SİNEMA 16 Eylül 2019
171b OKUNMA     1060 PAYLAŞIM

Süt Kardeşler Filminin Başarısının Sırrı Olan Mükemmel Senaryo Matematiği

Ertem Eğilmez'in yönettiği 1976 yapımı Süt Kardeşler filmi, her defasında güldüren nadir filmlerden biri. Film, bu başarısını elbette oyunculuk olduğu kadar güçlü senaryosuna da borçlu.

yeşilçam gerçekten çok ilginç bir dönem. çünkü teknik konularda çok iyi olmasa da buradaki insanların kodlarına dokunan çok iyi filmler yapmayı başarmış. ışık, renk ve kurgu gibi teknik alanlarda öne çıkan şeyler yapılamayınca filmi taşıma işi senaryoya ve oyunculuklara kalmış.

ancak özellikle arzu film bünyesinde bulunan kadro, zamanında o kadar kaliteliymiş ki bu tür handikapların üstesinden başarıyla gelmiş. ayrıca filmin senaryosunu yazan sadık şendil de sadece oyunculuklara güvenmemiş. çok katmanlı ve hızlı ilerleyen bir senaryo yazmış.

burada önemli olan bu senaryo ve oyunculukların müthiş bir uyum içerisinde olması. çünkü filmdeki espriler basit gibi görünse de o kadar seri yapılıyorlar ve oyuncular o kadar iyi iletiyor ki bunları size gülmekten teknik alana bakamıyorsunuz bile.

bu yüzden ben de filmin senaryo yapısını incelemeye karar verdim. çünkü gerçekten filmin çok başarılı bir senaryo matematiği var. zamanlama, tempo ve sekans sıralaması olarak incelenmesi gereken şeyler olduğunu düşünüyorum ayrıca. burada spoiler ibaresi bırakmıyorum çünkü filme ve ulaştığı kitleye hakaret gibi olur bu bence. 

şimdi, hazırsanız başlayalım... 


film, dönemine çok uygun bir konu ile başlıyor

dönemi dediysem filmin çekildiği 1976 yılını kastetmiyorum. film aslında 1850 ve 1890 arasındaki dönemde geçiyor ve o dönem türk edebiyatı, ilk batılı eserlerini veriyordu. bu eserlerin genel konusu da evlilik ve yanlış anlaşılmalar üzerine kuruluydu. örneğin batılı anlayış ile yazılan ilk tiyatro oyunu şair evlenmesi buna örnek gösterilebilir. zaten bu film de öncesinde bir tiyatro oyunu olarak yazılmış. buradan da bir bağlantı kurulabilir dönemle.

bu film de o dönemde başlayan tiyatro ve edebiyat eserleri gibi komedi mekaniğini söylenen yalanlardan ve yanlış anlaşılmalardan alıyor. filmde söylenen ilk yalanı, ramazan sadece fotoğrafını görüp aşık olduğu kadına ulaşmak için söylüyor. bu yalanı kompleks yapan şey ise iki kişinin yer değiştirmesi. burada ramazan, süt oğlan şaban oluyor. ancak film bu kadar basit değil. hikayenin hemen başında evin hanımı melek, abisini kızdırmamak için bir yalan daha söylüyor ve aslında ramazan olan süt oğlan rolündeki şaban, damat bayram'a dönüşüyor.

bu yalan idare edilebilir gibi görünüyor ancak gerçek damat bayram ortaya çıkıyor ve o da yalana dahil oluyor. bu duruma sürekli kızsa da süt oğlan şaban rolünü oynamaya başlıyor. bu yalanda boş kalan son noktayı da gerçek süt oğlan şaban'ın ortaya çıkışı dolduruyor. şaban da emir eri ramazan rolü ile kumandan hüsamettin'i çıldırtmak üzere evdeki kadroya ekleniyor.


film aslında bu "kim kimdir"den ilerleyebilirmiş ancak senaristimiz hikayeye bir katman daha ekleyerek gulyabani'yi yazmış

gulyabani de aslında melek karakterine söylenen başka bir yalan. ali şen'in başarıyla canlandırdığı kerami bey dönemine uygun şekilde konakta yaşayan ve sefahate düşkün bir insan. ancak serveti tükenmiş durumda. bu nedenle borçlarını ödeyebilmek için melek hanımın akıl sağlığını gulyabani ile bozarak onun servetini, melek hanım'ın kızı ile evli oğlu üzerinden ele geçirme peşinde. sadece bu plan bile gördüğünüz üzere fazlasıyla çetrefilli.


film bu iki alanda paralel ilerleyerek genel hattını çiziyor ancak alt hikayeleri de boş geçmiyor 

çünkü filmin geçtiği dönemlerde yazılan eserlerde bütün karakterler mutlu bir izdivaç yapma peşindeydi. bu nedenle bu filmdeki bütün karakterlerin de gönlünün kaydığı biri var. bunların en dikkat çekici olanı hale soygazi'nin canlandırdığı güzeller güzeli bihter, çapkın kumandan hüsamettin ve süt oğlan şaban arasında kurulanı.

bu karakterler arasında geçen diyalogların her anı komik ama dikkat çekici iki nokta var. birincisi, kumandan hüsamettin'i canlandıran şener şen'in başarısı. kendisi filmdeki otorite figürü, ayrıca sürekli övünürken görüyoruz ama aslında korkak bir adam kendisi. ayrıca burada da bahsedilmiş daha öncesinde şaban'ın, bihter ile konuşurken onun kucağına düştüğü sahnede hüsamettin içeri girer ve şaban'a kızmaya başlar. tam hanımefendi diyecekken dönüp bihter'e gülerek bir bakış atar ve bu bir saniyelik değişimden sonra tekrar şaban'a döner ve aynı şekilde bağırmaya devam eder. bu çok güzel bir dokunuş mesela.


ikincisi de şaban ve bihter arasındaki konuşmalar. bu sahnelerde kemal sunal olduğu için haliyle dikkatler onun üzerinde toplanıyor ancak bihter'e bakarsanız orada farklı bir komedi unsuru olduğunu fark edersiniz. çünkü bihter güzelliğinin farkında olan bir kadın. muhtemelen hüsamettin ve şaban'dan önce pek çok erkek de kendisine kur yapmaya çalıştı. o yüzden şaban karakterini reddetmiyor yada söylediği şeylere kızmıyor. ancak ince ince dalga geçiyor ve kendisine eğlence çıkarıyor buradan. siz de bir daha ki izleyişinizde dikkat ederseniz burada bihter'in nasıl acımasız ancak aynı zamanda komik olduğunu fark edebilirsiniz.


filmde gördüğünüz gibi çok fazla katman var

emine, afife ve yasemin karakterlerinden bahsetmedim bile farkındaysanız. ancak şöyle bir durum var. normalde bir senaryoyu bu kadar girift hale getirdikten sonra ilerletemezsiniz. bu sarmaşık dolu bir ormana girip koşmaya benzer. illaki bir yerden sonra dallara dolanıp kalırsınız yada daha kötüsü ilerliyorum sanırsınız ancak sık sık takılıp düşersiniz.

peki senaristimiz bu karmaşayı ilerletmeyi nasıl başarmış?

burada kullandığı teknik çok sade ve güzel aslında. çünkü senaryo akan bir hikayeden ziyade skeçler şeklinde yazılmış. bir skeç nedir? kısa komedi parçalarıdır. mesela bir stand-up'çının sahnede anlattığı başı sonu belli olan kısım da skeç diye geçer. bir skeç yazarken önce ortamı anlatırsınız (dört karakter bahçededirler) daha sonra duruma giriş yaparsanız (yerde kurulan kapanlar vardır ve içlerinden biri kendi kurdukları kapana yakalanır) bundan sonra espriyi yaparsınız (evet gulyabani benim.) ve skeci bitirirsiniz.


burada önemli olan nokta şu: filmin akışında araya bir skeç alalım güldürelim, ondan sonra hikayeyi devam ettirelim sonra tekrar bir skeç yazarız diye bir mantık yok. hem filmin yalanlar ile dolu olan konusu skeçler üzerinden devam ettiriliyor, hem de bu skeçlerin ritmi çok yüksek. yani film size iki dakika soluklanma arası bile bırakmıyor. daha bir skece gülmeyi bitiremeden diğer skecin hazırlık aşamasında buluyorsunuz kendinizi. bu film boyunca bir kere bile aksamadan devam ettiği için de filmin 81 dakikalık süresi size 8 dakikaymış gibi geliyor.

özet olarak

gördüğünüz gibi, filmde çok iyi oyuncular olsa da aynı zamanda çok iyi bir teknik ve ustalıkla yazılmış bir senaryo da filmin başarısında önemli bir rol oynuyor. bu durumu da gülerken pek fark edemiyorsunuz. ancak zaten filmin elindeki tekniği gözünüze sokup takdir toplamak gibi bir derdi yok. filmin tek bir amacı var o da sizi olabildiğince çok güldürmek. bunu da gösterime girdiği yıldan beri tekrar tekrar başarıyla yapıyor zaten.

Evde Oturarak Mezun Olabilmeyi Sağlayan Güzel Olay: Online Üniversite

Türk Sinemasında Kibar Feyzo'nun Yapabildiklerini Neden Çok Az Film Yapabilir?

Bizim Aile Filminin Reisi Yaşar Usta, Burjuva Düzeninin Truva Atı mı?