SİNEMA 26 Aralık 2018
303b OKUNMA     1196 PAYLAŞIM

Tecavüz Sahnesi 2002'den Beri Tartışılan Irreversible Filminin İncelemesi

Gaspar Noe'nin 2002 yapımı Irreversible (Dönüş Yok) filminde Monica Bellucci'nin yer aldığı tecavüz sahnesi, sinema tarihindeki en sert sahnelerden biriydi. Tartışma yaratan bu filmin okuması.

dönüş(üm) var!

üzerinde kapsamlı olarak düşünülmesi gereken, çok katmanlı, pek çok açıdan yeni ve önemli bir film irreversible (dönüş yok). arjantin doğumlu yönetmen (aynı zamanda yazar, görüntü yönetmeni, aktör ve yapımcı) gaspar noé’nin dönüş yok (irreversible) adlı filmi bir anlamda izlemesi zor sahneler içeren, yani bazı duygulanım süreçleriyle baş etmeyi göze almayı gerektiren bir film. filmini ‘aversion therapy’ olarak da niteleyen noé’ye göre, film, tecavüze ya da şiddete eğilimi olanları yatıştırıyor. eleştirmenler filmin toronto ve cannes festivallerindeki gösterimlerinde, özellikle tecavüz sahnesinin pek çok seyircinin salondan çıkmasına neden olduğunu belirtiyor. film, filmekimi’nde gösterildiğinde istanbullu seyirciler de benzer tepkiler gösterdi. bu tepkileri ancak (amerikan savaş filmlerini kendi filminden daha tehlikeli bulan) yönetmenin filmdeki şiddet unsurlarını nasıl ve hangi bağlamda kurguladığını kendimize sorarak anlayabiliriz.


dönüş yok’u öncelikle iki açıdan değerlendirmek gerekir. bunlardan birincisi kurgu ve montaj tekniği açısından içerdiği yenilik, ki 2000 yılı istanbul film festivali’nin en ilgi çeken filmi akıl defteri’nde de olay örgüsü sondan başa bir anlatımla kurgulanmıştı. christopher nolan, akıl defteri’nde hafıza üzerinde temellendirilen bir hikâyeyi yine hafızanın sinematografik yansımalarını kullanarak kurgulamıştı. dönüş yok’un kurgusunun sondan başa bir çizgide ilerlemesinin de filmin hikâyesiyle kesişen çeşitli açılımları var. bu kurgu tekniğini özellikle tercih eden yönetmen, bu yaklaşımının seyircinin filmin başındaki şiddetin nedenini - film boyunca yavaş yavaş - anlamasına ve filmden (u)mutlu düşüncelerle ayrılmasına neden olduğunu belirtiyor. şiddet görüntüleriyle başlayan filmin, sonlara doğru belki de sinema tarihine yakın dönemin en güzel aşk sahneleri olarak geçecek görüntülerle bittiği düşünüldüğünde, yönetmenin ‘süreç’ üzerine çok düşündüğünü ve bizi kendi algılama ve yorumlama süreçlerimizle baş başa bıraktığını görüyoruz.


gaspar noé, dönüş yok’u açarken kamera tekniği açısından da farklı bir tutum sergiliyor. nolan’ın akıl defteri’nde yaptığından farklı olarak görselliği, yani görsel estetiği ön planda tutan ve fotoğraf zenginliği içeren karelerini filmin sonuna saklayarak, seyirciyi başlarda başka bir oyunun (pis bir oyunun) içine alıyor. ancak ‘albert camus gerginliği’ diye adlandırılabilecek, morphine ve tindersticks dinleyenlerin sezeceği türden bir baş dönmesini bir oyuna dönüştürüyor. bu transformasyonu tahayyül etmeniz için adeta bir migren nöbetinizin dindiğini düşünebilirsiniz. gaspar noé, içerdiği katartik öğeler açısından psikanalizle ilişkilendirilen hitchcock sinemasının anlatım unsurlarını da kullanıyor. hitchcock sinemasının temelini oluşturan, seyircinin gerilimini artırarak onu oyunun içine dahil etme numarasını gerçekleştiriyor. bulanık, sürekli dönen, sanki acemi bir kameramanın kamerayı sallayarak çektiği ve son derece gergin, gerginliği giderek artıran görüntüler... aslında filmin ilk karesine (migren yerine) bir çeşit kusma, daha sonra ilerleyen sahnelere mide bulantısı dersek, film ilerledikçe bir kusma sürecinin nasıl işlediğini yani midemizin neden bozulduğunu anlatıyor. ama hitchcock’tan farklı olarak noé seyirciye bunu bir farkındalık unsuru olarak da sunuyor; çünkü seyirci film henüz bitmeden, gerilimin yerini bir tür görsel haz duygusunun almasıyla başka bir algı düzeyine geçebiliyor.


filmin teması ve hikâye unsurları da psikanalitik göndermeler içeriyor. öykü anlatımıyla ve karakter seçimiyle yapılandırdığı filmini kurgu tekniğiyle yıkan/bozan yönetmen, intikam, tecavüz, cinayet gibi temaları kullanarak, bireyin agresyon ve entropi içeren, bilinçaltında bastırılmış taraflarına, yani içgüdülerine dikkat çekiyor. psikanalitik yaklaşımın temelinde yatan id-ego-super ego zincirlemesini film boyunca akışa yansıtan yönetmen, filme katartik bir sahneyle başlayarak, film boyunca egonun iç ve dış dünyayla savunma mekanizmaları üzerinden kurduğu ilişkilerin altını çiziyor. filmin sonunda ise, stanley kubrick’in 2001 uzay macerası’na gönderme yaparak sizi süper egonuzla baş başa bırakıyor. noé’nin bu noktada, ‘seyirci filmden mutlu düşüncelerle ayrılıyor ‘ demesi son derece dikkat çekici.
dönüş yok, seyirciyi tedirgin eden tarafıyla david cronenberg’le de karşılaştırılıyor.
gerçekçilik, inandırıcılık ve oyunculuk açısından başarılı olan tecavüz sahnesi filme damgasını vuruyor. bir çok eleştirmen, sadece hikâyede tecavüz sahnesinin gerekli olmadığını düşündükleri için değil, aynı zamanda da sahnenin 10 dakika kadar sürüyor olmasından dolayı bu sahneyi sorguluyor. yüksek dozda şiddet içeren crash’e dayanmak, cronenberg fantastik bir dil seçtiği için daha kolay; çünkü noé buna -gerçekçi anlatımıyla- izin vermiyor.


gaspar noé sevgilisine tecavüz eden bir adamı, bir arkadaşıyla birlikte bulup ‘cezalandıran’ bir karakteri anlattığı filminde, iyi bir fransız filmi yapmanın bütün inceliklerini filminde buluşturarak, felsefeye yakın duruyor. determinizmin keskin bir dille vurgulandığı metin, olayların ve durumların birbirlerine ‘trajik’ bir dille bağlanmasıyla seyirciye kader, adalet ve ahlak kavramlarını düşündürüyor. filmde sevgilileri canlandıran vincent cassel ve monica bellucci’nin birlikte yaşıyor olduğu düşünüldüğünde, aşk sahnelerinin izleyeni büyüleyen elektriğinin tesadüf olmadığı rahatça söylenebilir. son kareler ise uyarıcı nitelikte; bunlar gerçekti ya da değildi ama siz bu filmi izleyerek bir şey(ler) gördünüz, izlediniz, öğrendiniz. bundan kaçış yok.dönüşeceksiniz.

Rahatsız Ediciliği Doruklarda Yaşatan Climax'teki Enfes Metaforlar