MÜZİK 12 Kasım 2020
10,9b OKUNMA     524 PAYLAŞIM

WASP'ın Enfes Konsept Albümü The Crimson Idol'da Anlatılanların Özeti

ABD'li heavy metal grubu WASP'ın (W.A.S.P.) 1992 yılında çıkardığı The Crimson Idol albümü, başından sonuna kadar tek bir hikayeyi anlatıyordu. İşte bu hikayenin tamamında anlatılanlar.


the crimson idol bir wasp şaheseri, aslında bir blackie lawless şaheseridir

Blackie Lawless: Amerikalı heavy metal grubu W.A.S.P' ın vokalisti ve ritim gitaristi.

jonathon aaron steel -hikayede bilinen adıyla jonathon- william ve elizabeth steel'in oğlu, michael steel'in kardeşidir. orta sınıf bir ailenin üyesi olan jonathon, ebeveynleri tarafından dışlanmaktadır. anne ve babası, jonathon'ın hayatta hiçbir yere varamayacağını düşünmekte, abisi michael'ı ise el üstünde tutmaktadır. bu dışlama öylesine fazladır ki, jonathon kendisini görünmez hissetmeye başlar (the invisible boy) (aynada kendini göremez, hatta onunla sık sık konuşur, bir anlamda ayna onun alter egosudur) ve dışlandığını o kadar fazla hisseder ki, bir gün dayanamayıp babasına "ben senin hiçbir zaman ihtiyaç duymadığın yetim oğlun muyum?" diye sorar (am i the orphaned son you would never need). fakat babası döner ve cevap vermeden uzaklaşır.

The Invisible Boy

anne ve babasının tüm ayrımcılığına rağmen, jonathon abisini çok sevmektedir

abisi onun tek destekleyicisi ve -belki de- tek yaşama sebebidir. işte bu yaşama sebebi, jonathon'un on dördüncü yaş gününde bir trafik kazasında sarhoş bir şoför tarafından öldürülür. bunun üzerine jonathon öyle büyük bir şoka girer ki, abisinin cenazesine bile katılamaz. her şey ona anlamsız gelir. bu olayın ardından geçen bir yıl boyunca sokaklarda sürter, alkol, uyuşturucu ve kızları keşfeder (ergenlik) ve bu hayat ona inanılmaz derecede heyecanlı ve keyifli gelir. işte bu serserilik günlerinden birinde, yolu tesadüf eseri bir müzik dükkanına girer ve orada gitarıyla tanışır... gitarı kendini ifade etmesinin, acı ve kızgınlıklarını dindirmesinin tek yolu haline gelmiştir ve yavaş yavaş aynada kendini görmeye başlamıştır... kaderinin müzikte olduğunun ve tek bildikleri şey "yaşa, çalış ve öl" olan anne ve babasıyla yaşadıkça hayallerinin gerçekleşemeyeceğinin farkına varan jonathon, on yedi yaşında evden kaçar.

evden kaçan jonathon, bir elinde bavulu, diğer elinde gitarıyla kendisinin "zevk arenası" (arena of pleasure) ismini verdiği yepyeni bir dünyaya adım atar

Arena Of Pleasure

kendisi bu arenada iki yıl boyunca bir müzik kaydı çıkarabilmek için savaş verir ve en sonunda charlie (chainsaw charlie) ile tanışır. charlie yirmi beş yıl avukatlık yaptıktan sonra soluğu müzik piyasasında alan, dünyanın en büyük müzik şirketlerinden birinin sahibidir. onun için müzik, bir kuzunun kurban edilmesinden başka bir şey değildir ve kuzuyu öldüren testere de müzik şirketinin ta kendisidir. jonathon'a, onu bir yıldız yapacağını söyler ve kendisini genç bir menajer olan alex rodman'la tanıştırır.

ilk albümünün çıkmasına çok kısa bir süre kaldığı günlerden birinde, jonathon apartmanının önünde otururken, bir çingene (falcı) kendisini görür ve ona kaderini anlatabileceğini söyler (the gypsy meets the boy). jonathon kabul eder ve bunun üzerine falcı, tarot falı ile ona geçmişinde yaşadığı acılardan ve yeni bulduğu mutluluk ve umutlardan söz eder. jonathon geleceğinden de söz etmesini isteyince uzun bir süre şaşkınlık içinde susan falcı, en sonunda bilindik bir atasözü söyler ve oradan kaçar (be careful what you wish for) jonathon bunun üzerine ömür boyunca lanetlendiğini düşünmeye başlar.

jonathon, kısa sürede başarı kazanır

gittikçe daha fazla albüm satar, daha fazla albüm sattıkça her şeyin daha fazlasına sahip olur (ev, araba, para vs). bu sırada inanılmaz derecede alkol ve uyuşturucu kullanmaya başlamış ve alter egosunu kaybetmiştir: intihar ettiği güne kadar aynayla konuşmaz (phantoms in the mirror). kariyerinin zirvesindedir. hayalleri gerçekleşmiştir. the crimson idol olmayı başarmıştır. istediği her şeyi elde etmiştir... anne ve babasının sevgisi dışında.

The Idol

günlerden bir gün, jonathon ve grup arkadaşları parti veriyordur ve ertesi gün konser vardır. alex rodman partiyi basar ve dağıtır. jonathon'a kendisine çekidüzen vermesini, bunu yapmazsa kendisini terk edeceğini söyler ve gider. bunları jonathon'ı sevdiği için değil, sadece onun yeteneğini sonuna kadar kullanmak istediği için söylemektedir ve jonathon da bunun farkındadır. alex herkesi kovup kendi de gidince evde tek başına kalmıştır, alkol ve uyuşturucunun da etkisiyle kafası allak bullaktır. yıllardır bulamadığı cesareti o gece bulur... ve ailesine telefon eder. tek istediği ailesinin onu kabul etmesidir, yaşadığı hayatın ne kadar boş ve sevgiden yoksun olduğunun en sonunda farkına varmıştır. telefonu annesi açar. konuşmaları çok kısa sürer ve annesinin "bizim oğlumuz yok" (we have no son) demesiyle son bulur.

istediklerini (aslında istediğini sandıklarını) gerçekleştirme yolunda yıllardır verdiği çabanın sadece acısının artmasına yol açtığını geç de olsa fark eden jonathon, evden kaçtıktan sonra yüreğinde açılan derin yaranın asla kapanmayacağını anlar. kendi deyimiyle, "hayalini kurduğu cennetin mahkumu" olmuştur. ailesiyle konuştuğu gecenin ardındaki konserde (son konser), gitarının tellerini bir ilmik haline getirir ve kendisini asarak intihar eder.