SİYASET 17 Ocak 2022
31,1b OKUNMA     540 PAYLAŞIM

Türkiye'nin Gelişmeme Nedenleri Üzerine Düşüne Düşüne Okuyacağınız Bir Bakış Açısı

"Türkiye neden bir türlü muasır medeniyetler seviyesi üzerine çıkamıyor?" diye kafa yoruyorsanız seveceğiniz, kişisel yorumlar içeren bir yazıyı şuraya bırakıyor ve yorumunuza sunuyoruz.

türkiye'nin gelişmeme nedenleri... bu sebepleri doğrudan anlatmaktansa genel olarak gelişim denen şeyin ne olduğu hakkında bir düşünüp, bunlar arasında türkiye'de nelerin eksik olduğuna bakmak, belki de bu gelişmeme nedenlerini kendiliğinden sıralayacaktır.

gelişim hakkında tarihe şöyle tepeden bir bakarken herhalde ilk gözümüze çarpacak dönemin rönesans olduğunu söylersek kimse kalkıp "hadi oradan sen de" demez. yani bir çıpa olarak rahatlıkla rönesans dönemini kullanabiliriz. bu tarafta bu sefer mühendislik bakış açısıyla duracağım, yani sosyal olarak o oldu bu oldu demektense değişim noktalarına işaret edip, genel olarak bu değişimlerin de hangi başka değişimlere yol açtığını söyleyip atlaya zıplaya günümüze geleceğiz. avrupa'da başlayan bu rönesans, temelinde tamamen ekonomiktir. bunun da başlangıcını 15. ve 16. yüzyıllardaki coğrafi keşifleri baz alıyorum, age of discovery (coğrafi keşifler dönemi) mesela... ilk olarak kristof kolomb 1492'de amerika'yı keşfediyor daha sonrasında da ispanyollar 1516 ve 1534 yıllarında iki sefer giderek güney amerika doğusuna çıkıyorlar (uruguay, arjantin kıyılarına). fakat oradaki kabileler boyun eğmiyorlar ve ispanyollar bu sefer 1537 yılında bugünkü paraguay'da inka medeniyetinin insanları ile karşılaşıyorlar ve inkaları sömürgeleştiriyorlar. 1512'de de aynısını aztekler için yapıyorlar.

bol bol sömüren ispanyollar, avrupa'da tabii ki ekonomik olarak gelişmeye başladıkça, gidip ingiltere'ye savaş açıp duruyorlar. ingiltere'de bu esnada aslında olayın farkına varıyor ve benzer keşifleri ve sömürgeleştirmeyi kendisinin de yapması gerektiğine karar veriyor. burada ilişki ağlarına dikkat etmek gerekiyor. bir olay başka bir olayın sebebi oluyor ve hem mantık akışı hem de gerçek dünya'nın fiziğine uygun bir akış söz konusu. öyle garip insanlar gibi "tapınak şövalyeleri vadedilmiş topraklara geldikten sonra gizli kara sandığı açtılar, içinden çıkan şifreyle uzun kukuletalı adamları çağırdılar onlar da 3 bakirenin regl kanıyla 4 yeni incil yazdı, işte bugün o inciller..." filan gibi masal anlatmıyoruz. komplo teorileri çok mantıklı gelir, anında her şeyi açıklar, aynı "asansör düşerken son anda tam zıplarım hiçbir şey olmaz" gibi hissettir. bilgisi olmayana çok mantıklı gelir ve dolayısıyla kendini inandırır. gerçekler işte çözmesi zordur fakat çözdükten sonra oldukça yalındır, basittir.


ispanyolların bu saldırıları sonucu ingilizler de başlıyor amerika'ya gitmeye...

tabii ki güney amerika kolonileştirilmiş olduğu için ingilizler de bu sefer kuzey amerika'ya gidiyorlar. fakat ispanyollar gibi karlı çıkmıyorlar bu işten, çünkü kuzey amerika'da nüfus yoğunluğu kilometrekareye bir kişi iken, ispanyolların kolonileştirdikleri yerlerde bu dört yüze kadar çıkıyordu. dolayısıyla o dönemlerde sömürülecek tek şey de işgücü olduğu için ingilizler bu işten zararlı çıkar oldular. daha sonra avrupa'dan insan topladılar, kuzey amerika'da tarım yapmak için, çünkü toprak çok geniş, alabildiğince yer, bunu kabul edenler gemilerle kuzey amerika'ya götürülüyorlar fakat bir problem daha çıkıyor. bu sefer orada çalışan insanlar fark ediyorlar ki niye ingiliz devleti için çalışalım ki kendimiz için çalışalım, kendimiz toprak ağası olalım? biraz eline ekonomik güç geçen kendi arazisini çeviriyor, sahipsiz toprak sonuçta. işte bundan sonra ingilizler afrika'dan köle sömürmeye başlıyorlar. anlıyor ki krallık, oraya götürülecek kişi zincirlenmeli ve imparatorluk için çalışmaya zorlanmalı. öyle özgürlük filan verildiği zaman sömürülmüyor, bu şekilde bir düzen kuruluyor. tabii ki bu başta imparatorluk için giden avrupalılar da daha sonra kıtaya yayılarak states yapısını kuruyorlar. fakat hala ingiliz kontrolü altındalar, böyle saçmalık olmaz diyorlar ve amerikan kurtuluş savaşı başlıyor 1775 yılında, 1776 yılında da united states kuruluyor, savaş da 1783 yılında bitiyor.

en başta bir sömürü kıtası olan amerika, daha sonrasında kendisinin eyaletleri bir araya gelerek ve ingilizlere karşı savaşarak bir tarım ülkesi kuruyor

fakat bu sefer de iç savaş çıkıyor, güney ile kuzey arasında. güneydekiler, yani konfederasyon: kölelik dursun diyenler, kuzeydekiler de union: yani federal birliik. yani devleti aslında destekleyen grup. bunlar da köleliğin bugünkü işçiliğe dönüştürülmesini istiyorlar. burada tabii ki yine durumun buraya itişi söz konusu. yani güneydekiler geniş topraklar, ılıman iklim ve rekoltesi yüksek tarım ile gelirleri çok iyi iken tabii ki bu toprak efendisi ve köle sistemini savunacaklar. öte yandan kuzey tarafında işler bu kadar iyi gitmiyor, fakat ülke aynı ülke, hepsi ingiltere'ye karşı savaşmış zenginleşen güney, federal devleti takmamazlık ettiği için kuzey tarafları git gide fakirleşiyor ve aslında kabaca bir isyan mahiyetinde başlayan şey bir savaşa dönüşüyor. sonuçta federal devlet kazanıyor ve abd sağlıklı bir şekilde kuruluyor. daha sonra ekonomi ciddi şekilde büyümeye başlıyor. çünkü özgürlük ve demokrasi kapitalin daha verimli kullanılmasına sebep oluyor. bugün dahi dünyadaki demokrasi iklimi aslında abd'nin ekonomisine bağlıdır. abd dünya'nın jandarmalığını bırakırsa? diye bir soru sorarak aşağıda hafif bir giriş yapıldığı üzere, bugün abd'nin ekonomik üstünlüğünü kaybetmesi durumunda dünya'da demokrasi çıpası yerinden çıkar.


1860'lar idi bu sivil savaş zamanları, bu aralarda da yavaş yavaş gold rush denen şey zirve yapmış, tam da bu dönemde california 1872 yılında bir kanun çıkarıyor. bu altın arama işlerinde çalışan işçilerin canları isterse işten çıkabileceklerine dair bir yasa bu. bu yasa tabii ki işçilerin özgürleşmesini ve çalışma şartlarının iyileşmesine sebep oluyor. yani köle rejimi kalktı evet fakat de facto olarak kalkmamış olan yerlerde de aslında bunun kaldırılmasına yol açıyor bu kanun. bugünkü gibi ihbar süresi bilmem nesi filan yok yani. ben gidiyorum diyorsun gidiyorsun hop öteki altın şirketine. bu arada dünyaca meşhur eldorado gold vardır, dünya'nın en büyük altın çıkaran madencilik şirketlerinden biri, bu şirket, california'daki el dorado kasabasında keşfedilen muazzam altın rezervlerinin çıkarılması sayesinde kuruluyor. california bu şekilde zenginleşiyor, zenginleşirken de iyi bir paylaşım oluyor, bir çalışma kültürü gelişiyor. işte bugünkü palo alto, bay area, silicon valley mucizesinin altında california eyaletinin ta 1872 yılında aldığı bu işçi çalıştırma kanunu var. özgürlüğün, özgür düşünceyi, özgür düşüncenin de özgünlüğü, özgünlüğün de sermaye ile birleştiğinde gelişimi, terakkiyi getirdiğini görüyoruz. eğer bugün california bir devlet olsaydı tek başına 3 trilyon dolarlık ekonomisi ile almanya'nın ardından gelecek, birleşik krallığın üstünde bir yer alacaktı.

Terakki: İlerleme, gelişme.


bir kanun diye geçmeyin işte, bugün apple örneğin, bundan 50 sene önce xerox'un ar-ge laboratuarlarını gezerken, orada beğendiği mühendisleri ise alabildiği için bugün 3 trilyon dolarlık piyasa değerine sahip. benzer şekilde daha önceden başkası için çalışırken, oradan çıkıp intel'i kurabildikleri için gordon moore ile robert noyce bugün intel yarı-iletkenler ve çipler konusunda dünyayı değiştirebildi. tabii ki bu insanlar öyle ağaç kavuğundan çıkmadılar. bu insanların çoğuna baktığımız zaman yine bu civarda özellikle kurulan berkeley ve stanford'un büyük katkılarını göreceğiz. apple'ın kurucularından steve wozniak, berkeley'de yetişmiş bir insan. google kurucusu larry page stanford mezunu. gordon moore dedik yukarıda caltech mezunu. bu insanlar sadece california'yı ya da amerika birleşik devletleri'nin değil, bütün dünyanın değişmesine sebep olmuş insanlar. temelinde de bakıldığında birkaç vizyoner insanın altına hücum zamanında yaptığı bir işçi çalıştırma kanunu var. yani özgür düşünce var. özgürlüğün önemine verilen ciddiyet var.

kısacası mühendislik öyle öküz gibi çalışmak değil tek başına. bunun altında çok ciddi bir ilerlemeci kafa yapısı söz konusu. bu ise felsefe ve sosyal bilimler ile, beşeri bilimler ile mümkün olabiliyor. bu alanlar, pozitif bilimlerin önünü açıyor. aksi takdirde orta çağ avrupası gibi, kilisenin korku ile bastırdığı toplum gidiyor bruno'yu yakıyor ve galileo galilei'i de "tamam lan dünya merkezde" dedirtiyor. pozitif bilimi engelliyor kısacası. o yüzden iyi yetişmiş bir toplum, kandırılamayan bir toplum oluşturmak gerekiyor ki pozitif bilimin etkisi de geometrik olarak artsın. bu yüzden şimdiye kadar sosyal bilimlerin ve insanin belki de en önemli yeteneği olan duygusal düşünme kapasitesine önem veren yazılar ile durum tesbiti yapmaya çalıştık. türkiye'de de bir çok insanın aklına dahiyane fikirler geliyor. bu fikirlerin hepsi de bakın büyük çoğunluğu demiyorum hepsi de hüsran çöplüğünde çürüyor. bunun altında çünkü bizim kepaze zihin yapımız var. türkiye'de sosyal bilimmiş, öyle düşünmekmiş, kitap okumak yazmak filanmış hiçbir kıymeti yoktur. boş insan, avanak işi olarak görülür ya da zengin çocuğu aktivitesidir, öyle görülür. bütün aklı başında olanlar mühendis olmalıdır. böyle konuşunca da "heyecanlı bir felsefe öğrencisi, salak" deniyor, işte bu tür "öyle diyorsa suçudur, böyle diyorsa bucudur" zihniyetini bir kenara koyup aklın hakim olduğu bir zihin yapısı ile önümüzdeki gerçeklik tabağını olduğu gibi kabul etmemiz lazım. yoksa bizim halkmız sanıyor ki çıkıyor uçuk bir dahi, evde halıya bakarken birden küp uydu teknik çizimini görüyor, roket motorunun içindeki akışkanlar dinamiği mekanizmalarını hayal ederek kavramsal tasarım yapıyor filan. ya da "bunları yapanlar aşırı özel insanlar", kendilerini onlar gibi olmaya hayal dahi edemiyorlar. işte bu tür algıların hepsi aslında sosyal bilimsizlikten. bu kadar da naif bir toplumuz işte.

Steve Wozniak

teknoloji kendi kendine ilerlemez

bilim parayla yapılır, para sahibi de öyle kendi istediği şey dışında harcamaz parasını, parası olanın elinde güç vardır, güçlü olanın da sözü dinlenir. dolayısıyla siyasi gücü de eline alır zamanla. o yüzden bilim denen şey %90 politikaya tabidir. bir ülkenin siyaseti temiz değilse, onun bilimi de olmaz, bilimi olmayan toplumun da ekonomisi iyi olmaz, ekonomisi iyi olmayan toplumda her türlü ahlaksızlık yapılır. çünkü parasızlık insanı onurdan, şereften ve ahlaktan azade kılar. aç insan vahşidir, her şeyi yapar. peki ülkenin siyaseti neden kötü olur? bir ülkenin siyaseti o toplumun kendisinden farklı değildir. toplumun aynasıdır o ülkede siyaset.

ülkede çok cahil var. çünkü eğitim de parayla oluyor. uzun zaman parasız kalmış bir cenah doğru dürüst eğitim de alamadığı için bugün her türlü sıradan söyleme sadece kendi partisi söylüyor diye sıkı sıkı yapışıyor. kendi partisindeki siyasetçi çalınca "biraz da bizimkiler çalsın" diyebiliyor. kendisinin bundan herhangi bir çıkarı olmadan diyebiliyor bunu üstelik. işte bu durumlar artık gülünç durumlardır. bu noktadan sonrası uçurumun dibi artık. oraya da düşünce ne yazık ki çıkış yok. buna literatürde failed state deniyor. yani kurumları filan iyice yozlaşma ile çökmüş, ekonomisi ya aşırı çok zenginlerden ya da tamamen fakirlerden oluşan, hukukun hiç olmadığı, vahşi bir toprak parçası haline dönmüş ülkelere verilen bir isim. türkiye de bu yolda gidiyor.

ben istiyorum ki türkiye'de ekonomi yönetimi için dünyada saygın kurumlarda çalışmış, dünyanın saygın kurumları için dünyanın geleceği için çalışmalar yapmış, raporlar hazırlamış insanlar gelsin. world bank'de federal reserve'de yönetici olarak çalışmış insanlar gelsin. teknoloji politikaları için silicon valley'de şirket kurmuş, bu şirketi milyar dolar mertebesine çıkarmış ceolar yapsın. bankaların yönetim kurumların güreşçiler değil, morgan stanley'de çalışmış, wall street'de fon yönetmiş insanlar yer alsın. ülkede 4ir, iot, blockchain gibi teknolojilerde çalışmalar yapan şirketler, bu şirketlere yatırım yapan angel investor, venture ınvestor ekosisteminin kurulması için çabalan politikacılar olsun. yerleşik sanayii için 20. yüzyıl teknolojilerini yine geçen yüzyılın ekonomik modelleri ile tasarlayan değil açık kaynaklı, crowd funding ile ortak akıl ile yönetilen, istişare ile karar alınan projelerin yapıldığı filan bir ülke kurulsun istiyorum. buna mukabil artık geçtim iktidarı da zaten bugünün revaçta olan muhalif partilerinde dahi saçma sapan vaatler veriliyor. yok boşanan kadınlara ev kurulacakmış da suriyelilere fabrika yapılacakmış... popülist söylemler bunlar. sen boşanan kadınlara neden para verip ev kuruyorsun ya kimin parasını neye harcıyorsun sen? sen bilmiyor musun bu halk karı koca anlaşır evde "hanım hadi ben sana iki tokat yapıştırayım, sen de beni şikayet et, boşanalım, bunlar ev kuruyor nasıl olsa, dayar döşer eşyaları yenileriz" demeyecek mi sanıyorsununuz? suriyelilere fabrika yapacakmış, ne fabrikası yapacaksın, ateş tuğla fabrikası mı yapacaksın? bunlar laf-ı güzaf, hepsi. abd ilk çipini bundan 7 dekad önce üretmiş. bizim ülkemizde bir tane çip fabrikası yok. yarı-iletken teknolojilerinde üretim yapan bir fabrikamız yok. kağıt fabrikasıyla, şeker fabrikasıyla 21. yüzyılda ayakta kalmak diye bir şey yok. unutun bunu! yukarıda dediğim şeyleri konuşanların artık iktidar olduğunu görmek istiyorum ben.


başta bahsettiğimiz gibi gelişmiş bir ülke kabaca nasıl kuruluyor çok temel noktalarına dokunarak konuştuk

işte türkiye bugün neden gelişmemiş bir ülke, zaten ortaya kendiliğinden çıkıyor. bunu değiştirmek yine türk halkının elinde, yapacağı seçime bağlı. doğru şeyleri yapmayı tercih ederse ülke de iyi bir yer haline dönüşür. bunun gerçekten herkesin kendi kapısının önünü süpürmesinden farkı yok. california örneğinde olduğu gibi bir küçük kanun ile neler olabileceğini görüyoruz, işte bu zeki manevraları yapacak siyasilere sahip olmayı hak ederse halk, türkiye de o güzel günleri görür. bu potansiyel var ülkede, bu şekilde yetişmiş insanlar da var ve bu insanlar bir şekilde bir araya da gelebiliyorlar. fakat bunu yaymak genişletmek için daha çok çalışmak gerekiyor. bireysel olarak da üzerimize düşen vazifeleri yapmak gerekiyor. ne yapacağız sorusu geleceğine eminim. buna da kısacası yapılması gerekenler demek mümkün. ne demek yapılması gerekenler? bu lafı anlamaya çalışmak çok önemli, öyle boş bir laf değil, yapılması gereken demek, o durum için ne yapılması gerekiyor o demek. yere çay döküldüyse, silmek, yapılması gereken bir şeydir. tuvalete girdikten sonra ellerimizi yıkamak, yapılması gereken bir şeydir. karın kaşı yapmak istiyorsa biri, mekik çekmesi, yapması gereken şeydir. sadece mekik çekmeyi anlatan videoları izlemek karın kaslarını geliştirmez kimsenin. mekiğin çekilmesi gerekir o kişi tarafından bu da işte yapılması gereken şey demektir. parası olmayan birinin yapması gereken şey, para kazanmaktır. para nasıl kazanılır videosu izlemek, zengin olmanın 5 yolu postu okumak değildir. onlar sadece vakit kaybettirir. para kazanmak için yapılması gereken çalışmaktır. ha ben çalışmadan para kazanmak istiyorum. öyle bir seçenek ne yazık ki söz konusu değil. "haha sen öyle san, bugünkü siyasiler öyle yapıyor" hayır, onlar da seçilmek için çalışıyorlar, insan kandırıyorlar, gerçekten çok çalışıyorlar, insanları kandırdıktan sonra da para çalmaya başlıyorlar. onlar sadece fıtrat gereği namuslu yollardan para kazanmayı tercih etmiyorlar, yoksa onlar da çalışıyor. buradan da ihaleye fesat karıştırmayı övüyor anlamı çıkaran için yapabileceğim bir şey yok. ömür boyu kaybetmeye mahkum biri olduğundan başka bir anlam taşımıyor ne yazık ki.

kısacası yapılması gerekenin yapılması ancak bizi kurtarır

çok okumak, yeni şeyler öğrenmek, 20. yüzyıl insanının uzmanlıklarından en az üç tanesini bünyemize katmamız lazım. artık "tıp okudum ben kralı yok" dönemleri bitti, yok öyle bir şey. belki hem cerrah olacağız, 10 sene tecrübeden sonra mekanik çalışıp, ameliyat robotlarını daha da mükemmel hale getirmek için çalışacağız. hem hukuk okuyacağız hem de yazılım öğreneceğiz, yapay zeka için kanun teklifi yapacağız. önümüzdeki çağ böyle bir çağ. özellikle basit örnekler veriyorum. artık tek uzmanlık dönemi geride kaldı. o yüzden ülkemize de 723 yaşındaki siyasetçilerin artık katabilecekleri bir şey yok. gençlerin ve bu bunakların pislikleri ile zehirlenmemişler politikacıların elendiği ve bunların yerine yukarıda bahsettiğimiz atılımları yapabilecek politikacıların yönettiği bir ülkeyi, halk olarak bizlerin, bunu özellikle talep ederek, o müreffeh ülkeyi kurgulamamız gerekiyor.