TARİH 17 Eylül 2016
104b OKUNMA     1491 PAYLAŞIM

Türk Kurtuluş Savaşı'nın Teknik Analizi

1919-1922 yılları arasında gerçekleşmiş, I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Misak-ı Millî sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için girişilen çok cepheli siyasi ve askeri mücadelenin teknik kısmından ''asethuan'' bahsetmiş.

öncelikle durumu şöyle özetleyelim.

türk kurtuluş savaşı aslında bağımsız bir savaş değil, 1. dünya savaşı'nın bir devamıdır. bu savaşta ağır bir yenilgi alan osmanlı imparatorluğu emperyalist güçler tarafından kağıt üzerinde paylaşılmıştır. türk kurtuluş hareketi halk düzeyinde işte bu noktada başlamıştır.

şunu da ifade etmek gerekir ki büyük devletler (sanayileşmiş devletler) her fırsatta kendileri savaşmayıp, kendileri için savaşacak kukla devletler öne sürdükleri için büyük ve sanayileşmiştirler. dolayısıyla anadoluda ingiltere'ye göbekten bağlı yunanistan'ın savaşmasının temel mantığı budur. kaldı ki yukarıda dediğim gibi türk kurtuluş savaşı 1. dünya savaşının devamıdır. dolayısıyla galip olsalar da büyük devletler yorgundur. savaş algısı hükümetlerin kendi ülkelerinde halk tarafından olumsuz görülmelerine neden olmaktadır ki zaten türk kurtuluş savaşı sonucunda ingiliz başbakanı lloyd george'un istifa etme sebebi budur. yani büyük devletlerin savaştan bıkan halkları kendi hükümetlerinin savaşa girmesine çok sıcak bakmamaktadır.

ancak anadolu'da yine de savaşmışlardır. güney ve batı'da fransızlar ve italyanlarla mücadele olmuştur. bu mücadeleler önce halk hareketi şeklinde örgütsüz başlamış ve daha sonra tbmm ordusu çatısı altında birleşmişlerdir.

sonuçta her ne kadar teknik açıdan güçsüz gibi görünse de osmanlı devletinin iyi yetişmiş bir kurmay kadrosu ve 1. dünya savaşında almanlarca desteklenmiş bir ordusu vardır. bu ordu genel olarak türk kurtuluş savaşına intikal etmiştir. bu savaşın safhalarını birazdan ele alacağız.

öncelikle türk kurtuluş hareketininin başarısını iki boyutta değerlendirerek ancak daha net anlayabiliriz. birincisi askeri başarı ki aslında ön planda gibi duran ancak kanımca daha geride olan başarıdır. bence asıl başarısı diplomatik başarıdır. tbmm diplomatik anlaşmalarla emperyalist bloğu bölmeyi başarmıştır. 1 dünya savaşı sonrasında zaten artık menfaatleri çatırdamaya başlayan ingiliz, fransız ve italyan bloğunu tbmm diplomasisi koparabilmiştir. bunun en büyük göstergesi fransızlarla yapılan ankara anlaşmasıdır. peki bu nasıl olmuştur? tbmm hükümeti nasıl emperyalist bloğu parçalayabilmiştir? ingilizlerin yunanlılar üzerine kumar oynamasının fransızlarda yarattığı hoşnutsuzluk, italyanların zaten savaş sırasında saf değiştirmelerinden kaynaklı güven sorunsalı derken tbmm her tarafla güzel bir biçimde diplomatik süreç yürütmüştür. fransızlar ile olan anlaşmalar dışında ingilizlere karşı da çok ustaca diplomatik manevralar yapılmıştır. örneğin ingiltere tbmm hükümetinin londra konferansına çağırılmasını tbmm hükümetinin izmir ve boğazlarda milletlerarası bir idare kurulmasını onaylamasına ve ayrıca gelibolu, edirne ve kırklareli'nin yunanlılara verilmesini kabul etmesi şartına bağlamıştır. ilginçtir ki tbmm bu öneriyi kabul eder. ancak bir şartı vardır. görüşmelere kadar tüm yunan ordusunun anadolu'yu boşaltmasını ister. tabii ki ingilizler bu şartı reddeder ve tbmm konferansa davet edilir. bu diplomatik olarak fevkalade bir cevaptır mesela. bu tip örnekler çoğaltılabilir.

ikinci olarak savaşın askeri seyri elbette ki türk kurtuluş savaşının kazanılmasında hayati derecede önemlidir. tabii kurtuluş savaşı'nı çeşitli safhalara ayırmak gerekir. normalde bu dönemleştirme kuva-i milliye ve düzenli ordu diye temel olarak iki ana safhaya ayrılır. bu doğru olmakla birlikte eksik bir bölümlemedir. kanımca kuva-i milliye, inönü, eskişehir ve kütahya muharebeleri bir safha sonrasında sakarya ve büyük taaruz asıl safhadır.

inönü savaşları mesela yıllarca çok eleştiriye maruz kalmıştır. bu savaşların aslında olmadığı iddia edilmiştir. gerçekten de çok kapsamlı ve cephe savaşı niteliğinde değillerdir. özellikle 2. inönü savaşı ricat halinde olan (geri çekilen) bir yunan kolordusuyla türk keşif kolunun karşılaşmasından ibarettir. lakin savaşlar verdikleri ölü sayılarıyla değil, doğrdukları sonuçlarla değerlendirilir. inönü savaşlarından sonra tbmm hükümetinin karşısında sadece görünürde yunan ordusu ve arka planda ingilter kalmıştır. bu diplomatik etkileri nedeniyle bu savaşlar önemlidir.

yukarıda dediğim gibi türk kurmay heyeti sanıldığının aksine o dönem çok parlak ve sağlamdır. bir çok kaliteli subay anadoluya geçmiştir. inebolu üzerinden çok ciddi bir silah ve cephane sevkiyatı vardır. sovyet yardımı kesik kesik olsa da savaş boyunca sürmüştür. dolayısıyla türk ordusunu sefalet gibi göstermek doğru değildir. ancak inönü savaşlarından sonra gerçekleşen eskişehir ve kütahya savaşlarında ordu ciddi bir yara almıştır. bir çok tümen dağılmış ve çok ciddi savaş malzemesi eskişehir, afyon ve kütahya'da düşman eline geçmiştir. resmi tarih bu yenilgilerden pek fazla söz etmez. lakin ismet inönü'nün ahırdan bozma bir köy evindeki karargahında başını ellerinin arasına alıp dövünerek "her şey bitti. hayale yer yok. her şey bitti" diye dövündüğünü tarih yazmıştır. bu noktada mustafa kemal'in teşkilatçılığı devreye girmektedir. ordu gerçekten de büyük bir kararla sakarya doğusuna çekilir. tümenler takviye edilir. (tekalif-i milliye - yani milli yükümlülükler yasasıyla halkın pencere demirleri bile sökülür. at, eşşek, yün, arpa, buğday, deri, bıçak, silah vs. ne varsa el konur.) ordu sakarya önlerinde hazırlanır. türkler 20 günde 22 tümen hazırlar ki üst düzey bir türk subayının emrini ele geçiren ingiliz istihbaratı bu kadar ciddi bir hazırlık karşısında şaşırmıştır. bu durumu general harrington da hatıralarında "türklerin hazırlığını inanılmaz bulduğunu ve bu sayede yenilmeden daha da geriye, kızılırmağın doğusuna kadar geri çekilerek savaşı uzatma ihtimalinden duyduğu hoşnutsuzluğu" dile getirir.

bu aşamada imalat-ı harbiye'nin (sonradan makine kimya end.) çabaları ve teşkilatçılığı da muazzamdır. sakarya savaşına girerken yunan ordusunun daha fazla tüfek, makineli tüfek ve top sayısına sahip olduğu askeri yazarlarca dile getirilir. gerçekten de 22 gün ve gece süren sakarya savaşı çok kritiktir. hatta türk cephesi bir ara yarılmış ve çok ciddi tehlikeler atlatmıştır. işte meşhur "hattı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır" sözü bu aşamada söylenmiştir. zira anlamı şudur. cephe yani hat savunması yoktur. cephe yarılabilir ve ntekim yarılmıştır da önemli olan alan savunmasıdır. asker her yerde savaşır. ille de tepe ve dağ gibi coğrafi alanlara cephe kurmak lazım gelmez. cephe yarıldıysa komşu birlikler biraz geri çekilip nerde olursa olsun tekrar cephe kurarak mevzilenirler. işte bu düşünce sonucunda yarılan türk cephesinin tamamen geri çekileceğini düşünen yunanlılar, biraz geri çekilip tekrar cephe kuran türkleri görünce afallarlar. türk ordusu gerçekten de çok kayıp vermiştir. sakarya savaşı aslında bir zafer değildir. türklerin kazandığı da meçhuldür. lakin yunan ordusu ankara'ya yürüyüp meclisi dağıtmak amacındadır. sadece polatlıya kadar ilerleyebilmiştir. yunanlılar da kayıp vermiştir. dolayısıyla taaruzu keserek eskişehir afyon hattına geri çekilirler. zafer denilen olgunun aslı budur. ancak yine de kanımca bir zafer kadar değerlidir. burada tabii türklerin artı olduğu bir noktayı da belirtmek gerekir. türk suvari kolordusu. devamlı suretle yunan cephe gerisine sarkarak ikmal kollarını vurmuş, ikmal kaynaklarını körletmiştir. yunanlıların takatinin kırılmasında çok ciddi payları vardır. hatta bir ara suvari kolordusu komutanı fahrettin altay'ın yunan başkumandanını papulas'ı bilmeden esir etme durumu bile olmuştur. lakin karargahtakilerin yunan kurmay heyeti olduğu sonradan anlaşılmıştır.

sakarya savaşından sonra yunanlılar afyon mevzilerini güçlendirmiş, eskişehir ve kütahya'ya yığınak yapmıştır. türk ordusu da yaklaşık 1 yıllık savaşsız dönemde ordusunu tahkim etmiştir. stratejik olarak anadolu coğrafyası incelendiğinde afyon, uşak ve kütahya bölgesinin, elinde tutana taarruz üstünlüğü sağladığı askeri yazarlarca söylenir. bu bölgeye aslıhanlar bölgesi adı verilir. büyük taarruzun temel mantığı bu bölgeyi çabuk çökertmektir. dolayısıyla ilk hamle olarak yunan ordusunun en kuvvetli yeri olan afyon cephesine saldırılır. tabi ki yunanlıların tedbir almasını ve tahkimat yapmasını önlemek için ordu gece yürüyüşleriyle tam bir gizlilik içerisinde afyonun güneyinde kocatepe'ye kaydırılır. 120 bin insan yunan devriye uçaklarına ve keşif kollarına yakalanmadan 100 - 150km kaydırılır. bu da muazzam bir stratejik manevradır. gerçekten de taarruz sabahı ilk top atılıncaya kadar yunanlılar saldırıdan habersizdirler. afyon güneyindeki yunan cephesini gezen bir ingiliz subayı "türkler 6 ay uğraşıp bu cepheleri düşürebilirlerse, 1 günde düşürmüş kadar büyük bir iş başardıklarını iddia edebilirler" demiştir. 26 ağustos sabah 5.30'da taarruz başlar. 8.30'da cephe yarılmış, o mevziler düşmüştür. savaşın mantığı kocatepe'den ağır top ateşiyle afyon güney tahkimatını yıkmak, orduyu parçalayarak çembere almaktır. bir kol kocatepeden, diğer kol 20 km ötedeki kalecik sivrisi cephesinden, diğer bir kol da çiğiltepeden taarruz eder. tabi bu esnada diğer bir kolordu da eskişehir ve kütahya cephelerini baskılar. açıklıktan yararlanan süvari kolordusu cephe gerisine sızmaktadır. dolayısıyla 26-27 ağustos hareketleri tam bir çember ve imha hareketidir. ancak taarruz beklendiği kadar başarılı gitmez. hatta yunan ordu kumandanı general trikupis geri çekilme emri verir. emir yunan başkumandanı general hacı anesti tarafından reddedilir. eğer trikupisin emri uygulansa ve yunan ordusu derhal afyonu boşaltarak uşak mevziğne çekilseydi durumu kurtarabilirlerdi diye stratejistler çok tartışmıştır.

savaşa dönersek aslında uşak kısmına kadar o kadar da planlandığı gibi gitmez. çember harekatı da o kadar iyi işlemez. çiğiltepe geç düşer. bu nedenle tepeyi almaktan sorumlu komutan reşat beyi mustafa kemal azarlar. (m.kemal'in meşhur kocatepe pozu bu esnadaki telefon görüşmesine giderken çekilmiştir. paşa düşüncelidir.) reşat bey söz verir. o gün sonunda tepeyi alacağını söyler. tepeyi alamaz ve "vazifemi yapamadım, namusumu koruyamadım" diyerek intihar eder. ailesine çiğiltepe soyadı verilir. lakin o öldükten 2 - 3 saat sonra tepe düşer. tepe geç düştüğü için çemberden kaçan trikupis gurubu uşak istikametine doğru parça parça akmaya başlar. bu esnada kütahya istikametinden geri çekilen frango grubu ile birleşip kızıltaş vadisi, (küçük aslıhanlar) bölgesinde bir cephe kurmaları tehlikesi ortaya çıkar. ancak türk suvari kolordusu yunan kuvvetlerinden daha önce o mevkiyi tutarak çemberi kapatır. trikupis uşak'ta esir düşer. general trikupis yunan ordusu başkumandanı olduğuna dair emri bizzat esir düştüğü uşak'ta mustafa kemal'den öğrenecektir. bu konuşma türk kurtuluş savaşı'nın idare heyetini anlamak açısından önemlidir. mustafa kemal trikupis'e olayı anlattırır. "ne oldu" diye sorar. trikupis yanıtlar. "önce top sesi duyduk. sonra toplarımız işlememeye başladı. daha sonra makinalı tüfekler işlemedi. en son da tüfeklerimiz... sonra her yerde süngüler parlamaya başladı" der. ve mustafa kemal'e sorar. "peki siz savaşı nerden yönetiyordunuz?" mustafa kemal'in cevabı manidardır. "işte tam da o süngülerin parladığı yerden!!!"

dumlupınar ve 30 ağustos zaferinin aslı budur.

velhasıl türk ordusu 15 günde 220 bin kişilik iyi donatılmış bir orduyu tamamen yok etmiş ve suvari ile piyadenin başbaşa koştuğu bir hızda 450km katederek akdenize inmiştir. 9 eylül'de izmire girilir. general harrington yine hatıralarında "bu nasıl mümkün olmuştur?" diye sormadan edemez.

tabii iş 9 eylül ve izmir ile bitmez. yunanlılar yenildikten sonra türkler, ingilizler ile kafa kafaya gelmiştir. italyanlar ve fransızlar savaşı sürdürecek gerek halk desteğine, gerekse de kaynak tahsisine sahip olmadıklarından çok fazla bir şey elde edemeyecekleri macerayı önceden sonlandırmışlardır. petrol olmayan bir güney doğu anadolu fransızların işine gelmemiştir. zira ingilizler petrol bölgeleri için haddinden fazla mücadele etmişlerdir. fransızlar türk direnişini görüp, akıllı türk diplomasisi sonucunda türklerle anlaşırlar. tabii ki bu durumda inönü ve sakarya savaşlarının etkisi büyüktür. aynı şekilde italyanlar da kazanç maliyet hesabı yaparak, müttefik cephenin çatırdaması ve türklerin bu yöndeki hamleleriyle anadoluyu terkederler.

yunanlılar yenilince türkler ve boğaz ve istanbul bölgelerini kuşatmış ingilizler karşı karşıya kalırlar. ingilizler tüm sömürgelerinden asker ister. boğazlara destroyerler konuşlandırılır. hükümet general harrington'dan çanakkale'yi mustafa kemale karşı savunmasını isteyecektir. general harrington savaşa razı gelmez. mustafa kemal ile görüşüp anlaşmak yanlısıdır. hükümet sert bir dille generali uyarır ve savaşa hazırlanmasını emreder. harrington anılarında bu durumu "3 yıl önce mustafa kemal'in bize karşı savunduğu çanakkale'yi, şimdi bizim ona karşı savunmamız isteniyor. saçmalık" şeklinde yazacaktır. ingilizlerin tavrı nettir. türkler tarafsız bölgeyi geçerlerse derhal ateş açılacaktır. türk ordusunun çanakkale ve boğazlar yürüyüşünü kemallettin sami bey yönetir. ingiliz hükümeti savaşı göze almıştır ancak ne ingiliz halkı ne de ingiltere'ye bağlı devletler bunu kabul eder. hindistan asker göndermeyi reddeder. çoğu ingiliz sömürgesi asker çağrısına cevap vermez. hindistandaki müslümanlar ayaklanır. muhammed ali cinnah londra'da konuşma yapar. gandhi "mustafa kemal ingilizleri yenene kadar tanrıyı ingiliz zannediyordum" ve "haydi beni bir daha tutuklayın ingilizler! ama görüldü ki tutuklama ve öldürmeyle iş bitmiyor! işte türkler, kendi cenaze merasimi için hazırlanan tabutlarını, katillerinin başlarına geçirdiler" diyecektir. dolayısıyla yunan yenilgisinden sonra ingiliz hükümeti içte ve dışta çok ciddi zorluklar ve baskılar yaşar. bu baskılara dayanamayan başbakan lloyd george istifa eder. daha sonra "yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. ne yazık ki bu yüzyılın dahisi türkler'e nasip oldu ve o da bizim karşımıza dikildi!" diyecektir.

dolayısıyla kurtuluş savaşı birçok bileşenin beraber incelenmesiyle analiz edilebilecek bir savaştır. zor kazaanılmış bir savaştır. zekaya dayanan çok öğesi vardır. askeri olduğu kadar diplomatik bir mücadeledir. bu mücadeleyi veren o dönemki hakim kadrolar, düşmanlarının açıklarını iyi okumuş, buna göre gerek stratejik gerekse de diplomatik hamleler yapmış ve kazanmıştır.