SPOR 27 Temmuz 2016
129b OKUNMA     1470 PAYLAŞIM

Vücut Geliştirmek İsteyenlere Ayrıntılı Bir Gelişim Rehberi

Son yıllarda birçok insanın emek verdiği vücut geliştirme hakkında Sözlük yazarı "sktydm" deneyimlerden yola çıkarak ayrıntılı bir yazı paylaşmış, buyursunlar.
iStock.com

onbeş yıldan uzun süredir -hayat fırsat verdikçe- kahrını çekmemiz vesilesiyle zeki ve bu işe yeni başlayacak iyi insanlara naçizane faydamız olur diye biraz ahkâm da biz keselim bakalım.

binlerce girdi arasında (2425) okunmayacağını bile bile belki de üç-beş kişiye faydalı olur ahkamlarımız yahut kutsalın bilgisi kaynağına katkı yapar diye, bakalım. aşağıdaki öneriler daha sağlıklı, daha güçlü ve daha iyi görünümlü bir bedene sahip olmayı amaçlayan insanlar için kişisel deneyimler ve gözlemler üzerinden yazıldı, bu işi “bilen” veya başka amaçlara sahip arkadaşlar okuyup vakit kaybetmesin bizce.

1- süre:

bu işe başlayacaksak kaç yaşında olduğumuz, bedenimizin ne halde olduğu, sigara içip içmediğimiz, alkol alıp almadığımız, spor geçmişimizin olup olmaması hiçbir sorun teşkil etmiyor, kendi ihtiyaçlarımızı karşılayacak fiziksel ve zihinsel kapasiteye sahipsek, bu sporu yapabilecek kapasiteye de sahibiz demektir. sadece tek bir unsur sorun teşkil ediyor; o da bu işi ne kadar süre yapabileceğimiz. eğer ki bu işe başlamaya karar verdiysek en az üç yılımızı bu işe vereceğimizi düşünerek başlayalım, daha kısa süreli plan yapmayalım, bu işin en önemli unsuru “süreklilik”. acelemiz yok. yavaş yavaş gideceğiz. 3 ay 6 ay yahut 1 yıl yapıp bırakacaksak hiç başlamayalım. paramıza, emeğimize bize yazık. üç yıl boyunca haftada en az “üç” en fazla “altı” kez kendimizi ikna edip vücudumuzu spor yapmaya götürmeyi gö‘z’ümüz yemiyorsa şimdiden vazgeçelim. herkes spor yapmak, herkes sağlıklı olmak, herkes iyi görünmek zorunda değil. yapabileceğimiz en büyük hata 3-9 ay içinde mucizevi sonuçlar almayı bekleyip bu sonuçların gerçekleşmediğini görünce vazgeçmek olacaktır, insanların çoğu bu hataya düşüyor, biz düşmeyelim. bir spor salonuna bir yıl veya daha uzun süreli kayıt olup bedelini peşin ödeyenler ve bedelini ödedikleri hizmeti satın almaya devam etmeyenler ciddi bir yüksek lisans tezinin konusu olabilir, bizim konuyla ilgili hiçbir bilimsel verimiz yok, ancak gözlemlerimiz bu oranın en az yüzde doksan olduğu yönünde, yine orta-üst sınıfa hitap eden bir spor salonuna 3 yıl için üye olan 2500 kişiden en fazla 200 kişinin üç yıl boyunca spora devam edebildiğini tahmin ediyoruz. yani parasını veriyor ama bu güzelim uğraştan kendimizi mahrum bırakıyoruz. pahalı spor salonlarının en sevdiği ve bu salonların asıl finansman kaynağını sağlayan bu tür tüketicilerden lütfen olmayalım. salon tercihi yaparken de çok ayrıntıya takılmayalım, bizim tercihimiz, evimize yahut işimize en yakın olan, kabul edilebilir hijyen koşullarını sağlayan salonlar olsun, zira bu işe başladığımız ilk aylarda atlamamız gereken en önemli eşik; spor yapma kararını beynimizde almak, bunu istemek ama bedenimizi o salona götürünceye kadar kadar geçecek zaman dilimi olacak, bu ‘nefis mücadelesi’ salona gidip ilk hareketi yaptığımız anda ortadan kalkacağı için yakın yerleri tercih edelim. sanılanın aksine bu mücadele zaman geçtikçe daha kolay hale gelecek, bir iki yıl içinde ise tamamen kaybolacak. uzun süreli plan yapıp uzun süreli hedeflere ulaşmaya çalışalım, ilk aydan itibaren vücudumuzdaki değişiklikleri farkedeceğiz farketmesine ama amacımız üç yıl sonraki hedeflerimize ulaşmak olsun. bu hedeflerimizi de çok yüksek tutmayalım, üç yıl sonra bile koyduğumuz hedeflerimize ulaşamayabileceğimizi bilelim, buna karşılık üç yıl sonra kesin olarak daha sağlıklı daha güçlü daha iyi görünümlü bir bedene sahip olacağımızdan emin olabiliriz. tekraren; bu iş için en önemli unsur; süre-süreklilik, bu işi düzenli olarak üç yıl yapmayı başarırsak buradan ömür boyu da yapacağız anlamını çıkarabiliriz. üstelik spor yapmak için salona gitmemiz de gerekmez. kadınlar -anlaşılabilir nedenlerle- ve bazı erkekler salona gitmek istemeyebilirler, hiç sorun değil, sadece youtube da bile bir sürü güzel evde çalışma programı var, buradan başlanabilir, evde de bu iş düzenli ve sürekli olmak kaydıyla yapılabilir, çok başarılı sonuçlar alınabilir, üstelik hiçbir alet-edevat almak zorunda da değiliz, sıfır maliyetle. yeter ki biz vücudumuza ve hayatımıza bir yerden müdahil olmaya karar verelim.

2- sakatlık:

özellikle başladığımız ilk 6-12 ay boyunca yapmamız gereken belki de tek ve en önemli iş sakatlanmamak. bunu becerebilirsek diğerleri için işimiz çok daha kolay hale gelecek. ne yaparsak yapalım ama sakın ha sakın sakatlanmayalım. sırasıyla; boyun, bel, diz ve dirseklerimize-eklemlerimize özel önem gösterelim. sadece sakatlanmayalım. gerisi kolay.

3- program ve hareketler:

atomu parçalamıyoruz. basit düşünelim. yine ilk 3-4 ay boyunca programımıza, set sayımıza, hareketlerimize çok takılmadan işimize bakıp, sadece çalışalım. bunların ilmini 12-14 ay sonra zaten öğrenmiş olacağız. bizim salondaki en yakın dostumuz mahallemizin delikanlısı bu işe yeni başlayan 17 yaşındaki sezai de dünya vücut geliştirme şampiyonu da üç aşağı beş yukarı aynı hareketleri yapıyor, gerçekten de dünya üzerinde bu işle uğraşan bütün insanlar evirip çevirip aynı hareketleri yapıyoruz, büyülü bir hareket mucizevi bir program maalesef ki yok. çalışacağız; bu kadar basit. başlangıç için bilmemiz gereken birkaç şey var. vücuttaki kaslar temel olarak; göğüs, omuz, önkol, arkakol, sırt, karın, kalça, üst bacak (ön ve arka), alt bacak olarak gruplandırılabilir. bunların hepsini (ama istisnasız hepsini) sırayla büyük kas gruplarından küçük kas gruplarına giderek bir şekilde mutlaka çalıştıracağız. burası mühim, ilk aylarda sadece bazı bölgeleri çalıştırırsak bu vücudun genel görünümünü ve gelişimini bozacaktır, 6 ayda bozduğumuz şeyi bazen 2 yılda düzeltemeyiz. 12-18 ay sonra yine bütün kasları çalıştırmak kaydıyla daha bölgesel bir çalışma programına gidebiliriz, aynada vücudumuza bakıp “benim kolum,göğsüm,karnım zayıf” demeyelim, illa zayıf biyerlerimizi arıyorsak biz aynaya bakmadan söyleyelim neremizin zayıf olduğunu; bacaklarımız, sırtımız ve omuzbaşlarımız zayıf. bütün kasları aynı yoğunlukla çalıştırarak vücudun genel görünümünü bozmadan ilerleyelim. bu birincisiydi, yani bütün kaslarımızı çalıştırmak. ikincisi; kullandığımız ağırlıklara önem vermeyelim, ağırlıkları hemen artırmaya çalışmayalım, ilk aylarda sadece hareketleri düzgün yapalım, gerekirse hiç ağırlık kullanmayalım, sadece hareketleri düzgün yapmayı öğrenelim kafi. burada bir ipucu verebiliriz, insanın doğal bir görünümü ve doğal bir hareket ediş tarzı var, bu doğallık içinde beyin-kas bağlantısını kurana kadar yaptığımız hareket aynada 'estetik' görünüyorsa muhtemelen hareketi doğru yapıyoruz demektir. üçüncüsü; zaman içerisinde sürekli bir adım ileri gitmeye çalışalım, konfor düzeyinden çıkıp hareketlerimizde ağırlıklarımızda tekrar sayılarımızda kendimizi ve kaslarımızı biraz zorlayalım ki yaptığımız işin bir anlamı olsun, bir gelişme kaydedebilelim. dördüncüsü; şimdi buraya yazamayacağımız kadar uzun birçok nedenle vücudumuzun alt bölümünü mutlaka ama mutlaka çalıştıralım, herkesin yaptığı gibi sadece kol göğüs omuzla kalmayalım, bir kol çalışıyorsak iki bacak çalışalım. bunu atlamayalım. bacak çalışalım-daha doğrusu vücudun alt bölümünde yer alan kasları da çalıştıralım. beşincisi; bu işin aslı ve doğrusu serbest ağırlıklarla çalışmaktır, ancak ilk iki-üç ay boyunca vücut adaptasyonunu sağlayana kadar makinelerle çalışmayı tercih edelim. altıncısı; vücudumuza ve kaslarımıza dinlenmeleri için yeterli süreyi tanıyalım, örneğin haftada üç gün bütün vücudumuzu çalıştırıyorsak, iki gün üst üste çalışmayalım, bunun yerine ilk gün çalışıp ikinci gün dinlenip üçüncü gün tekrar çalışalım. yedincisi; kardio yapmak kalori yakmak demektir, ağırlık kaldırmak da kalori yakmak demektir, hatta ikincisi bu amaç için daha kıymetlidir. nereden öğrendiğimizi bilmediğimiz “kilo vermek istiyorsak, kardio yapmak gerek” cümlesini unutalım. sekizincisi; posterlerini gördüğümüz, videolarını izlediğimiz o “çok kaslı-şişkin-iğrenç” adamlarla/kadınlarla kendimizi karşılaştırmayalım, ne kadar çalışırsak çalışalım, ne kadar ağır kaldırırsak kaldıralım, onlar gibi olmayacağımızı (iyi ki) bilelim, başka bir deyişle bu sporu yapanlar ikiye ayrılır; doğal olanlar - doğal olmayanlar, doğal olmayanlarla kastımız vücuduna çeşitli kimyasal/hormonal takviye yapanlar, bu insanlarla kendimizi karşılaştırıp-karıştırmayalım, insanların büyük kısmının sahip olduğu kullandığımız ağırlıkları artırdığımız zaman bu insanlara benzeyeceğimiz yanılgısından derhal kendimizi kurtaralım. son olarak; çalışmalarımızı 45-75 dakika ile sınırlandıralım.

4- beslenme:

yine dıdının dıdısına giderek kafamızı çok karıştırmayalım. basit düşünelim, mesele de basit bir mesele zaten. formül; aldığımız kalori miktarı ve yaktığımız kalori miktarını dengelemek, amacımıza göre bunun bir tarafını fazlalaştırmak. kalori harcama kısmında spor var, kalori alma kısmında da yediğimiz şeylerin besin değerlerini öğrenmek var. amacımıza göre karbonhidrat, yağ ve proteini dengeli biçimde almaya çalışacağız. gramlara miligramlara çok takılmadan beslenmemizi bu üç ana besin kaynağını kombine edecek şekilde düzenleyip yolumuza devam edelim. olmuyorsa kombinasyondaki oranları makul zaman aralıklarıyla değiştirelim. yine sonuç alamıyorsak “bütün bunlar birer saçmalık” demek yerine “nerede yanlış yapıyor olabiliriz” diye kendimize sormaktan ve tezimizi yeniden gözden geçirmekten imtina etmeyelim. bu beslenme işinin tek bir doğrusu yok, doktorların “hastalık yoktur hasta vardır” önermesinde olduğu gibi farklı bedenler aynı değişkenlere farklı tepkiler verebiliyor, kişinin cinsiyetine, yaşına, boyuna, kilosuna, yaşam alışkanlıklarına ve sayısız değişkene bağlı olarak sonuçlar da değişiyor, e ne yapacağız, basit; deneyip göreceğiz. denemekten korkmayacağız. zira toplum olarak sağlıklı beslenmeyi bilmiyoruz, işin içine biraz girdikçe biraz araştırmaya başladıkça aslında ne çok yerde yanlış yaptığımızı ve konu hakkında hiçbirşey bilmediğimizi anlayacağız, okudukça kafamız karışacak, ancak tek bir noktada garanti verebiliriz: kesinlikle spor yapmaya başlamadan önceki halimizden daha sağlıklı besleneceğiz. bütün bunları nasıl öğreneceğiz? internette konuyla ilgili tonlarca bilimsel makale var, biraz vakit ayırıp bunları okuyarak öğreneceğiz, sadece kıytırık bir ekşisözlük girdisinden bütün bilgiye ulaşamayacağımızı bilip biraz çaba sarfedeceğiz, yine maalesef ki bu iş için de “sihirli-büyülü-mucizevi” bir formül yok. şimdilik formülü belki de tersten okumak meseleyi daha açıklayıcı kılacak, şöyle ki: aslında biz daha iyi bir vücuda sahip olmak amacıyla beslenme düzenimizi değiştirmiyoruz; daha sağlıklı olmak amacıyla daha sağlıklı bir beslenme düzenine geçmeye çalışıyoruz; daha sağlıklı beslendiğimiz için de daha iyi bir vücuda sahip olacağımızı varsayıyoruz. evet, aslında tam olarak böyle. bu anlamda sadece sporu değil beslenme düzenimizi de hayatımızın asli bir unsuru haline getirmemiz gerekecek. bu da sandığımız kadar kolay bir iş değil, başlangıç için gün sonunda ortalama olarak kaç gram protein-yağ-karbonhidrat aldığımızı bilecek durumdaysak işin büyük kısmını hallettik demektir. bunu nasıl öğreneceğiz? hepimizin elinin altında internet var, o gün yediğimiz şeylerin değerini, örneğin “kuru fasulye besin değeri” şeklinde aratarak besin değerlerini öğreneceğiz, yine yediğimiz içtiğimiz şeylerin ambalajlarındaki karbonhidrat-yağ-protein oranlarına bakmayı alışkanlık haline getireceğiz, bir süre sonra zaten hepsini ezberlemiş olacağız. başlangıçta ‘kalori fazlası’ veya ‘kalori açığı’ yaratmak istediğimizde bazı kaynaklarda ‘kalori hesabı’ bazı kaynaklarda ise ‘gram hesabı’ yapıldığını göreceğiz, kafamız karışmasın, ikisi de aynı kapıya çıkıyor, şimdilik 1 gram karbonhidrat ve 1 gram proteinin 4 kaloriye, bir gram yağın ise 9 kaloriye eşit olduğunu bilirsek okuduğumuz kaynaklardaki o kalori hesabı ve gram hesabını denkleştirebiliriz. sonuç olarak; sadece spor yaparak yahut sadece beslenmemizi düzenleyerek de amaçladığımız sonuçları alabiliriz lakin ikisini birlikte ele alırsak harcayacağımız zaman da yarı yarıya azalacaktır.

5- motivasyon:

bu işi (en az) üç yıl yapacağımıza göre bu süre boyunca bizi güdüleyecek birşeyler lazım. örneğin, başladığımız gün, vücudumuzun her bölgesini metre veya mezura yardımıyla ölçelim, özellikle omuz ve bel ölçülerimize dikkat edelim. bunları bir yerlere kaydedelim, sonraki iki-üç aylık dönemler halinde yeniden ölçelim, bize iyi gelecektir. aynı veriyi sağlamasa da aynı amaç için fotoğraflar da kullanabiliriz, insan yıllar sonra nereden geldiğini unutabiliyor. daha önce yapamadığımız bir hareketi yaptığımızda yahut kaldıramadığımız bir ağırlığı kaldırdığımızda mutlu olmayı ihmal etmeyelim, bu da muhteşem bir motivasyon kaynağı, dünya çapında allayıp pullayıp satmaya çalıştıkları hissiyat tam da bu hissiyat. yine mümkünse ilk fırsatta bir hastaneye giderek; kan-idrar ve yaptırabileceğimiz bütün testleri yaptıralım. iki yıl sonra bütün değerlerimizin daha da düzeldiğini görmek bizim için en iyi güdüleyici olabilir. hatta mümkünse bu tıbbi testleri makul zaman aralıklarıyla yaptıralım, test sonuçlarına göre doğru yolda olup olmadığımızı anlayabiliriz. kimseyi değil vücudumuzu dinleyelim. o bize doğruları gösterecektir.

6- supplementler ve steroidler:

ikisinden de uzak duralım desek de aramızdan bazıları dinlemeyecek. tamam besin desteklerini (supplementler) illa kullanacaksak ve maddi durumumuz da imkan veriyorsa kullanalım, ama hemen değil, hiç değilse ilk 6 ay vücut gelişimimize bakalım, hala illa ki kullanacağız diye ısrar ediyorsak sonraki zamanlarda belli bir sırayla kullanmaya başlayalım, malum yolumuz uzun, lakin bu ürünlerin hiçbiri olmazsa olmaz değil bunu bilelim, hepsi ayrı birer maliyet unsuru, besin desteklerinden mucizeler beklemeyelim, mucizevi ürünler arıyorsak üç tane mucizevi ürünümüz var, bunlar da sırasıyla “çalışma” “beslenme” ve “dinlenme”. supplementler dışında aman ha aman tamamen farklı bir kavram olan steroidlere bulaşmayalım. zararı bilimsel olarak ispatlanmadı falan diyenlere de inanmayalım, bu ülkede steroid kullanımı en iyi salonlardan en kötü şehirlerin en merdivenaltı salonlarına kadar sanılandan çok daha yaygın. kullanmayalım derken sadece maddenin bedenimizde uzun vadede yol açacağı hasarlardan bahsetmiyoruz, daha da önemlisi kürleri türkiye’de uygulayacak ve muhtemelen bize “akıl verecek” insancıklar zır cahil, ne yapacakları nasıl ne kadar ve ne zaman yapacakları hususlarında kulaktan dolma bilgiye sahipler, sadece yanlış kullanım nedeniyle hayati tehlike yaşayan insanlar tanıyoruz. lütfen ama lütfen gözünüzü seveyim steroidlere bulaşmayalım.

7- öğrenmek:

fırsat buldukça konu hakkında okuyarak veya izleyerek kendimizi geliştirmeye çalışalım. bu mesele hakkında ciddi bir literatür oluşmuş durumda, bilimsel bilgiye ulaşmayı biliyorsak işimiz daha kolay olacak. diğer taraftan bu işin içinde “ego” dünyadaki diğer bütün işlerden çok daha yüksek düzeyde, çalıştığımız yüzlerce kişi içerisinde egosunu yenmiş insan sayısının bir elin parmaklarını geçmeyeceğini bilelim, bu nedenlerle kendimizin daha çok öğrenmesi dışındaki yollar bizi yanlışa götürebilir. daha çok okuyup daha çok araştıralım, tek yolumuz bu. bilgilerimizi de sürekli güncellemeye çalışalım, zira literatür sürekli genişliyor, yine bildiğimizi sandığımız şeyleri yeni öğrendiklerimizle/okuduklarımızla revizyona tabi tutalım, zira iki sene önce doğru bildiklerimizin bir bölümü üç sene sonra yanlışlanabiliyor. öğrendiklerimizi uygulayalım, sonuçlarına bakalım, nesnel biçimde değerlendirmeye tabi tutalım, tüm bunları yaparken de bedenimize güvenelim zira bedenimiz bize mutlaka doğruları gösterecektir. kaynak seçerken de basit bir ölçümüz olsun: bize bir şey satmaya çalışmayan ve/veya bir ürünün/firmanın/sayfanın reklamını yapmayan insanlara daha çok güvenelim. salonda kime güvenelim? eğer birisi gelip bize “bu hareketi yanlış yapıyorsun, şöyle yapman lazım” diyorsa o insana güvenmeyelim, bu işi bilenler biz yardım talep etmedikçe bize yardım etmeyenler olacaktır, bu ‘rajon’u şimdiden biz de kapalım, bu işi gerçekten bilen insanlar da kötü niyetli insanlar değil ancak gördükleri her yanlışı düzeltmeye kalksalar çalışma için ayırabildikleri kısıtlı zamanlarının tamamını yanlış hareketleri düzeltmeye harcamak zorunda kalırlar, bu yüzden biz yardım talep etmedikçe bize yardım etmeyeceklerdir, ancak yardım talep edersek büyük bir içtenlikle yardımcı olacaklarını sanıyoruz, yine salondaki kişiler arasında bacak çalışanlara, kendi vücut ağırlığıyla çalışanlara ve tüm vücudu çalıştıran hareketleri daha çok yapanlara -ceteris paribus- daha çok güvenebiliriz.

8- fayda/maliyet analizi:

bu coğrafyada yaşayan toplumların en büyük sıkıntısı bir iş üzerinde sebat edememek ve uzun süreli plan yapamamak. bu bütün hayatımızı etkiliyor. en büyük faydası bu olacak, kendimizi ve hayatımızı disipline edip herşeye daha çok vakit ayırabileceğiz, yahut bunun yollarını öğreneceğiz. günde otuz dakika boyunca oturduğunuz yerde yumruklarımızı sıkıp bırakmak veya kollarımızı kaldırıp indirmek veya oturduğumuz yerden kalkıp evin içinde bile yürüyüş yapmak veyahut herhangi bir fiziksek aktivite yapmak yapmamaktan iyidir/faydalıdır. nokta. bu anlamda sözlükteki bütün tartışmalar da beyhudedir. sözlük bu tartışmalar ve karşılıklı laf sokmalar vesilesiyle toptan beyhude bir yer haline gelmiş de olabilir, bu başlık altında dönen tartışmaları göz önüne alırsak, ‘göt göbek büyütmek’ olarak tabir edilen tercih de kişisel bir tercihtir ve bizce son derece saygı duyulması gereken bir tercihtir, neden spor yapmama kararı eleştirilir hiç anlamıyoruz, tıpkı vücut geliştirmeye gönül vermiş insanların bu kadar ‘zalımca’ eleştirilmesini anlayamadığımız gibi, uzatmayalım, bizim kararımız eğer ki günde otuz dakika yukarıdaki fiziksel aktivitelerden birini yapmaksa sorun artık bir optimizasyon sorunudur. madem otuz dakikamızı veriyoruz nasıl daha iyi sonuç alabiliriz formülünü çözeceğiz, yine basit. elbette ki bunun tek yolu vücut geliştirme değil; dileyen yürüsün, dileyen koşsun, dileyen yüzsün, dileyen dövüş sanatlarına meyletsin, dileyen halı saha maçı dileyen yoga yapsın hiç farketmez; yeter ki hareket etmeye başlayalım ve bunu bir düzen içinde (haftada en az üç kez) ve sürekli (en az üç yıl) yapalım. zaten bütün bu spor dalları birbirini destekliyor, birbirinin karşısında konumlandırmamız gerekmez, yine yıllar sonra zaten yerimizde duramadığımız için yeni spor dallarıyla da aynı zamanda uğraşacağız. bu çerçevede; naçizane biz en başta belirttiğimiz hedeflere ulaşmak için en efektif yöntemin ‘vücut geliştirme’ olduğunu düşünüyoruz, düşünmekle kalmıyor, bunu kendimizde ve çevremizde sınayarak hayatla karşılaştırıyoruz, yıllar içinde alınan sonuçlara göre de çevremizdeki sevdiğimiz insanlara bu işi şiddetle öneriyoruz. başka arkadaşlar da (x) fiziksel aktivitesinin bu işten daha efektif/faydalı olduğunu iddia edebilirler, başımız gözümüz üzerine, kendileri de bu (x) aktivitesiyle uğraşsınlar ve mesele kapansın, bu tercihler nasıl “kalp kırma” seviyesine kadar geliyor onu işte hiç anlamıyoruz, uzatıyoruz, keselim. hülasa, herhangi bir fiziksel aktiviteyi uzun süre yapabilirsek özellikle kafa işinde çalışanların işleri daha da kolay hale gelecek. bu işin fiziksel-zihinsel ve ruhsal faydaları saymakla bitmez, lakin ne yeri ne de zamanı, bir bölümü zaten ‘spor yapmak’ başlığı altında tartışılmış, devam edelim. üç yıl ve daha uzun süre bu işi yaptıktan sonra karşımızda bir tehlike belirecek; artık hiçbir ağırlık bizi tatmin etmeyebilir veya vücudumuzun çok düzgün halini bile beğenmeyebiliriz, burası tehlikeli bir nokta, vücut geliştirme hayatımızın merkezi haline gelebilir, bağımlılık düzeyinde tüm yaşantımızı ele geçirebilir, bu hataya düşmeyelim, bu işe başlarkenki amaçlarımızı unutmayalım, bu işi hayatımızı güzelleştiren bir hobi olarak görmeye devam edelim.

9- keyfini çıkaralım!

bu da en az diğer maddeler kadar mühim. bu iş çok keyifli. valla! keyfini çıkaralım.