DOĞA 18 Haziran 2021
14,1b OKUNMA     437 PAYLAŞIM

Türkiye'nin Kuraklık ve Susuzluk Tehdidi Konusundaki Son Durumu

Türkiye gerçekten su sıkıntısı çekebilir mi? Peki bu konuda neler yapmalı? İşte su sıkıntısı konusunda genel bir fotoğraf çeken, özetleyici bir yazı.
iStock

dünya üzerindeki tatlı su oranı yaklaşık %3'tür. ancak yerküredeki bu oranın yalnızca %1'lik kısmını bizler kullanabiliyoruz. bu oranın da yaklaşık %99’luk bir bölümünü yeraltı suları oluşturmaktadır. kalanı göllere, akarsulara dağılmış durumdadır.

türkiye’de bu durumu inceleyecek olursak

toplam kullanılabilir miktarı, 112 milyar metreküp olarak hesaplanmaktadır. türkiye nüfusunun yaklaşık 83 milyon ve toplam kullanılabilir su miktarının 112 milyar metreküp olduğu dikkate alındığında, türkiye’de kişi başına yıllık ortalama 1350 metreküp su düştüğü ortaya çıkmaktadır. nüfusun hala artmakta olduğu türkiye’de, dünya ortalamasının yaklaşık %18’ine karşılık gelen (dünya ortalaması 7600 metreküp’tür) bu oran bize su sıkıntısı çektiğimizin bir göstergesi aslında. türkiye su zengini bir ülke değil ama öyleymiş gibi yaşamayı seven bir ülkedir.

şu günlerde barajların doluluk seviyeleri her şeyin çok iyiye gittiğini gösteriyormuş gibi bir yanılgıya sürüklüyor herkesi ama durum maalesef hiç öyle değil.

su varlığına göre ülkeler, yılda kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarına göre;
1000 metreküp ve ondan az olan ülkeler “su fakiri”,
1000 m3 ile 3000 m3 arasında olanlar “su sıkıntısı” çeken ülkeler,
3000 m3 ile 10000 m3 arasında olan ülkeler “yeterli suyu olan” ülkeler,
10000 m3 den fazla olan ülkeler ise “su zengini” ülkeler olarak kabul edilmektedir.

ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı yaklaşık olarak 1350 metreküp'tür. buna göre ülkemiz su sıkıntısı çeken ülkeler arasında yer almaktadır. ve 2030 yılında artan nüfus ile 100 milyona ulaşacağımız ve kişi başına düşen su miktarının 1.120 metreküp'e gerileyeceği öngörülüyor. senaryolar 2030 ve 2050 yılında optimist ve pesimist senaryoları buradan inceleyebilirsiniz.

kuraklık meteorolojik kuraklıkla başlar, bunu hidrolojik, tarımsal ve sosyo-ekonomik kuraklık takip eder. şu an meteorolojik kuraklık safhasından çıkıp tarımsal kuraklığa çok ciddi şekilde geçmiş olduğumuzun sonuçlarını görüyoruz. son ay neredeyse şiddetli kuraklık olarak nitelendirilmemiş bölgemiz yok:

küçükken okullarda bizlere anlattıkları su savaşları hikayeleri ne kadar olası gözükmezdi değil mi? öyle şey olur mu hiç diye düşünürdüm o zamanlar. afrika'daki susuzluğu biz nasıl çekeriz her yerimiz su, her yerimiz yeşillik diye düşünürdüm. ama geçen 20 senede bu olayların gerçekliğine inanmamız gerektiğini düşünüyorum şimdi. çünkü hiçbir şeyi doğru yönetemiyoruz. her şeyin sonu yokmuşçasına, ilerisini düşünmeden en bilinçsiz halimizle yaşıyoruz. o yüzden sınır aşan sularla ilgili ikili anlaşmalar değişen iklim koşulları dikkate alınarak yapılmalıdır. ülkemizin brüt su potansiyeli içinde sınır aşan altı su havzasının payı yaklaşık %36'dır. bu havzaların beşinde kaynak ülkesi olduğumuz gerçeği göz önüne alındığında, havza bazında su yönetiminin ve sınır aşan su politikalarının önemi ortaya çıkmaktadır. diğer taraftan hızla artan nüfus nedeniyle daha fazla suya gereksinim duyulacağından, aynı su havzalarından yararlanan ülkeler arasında su yüzünden ciddi anlaşmazlıklar çıkabilecektir.

türkiye genelinde toplam suyun %71,5’i tarımda, %17,8'ii sanayide, %10,7’si içme ve kullanma amaçlı olarak kullanılmaktadır. ilk öncelik tarımdaki su kullanımını yönetmek olmalıdır. hala o kadar yanlış teknikler uygulanıyor ki, dedelerimizden kalma yöntemlerle maalesef ilerlememiz mümkün değil. konya'da oluşan obrukların en büyük sebebinin tarımda bilinçsiz şekilde kullanılan yeraltı suları olduğunu hepimiz biliyoruz. her bölgeye özel tarımsal ürünler belirlenmelidir mısır gibi suya çok ihtiyaç duyan tarımsal ürünlerin o bölgede ekimi şartlar normale dönene kadar gerçekleşmemelidir.

bu suyu bulup hor kullanan bölgeler için uygulanabilir. bir de suyu bulamayıp tarım ürünleri tarlada yanan çiftçiler mevcut. ekilen ürünlerin büyümesi için yeterli yağış alınamamıştır ve sulama yapılamamış yada yeterli gelmemiştir. bunun sonucunda tarlada kalan işlevsel ürünler büyük bir kayıp olmuştur. güneydoğu'daki kuraklık

işte bu noktada artık geri dönüşü çok zor bir yola girmiş bulunuyoruz. kuraklık tarım ürünlerini son derece acımasız şekilde etkilemektedir. her şeyi ithal almayı tercih eden bir ülke bakış açımızda bu bizim için pek sorun değilmiş gibi duruyor gerçi. kendi üreticisinin mahsulünü almayıp ithal ürünlerin ülkesinde tüketilmesini amaçlayan politikalarla ülkede tarım ürünlerine ihtiyacımız yok demektedir belki hükümet. adana'daki tarım ürünleri

sanayiye gelecek olursak

yeraltı suları hakkında kanuna göre "kuyu açan kimse, bulunan suyun ancak kendi faydalı ihtiyaçlarına yetecek miktarını kullanmaya yetkilidir." ibaresi yer almaktadır. ve yeraltı suyu kullanma izin belgelerinde günlük kaç metreküp çekme hakları olduğu belirtilir. çoğu bölgede kuyulardaki çekiş miktarını takip etmek için sayaçlarda mevcuttur ancak asla doğru veri sağlanamaz. hiçbir kuruluş belirtilen su miktarı kadar çekim yapmaz. hele bu sektör tekstil ve içecek ise verilen iznin en az iki katı kadar çekim yapıldığından emin olabilirsiniz. yani bu demek oluyor ki doğadan su çalıyoruz. bu izin olan kuyularda ki durum pek tabi. bir de izinsiz kuyular var ki onların kullanımındaki acımasızlık çok daha fazla. artık kuyu açımı için yapılan sondaj çalışmalarında ne kadar derine inmek gerektiğini hepimiz biliyoruz. yerüstü sularımızın kaybını görüyoruz ama yeraltını görmezden gelerek yaşıyoruz resmen.


potansiyel risk azaltmak ve kontrol edebilmek için

-kuraklığa maruz alanların su envanterinin çıkartılması
-yeni kaynakların su kalitesini ve miktarının değerlendirilmesi
- yeraltı suyunun değerlendirilmesi
-su tüketicilerinin etkilenme derecesinin izlenmesi
-mevsimsel yüzey akış ve su temini tahminlerindeki hassasiyetin arttırılması (yağmur sularının toplanması için şehirlerde gerekli yapıların revizyonu ve yağmur suyu kullanma zorunluluğunun binalarda gerçekleştirilmesi)
-su kalite problemleri için en uygun işlemlerin geliştirilmesi (suyun arıtılma standartlarındaki revizyonların yapılması)
-tarım ve sanayi arasındaki su bölüşümü konusunda stratejilerin geliştirilmesi
- kuraklığa karşı çeşitli mali araçların geliştirilmesi
- ilgili alanlarda doğal kaynakların envanterinin çıkartılması
-kuraklık yangın ilişkisi ile ilgili ileri araştırmalara önem verilmesi
- verimsiz olarak kullanılan kırsal alanların değerlendirilmesi
- kuraklık boyunca mümkün olan değişiklikler için su haklarını düzenleyen kanunların gözden geçirilmesi
- kaynakları koruyacak kanunların belirlenmesi
-yeraltı suyunu yönetecek kanunların belirlenmesi ve kontrol mekanizmalarının sağlanması
- şehirlerin gelişmesinin sınırlarının belirlenmesi
- atık suyun evlerde kullanımını kolaylaştıracak standartların belirlenmesi ve şehir planlamalarında uygulanan standartların güncellenmesi ( gri su kullanımı için gerekli sistemlerin sağlanması )
- kayıp kaçakların önlenmesi ( ishale hatlarındaki kayıpların oranı yaklaşık %45'tir.)
- su muhafazası ile ilgili yatırımlara ekonomik teşvik sağlanması
- su ölçme ve kaçakları ölçme programlarının geliştirilmesi
- su kullanım ve dağıtım şeklini değiştirerek tasarruf imkanlarının arttırılması
- yüzey ve yeraltı suyunun birlikte kullanımının “conjunctive use” teşvik edilmesi.
- rezervuarların planlama kapasitesinde çalışması için rehabilitasyon programları hazırlanması ve tamamlanması
- taşkın suyunun depolanması imkanlarının araştırılması
- suyunu kendi sağlayan endüstriyel kullanıcıların halkın tehlike anında kullanımını sağlamak üzere envanterinin çıkartılması

ve pek tabi bunların geneli bir otoriter sistemin gerçekleştirmesi gereken hususlardır, bunların hayata geçirilmesini beklemek bireysel olarak yapabileceklerimizin önüne geçmemelidir. su kullanımı konusunda her günümüzü musluğu açtığımızda suyun akmadığını düşünerek geçirmeliyiz. su tasarrufu için yapabileceklerimizi günlük hayatımıza dahil etmeliyiz.


su risk atlası sayesinde mevcut durum ve senaryoların neler olduğunu inceleyebilirsiniz.