MÜZİK 8 Mart 2018
85,9b OKUNMA     1161 PAYLAŞIM

Türkiye'de Arabesk Müziğin Neden Sevildiğine Dair Jilet Gibi Keskin Bir Toplum Analizi

Arabesk müzik ve arabesk kültürü, yıllardır üzerine konuşulan ve yıllarca da konuşulup analizi yapılabilecek bir konu. Ekşi Sözlük yazarı "nick that able to use"un da bu konuda söyleyecekleri bir hayli ilginç.


ülkede ilk çıktığı dönemden bugüne sürekli hararetle tartışılmış bir mesele arabesk müzik

son dönemde geçmişe nazaran daha sık gündeme gelmesinin en büyük nedeni ise, özellikle müslüm gürses'in son döneminde yaptığı müzik ile kitlelerdeki arabesk algısının değiştirmesi oldu. böyle tartışmalarda genelde müslüm gürses'in bilmem kaç milyon tık almış son dönem şarkılarından biri örnek verilip "bu şarkı olur da arabesk sevilmez mi" gibi abes ve yetersiz ilişkilendirmeler yapılır, zira müslüm gürses'in son dönem yaptığı müzik arabesk değildir, yine de bu müzikler üzerine arabesk güzellemesine çok sık denk geliyoruz. son dönemini murathan mungan, sezen aksu, bülent ortaçgil, teoman gibi isimlerle geçirmiş bir adam müslüm gürses, dolayısıyla son dönemde nilüfer, sorma, affet, sensiz olmaz, tutamıyorum zamanı gibi soft-romance şarkıları üzerinden yapılan yorum arabeskin sevilme nedenine dair fazla eksik kalıyor. zira müslüm gürses, yıllar utansın, bir kadın tanıdım, bu ayrılık neden oldu, kaç kadeh kırıldı gibi şarkılarıyla "müslüm baba" oldu, arabeskin sevildiği dönem de o dönemdi. vefat ettiğini duyduğumda oturup ağlamış biri olarak söylüyorum bunları, klasik müzik övgüsü yapmayacağım yani, ama gerçek bu. müslüm gürses'in son dönemini arabesk kategorisinde değerlendirmek ciddi bir hata.

arabeskin sevilme nedenleri aslında tarihi bir incelemenin konusu

arabeskin çıktığı ve kabul gördüğü dönemin şartları tespit edilmeli, siyasi ve ekonomik atmosfer analiz edilmeli. özellikle yeni nesil günümüze dair çıkarımlar ve tespitler yapabilmek için (bkz: arabesk rap'in sevilme nedeni)'nin incelenmesi gerekiyor, zira dar anlamda "arabesk" artık hayatta olan bir tür değil. geniş anlamda ise günümüzün en büyük arabesk sanatçısı halil sezai, dünyadaki izdüşümü pink floyd olur, ki sanıyorum hiç kimse arabesk ifadesini bu denli sündürmek niyetinde değildir. günümüzdeki arabeski en fazla karşılayan türün "arabesk rap" olduğunu unutmamalı. şu çıkarımı yapmak yanlış olmayacak: bugün okumuş modern kesim ceyhunlu pirens, thripcolicq, isyanqar79 gibi sanatçılara(!) ne gözle bakıyorsa, 70'li yıllarda müslüm gürses, orhan gencebay, ferdi tayfur'a da o gözle bakılıyordu. yani özellikle yeni nesilde, müslüm gürses'in şahsı üzerinden gelişen sözde arabesk sevgisi, geçmişe hayran hayran bakmanın getirdiği kuru romantizmden başka bir şey değil.

tekstil atölyesi çaresizliği'nden doğmuştur arabesk. konser alanlarındaki kesik dolu, kanlı kollar ve göğüslerdir. aksini iddia etmek hiç ölüm görmemiş birinin savaşın destansılığından, kahraman askerlerden bahsetmesi kadar boş olacaktır. varsa ön yargıyı kırmak için, arabeskin en çok dinlediğim 1-2 türden biri olduğunu tekrar belirtiyorum.

cumhuriyet devriminden sonra sanayi atılımı 200 yıl gecikmeyle ülkeye girdiğinde yarattığı en büyük sosyal etki şüphesiz göç oldu

şehirler kendi yığınları içerisinde ilk etapta ucuz ama kalitesiz barınmayı, ucuz ama kalitesiz ulaşımı geliştirdi: gecekondular ve minübüsler/dolmuşlar. 1991 yılı verilerine göre istanbul'da gecekondularda yaşayan 100 kişiden sadece 7'si istanbullu. bunun nihai sonucu günümüzde ayan beyan gördüğümüz üzere "kasabalaşmış kentler" oldu. istanbul'da kent hayatını yaşamak sadece soyutlanabilmiş, ya da daha üstten bir ifade ile kurtarılmış birkaç ilçe ve semtte mümkün. göç, halkın sanayi devrimine kadar yabancı olduğu bir kavram, orta asya'dan sonra anadolu'ya yerleşmiş toplum için konuşuyorum. dolayısıyla "memleket" kavramı, yerleşik hayat ile fazlasıyla gelişmiş, hatta istiklal harbi yüz binlerce gencin "köyünü, toprağını kurtarmak" hevesi sayesinde kazanılmış. özellikle kurtuluş savaşı büyük bir etken, yakın dönemde insanların memleketleri için böylesi bir sıkıntıya katlanmış olması "milli duygularını" hâlâ taze tutuyor. ancak ekonomik şartlar halkı "karınlarını doyurabilecekleri" yerleri, kendi topraklarına tercih etmeye zorluyor. burada halk çaresizlik içerisinde, memleketlerini terk etseler dahi ananelerine bağlı kalmayı seçiyor, en baştaki ifademe dönerek: "şehir içerisinde değişmeden kalabilme." bunun taşra halkı gözünde bir "erdem" kabul edildiğini bizzat kendi gözlemlerimle dahi teyit edebilirim. büyük şehre gidip değişmemek takdir edilen bir şey. aynı teori (bkz: norveç'te yaşayıp akp'ye oy veren 900 kişi) meselesini de açıklamakta çokça yeterli.

göçün sonucunda gecekondular, yani şehir içindeki köyler ve minübüsler ortaya çıkar. önden gidenlerin zamanla ortamı değiştirmesi, arkada kalanlar için de deforme(!) olma riskini fazlaca azaltarak göçü onlar için de cazip kılar. üç büyük kentin nüfusu patlama yaşarken, türkiye, cumhuriyet devriminden sonra görülmüş en büyük kitlesel sanat hareketini görecektir. göçün sürüklediği kimseler arasında, urfalı müslüm, adanalı ferdi, samsunlu orhan, arap ibo gibi isimler vardır. çukur kendi yıldızlarını kusar, her biri kendi "acı" dünyasından birer starmışçasına yükselen bu kimseler, dönemin müzik piyasasını da, sinema kültürünü de fazlaca etkileyecek, "şehre karşı duran kahraman halkın" madalya gibi göğüslerinde taşıdıkları birer ikon olacaklardı.

burada eğitim faktörüne de değinmek gerekiyor

köy enstitüleri, askeri liseler, üniversiteler gibi cumhuriyetin ilk dönemlerinde, günümüzdekinden dahi kaliteli ve modern eğitim veren kurumlar özellikle demokrat parti döneminde baltalanır. menderes iktidarı boyunca cumhuriyetçi/atatürkçü gençlerin homurtu ve protestoları çokça duyulacak, zaten istiklal harbinin tazeliğiyle vatan sevgisi yüksek olan, fakat diğer kitlenin aksine tahsili de olan bu kesimin de milli duyguları darbeye kadar kabaracaktır. darbeden sonra ise dünya tarihinde görülmüş en özgürlükçü anayasalardan biri, 1961 anayasası gelerek siyasi ortamın özgürleşmesini sağlar. ancak sıcak bir şekilde sürmekte olan soğuk savaşın da yadsınamaz etkisiyle özgürlükler 80 yılına kadar önü alınamaz olacak, sağ sol çatışmasının binlerce can aldığı döneme bir de 71 askeri muhtırası ve 74 barış harekatı eklenecektir. ülkenin içinde bulunduğu bu siyasi hengame, hayatta kalmaya çalışan gecekondu insanlarının elbette öncelikli problemi değildir. ancak "eğitime" verilen değer ebeveynler nezdinde çatışmalar yüzünden hayli düşmüştür. öyle ki -burası benim fikrim- genel bir anket yapılsa muhtemelen 1940 yılında kentte anne baba olmuş kimselerin çoğu çocuğunu okutmak heveslisiyken, 1975 yılında ibre çok farklı bir noktayı gösterecektir. zira eğitimin değeri köy enstitülerinin kapatılmasıyla "okuyup nabıcaksın gir tarlaya al yevmiyeni" seviyesine çoktan çekilmiştir. ayrıca 1940'ta kentte kent etkisi dominantken, 70'lere gelindiğinde kent çoktan kendi gettolarını, kendi taşrasını doğurmuştur.

ve şuraya ayrı olarak yazmak istiyorum: eğitilmemiş, hayatı hayatta kalmak mücadelesi içerisinde geçmiş insanlardan, balzac gibi aşık olmalarını, tolstoy gibi varoluş problemleri yaşamalarını, kafka gibi acı çekmelerini bekleyemezsiniz.

tribüncülük kültürü gibi yayılır arabesk. aidiyet hissettirir, duyguları sömürür, sıkı sıkıya sarılabileceğiniz, ya da pat diye yüzüne tükürebileceğiniz şeyler varmışçasına kendinizi hayatın merkezine koymanızı sağlar. müzik türünün kendisi ile dinleyicisi arasında aracı olan sanatçı da bizzat "kendinden" olunca bunu yapmak çok kolay olur. ikonlar artık lüks semtlerdeki villalarında, metresleriyle hayatlarını sürüp üstleri açık arabalarla dolaşsalar bile "bizim zenginimizdir". tanıdık bir ifade değil mi?

günümüzde arabesk müzik yok, ama arabesk kültürü'nün kendisinin ve kendisini oluşturan sebeplerin kitlesel anlamda en görkemli çağını yaşadığını gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz

karşısındakileri itekledikçe yandaşlarını daha da kendine bağlayan bir iktidar, az sayıda kişinin elinde maymun olmuş ekonomi, "zenginse bizden olan zengin"ci fakir halk, dayanaksız değerleri hayali düşmanlara -izmirli laikçi teyzeler, alevi kılıçdar, illüminati, coca cola- karşı muhafaza etme eğilimi... o isyanqar76'lar gerçek. gidin bir anadolu şehrinin 5-10 bin nüfuslu bir ilçesinin çay bahçelerini, parklarını, internet kafelerini ziyaret edin. kanımca arabesk bir müzik türü olarak kabul edilebilir, sevilebilir. ancak bir kültür olarak ülkenin en büyük yaralarından biridir.