Tokyo Şehrinin Kuruluş Hikayesi
bugun tokyo olarak bildigimiz sehrin oldugu bolge hem deniz kenarinda olmasi, hem nehirlerle beslenmesi, hem etrafinin oldukca verimli ve sulak olmasindan dolayi japonlar'in bir kismi bundan 2 bin yil kadar once burayi ev edinmisti. burasi uzun bir sure boyunca ufak bir balikci koyu olarak kaldi ve koyluler gecimlerini balik tutarak, avcilik yaparak ve tarimla saglamaya calistilar. yuzlerce yil boyunca bolge az sayida koylunun gecimi saglarken bolge japonya'daki devlet ve askeri kurumlarin pek dikkatini cekmedi.
japon kabile liderlerinden edo shigenaga burada kalici bir yerlesim birimi kurmaya karar verdiginde 1100'lu yillara gelinmisti. bu yillarda bu yerlesim birimine edo'nun ismi verilmisti. daha sonra bugunku tokyo'nun etrafinda deniz, balikcilik yapmaya uygun cok sayida nehir ve sulak tarim alanlari oldugu icin buraya bir kale insa edilip askeri bir kent haline getirilmesi fikri ortaya atildi. bolgedeki askerleri beslemek hic zor olmayacakti ve denizden gelebilecek tehditler de onceden bertaraf edilebilecekti.
1400'lu yillarda buraya bir kale daha kuruldu ve bu onceki kaleye gore cok daha ihtisamli ve buyuktu. kalenin icinde yerlesim birimleri, lojmanlar, dukkanlar, parklar, hamamlar, ibadethaneler ve cesitli meslek gruplarinin mesleklerini icra edebilecegi bolumler vardi. kisaca 1457 yilinda kurulan edo kalesi baslibasina bir sehir gibiydi.
japon tuccarlar bu kaleyi kesfettiklerinde japonya'nin diger sehirlerinden buraya satacak urun tasimaya basladilar. japonya'nin bir cok sehrinden bu sehre gemi seferleri baslamisti ve bu seferlerde gidip gelen mallarla beraber epeyce bir ekonomik buyume kaydedilmisti. ilerleyen yillarda, japon generallerden tokugawa ieyasu buradaki kaleyi gorunce hayran kalmisti ve askerlerini buraya tasiyip kaleyi japonya'daki en buyuk askeri uslerden biri haline getirmeye karar vermisti.
1500'lu yillarda japonya'nin iki baskenti vardi. biri japon imparatorunun yasadigi, kulturel ve ekonomik baskent olan kyotu, digeri japon askeri liderlerinin yasadigi, askeri baskent edo (bugunku adiyla tokyo). o donemde japonya'da imparatorlar sembolik guc sahibiydi (bugunku ingiltere kralicesi gibi dusunun) ve ulkedeki guc askeri liderlerdeydi. bu yuzden her ne kadar kagit uzerinde baskent kyoto olsa da insanlar baskentin yavas yavas askerlerin oldugu sehre yani bugunku tokyo'ya dogru kaydigini anlayabiliyordu.
bu arada edo kalesi genislemeye devam ediyordu ve surlar giderek daha buyuk bir alana yayiliyordu. surlarin ici edo (tokyo) sehri sayiliyordu ve sinirlarin genislemesi sehrin de genislemesi anlamina geliyordu. 1700'lu yillarin sonunda artik iyiyce buyuyen sehir dunyada 1 milyon nufusu gecen ilk sehir olma ozelligini tasiyacakti.
tokyo'nun nufusu arttikca sehre yapilan yatirim da artti ve sehre yapilan yatirim arttikca sehrin disardan aldigi goc de artti. tokyo japonya'nin en onemli sehri haline gelmisti ve japonya'nin onde gelen varlikli aileleri bu sehirdeki potansiyeli gorup sehre yuklu miktarda yatirim yapmisti.
simdi tarihte biraz daha geriye donuyoruz, 1549 yilinda avrupalilar (portekizliler) ilk kez japonya'yi kesfettiler. acikcasi avrupali kasifler japonyayi gorduklerinde cok sasirmislardi cunku o gune kadar denize acilip ne zaman kesif yapsalar bulduklari topluluklar bir cok anlamda avrupalilardan gerideydi (bilim, teknoloji, devlet kurumlari...vs) ama japonya bunun cok buyuk bir istisnasiydi. avrupalilar ilk kez denizleri asip uzaklarda en az kendileri kadar modern ve gelismis bir toplumla karsi karsiya gelmislerdi. avrupalilar japonlara savas acmak yerine onlari daha iyi tanimak istiyorlardi. bu yuzden japonlarla avrupa arasinda ticaret baslayacakti ve binlerce avrupali misyoner de dinlerini yaymak icin bu yeni bulunan ulkeye akin edecekti. ilk avrupalilar kyoto'ya gitse de japonya'da guc dengeleri kyoto'dan tokyo'a dogru akiyordu ve misyonerlerle avrupali tuccarlarin tokyo'yu kesfetmesi de uzun surmedi.
1600'lerin basinda binlerce japon katolik dinine gecince japon devlet adamlari bunu devletin varligina ve birligine bir tehdit olarak gorduler ve avrupali tuccarlara izin verseler de misyonerlerin faaliyetlerini kisitlamak icin harekete gectiler. 1600'lerden 1800'lerin sonlarina kadar olan donemde hiristiyanliga gecmek yasaklandi, misyonerler ulkeden atildi ve ulkede kalan az sayida hiristiyan saklanmak zorunda kaldi. bu surecte tokyo sehriyle avrupalilar arasindaki ticaretler artarak devam etti ve tokyo'yu asya'nin en buyuk limanlarindan biri haline getirdi.
tokyo'da en hizli buyuyen sektorlerden biri bankacilikti. insanlar sahip olmak isteyip paralarinin yetmedigi seyler icin faizle kredi almaya baslamisti ve askerlik disinda baska meslege (ornegin ticarete) sahip olmalari yasak olan askeri kesim de kredi cekerek kazandiklarindan daha fazla para harcama olanagi bulacakti. 1870'lere kadar japonya'da gecen para birimleri icinde ispanyollarin bastigi paralar cokca kullaniliyordu. bu yillardan sonra japonlar kendi para birimlerini icat etme karari aldilar ve bugun de kullanilan yen para birimi ortaya cikti. bununla birlikte tokyo'nun ekonomisi gucune guc katti.
bu tarihten sonra japonya tek bir bayrak altinda birlesti ve hic olmadigi kadar guclendi. tokyo sehri de bu guclenmeden en fazla nasiplenen sehir oldu. ikinci dunya savasinin sonuna kadar gucune guc katan japonya'da nasil en fazla avantaj sahibi olan sehir tokyo olduysa da savasta da en fazla zarar goren sehirlerden biri tokyo oldu. her ne kadar tokyo'ya hic atom bombasi dusmese de sehir aylarca havadan bombalandi ve savas bittiginde tokyo sanki atom bombasi yemis gibiydi. ikinci dunya savasi sonrasi tokyo yeniden kurularak gunumuzdeki sekline ulasti.