (international english) ile anlaşan ama o ülkenin gazetelerini okuyamayan insanlardan oluyorsunuz. o ülkenin dilini öğrenmek için vermeniz gereken zaman master programı bitirmeye verilecek zaman kadar, kısa yolu yok. çok az insan bu zamanı verip o ülkenin dilini öğreniyor. neredeyse kimse o ülkenin dilini hakkıyla öğrenmiyor. 2.5 yıldır almanya'dayım, daha elinde almanca kitap gördüğüm 1 tane türk olmadı. dilde o seviyeye çıkmadan nasıl sıcak iletişim kuracaksın? çat pat türkçe konuşan bir suriyeliyle sen beşiktaş'ta oturup 2 bira içer misin? cumartesi akşamı evde arkadaşlarınla film izlerken onu da çağırır mısın?

sosyalleşme mevzusu

yaşadığınız ülkenin insanları konuşkan iseler (italya, ispanya, brezilya, portekiz) işiniz kolay ama insanı sıcak ülkelerin ekonomisi rezalet. gittiğiniz ülkenin insanları soğuksa işiniz zor. muhabbet açıyorsunuz hemen kapanıyor. konuşturmaya çalışıyorsunuz olmuyor. bir bakıyorsunuz etrafınıza o ülkenin insanları yerine sizin gibi gelen yabancılar dolmuş, kocaman bir duvar örmüşsünüz o ülkenin insanlarına yada onlar sizi buna mecbur bırakmış. etrafınızda expatlar, göçmenler, yabancı öğrenciler. yada güzel bir kızsanız size yazan o ülkenin erkekleri. bu dediğime ikna olmak için yurtdışında yaşayan bir tanıdığınızın facebook profiline bakın, eğer belçika'da yaşıyorsa ve belçikalı (öyle senegalli, fransız, italyan değil) kişiler yorum yazıyorsa, birlikte fotoğrafları varsa ben haksızımdır. almanyada yaşayanın alman, amerikada yaşayanın beyaz amerikalı (hispanik, siyahi değil), ingiltere yaşayanın ingiliz arkadaşı var mı bakın. grand canyon'u görmeye 4 türk mu gidiyorlar yoksa boston doğumlu bir çiftle mi gidiyorlar? oktoberfest'e köln'den alman arkadaşlarıyla mı gidiyorlar? paris'te cumartesi günü fransız arkadaşlarının evinde mi film izliyorlar? yoksa o ülkenin yabancılaştırdığı insanlarla mı? yada daha kötüsü hep türklerle mi takılıyorlar? amerika'da milyonlarca beyaz varken niye hep türkler uzak doğulularla, hintlilerle evleniyor? bu soruların cevabı çok iyi gizlenmiş ırkçı düşüncelerde. ispanyol bir tanıdığımın erkek arkadaşı ingiliz ve çocuğun ailesi kızı istemiyor. bize anlatılan dünya hiç böyle değildi; kız trabzonlu, erkek siirtli bir kürt değil oysa; nasıl olur?


yemek mevzusu

dışarıda yemek yiyorsanız, türkiye'deki ayarda yemek bulamazsınız. evde yemek yapıyorsanız aynı malzemeleri bulamazsınız. ulan çok büyük problem mi diyebilirsiniz, bence büyük problem. baldo pirinci sadece türkler yer mesela, öteki pirinçleri sevmeyiz. dolmalık biber sadece bizde var. beyaz peynir (feta peyniri değil) sadece bizde var ve avrupaya giremiyor. avrupa birliğine birlik dışından et ve süt ürünü giremiyor. dindar biriyseniz yediğiniz çoğu şeyde domuz var. değilseniz başka problemler var. ve çok pahalı dışarıda yemek yemek. asgari ücretle türkiyede 2600 şişe şu alabiliyorum. asgari ücretli biri dışarıda şu içebilir türkiyede. hollanda'da asgari ücret 1000 euro civarı, şu 2 euro, 500 şu eder. insanlar suya para vermemek için hep yanlarında şu taşır. yolda poğaça alsan 1,5 euro vermen gerekir. maaşına kıyaslayınca baya yüksek meblağlar bunlar. ve mühendis maaşı da 3000 euro civarındadır, öyle her öğle akşam dışarıda yiyemezsin türkiyedeki gibi. insanlar keyfinden evden yemek getirmiyor işyerine. ve işyerleri çoğunlukla yemek için ekstra para ödemezler.

bisiklete binme mevzusu. avrupada bisikletle işe giden insan sayısı baya çok. peki bunun tek nedeni sağlıklı yaşam midir? hayır. insanlarla konuştuğunuzda bunu para biriktirmek için yaptıklarını görürsünüz. berlin'de asgari ücret 1000 euro (bunu özellikle sıkça tekrarlıyorum) 2017de aylık ulaşım kartı 100 euro olacak. adam maaşının 10da birini ulaşıma mı versin, tabii ki bisiklete biniyor.

yurt dışında yaşam eğer o ülkenin şartlarını iyi anlayıp, uyum için kaşarlanırsanız çok keyifli ve kazançlı olabilir. türkiye'ye gelmeyecek insanların konserlerini dinleyebilir, dünyanın dört bir tarafından gelen insanlarla bambaşka konular konuşabilir, farklı kültürleri öğrenebilirsiniz. iyi para da biriktirebilirsiniz, çocuklarınız güzel bir eğitim de alabilir (amerika'da çok pahalı), sağlık problemlerinizi çok ucuza halledebilirsiniz (almanya'da tamamen sigortanız karşılıyor, amerika'da götünüze giriyor). iyi düşünün, eşinizle çıkarken 2 kere düşünün, acaba iş bulabilecek mi, arkadaş edinebilecek mi; çocuğunuz varsa 3 kere düşünün, kreşler ne kadar, devlet okulları nasıl, üniversitelerin yıllığı ne kadar. parayı değil alım gücünü düşünün. turist olarak türkiye'ye gelen isveçlileri baz almayın, oradakiler oryantalizm hayranı kişiler olmayacak, gitmeden göremezsiniz. işe başladığınız ilk gün sizi bir kuzey avrupalı yemeğe çağırmayacak, çevrenizdeki bir italyan belki sulu şakalar yapıp hayatınıza renk katacak. her şeyi iyi düşünün. bekarsanız ve sikiniz taşşağınıza denkse düşünmeyin :)

benim hakkımda: ateistim, domuz yerim, konuşkanım, köpek gibi kasarak orta düzey almanca öğrendim, bahsettiğim zorlukları aşmaya çalıştım, aştığımı düşünüyorum. ama zorlukları öngörmeyip geri dönenleri de çok gördüm. çok fazla da iş bulamayıp depresyona giren ev hanımı duydum, gördüm. problemleri anlatma nedenim kararınızdan sizi döndürmek değil, olası problemlere hazırlıklı olmanızı sağlamak. ekipmanınız varsa sibirya bile çok güzel bir yer, hazırlıklıysanız yurt dışı güzel bir hayat sunuyor yani.