MÜZİK 2 Aralık 2022
13,6b OKUNMA     258 PAYLAŞIM

Taylor Swift'in Kırılmadık Rekor Bırakmayan 10. Albümü Midnights'ın İncelemesi

Taylor Swift'in Z Kuşağı tarafından da benimsendiğini gösteren albümü şarkı şarkı, videolarla birlikte inceliyoruz.

midnights... taylor swift'in tarihi rekorlar kıran ve z kuşağıyla bağlantı kurduğunu gösteren olan onuncu stüdyo albümü.

yeni nesil, albüm yayımlanır yayımlanmaz benimseyip göklere çıkarırken benim gibi eski fanlar swift'in "onuncu" stüdyo albümünü yayımladığı gerçeğini hâlâ aşamadı. swift muhtemelen kendi jenerasyonunda 32 yaşında onuncu albümüne ulaşan ilk şarkıcı. hem onun hem bizim için inanılmaz bir yolculuk.

kendi ifadesiyle “hayatını mahveden 13 gecenin hikâyesini” konu alan midnights, üç yıl aradan sonra swift'in ilk otobiyografik albümü olma özelliğini taşıyor

2020 yılında çıkardığı folklore ve evermore, kendi hayatından ziyade ilham aldığı hikâyelerin bir sonucuydu. kendi hayatını ve tecrübelerini merkeze koyduğu son albümü 2019'da yayımladığı lover'dı ve o albüm çıktığında swift 29 yaşındaydı. bu açıdan baktığımızda midnights, swift'in 30'lu yaşlarını konu alan ilk albümü olarak karşımıza çıkıyor ki albüm bunu fazlasıyla hissettiriyor. 30'lu yaşlarla birlikte gelen temkinlilik, sahip olduğunun değerini bilme, yapamadıklarının ardından bakma, iç hesaplaşma, pişmanlıklar, geçmişi sorgulama ve tavsiye verme dürtüsü şarkılara sinmiş. şarkıcının daha farklı konulardan ziyade aynı konulara farklı bakış açısıyla geldiğini söyleyebiliriz. bir zamanlar âşık olmaktan korkmayan ve jump then fall'u söyleyen genç kız gitmiş, yerine aşka temkinli yaklaşmayı konu aldığı labyrinth şarkısını yazan bir kadın gelmiş. 20'li yaşlardaki swift ona ne kadar zarar verilmiş olursa olsun kaybettiği aşkı için pişmanlık duyardı. 30 yaşındaki swift'in ise o gençlik aşkı umurunda değil. kendi kişiliğine, kendi karakterine ne kadar zarar verildiğine üzülmekle meşgul. bu albümde, 20'li yaşlarını geride bırakıp 30'lu yaşlarını yeni tatmaya başlamışken bir durup geçmişe bakan, geçmişini tartan bir karakterin hikâyesini görüyoruz. bu kapsamda, midnights ciddi anlamda swift'in 30'lu yaşlara girişini temsil eden bir albüm.

midnights'ın temsil ettiği bir diğer nokta ise swift'in urban türüne ve dünyasına girişidir muhtemelen

bundan 10 yıl önce swift ve urban kelimelerini aynı cümlede kullanacağımızı söyleselerdi gülerdim ama gelin görün ki swift'in ilk urban/r&b denemesi karşımızda duruyor. tabii geleneksel ya da klasik r&b'den söz etmiyoruz. midnights daha çok r&b ve trap esintisi taşıyan bir pop albümü. buna karşılık, her tür değiştirişinde içinde bulunduğu "müzik evrenini" de değiştiren swift, tüm habitatını bu tür etrafında inşa etmiş. tıpkı folklore ile alternative'e geçtiğinde müziği ve sözleriyle birlikte şarkı konularını, albüm estetiğini ve görselleri de o türe uyarlayan swift, bu kez aynı "evren oluşturma" olayını bu urban/r&b esintili albüm için de yapmış. folklore ve evermore'daki derin hikâyeler yerine karşımıza daha seksüel, yoğun ve keskin bir albümle çıkmasının sebebi bu. hem sound hem sözlerde bu türün izlerini yakalamak mümkün. albümün yayımlanışından bu yana fanlar sözlerinin folklore ve evermore gibi "derin" olmadığından yakınıyor. oysa onun şarkı yazarlığında bir sorun yok, sadece benimsediği türün çerçevesinde kendini ifade ediyor. "all this shit is new to me" gibi sözlerin arkasında swift'in müzik türünü değiştirdiğinde paketin tamamını değiştirme alışkanlığı var.

müzik türündeki bu eğilim ise muhtemelen streaming'e hitap eden bir albüm koyma isteğinden geliyor ki albümün başarılarından bunu görmek mümkün. yakaladığı sound, son yıllarda streaming'de birçok isimle karşımıza çıkan bir tür. başka bir deyişle, 2010'ların başındaki dancepop ve bubblegum popun artık beş para etmediğini ve yeni neslin sevdiği pop türünün bu r&b/trap/urban esintileri taşıyan sound olduğunu swift gerçekten anlamış. bunun bir diğer kanıtı ise hemen hemen tüm şarkılarda duyduğumuz aralardaki garip elektronik sesler. o sesleri biz eski fanlar için koymadığına eminim ahah.


gerçi albümün ana prodüktörünün jack antonoff olduğunu düşünürsek şarkılar arasındaki garip elektronik sesler çok tuhaf değil. 2013'ten bu yana swift'le çalışan antonoff bu tür seslere alışık. albümün diğer prodüktörleri ise urban müzikle öne çıkan sounwave, jahaan sweet ve keanu beats olmasına rağmen sadece üç şarkıda katkıları var. standart versiyonda yer almayan aaron dessner ise katkıda bulunduğu dört şarkıda antonoff'tan sonra kendini en çok hissettiren prodüktör. folklore ve evermore döneminde harika işler çıkaran dessner'ın bir tık daha albümde etkili olmasını isterdim.

vokal olarak bakıldığında, her albümle daya iyiye giden swift bunu midnights ile devam ettiriyor. b2-e5-c6 vokal performansıyla 3.1 oktavlık performans görüyoruz. 2017'de yayımlanan reputation'dan itibaren bazlarını ağırlıkta kullanan ve her albümde üzerine biraz daha koyarak ilerleyen swift bu albümde de kendini gösteriyor. bazlar konusunda bambaşka noktaya geldi. bir soprano olmasına rağmen g3 notasında söylediği maroon resmen ateş ediyor.

buna karşılık albümün bazı kafa karıştırıcı noktaları var. estetiği ve fotoğraf çekimi gibi. 1970'lerin temasını taşıyan çekimler gerçekten çok güzel ancak albümün kendisiyle nasıl bir bağlantısı var, çözebilmiş değilim. gerek konu gerek müzik olarak albümün 70'lerle alakası neredeyse yok gibi. buna rağmen estetik için seçilen tema 70'ler ekseninde şekillenmiş.

bir diğer nokta ise her geçiş döneminde olduğu gibi midnights'ın da kendini kabul ettirmesinin zaman alacağı hususu. folklore ve evermore dönemine alışmış fanlar için midnights'a uyum hemen gerçekleşmeyecek muhtemelen. daha derin ve duygusal albümlerden popa geçmek, ne olursa olsun o dönemi benimsemiş fanlar için zor. biz bu süreci red'den sonra gelen 1989 döneminde de yaşamıştık. 1989 gerçekten üst düzey bir pop albümü ancak bir dakika önce the kast time dinleyen fanlar için shake it off'u kabul etmek aylar almıştı. yeni fanlar içinse oldukça kolay bir süreçti. folklore ve evermore'dan sonra midnights da aynı şekilde z kuşağı tarafından kolayca kabullenilmişken eski fanlar düşünme aşamasında.

albümle ilgili bir diğer husus ise herkesin favori şarkılarının çok farklı olması

tabii ki herkes aynı şarkıyı beğenmek zorunda değil ancak gördüğüm kadarıyla fanların öne çıkardıkları şarkılar çok zıt. kendi adıma konuşmak gerekirse benim yüzüne bakmadığım şarkılar şu an birçok fanın favorisi. ben mi şarkıları yanlış anladım diye bakıyorum öyle. aynı şekilde benim beğendiklerim de çoğunun umurunda değil. bunu en iyi yansıtan şarkı ise midnight rain. bir kesimin en nefret ettiği şarkıyken diğer kesimin favori parçası. anti-hero dışında fanların çoğunlukla uzlaştığı bir şarkı yok henüz.

bana göre albümün en iyileri would've, could've, should've, maroon, anti-hero, you're on your own, kid, snow on the beach ve the great war. vigilante shit, karma, bejeweled ve bigger than the whole sky arkasından gelir. sonrasında ise labyrinth, sweet nothing, high infidelity gelir. benim için dear reader ve glitch albümün zayıf halkaları. çıkış parçası olarak seçilen anti-hero oldukça başarılı bir seçim. bejeweled ise promo single olarak oldukça iyi iş görüyor.

1. lavender haze

albüm oldukça vurucu bir parçayla başlıyor. r&b esintileri taşıyan şarkının adı swift'in ifade ettiğine göre mad men'in bir bölümünden esinlenilmiş. şarkıda ana karakter sadece içinde bulunduğu ilişkiyi olduğu gibi devam ettirmeyi istiyor ve toplumun onu bir kalıba sıkıştırmaya çalışmasından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. yaşadığı hissi "lavanta pusu" olarak niteleyen karakter, diğerlerinin ne dediğini umursamadığını belirtiyor. reputation'dan bu yana swift'in albümlerinde görmeye başladığımız seksüel şarkılar kategorisine lavender haze'i de dahil edebiliriz. ayrıca swift'in ilk uykusuz gecesinin toplum baskısı olarak karşımıza çıktığını görüyoruz ki oldukça haklı bir neden. şarkı genel olarak çok iyi bir açılış parçası ve albümün en iyilerinden biri. dinlemek için.

2. maroon

bu kez renkle ilgili şarkılarına bir başkasını dahil eden swift, red şarkısında olduğu gibi ayrılığı bir renkle ilişkilendiriyor. ancak daha yoğun ve tutkulu bir şarkıyla yapıyor bunu. trap esintileri barındıran şarkıda, ana karakter şarkının ilk yarısında yaşadığı tutkulu aşkı anlatırken ikinci yarısında bunu nasıl kaybettiğini aktarıyor. youtube'ta fanlardan biri bordonun ana karakterin şarkının ilk yarısında gökyüzüne baktığında tutkunun etkisiyle gördüğü rengi temsil ederken ikinci yarısında yine aynı şekilde bakarak yaşadığı acıyı temsil ettiğini söylemişti. gerçekten o havayı veriyor. şarkının sözlerinde ise çok güzel kelime oyunları var. swift, "kırmızı" kelimesini kullanmadan altı farklı kelimeyle bunu ifade ediyor: maroon, rust, scarlet, blood, wine ve burgundy. şarkı özellikle ikinci dakikasından itibaren bağımlılık yapıyor. sadece albümün değil, kariyerinin en iyi şarkılarından biri. ayrıca kişisel favorilerimden. böylece swift'e bir diğer uykusuz gecesini yaşatan şeyin arkasında ölümsüz bir miras bırakan bir aşk olduğunu öğreniyoruz.

3. anti-hero

albümün çıkış parçası olarak seçilen anti-hero muhtemelen herkesin kendine pay çıkarabildiği ilk şarkı olmuştur. zira kendini sevmeme ve özgüven eksikliği sadece swift'e değil, zaman zaman hepimize uykusuz geceler yaşatmıştır. progtagonistin kendini kahramanın tam tersi olarak gördüğü şarkıda, kendini nasıl sevmediğini, uyumsuz hissettiğini, korkularını ve tüm bunların bir gün sevdiği kişinin gitmesine neden olmaktan çekindiğini anlattığını görüyoruz. sound olarak albümün teması olan 70'lere en yakın iki şarkıdan biri. şarkının diğer özelliği ise bir parçanın hit olması için illa kısa sözlerinin olması gerekmediğini, gayet güzel bir hikaye ve sözlerle de hit çıkarabilmenin mümkün olduğu gerçeği. bu açıdan baktığımızda swift'in kariyerinin en iyi çıkış parçalarından biri olarak yerini çoktan aldı.

4. snow on the beach (ft. lana del rey)

bir taylor swift klasiği olarak sözde düet özde solo şarkı, ilk üç şarkıya kıyasla hem daha yumuşak hem daha pozitif bir temaya sahip. hep kaos ve üzüntü uyanık tutacak değil ya, bu sefer de hoş bir şaşırma hissi, pozitif anlamda inanamama ve mutluluğun buna neden olduğunu görüyoruz. birine aşık olmanın ve onun da o kişiye aşık olmasının sahile kar yağması gibi nadir olduğunu belirtmek için bu ismi verilmiş muhtemelen. şarkının kendisi karın yağması gibi sessiz, sakin ve huzur verici. düet kısmı hariç çok başarılı bir çalışma olmuş ancak hazır taylor ve lana bir araya gelmişken ikisinin de sesini duyabilseydik çok iyi olurdu. bir daha ne zaman bir araya gelecekler?

5. you're on your own, kid

swift'in şarkı yazarlığı özellikle böyle çift taraflı şarkılarda çok daha öne çıkıyor. şarkının ilk kısmıyla ikinci kısmını zıt yazıp sonunda hikayeyi tersine çevirmek kolay değildir. the last time'dan sonra aynı albümde iki şarkıda birden görmek daha ilginç. önce maroon, şimdi bu. şarkıya dönmek gerekirse, negatif bir havada başlayan parçada ana karakterin sevilmek istediğini ama başaramadığını görüyoruz. hoşlandığı çocuğun dikkatini çekemiyor, katıldığı partilerde aradığını bulamıyor, yaşadığı kasabayı sevmiyor, onu orada tutacak kişi de olayın farkında değil. ağır bir yalnızlık hissiyle tek başına olduğunu düşünüyor. sonrasında aşkı bulduğunu düşünüyor ama yine olmuyor. şöyle bir geçmişe baktığında birileri tarafından sevilmek için çok şeyi feda ettiğini, diğerleri için düzenlediği partileri ve bedenine verdiği zararı, biri tarafından kurtarılmayı beklediğini, eğlence konusu olduğunu, hem kendisinin yaptıklarını hem ona yapılanları görüyor. bütün bu yaşanmışların onu bu noktaya getirdiğini kavrıyor. hayatının bu aşamasına gelmesi için bunların yaşanması gerektiğini anlıyor. yine kendi başına ama artık bu olumsuz bir anlam taşımıyor. bu bir güç belirtisi onun için. biri tarafından sevilmeyi ya da kurtarılmayı beklemiyor. ihtiyacı yok çünkü. onu kurtaracak biri var: kendisi.

6. midnight rain

yayımlandığı andan itibaren fanların favorisi olarak karşımıza çıkan midnight rain, albümde vokali en ağır prodüksiyona sahip şarkı. gerçi ne kadar kolay dile dolandığını düşünürsek çok da şaşırtıcı değil. esas şaşırtıcı olan metaforların tam yerine oturmaması. şarkı swift'in suçu kendi üzerine aldığı, ilişkinin bitmesinin nedeninin kendisi olduğunu kabul ettiği parçalardan biri. sevgilisi rahat bir ilişki isteyen, olduğu gibi yaşayan ve değişmeyen biriyken ana karakterin şöhretin peşinden gittiğini görüyoruz. kolay ve rahat olan varken zoru ve acıyı tercih eden kendisi. değiştiğini kabul eden de kendisi. buradaki nokta ise "gece yarısı gibi değişmesi." normalde swift'in metaforlarını çok beğenirim ve ustaca kullandığını düşünürüm. ancak gece yarısının değişmekle ilişkisini çözebilmiş değilim. geceyi sessizlikle, karanlıkla, yalnızlıkla, acıyla hatta kaosla ilişkilendirebiliriz ama değişim çok da karşımıza çıkan bir benzetme örneği değildir. swift her "all of me changed like midnight" dediğinde şöyle bir durup nasıl bir değişim geçirdiğini düşünüyorum. benim edebiyat analizim bir yana, şarkının fanlar arasında daha şimdiden bu kadar popüler olduğunu düşünürsek doğru adımlar atıldığında çok büyük hit olabilir. vokallerdeki prodüksiyonu beğenmeyenler ise prodüksiyonsuz versiyona ya da akustik versiyona göz atabilirler.

7. question...?

geçmişte kalmış ama aslında kalamamış bir ilişkiyi konu alan şarkıda, ana karakter eski sevgilisine masum masum sorular yöneltmekte. öyle masum ki onun yeni sevgilisiyle yaşadığı ilişkinin kendilerininki kadar iyi olup olmadığını öğrenmek istiyor. ancak alttan alta cevabı da biliyor. onlarınki gibi olması mümkün değil. ikisinin yaşadığı ilişkiye kıyasla yeni ilişkisi ancak "en iyi ikinci" olabilir. genel anlamda iyi bir şarkı da ilk dokuz şarkı arasındaki ilk duraklama noktası. diğerlerinin yanında sönük kalmaması mümkün değil.

8. vigilante shit

bir şarkıyla adam öldürülebiliyor olsaydı muhtemelen o şarkı vigilante shit olurdu. swift'in her kelimesiyle ateş ettiği şarkı doğrudan hedefine gidiyor. bir taraftan karşısındakine ona bulaşmanın hayatının en büyük hatası olduğunu belirtirken diğer taraftan intikamını almak için hazırlandığını söylüyor. şarkının ikinci kısmında ise ana karakterimizin boş durmadığını görüyoruz. ona yan çizen kişinin karısına gerekli delili gönderdiğini itiraf ediyor. başka bir deyişle karısının aldatıldığını öğrendiğini ve çocuklarla malı mülkü alarak gittiğini görüyoruz ahah. dahası kadının gözü de açılmış. artık o da ana karakter gibi sadece intikam peşinde. nereden bakarsanız bakın, şarkıya malzeme olmuş kişi her taraftan sıkışmış durumda. sözleriyle karşısındakini bitirmeyi istemesinden olacak, şarkıda prodüksiyon minimum seviyede. sözler ön planda. swift şarkı söylemekten ziyade idam fermanı okuyor gibi ahah. albümün en ilginç şarkılarından biri olması bir yana, swift'in en iyi intikam şarkısı olma noktasında better than revenge ile yarışır. yaklaşık on iki yıl sonra better than revenge'e rakip çıktı. (amme hizmeti: vigilante "yasal olmayan, kendince adaleti sağlayan bir grubun üyesi" için kullanılan bir ifade. şarkıdaki karakterin intikam için yaptıklarını düşünürsek cuk oturuyor).

9. bejeweled

alışkanlığa teslim olmuş bir ilişkide, arka plana atılmış ana karakterin kendi değerini keşfetmesini konu alan şarkı, albümün eğlenceli parçalarından biri olsa da hüzünlü bir yana sahip. her ne kadar sevgilisinden hak ettiği değeri bulamasa da, karakterimiz hâlâ bir odaya girdiğinde tüm bakışları kendine çevirecek ışıltıya sahip. bu arka planda kalmışlık hissi, sevgilisini hâlâ sevmesine rağmen içindeki ilgi odağı olma dürtüsünü tetikliyor. şarkının konusu genel olarak böyle özetlenebilir ancak bejeweled benim için iki farklı anlama daha geliyor. ilki, şarkının bazı sözleri swift'in üzerinden prim yapıp sonra ona sırtını dönenlere yazılmış hissi veriyor. "in the shoes i gave you as a present/puttin' someone first only works when you're in their top five" gibi sözler özellikle bunu destekler nitelikte. bir diğer husus ise şarkının swift'in tür değiştirmesine de hitap ettiği konusu. swift, folklore ve evermore döneminde harika işler ortaya çıkarsa da alternative müzikle biraz arka planda kalıyordu. şimdi midnights ile eski parlak günlerine geri dönmüş durumda. özellikle "i miss you but i miss sparkling" kısmıyla bu hissi uyandırıyor. her şey bir yana, konusu itibariyle çok ilginç bir şarkı. gold rush ya da invisible string gibi. böyle kimsenin aklına gelmeyecek bir konuyu yine çok güzel biçimde şarkıya dökmüş swift.

10. labyrinth

ana karakterin, ağır bir aşk acısından sonra yeniden aşık olduğunu fark etmesini konu olan şarkı, kuyunun dibinden geliyormuş hissi veren vokali ve prodüksiyonu ile öne çıkıyor. aklını labirente benzeten ve onun içinde kaybolduğunu söyleyen karakterin duygularını yansıtır şekilde yapılmış bir altyapı görüyoruz. protagonistin bu derece kayıp olması ise aşka karşı duyduğu şüphe. asansör gibi çok hızlı yükselen bir şeyin bir de düşününün olduğunu kendine hatırlatıyor hatırlatmasına ancak içine düştüğü durumdan da çıkamıyor. yine de geçmişte yaşadığı aşk acısından dolayı temkinli davranmaya çalışıyor. şarkının içinde yer yer karşımıza çıkan statik sesleri görmezden gelmeyi başarırsak güzel şarkı aslında.

11. karma

yıllardır beklenen o "karma" şarkısı nihayet karşımızda ama neredeyse bir parodi olarak ahah. vigilante shit tarzı bir iş beklerken swift dinleyicisiyle alay eder gibi bir motivasyon şarkısı sunuyor. işin ilginç tarafı, bu daha da ironik. "senden öyle intikam alacağım, sana şunları yapacağım" demek yerine swift ilahi adaletin ne kadar tatlı bir şey olduğunu anlatıyor. intikam aşaması geride kalmış, sadece tadını çıkarmak kalmış. "karma" isimli bir şarkının intikamı değil de yemek kısmını anlatması bile başına bir "karma." oturduğu yerden düşmanlarının kendi ayaklarına sıkmalarını izleyen swift ise bu ilahi adalet duygusunu en sevdiği şeylere benzetiyor: erkek arkadaşına, kucağında mırlayan kedilerine, bala ve hafta sonunda saçındaki rüzgara. böyle bir şarkının onuncu albümünde olması da çok şey ifade ediyor. beşinci albümünden sonra kariyeri çok ciddi sabote edilmişti. altıncı albümü çıkarması bile beklenmiyordu. bizim karşımızda ise intikamı almaya yönelik değil, alınmış intikamı konu alan ve bunu 10. (onuncu!) albümünde yayımlayan bir swift var. alın size karma!

12. sweet nothing

albümde 1970'lerin esintisini taşıyan ikinci şarkı olarak sweet nothing, genele kıyasla albümün en sakin parçalarından biri. aynı şekilde sakin bir konunun ele alındığı şarkıda, dış dünyanın kaosundan kaçarak kendi dünyalarına sığınmış ve orada mutluluğu yakalamış iki aşığı görüyoruz. böyle fırtınalı bir albümde romantik bir mola olan şarkı muhtemelen swift'i mutluluktan uykusuz bırakan bir gecenin ürünü. genel dinleyici için çok ilgi çekmese de albümü tamamlayan bir şarkı olmuş.

13. mastermind

albümün standart versiyonunun son şarkısı bir itirafla bitiyor. ana karakterin, şu an aşık olduğu kişiyle beraber olmasının onun üstün zekasının bir sonucu olduğunu öğreniyoruz. kararlılığı ve dehasıyla kazara gelişmiş olayları onun kurguladığını ve nihai sonuca ulaşarak o kişiyi elde ettiğini anlatıyor bize karakter. şarkının prodüksiyonu da bu planı destekler nitelikte, bir filmin aksiyon sahnesinde arka planda çalacak cinsten yapılmış. genel anlamda albümün öne çıkan parçalarından biri olmasa da iyi kurgulanmış bir şarkı ancak bir albüm kapanışı olarak swift'in diğer albümlerinin arasında çok geri sırada kaldığını söylemek zorundayım. ayrıca, swift'in iki yıl önce "kaderin ağlarını örmesiyle" ilgili yazdığı invisible string şarkısı bir şaka mıydı, merak ediyor insan.

14. the great war

baştan sona metaforlarla ve sembollerle dolu olan şarkıda, ana karakter ilişkisini savaşla ilgili terimleri kullanarak açıklamaya çalışıyor. sevgilisiyle yaşadıkları çok büyük bir engeli "büyük savaş" olarak nitelendiren karakter, baştan sona metaforlarla dolu şarkıda o engeli aştıklarını ve artık sonsuza kadar ona ait olacağını söylüyor. metaforlar içinde boğulmuş şarkıda, her ne kadar açıkça geçmese de üçüncü kişinin hikayeye dahil olduğunu ve ihanet ihtimalini görüyoruz. karakterimiz neredeyse sevdiği kişiyi kaybetmek üzere olduğunu ancak bunun üstesinden geldiklerini belirtiyor. şarkı, zor günleri geride bırakmış ve geleceğe umutla bakan bir ilişkinin vaadiyle bitiyor. swift'in şarkı yazarlığıyla ve aaron dessner'ın prodüksiyonuyla şov yaptığı şarkı albümün en iyi parçalarından biri. sound olarak standart versiyona çok da uymadığı için bonus versiyona neden bırakıldığını anlıyorsunuz. her şey bir yana, şarkıda buram buram "eski taylor" havası var. şarkı sizi swift'in kariyerinin ilk yıllarına alıp götürüyor. hem eski taylor'ın hem dessner'ın dönüşünü simgeleyen çok iyi bir şarkı olmuş. yalnız geniş bir vakitte oturup şarkının her kelimesinin neyi ima ettiğini uzun uzun incelemek lazım. şarkı rahatlıkla ingiliz dili ve edebiyatı bölümünün derslerinde analiz edilmek için kullanılabilir ahah.

15. bigger than the whole sky

bir önceki şarkıda metaforlara boğulan swift bu kez oldukça açık bir mesajla geliyor karşımıza: ölümün acısı. sadece albümün değil, swift'in kariyerinin en üzücü şarkılarından biri olarak, bigger than the whole sky ölen birine vedayı ele alıyor. swift, şarkıda ölen kişi için ne yapabileceğine ya da ne olabileceğine değiniyor ki bir bebeğin/düşüğün kaybının konu edindiğini görüyoruz. şarkının prodüksiyonu, kaybın acısını ve arkasından gelen donukluğu iyi yansıtmış, o hiçlik duygusunu dinleyiciye aktarıyor bir şekilde. swift'in kendisi açıklamadığı sürece şarkının kiminle olduğunu bilmemiz pek mümkün değil ancak yaklaşık bir yıl önce yakın arkadaşlarından biri düşük yapmıştı. şarkının bu olayla ilgili olma ihtimali yüksek.

16. paris

albümdeki en hasbelkader şarkı bu olabilir. adını ilk gördüğümde paris'te yaşanmış romantik bir anıyı anlatan bir ballad ya da dans şarkısı olduğunu düşünmüştüm ama şarkıdaki paris'in kendisi bile yalanmış. ana karakter tam geçmişinde yaşadığı ihanetleri ve zorlukları sıralamaya başlamışken birden aşık olduğu aklına geliyor ve o ilişkiden söz etmeye başlıyor. bu noktada ise o kadar aşık olduğundan söz ediyor ki içtiği ucuz şarabı şampanya olarak; baktığı sıradan manzarayı paris gibi kabul etmeye hazır. gözü o kadar kör. şarkının geri kalanında ise bu aşkı dinlemeye devam ediyoruz. normalde bu şarkı standart versiyonda olsa sorun olabilirdi ama bir bonus olarak zararı yok. denk geldikçe dinlenebilecek çerezlik bir şarkı olmuş. lakin ben taylor swift bir bir şarkıcının "paris" isimli şarkısının daha vurucu olmasını beklerdim. lover gibi bir romantizm simgesi olmasını isterdim. şarkının adı "in love" ya da "cheap wine" da olabilirmiş. tabii bu benim fikrim.

17. high infidelity

ingilizcede yüksek sadakat anlamına gelen "high fidelity" kelimesinden türetilmiş şarkıda, swift daha ilk dakikada kelime oyunlarına başlıyor. bu kez kendi hayatına yönelik birçok imada bulunan şarkıcı, geçmişte yaşadığı büyük bir ihaneti "yüksek sadakatsizlik" olarak değerlendiriyor. swift'in "kayıp albüm" teorisi doğru olsaydı, o albümden çıkan ilk şarkı bu olurdu. geçmişte kalmış birçok sorunun cevabını içinde barındırıyor. bu şarkıda geçen "keeping count," gibi ifadeler reputation'dan beri swift'in şarkılarında rastladığımız sözler ki bu şarkı o aradaki boşlukları dolduruyor. "put on records" gibi çift anlamlı ifadelere rastlamak da mümkün şarkıda. her bir satır muhtemelen bir olayı simgeliyor. genel anlamda ise ana karakterin bahsettiği ihanet üçüncü kişiyle ilişkili olmaktan ziyade, güvenini sarsmak olarak karşımıza çıkıyor. swift'in hayatını göz önünde otursak ona ait bir şeyin sevdiği kişi tarafından çalınması ya da izinsiz kullanılması olarak da değerlendirilebilir. şarkının en vurucu noktası ise "sevdiğin kişiyi öldürmenin birçok farklı yolu olduğunu biliyorsun/en yavaş yolu onları asla yeterince sevmemektir" kısmı olabilir. yalnız bonus track'lerin yer aldığı "3am version" gerçekten harika bir isim seçimi olmuş. paris'i istisna tutarsak hakikaten gecenin bir vakti insana sigara yaktıracak -ya da swift'in durumunda şarkı yazdıracak- konular.

18. glitch

aslında olmaması gereken bir aşkın/ilişkinin ortaya çıkışını konu alan bu şarkıda, ana karakter bu durumu "sistemdeki bir hataya/açığa" benzetiyor. yani aslında anlatmak istediği şey, sadece arkadaşı olması gereken birinin şu an sevgilisi olduğu ve her ne kadar bu durum sistemdeki bir açıkmış gibi olsa da aslında çok memnun kaldığı ancak şarkının daha büyük bir problemi var: prodüksiyonu. olmaz olsun böyle prodüksiyon. ilk üç saniyesindeki ses beni bitiriyor. sonrasında ekranda sinek varmış gibi devam etmesi de (özellikle kulaklıkla dinlenince) halihazırda var olan durumun üzerine tüy dikiyor. şurada bir akustik versiyon var, göz atmak faydalı olabilir. şarkıyla ilgili bir diğer nokta ise swift'in bu şarkının altyapısını bir yıl önce yayımlanan bir videoda kullanması. midnights'ın üzerinde bir yıldan fazla süredir çalıştığını gösterir. ayrıca insanın aklına bu kadar neden beklediği sorusunu da getirir ama o ayrı konu.

19. would've, could've, should've

daha şimdiden swift'in başyapıtlar listesine dahil olan şarkı, midnights'ı en iyi tanımlayan parça olabilir. şarkıdaki pişmanlık ve acı albüme konu olan uykusuz geceleri dinleyiciye sonuna kadar aktarıyor. üstelik bunu sadece sözleriyle değil, prodüksiyonu ve acının sese yansıdığı vokalleriyle de hissettiriyor. ayrıca albümün diğer çıkış noktası olan 30'lu yaşlar bir şarkı olsaydı bu şarkı olurdu. baştan sona ağır pişmanlık içeren şarkıda, ana karakter 19 yaşında yaşadığı ve acı biten bir ilişkiyi konu alarak sevgilisinin ne kadar sorunlu bir karakter olduğunu anlatıyor. o dönemlerde bu aşkı bir nimet olarak görürken şimdi nasıl bir lanete dönüştüğünü belirtiyor. gençlik ateşiyle merakına yenik düşen ve sonuna kadar aşkını yaşayan o kız, o dönemde kaybettiği aşkı için ağlardı. bitmiş ilişkisi için üzülürdü. o duyguların artık geride kaldığına yanardı. 30'lu yaşlarındaki bu kadın ise bir ergenlik aşkının sözde romantizmiyle zerre ilgilenmiyor. onun daha büyük bir problemi var. bu yaşta geriye dönüp baktığında nasıl kullanıldığını, nasıl manipüle edildiğini tüm çıplaklığıyla görüyor ve dibine kadar bunun acısını yaşıyor. o genç kız manipüle edildiğini anlayamayacak kadar toydu. yaşadığı şeyin gerçek yüzünü görecek hayat tecrübesi yoktu. artık yeterince hayat tecrübesi kazanan bu kadın ise çok genç yaşta "şeytanla dans ettiğini" düşünerek kahroluyor. o dönemde yaptığı hatanın bedeli çok ağırdı ve bunu ancak şimdi görebiliyor. özellikle şarkıda kendi gençliğinin ve masumiyetinin ağıtını yakmak için söylediği "god rest my soul" kısmı en vurucu söz olabilir. sırf yaş referansları için swift'in bu şarkıyı bonus versiyonda bıraktığına inanamıyorum. standart versiyonun kalitesini üç derece artırırdı oysaki.

20. dear reader

bir diğer "30 yaş" şarkısı da bu muhtemelen. swift albümü dinleyicisine bir köşe yazarının okuyucusuna seslendiği gibi seslenerek ve tavsiyeler vererek kapatıyor. şarkıya baktığımızda, zor günler yaşamış ve acı anılar biriktirmiş birinin tecrübelerinden yola çıkarak tavsiyeler verdiğini görüyoruz. "bir tuzağın içindeymişsin gibi hissediyorsan zaten onun içindesindir. bir yer seç ve kaç" ile tavsiyelerine başlıyor. sırf soruldu diye her sorunun cevaplanması gerekmediğini hatırlatıyor. eğilmesi gereken yerde eğilmesini, cevap yapıştırılması gereken yerde o cevabın verilmesini söylüyor. hayattaki en büyük lüksün ise sırlara sahip olmak olduğunu belirtiyor. zira kendisi tüm sırlarının ifşa edilmesinin ne demek olduğunu çok iyi biliyor. tüm bunları yaparken kendine de güvenilmemesi gerektiğini ima ediyor köşe yazarı. genel olarak ihanet etmeme ve sırları tutma üzerinde durduğu düşünülürse ana karakterin kanayan iki büyük yarasının ne olduğunu görebiliriz. şarkı bir yana, swift tavsiye veriyor vermesine ama alttan alta kendisinin mükemmel olmadığını ve fanlarının onu rol modeli olarak görmemesi gerektiği mesajını veriyor. konu olarak gerçekten bir kapanış şarkısı.

21. hits different


swift, bir ayrılık şarkısıyla deluxe versiyonu kapatıyor. henüz müzik platformlarında bulunmayan ve sadece cd versiyonda olan şarkıda, ana karakterin ağır bir ayrılık sürecinden geçtiğini görüyoruz. günlük hayatının her parçasında bu ilişkinin izlerini bulan karakter, normalde ayrılık acısını kolay atlattığını ancak bu kez farklı olduğunu belirtiyor çünkü bu sefer sevdiği kişi farklıydı. şarkıyla ilgili diyebileceğim tek şey bonus track olmasının bir nedeni olduğu.

deluxe versiyonda yer alan diğer iki şarkı ise sweet nothing'in piyano versiyonu ve you're on your own kid'in string remix'i. her iki versiyon da güzel. özellikle sweet nothing çok tatlı olmuş.

midnights genel anlamda iyi bir albüm olmuş

başarıları bile swift'in kariyerinde kalıcı bir yer edinmesi için yeterli. gelgelelim bu geçiş albümlerinin tam anlamıyla oturması için zaman geçmesi gerekir. şu an folklore ve evermore'un gölgesinde kaldığı için albümle ilgili net bir şey söylemek zor. fanların albümü tam anlamıyla sindirmesi birkaç ay sonra olacaktır muhtemelen.

bir diğer nokta ise midnights'ın ortaya çıkma konseptinin biraz farklı olması. swift'in albümleri genellikle onun günlüğü gibidir. albümü yazdığı süre içerisinde yaşadıklarını konu alır. midnights'a baktığımızda ise bir günlükten ziyade bir kolaj mantığının olduğunu görüyoruz. sadece son iki yılda yaşadıklarından daha çok uykusuz kaldığı gecelerin bir araya getirilmesi gibi. swift'i bu konsepte iten faktörü tam olarak kestirmek zor. gerçekten 30'lu yaşların vermiş olduğu o geriye bakma hissi buna neden olmuş olabilir. şu aralar eski albümlerini yeniden kaydediyor. bu süreçte yayımlanmış yayımlanmamış tüm şarkılarını elden geçiriyor. o şarkılarla haşır neşir olduğu bir dönemde aklına böyle bir fikir gelmiş olabilir ya da şarkıların arkasındaki uykusuz gecelere neden olan o hisler tekrar ortaya çıkmış olabilir. veyahut taylor swift sadece taylor swift'liğini ortaya koymuş ve daha önce uygulamadığı bir konsepti belirlemiş olabilir.

bu açıdan bakıldığında anti-hero, karma, bigger than the whole sky, vigilante shit, sweet nothing, lavender haze, would've could've should've ve dear reader için "taze şarkılar" denilebilir. buna karşılık glitch, snow on the beach, mastermind, bejeweled, midnight rain, question, the great war gibi şarkılar çok daha uzun zaman dilimini kapsıyorlar. sandığın en altından çıkmış tozlu kitaplar gibiler. bazı şarkılar ise "farazi" olabilir. maroon gibi mesela. bu şarkı geçmişte yaşadığı bir ayrılığın hikayesindense "şu an yaşadığım ilişkide ayrılık olsaydı ne yapardım" hissi veriyor gibi. swift'in ilk farazi şarkısı olmazdı.

sonuç olarak midnights, swift'in albümleri arasında sağlam bir yer edindi. gerek 30'lu yaşlarının gerçek anlamda yansıması gerek farklı bir konsept taşıması gerek ilk kez trap/urban denemesi olması gerekse elde ettiği başarılarla swift'in kariyerinde önemli bir yere sahip olması büyük bir ihtimal.

spotify'da dinlemek için