Yer Aldığı Her Filmi Güzelleştiren Aktör Joaquin Phoenix'in En İyi Filmleri
10) Don't Worry He Won't Get Far on Foot (2018)
joaquin phoenix, rooney mara, jack black ve şahsen özel olarak birçok filmini takip ettiğim udo kier'in yer aldığı bir gus van sant filmi.
karikatürist john callahan'ın hayatının anlatıldığı filmin trajikomik bir öyküsü var. callahan'ın verdiği mücadele ve özellikle de yapmış olduğu hatalarında ısrarlı tekrarı nedeniyle kendime benzetiyor olmam nedeniyle sonuna kadar izledim. vasat bir insanın vasat bir hikâyesi olarak görmek lazım. önemli işler yapmış, önemli noktalara gelmiş ve özellikle meydan okumasıyla takdiri hak etmiş birisi de olsa vasatlıktan çoğu zaman kurtulamıyor oluşumuzun hikâyesidir belki de.
9) Irrational Man (2015)
woody allen'ın, özellikle 2010'lu yıllardaki filmlerinde iyice ön plana çıkan hayatın raslantısallığı ve şans temalarıyla varoluşçuluğu tatlı tatlı diyaloglarla kurcaladığı son filmi. yine çok ciddi ve insanın benliğine değen şeyler olurken arka planda caz çalıyor, yine birileri çok ciddi varoluş sancısı çekerken dışarıda güneş açıyor. diğer son dönem allen filmleri blue jasmine'den bir tık aşağıda, you will meet tall dark stranger'dan da bir tık yukarıda diyebiliriz. fazla ilgi görmemesine bakarsak da aynı mighty aphrodite gibi değeri yeterince bilinmeyen filmlerinden biri olarak kalacak woody allen'ın.
joaquin phoenix filmi taşımış, adamın oyunculuğu parlıyor da parlıyor birkaç yıldır. sinematik de bir suratı var ayrıca, ailecek beğeniyoruz.
8) To Die For (1995)
yönetmenliğini gus van sant 'ın yaptığı, başlıca rollerini nicole kidman, matt dillon, joaquin phoenix ve casey affleck'in paylaştığı 1995 yapımı film. filmimiz, en büyük hayali bir televizyon sunucusu olmak olan aşırı hırslı ve güzel genç kadının hikayesini anlatıyor. final sahnesindeki göl ve buz görüntüleri ile kidman'ın oldukça başarılı performansı sayesinde uzun yıllar boyu hafızalardan silinmeyecek etkileyici bir dram.
7) Inherent Vice (2013)
amerikan sinemasının "hala" sağlam filmler çeken birkaç yönetmeninden biri olan paul thomas anderson'ın 2014 yapımı, kariyerinin yedinci filmi.
son iki filmi ile tıpkı terrence malick gibi bundan sonraki sinema anlayışını hem dil hem de biçim olarak bir zemine oturttu derken inherent vice, yönetmenin kariyerindeki belki de en ayrıksı iş olarak karşımızda. öncelikle doc rolü için ilk önce robert downey jr. düşünülüyormuş sonradan joaquin phoenix seçimi devreye girmiş. şöyle söyleyelim; bu karar kesinlikle en doğru seçim olmuş. the master'da hepimizi fetheden oyuncu burada da karakterinin "kaybolmuşluk ve belirsizlik" içerisindeki haletiruhiyesini harika bir şekilde yansıtıp döktürüyor.
6) Two Lovers (2008)
hani bizde bazı filmler çekilir. senaryo on numarayken oyunculuk, kurgu, kıl-tüy gibi etkenler filmi vasat seviyeye çeker. işte bu film tam tersi olmuş. senaryo gayet sıradan ve çekici değilken gwyneth paltrow, joaquin phoenix ve yönetmen james gray'in yeteneği devreye girerek filmi muazzam hale getirmiş. bilemiyorum, sonuçta ait olmadığımız ve yabancı olduğumuz bir kültür olduğundan mıdır nedir yabancı sinema sektörü bu gibi konularda bizden daha yetenekli ve daha çekici geliyor bana.
5) You Were Never Really Here (2017)
lynn ramsay'in, we need to talk about kevin'ın üstüne çok şey koyarak geri döndüğü yeni başyapıtı. çok güçlü, çok travmatik ve sonuna dek hipnotize edici bir gerilim ile dolu. senaryo bir puzzle gibi, film boyunca yavaşça birleşiyor o parçalar, ilmek ilmek örmüş ramsay ve yer yer korku-gerilime kayan o senaryo yağ gibi akıyor.
joaquin phoenix, depresif, geçmişi travmalarla dolu ve intikam hırsıyla dolan bir karakteri olabilecek en iyi şekilde yaşamış. performansları arasında top 5'e girecek cinsten.
özetle, bir kez izleyerek doyulacak bir film değil. her açıdan muhteşem bir hikaye, yönetim ve oyunculuk kompozisyonu.
4) Gladiator (2000)
çekilmesinden uzun zaman geçmesine rağmen gerek ridley scott'un usta yönetmenliğiyle, gerek russel crowe'un muhteşem oyunculuğuyla ve joaquin phoenix'in olağanüstü performansıyla damgasını vurmuş, oscarları toplamış filmdir. gladyatör film çeşitleri arasında müzikleri ve senaryosuyla en iyisidir diyebilirim.
3) Walk the Line (2005)
insani cok mutlu eden bir film bu. ayrica bir ''joaquin phoenix show'' bence. kendisinin johnny cash karakterini yavas yavas gelistirmesi - film ilerledikce ses tonundaki degisimle, kendine guveninin artisini belirten mimikleriyle, gitari adeta bir uzvuymuscasina sahiplenmesiyle, vesaireyle vesaireyle - takdirlerin en buyugune şayan. reese icin de benzerleri gecerli, gerci june karakteri daha bir flat johnny'ye göre ama olsun. boyle icime sokasim gelen film, dvd'sine sarilip uyuycam hatta, o derece. şirinligin tavan yaptigi sahnelerden birinde soylenen şarkı için (bkz: time's a wastin')
2) Her (2013)
spike jonze'un yazarlığını da sevdirtmiş olan; yapay zekanın işleniş biçiminden insan-insan olmayan ilişkisinine, kadın-erkek ilişkisinden insanın şehirle kurduğu ilişkiye, ayrıca görüntü yönetmenliğinden müzik kullanımınına bir de üstelik bedensiz scarlett johansson'una kadar her şeyi mükemmel olan filmdir. maalesef sevmediğim iki şey var; phoenix'in bıyığı ve pantolonu.
1) The Master (2012)
muhteşem yüzyıl gibi büyük prodüksiyonlarda oynayıp, paranın verdiği şımarıklıkla ortada oyuncuyum diye gezenlerin joaquin phoenix'i defalarca izlemesi gereken filmdir.
birbirinden bağımsız karmaşık duyguyu ifadesine yansıtmayı ve her birini ayrı tondan seyirciye aktarmayı acaba hanginiz layığıyla becerebilir? tabi şunu da sormak lazım, acaba filmde yaratılan sarhoş, kimsesiz ve kendinden nefret eden karakterin karşısındaki narsist karakterle uyumunu hangi yönetmen ekrana yansıtabilir?