Üzüntü Aşamaları Üzerinden Yapılan Enfes Bir Benzetmeyle: Ekonomik Krizden Nasıl Çıkarız?
kübler-ross modeline göre üzüntünün 5 aşaması vardır;
1. inkar (denial)
2. kızgınlık (anger)
3. pazarlık (bargaining)
4. depresyon (depression)
5. kabullenme (acceptance)
her ne kadar sıradan halk henüz inkar aşamasında gibi gözükse de 2013'te başlayan ve 2017'de en tepeye ulaşması kaçınılmaz olan bu ekonomik kriz boyunca yukarıdaki aşamaların bir çoğunu yaşadık.
önce inkarla başladık. cumhurbaşkanının malum açıklaması:
http://www.dunya.com/…-yaya-kalabilir-haberi-273149
dolara yatırım yapan yaya kalabilir. açıkça bir inkar vardı hatırlayın 2015 senesini. ekonomik kriz diyenin dayak yediği istikrarın süreceği türkiyenin büyüyeceği, seçimlerden sonra doların yeniden eski seviyesine döneceği beklentisinin olduğu açık bir inkar aşaması.
bunu kızgınlık takip etti. zaten geçmişten beri kızgındı ama bu seferki başkaydı. hep birilerine parmak sallıyordu ancak bu sefer parmak çok tehlikeli bir yere dönmüştü. hele de türkiye ekonomisinin kırılganlığının arttığı bir dönemde birden bire merkez bankası hedefe konuldu. faizler düşürülmeliydi. doların yükselişinin, ekonominin durganlaşmasının faturası merkez bankasına çıkıyor ve tüm kızgınlık fazilerin yüksek olmasına bağlanıyordu:
http://www.cumhuriyet.com.tr/…liligin_mi_var_.html#
bunlara paralel olarak merkez bankası -mecburen- faiz arttıramadı. ve ana görevi türk lirasının değerini korumak olan merkez bankası -mecburen- türk lirasının çok yüksek seviyelere varan değer kaybını elinde çekirdekle birlikte izlemek zorunda kaldı.
vakitler ilerledi 2015 haziranında seçimler yapıldı. ve malum sonuçlar çıktı. kızgınlık artık tamamen artmış ve kendini pazarlık aşamasına bırakmıştı. öyle ya ekonomik krizin sebebi belliydi, akp'nin tek başına iktidara gelememesi nedeniyle oluşan sistem sorunu. artık pazarlık süreci başlayacaktı, 400'ü verin bu iş huzur içinde çözülsün...
diyelim 400 olmadı 335 oldu o da olumlu diyerek pazarlığı bir üst seviyeye de çıkaracaktı hatta cumhurbaşkanı. öyle ya türkiye'de yaşanan ekonomik sorunun nedeni belliydi ve eğer bu pazarlığa girişirse ve istediğine alırsa her şey güllük gülistanlık olacak o mutlu huzurlu günlere geri dönecektik.
tarihler 1 kasım 2015'i gösterdiğinde akp çok büyük bir oy oranıyla yeniden tek başına iktidar oldu. halkımız istediği, beklediği, arzuladığı istikrara yeniden kavuşmanın sevinciyle sokaklara döküldü ve bu zaferi çılgınlar gibi kutladılar.
2 kasım 2015'te sonunda beklenen olmuştu, gelen yüksek seviyede istikrar sonucu dolar 2.75'e kadar düşmüş borsa ise tavan yapmıştı. sonunda herkes o özlenen güzel günlerin geri geldiğini düşünmüştü.
2 kasımdan sonra geçen günlerde ne dolar bir daha 2.75 seviyesini görebildi, ne de borsa 2 kasım 2015 seviyesine yeniden ulaşabildi. beklenenlerin hiç biri gerçekleşmediği gibi her şey daha da kötüye gitmeye devam etti.
geçtiğimiz sene 2016 ekonomik krizi başlığına tam da seçimlerin ardından şu entry'yi girmiştim:
çok basit bir cümleyle özetleyerek başlamıştım entry'ye;
"trendleri kolay kolay değiştiremezsiniz."
trend hala değişmedi. aksine biz pazarlık aşamasından çıkıp ülkecek depresyon aşamasına girmiş bulunuyoruz 2016 yılı boyunca. bakın başbakan ne diyor:
http://www.gercekgundem.com/…manin-yoluna-bakacagiz
"ayakta kalmanın yoluna bakacağız"
ne kadar acı bir cümle değil mi? ayakta kalmak. hani ağır depresyondasındır yatağından kalkamazsın, hiç bir şey yapasın gelmez, sadece uyumak istersin, uyumak ve seni o depresyona sokan her şeyi unutmak. gözlerini yeniden açtığında her şeyin bitmiş olacağını yepyeni bir hayata başlayacağını, eski mutlu günlerinin geri geleceğini düşünürsün ama öyle olmaz. depresyonun seni yer bitirir. ilaçlarla ayakta durmaya çalışırsın ama onlar seni daha da kötü yapar bünyeni dağıtır geçer.
2016 ekonomik krizinde ekonomik krizin şiddetini arttırabilecek 3 faktörden bahsetmiştim; rte faktörü, rusya faktörü ve fed faiz arttışları.
2017 yılı için uzun uzun analiz yapmaya gerek yok, krizin etkisini azaltabilecek/ arttırabilecek tek bir faktör var; rte faktörü.
malum artık ülke olarak depresyondayız ve artık en son aşamaya geçiyoruz: kabullenme.
2017 senesinde önümüzde 2 seçenek var.
ilk seçeneğimiz başta cumhurbaşkanı olmak üzere hükümetin ve halkın ekonomide ciddi problemler olduğunu ve bunların büyük oranda mevcut poitikalar sebebiyle ortaya çıktığını kabul etmesi, ve ülkeyi 2009 öncesi ayarlarına geri götürmesi. adaletin yeniden tahsis edilmesi, avrupa birliği yoluna yeniden girilmesi, yapısal reformlara gidilmesi, ekonomide ciddi önlemler alınması ve merkez bankasının yeniden ehil kişilerin eline bırakılarak bağımsızlığının güvence altına alınması ve hiç bir şekilde kendilerine müdahale edilmeyeceğinin garantisinin verilmesi. evet yazarken beni bir gülme aldı maalesef ama işte sonuçta objektif bir değerlendirme yapmak için yazmak zorundayım. maalesef geldiğimiz noktada bu yola geri dönüş olmayacağı/ olamayacağı çok açık. keşke olsa keşke bu ülkede her şeye rağmen nispeten huzurlu yaşayabildiğimiz günlere geri dönebilsek ama...
bu durumda geriye ikinci seçeneğimiz kalıyor: sorunun nedeninin halk tarafından kabullenilmesi.
bu ne demek? 2016 entry'sinde yazdığımı aynen yazacağım:
"toplum bu trendin sonunda 7.5-8 tl olan benzin fiyatları nedeniyle kullanamadığı arabasını satışa çıkarıp alacak başka bir gerizekalıyı bulamadığında, enflasyonu iliklerine kadar hissedip ithal ettiği malların fiyatı sürekli yükselirken, ihraç edebildiği az sayıda ürünü de ihraç edebileceği bir pazar kalmadığını, kalsa bile eline geçen paranın sürekli değer kaybettiğini gördüğünde, akp'nin aslında o kadar da iyi bir ekonomi yönetimi çıkarmadığını sadece ama sadece fazlasıyla şanslı bir dönemde iktidar olduğunu anlayacak ve bu sefer 2002'de akp'yi doğuran dip dalga önümüzdeki 10 seneye damgasını vuracak yeni bir dip dalgaya yol açacak. ve bizde hep beraber 1 kasımda iyi ki akp tek başına iktidar olmuş keşke %60 filan alsaymış diyeceğiz."
bu dediklerimle hala aynı düşüncedeyim. türkiye'de çok ciddi bir dip dalga gelmekte.
peki halk da bunu gerçekten kabullenecek mi?
eninde sonunda, öyle ya da böyle kabullenecek, kabullenmek durumunda kalacak. kangrenin ilk bulgusu damar tıkanıklığıdır. başlarda müdahale edip önlem alınması kolaydır. ancak önlemini almazsanız o sorun büyür organa tamamen yayılır ve kolunuzu/bacağınızı vs. kaybetmek durumunda kalırsınız. türkiye olarak soruna ilk başta müdahale etme şansını maalesef kaçırdık. ancak hala kolumuzu, bacağımızı kaybetmeden önlem alabiliriz. bunun yolu da kabullenmeden geçiyor.
peki kabullenmezsek ne olacak?
hastaysanız ve hastalığınızın sebebini kabul etmiyorsanız, örneğin akciğer kanseriyseniz ve sigara içmeye devam ediyorsanız hatta üstüne bir de hayır canım sigara akciğer kanserine çok iyi geliyor yakında iyileşirim hiç bişeyciğim kalmaz diyorsanız ve bu durumda ne oluyorsa o olacak, ya öleceğiz, ya yatalak kalacağız, ya komaya gireceğiz, ya uzunca bir süre hasta kalarak iş göremez duruma geleceğiz. bu süreçte önlem alınana kadar o hastalık daha da yayılacak. eninde sonunda ise hastalığı kabul edeceğiz ve gerekli bedelleri ödemek zorunda kalacağız. tek soru ise bunu ne zaman kabul edeceğimizdir. ekonomi aslında basit bir bilimdir, neden-sonuçları çok basittir. önceden yaşanmış olaylara bakarak ne olacağını az çok kestirebilirsiniz.
mesela arjantinin para birimi olan arjantin pesosu'nun dolar karşısındaki grafiğine bakabiliriz:
4 senedir doların arjantin pesosu karşısında "istikrarlı bir şekilde yükselerek" 4 seviyesinden 16 seviyesine geldiğini görüyoruz.
dolar-tl için ise orta vadeli dibini 1.5 tl alırsak ülkenin kangren olacağı ve kolunu bacağını kaybedeceği geri dönüşü olmayan nokta 1.5 * 46 tl seviyesidir. olmaz diyebilenimiz var mı? bence yok 1.5'tan 3.85'e nasıl gelebildiyse, hangi faktörler bu seviyeye getirdiyse, aynı faktörler sürdüğü sürece hastalık daha da ilerleyecek ve çok ciddi bir devalüasyonla karşı karşıya kalacağız ve eninde sonunda bu seviyelere geleceğiz.
o seviyeye geldiğimizde ise trend -çok acı bir biçimde- bitmiş olacak. en iyi ihtimalle türkiye yeniden imf kapısına düşerek gelecek 10-15 senesini yitirmiş olacak. bunun bedelini ise hep beraber ödemek zorunda kalacağız. umuyorum o bedelleri ödemek zorunda kalmadan uyanabiliriz. ancak her manada 2017 ekonomik krizi bu serinin final dalgasıdır. ya önüne çıkan her şeyi darma duman edecek, ya da ekonomi bilimine riayet ederek, gerekli önlemleri alarak, demokrasinin, insan haklarının, adaletin hakkını vererek ve ülkeyi fabrika ayarlarına geri döndürerek zor da olsa bu krizin üstesinden geleceğiz...