SİNEMA 9 Mayıs 2019
51,4b OKUNMA     769 PAYLAŞIM

Stanley Kubrick, The Shining Filminde Apollo 11 Görevine Dair Pişmanlığını mı Anlatıyor?

Sinema sanatının en ünlü yönetmenlerinden Kubrick, 1980 tarihli bu filmde neden diğer filmlerine kıyasla fazlaca sade gözüken bir korku romanı uyarlaması çekmeyi tercih etti? Yoksa amacı, ABD hükümeti için çektiği Apollo 11 görevi görüntülerini itiraf etmek miydi? İnceleyelim bu şaşırtıcı teoriyi.


the shining, tıpkı diğer stanley kubrick filmleri gibi içinde pek çok göndermeler/imalar bulunan bir film

yalnız bunlardan en çarpıcı olanı ve yıllardır üzerine binbir çeşit yorum yapılmış olanı kuşkusuz apollo 11 göndermesi. stanley kubrick'in sahte aya inişi çeken yönetmen olduğunu ve yaşadığı pişmanlık ile girdiği buhranı filmde itiraf ettiğini söyleyenler ile bu sahnelerin çocuk tacizini ve amerikalıların yerlilere yaptığı zulmü gösterdiğini söyleyenler ikiye üçe beşe bölünmüş durumda. biz de üzerine tek tük karalanan konunun dört başı mamur bir şekilde yapılmış analizini buraya alalım.

Apollo 11: Ay yüzeyine yapılan insanlı ilk uzay uçuşu. ABD'nin bu uzay uçuşunda astronotlar Neil Armstrong ve Buzz Aldrin 20 Temmuz 1969 günü saat 20:18'de Ay yüzeyine iniş yapan ilk insanlar oldu.


stanley kubrick'in tüm zamanların en büyük yönetmeni olup olmadığı bilinmez ama tüm zamanların en gizemli yönetmeni olduğu su götürmez bir gerçek.

bir amerikalı olarak 1960'larda taşındığı londra'da 40'ı aşkın sene münzevi bir yaşantı sürerken karanlık mizahları, yoğun alt metinleri ve görsel yenilikleriyle dr. strangelove, 2001 a space odyssey, a clockwork orange ve eyes wide shut gibi bir dizi klasik filmi ile sinema sanatının tepesine çıktı. kubrick'in eserleri hem diğer film yapımcıları üzerinde, hem de popüler kültür üzerinde önemli bir etki yarattı.

ancak yıllar ilerledikçe ve titiz kubrick, eserlerinin en ufak detaylarına bile takıntılı olmaya başladıkça, filmleri arasındaki zaman da uzamaya başladı. her yeni filmin hazırlık süreci bir öncekinden daha uzun olurken, filmin görünürdeki konusu ve senaryosu kubrick'in ezoterik kaygılarının yanında ikinci planda kalmaya başladı. aşina olanlar bilir, kubrick'in eserlerinin ihtiva ettiği gizli anlamların analizi ile dolu makaleler ve belgeseller yıllardır yapılmaktadır.

yönetmenin klasik 1968 bilim kurgu filmi "2001: a space odyssey", çoğu zaman film eleştirmenlerinin "tüm zamanlarının en iyi filmleri" listelerinde yer alır. insanoğlunun, evrimini uzaylı bir müdahale yönlendirmesiyle keşfi sinemada bir özel efekt devrimi yaratmıştı. ancak teknik bir başarıdan öte bir şeydi, görsel metafor ve sembolizm kullanarak metafiziksel kavramları keşfeden bir sanat eseriydi.


kubrick'in tüm filmleri arasında, insanların ilgisini en fazla çeken film ise en basit olanı gibi görünüyor

1980'de vizyona girdiğinde, pek çok insan bu büyük yönetmenin neden stephen king'in basit bir korku romanını uyarlamayı seçtiğini merak etmişti. film, eleştirmenleri şaşırtmıştı ve stephen king, kaynak olarak kullanılan romanında yapılan anlaşılmaz değişiklikler nedeniyle filmden nefret etmişti.

evet. the shining. izole bir otelde kış bekçisi olarak görev alırken kafayı yiyerek cinnet geçiren jack torrance adlı bir yazarın hikayesi.

**1980 yılındaki bir film için spoiler kaygısı olmayacağını farzederek devam ediyorum**

filmin başlarında, önceki bakıcının da çıldırdığı ve karısını ve çocuklarını öldürdüğü anlatılıyor. torrence'ın küçük oğlu, the shining adlı doğaüstü bir güçle kutsanmıştır, ve sonra bu travmatik olayın halüsinasyonlarını yaşamaya başlar.

torrence, oteldeki garip doğaüstü güçlerin etkisiyle giderek daha da artan dengesiz tavırlar sergilemeye ve sıkıntılı halüsinasyonlar görmeye başlar. sonunda da akıl sağlığını tamamen kaybeder ve selefinin ayak izlerini takip ederek karısıyla çocuğunu baltayla öldürmeye çalışır.

filmin uyarlandığı romanı okuyan herhangi biri, yazarının ortaya çıkan filmden neden memnun olmadığını kolayca anlayacaktır. kubrick romanın temel hikayesine sadece göstermelik bir saygı duyuyor gibidir ve hikayede sıklıkla neden olduğu anlaşılamayan küçük değişiklikler yapar. stephen king'in tematik kaygılarının çoğu da reddedilmiş ki bu onu bir hayli sinirlendirmiş. filmde kubrick, romandaki hikayenin çerçevesini daha anlaşılmaz ve esrarlı bir amaca hizmet etmek için kullanıyor gibidir.

kubrick'in birçok filminde olduğu gibi, the shining de son yıllarda bir 'yeniden değerlendirme' geçirdi. 1980'de "garip biçimde tekdüze", "korkutucu olmayan bir can sıkıntısı" gibi tabirlerle görmezden gelinen film bugün pek çok eleştirmen tarafından korku türünün benzersiz şekilde rahatsız edici bir şaheseri olarak görülüyor.

aynı zamanda bir dizi yorumcu da, filmdeki gizli anlamları keşfetmeye başladı ve the shining, tüm zamanların en çok analiz edilen filmlerinden biri haline geldi. stephen king'in kitabından kalanların altında açıkça başka bir anlatım vardı, ama kubrick'in bize anlatmaya çalıştığı tam olarak neydi?

2012'de, yönetmen rodney ascher, the shining'in arkasındaki gerçek anlamla ilgili komple bir belgesel film çıkarmaya yetecek kadar yorumlama bulur ve room 237 ortaya çıkar

bu belgesel, en popüler teorilerden beşini inceleyerek, yazarların teorilerini kendi ağızlarından açıklamalarını sağlar.

belgeseldeki katılımcılardan biri, the shining'in gerçekten de amerikan yerlilerinin katliamı hakkında olduğunu, bir diğeri ise soykırım konusunda genişletilmiş bir metafor olduğunu düşünüyor. filmdeki bir bölüm de, the shining'in gizli anlamlarının ancak eşzamanlı olarak geri ve ileri oynatıldığı zaman ortaya çıkabileceği teorisini araştırıyor.

room 237 eğlenceli bir belgesel, ancak katılımcıların belirttiği argümanların çoğu da saçma ve muğlak. elbette the shining kadar belirsiz/çok anlamlı ve yoğun bir filmden çıkarımlar yapmak çok kolaydır. film adeta, ne yansıtırsanız yansıtın size geri yansıtan bir ayna gibi.

bu teorilerin çoğuyla ilgili diğer sorun ise kubrick'in onları perili bir otel hakkındaki korku filmine gizlemesi için bir nedeni olmaması. motivasyon nerede? kubrick soykırım ya da amerikan yerlileri temasını araştırmak isteseydi, ki bu iki konu da amerikan sinemasında çokça sahnelenmiştir, bu kadar gizli ve şifreli bir dil kullanması için hiçbir nedeni yoktu.

belki de kubrick'in bize söylemek istediği şey daha karanlık ve daha kişisel bir şeydi. yüzeyde başka bir şeyle ilgili gibi görünen bir filmin içine gizlenmesini isteyeceği veya ihtiyaç duyacağı bir şey. room 237'ye katkıda bulunanlardan biri, tam da bu akıl yürütmeyi olabilecek en tuhaf teoriyle takip eder; "the shining aslında, apollo'nun sahte aya iniş görüntülerinin çekiminde yer aldığına dair şifreli bir kubrick itiraftıydı".

film yapımcısı jay weidner, bu fikri daha önce, 2011'de kubrick's odyssey adlı belgeselde ortaya koymuştu. belgesel daha önce var olan bir komplo teorisine dayanıyordu. o da şu: nasa 1960'ların ortalarında 2001 filminin çekimleri sırasında kubrick ile iletişime geçer ve olur da astronotlar apollo 11 görevinde aya ulaşamazsa kullanılmak üzere aya iniş yapılmış gibi görünecek görüntüler çekilmesinde kendilerine yardımcı olmasını ister.

weidner, kubrick’in, nasa’nın ilk aya iniş görüntülerinin sahtesini çekmek için 2001 filminde geliştirdiği özel efektleri kullandığına ve bu aldatma konusunda yaşadığı suçluluk duygusuyla tarihe yaptıkları şey hakkında gizli bir "itiraf" koymaya karar verdiğine inanıyor.

weidner'ın fikri, internette son derece popüler ve geniş şekilde yayılan bir komplo teorisi haline geldi ve sayısız youtube videosuna ve web sitesine ilham verdi. fakat bu gerçekten iki ayrı teoridir ve weidner'ın bunları birbirine bağlaması oldukça spekülatiftir.

Jay Weidner

açıkça apollo aya inişlerine ait görüntülerin sahte olduğuna ya da kubrick'in bu sahte görüntüleri çektiğine ve the shining'in içine bununla ilgili referanslar koyduğuna inanmak zorunda değiliz. bunu yapmak için çeşitli başka motivasyonlar olabilirdi. asıl soru, referanslar orada mı, yoksa bunları kubrick'in film yapımındaki bizans tarzının şaşırttığı aşırı aktif hayal gücü mü görmemizi sağlıyor?

stanley kubrick, tüm zamanların en büyük film yönetmenlerinden biri ve görsel metafor ustası olarak kabul edilir. danny ile satürn 5 roketinin aya fırlatılması arasındaki analoji hiç kuşkusuz kasıtlıydı, peki bunu neden yaptı? bazı eleştirmenler bu merak uyandıran anı filmin geleneksel anlatılarıyla açıklamaya çalıştılar, ancak öykünün hiçbir amacına hizmet etmiyor gibi görünüyor.

teorinin savunucuları için bu sekans, shining'deki bütün apollo referansları dizisinin en bariz olanı. her şeyden önce hatırlamakta fayda var. bu üzerine tartışılan adam stanley kubrick... 2001’den a clockwork orange'a ve oradan da esrarengiz final çalışması eyes wide shut'a kadar filmlerinde şifreli semboller kullanma konusunda ciddi geçmişi olan bir adam. kubrick'in filmlerinde hiçbir şey ekranda tesadüfen görünmez.

peki the shining, apollo ay inişleriyle ilgili gizli bir mesaj içeriyor mu? ve eğer öyleyse, amaç neydi?

lehte delil/görüşlerle başlayalım.

1. tekrar, tekrar ve yine tekrar

kubrick 1978-79'da the shining'i yapmaya başladığında, çoktan manyak derecesinde bir mükemmeliyetçi olarak ün yapmıştı. ancak stephen king romanının bu uyarlamasının çekimi, hem oyunculara yaptığı muamele, hem de film takviminin aşırı uzaması ile bu konuda zirveyi alacaktı.

görünüşte basit bir korku filmi olan the shining'in prodüksiyonunda kubrick şaşırtıcı bir 13 ay geçirmiş. çoğunluğu da filmin büyük bölümünün geçtiği muazzam overlook oteline ev sahipliği yapan ingiltere’deki elstree stüdyolarında.

bazı nedenlerden ötürü bu filmde en doğru sahneleri yakalamak kubrick için özellikle çok önemliymiş gibi görünüyor. ve film, en sıradan sahnelerde bile tekrarlanan çekim sayısı ile film endüstrisinde efsanevi olacaktı. filmin başrol oyuncuları shelley duvall ve jack nicholson, kubrick'in aynı sahneleri onlarca kez çekmekte ısrar etmesi nedeniyle sık sık sinir krizi geçirme noktasına kadar zorlanmış.

kubrick, filmde kafayı kıran jack ile elinde beyzbol sopasıyla kendini savunmaya çalışan wendy'nin o meşhur sahnesini inanılmaz bir şekilde tam 127 kez oynatmış! ikisi de bitmek bilmeyen aynı replikleri tekrar etmekten neredeyse gözyaşları içinde kalıyorlarmış.


özellikle duvall, filmin yapımı sırasında çok büyük sıkıntı yaşamış, kubrick o zamanlar 29 yaşında olan amerikalı aktrise neredeyse zorbalığa varan bir muamelede bulunmuş. duvall çekim boyunca yaşadıklarından ötürü tükenmişlik sendromu yaşamış ve hatta o kadar hasta olmuş ki çekimler sırasında saçlarını bile kaybetmeye başlamış.

kubrick, aktörlerinin mutluluğu konusunda çok mu umursamazdı, yoksa aynı sahneleri takıntılı bir şekilde yeniden çekmesi daha çok setlerdeki, arka planlardaki, sahne donanımındaki ve çerçevelemedeki önemli ve belki de anlık detayları yakalamak için miydi? görüntü yönetmenlerinin bunun için bir terimi var, "mise-en-scène", ve kubrick bu sanatın ustasıydı.

bu yeteneğinin bir kısmı fotoğrafçılık geçmişinden geliyordu. çerçevelemeyi, manzarayı ve sahne malzemelerini hikaye anlatım aracı olarak kullanmayı genç yaşta öğrenmişti. her projeden önce aylarca, bazen yıllarca tek bir sahneyi dahi çekmeden özenli hazırlık, araştırma ve resimli taslak çalışmaları yapardı.

greenwich köyünün sokaklarında yer alan eyes wide shut'taki sahnelerin tümü, ingiltere'deki pinewood stüdyolarının arsasına inşa edilen ve titizlikle yeniden yaratılmış setlerde çekildi; düşünebiliyor musunuz her sokak lambası, kaldırım taşı ve gazete satış makinesi, new york'ta bulunan gerçekleri modellenerek ortaya çıkarıldı. hatta bu filmde kubrick, setteki her objenin yeriyle, kostümlerle, mobilyalarla ve duvarların rengiyle bile bizzat kendisi ilgilenecek kadar kafayı kırmış.

kubrick'in çalışmaları üzerindeki hazırlık ve kontrol derecesine baktığımızda, filmlerinde herhangi bir şeyin tesadüfen orada olduğunu hayal etmek zor. böyle bir yönetmen, kamera çerçevesinde yakaladığı her şeyin bir amacı olmadıkça, 100 ya da daha fazla kez çekim yapmaz.

the shining'i başka herhangi bir yönetmen çekseydi filmde gördüğümüz aya inişlere yapılan tuhaf imalar ve referanslar kolaylıkla gözden kaçabilirdi, ya da hiçbir anlamı olmayan yan ürünler olarak bakılabilirdi. ama kubrick'i tanıyorken, konuya bu şekilde bakmak mümkün olmuyor.

the shining'e daha yakından bakmadan önce, kubrick'in diğer filmlerinde bulunan ve önemli çevrelerce tasdik edilmiş bazı gizli anlamları karşılaştırma yoluyla kısaca bir gözden geçirmek faydalı olabilir.

Kubrick, The Shining çekimlerinde. / Fotoğraf: Ben Snooks @ FlickR

2. altında yatan ne?

kubrick her zaman kendi film yapım sürecine dair sessiz kalmayı tercih etti. - "in all things mysterious–never explain", yani "gizemli olan her şey için-asla açıklamayın" demişti the shining'i tanıtmak için düzenlenen bir röportajda. bu cümle eserlerinde hatrı sayılır miktarlarda gizem barındıran büyük korku romanı yazarlarından h.p. lovecraft'ın bir sözüydü.

şifreler ve semboller, yönetmeni hayatı boyunca büyülemişti. kişisel asistanı anthony frewin'e göre kubrick, david kahn'ın gizli yazışmalar ve şifre çözümlemeler hakkındaki 1967 tarihli kitabı 'the codebreakers'ı 20. yüzyılın en önemli eserlerinden biri olarak görüyordu.

the codebreakers, mesaj şifreleme ve şifre çözümleme ve bunların istihbarat örgütleri, suçlular ve gizli topluluklar tarafından yüzyıllardır nasıl kullanıldığının anlatıldığı ayrıntılı bir tarih kitabı. ve kubrick’in bu esere olan ilgisi şifrelere ve ezoterizme bir ömür boyu beslenen hayranlığa biraz ihaneti gibi, filmde aslında nelerin döndüğünü anlamamıza yardımcı olabilir.

herhangi bir yaratıcı çalışmanın yorumlanmasında doğru bir anlam bulma ve kişinin kendi hayal gücünün uydurması arasında ince bir çizgi vardır. 1964 yılında, dr. strangelove filminin yayınlanmasından kısa bir süre sonra kubrick, birinin doğru anlamı bulduğunu gösteren nadir bir onay vermişti.

bir hayranının mektubuna cevap veren yönetmen, filmde profesyonel eleştirmenlerin gözünden kaçmış gibi görünen bazı gizli cinsel referansları bulduğu için onu tebrik etmişti. eleştirmenler aleni olanı kaçırmışlar mıydı yoksa orada olmayan şeyleri görmüş gibi olup, aptalca görünmekten mi korkuyorlardı?

belki de yönetmenin tüm filmleri arasında en belirsiz ve öznel olanı 2001'dir. film, 1968'de gösterime girdiğinde bir anda lsd'ye düşmüş karşı kültür neslinin favorisi olur ve kafalar bir milyonken defalarca ve defalarca seyredilir. film o zamanlar pek çok kişiye insan bilincini genişletmeyle ilgili bir mesaj gibi gelmişti, ama filmin pek çok derinliği bugün bile hala tartışma konusu.

esasen görsel bir film yapımcısı olan kubrick, her zaman filmlerinin anlamı hakkındaki ifadelerinde belirsiz kalmayı tercih etti. 2001’de jerome agel’e verdiği röportajda şöyle demişti, "2001 hakkında fazla konuşmayı sevmiyorum çünkü esasen sözel olmayan bir deneyim. akıldan ziyade bilinçaltı ve duygularla daha fazla iletişim kurmaya çalışıyor. bence açıkçası gözleriyle dikkat kesilmeyen insanlarda bir sorun var. dinliyorlar. ve dinleyerek bu filmden alabilecekleri pek bir şey yok".

1971’de, illuminati ve masonik sembolizmlerle dolu psikolojik koşullama ve zihin kontrolünü konu edinen a clockwork orange filmi, şiddet içeriğiyle ilgili magazinel tartışmanın biraz gölgesinde kaldı. ancak film şiddetten çok daha fazlasıydı; kubrick bir şeyleri ima etmek için filmin posterine piramidin üzerinde herşeyi gören bir göz bile saklamıştı.

yönetmenin son filmi 1999'daki eyes wide shut. saplantı ve kimlik temalarını ele alan ve kötücül bir gizli topluluğu barındıran garip, rahatsız edici bir çalışma. bazıları bunun kubrick'in kuruluşun karanlık gerçeklerini ve hem cinsel hem de ruhsal olarak ne kadar yozlaştığını açığa çıkarma girişimi olduğuna inanıyor.

neredeyse her şeyin yüzeyin altında yattığı ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir film olan eyes wide shut kubrick için bir çeşit doruk noktası gibi görünüyor. eserin gerçekte ne olduğunu deşifre etmeye çalışan birçok kitap bile yazıldı.

elbette burada dikkat edilecek nokta, kendimizi hayal gücüne kaptırmamak ve orada olmayan şeyleri görmeye çalışmamak olacak. john lennon, beatles şarkılarına kasten anlamsız ve saçma sözler koyardı, çünkü hayranlarının bu sözlerin “gizli” anlamı hakkında inanılmaz derecede karmaşık teorilerle birbirini yemesinden zevk alırdı. kubrick’in kendisinin de aynı şeyi yapmayacağını hayal etmek zor.

ancak tüm bunları akılda tutarak, kubrick’in korku türüyle ilgili ilk denemesinde görünenden fazlası mı vardı?


3. the shining şifresi

kubrick, stephen king'in kitabın ana temaları olarak gördüğü çoğu şeyi kaldırarak hikayesinin sadece temel bir taslağını korudu. bir sonraki filmi olarak stephen king'in bu romanını seçmesi o dönem pek çok eleştirmeni şaşırtmıştı.

kubrick, popüler bir korku filmi kisvesi altında aya inişle ilgili belirsiz bir açıklama yapmak isteseydi, kelime oyunu için tercih edeceği isim basitçe yine "the shining moon"daki gibi the shining olurdu. bu pek mümkün gibi görünmüyor, ama sonra düşününce kubrick her zaman cinas ve kelime oyunlarına düşkündü.

kubrick'in aya inişle ilgili filme koymuş olabileceği sinsi kelime oyunları konusuna biraz daha bakacak olursak elimizde bir de tuhaf "billie gibson" vakası var. gibson, jack nicholson'un karakterinin 237 nolu gizemli odada karşılaştığı iğrenç kocakarıyı oynuyordu.


billie gibson her kim ise, oyuncu değildi. imdb'de bu filmden başka bir filmde yer aldığı görülmüyor. bazıları, onun kubrick'in tanıdığı yaşlı bir kadın olduğunu söylemiş, ama neden filmin en rahatsız edici sahnelerden birinde rol aldığı hala gizemini koruyor.

şaşırtıcı bir şekilde, imdb'de bir de bill gibson var ve onun da yer aldığı yalnızca tek bir başlık var. o da, 1969 tarihli “footprints on the moon: apollo 11” adlı bir belgesel. yönetmen: bill gibson.

gibson biraz belirsiz bir şahsiyet. hakkında 1960'larda nasa için çalışan askeri bir fotoğrafçı ve film yapımcısı olduğunu öne süren bilgiler var. 2001 filminin yapımı sırasında uzay ajansı ile yakın bir işbirliğinde bulunan kubrick, gibson'ı gayet iyi tanıyor olabilir.

daha sonra göreceğimiz gibi, the shining'de kocakarının ortaya çıktığı bu sahne, apollo 11 göreviyle ilgili açık bir görsel metaforun zirvesidir. “aydaki ayak izleri” diye bir filmin yönetmeniyle aynı isimde olan, bilinmeyen bir oyuncunun bu sahnede rol alması gerçekten bir tesadüf olabilir mi, yoksa kubrick'in haylazlıklarından biri miydi?


room 237 filminde sunulan teoriler ve jay weidner'ın çalışmaları spekülatif film eleştirisinden şoke edici komplo teorilerine kadar uzanıyor. fakat özellikle weidner'ın çalışması ayla ilgili daha fazla ipucu araştırmada bir işe yarayabilir.

bu 2011 belgeselindeki ana tez, kubrick’in nasa’nın aya inişle ilgili sahte görüntüler çekmesine yardım ettiği ve ardından shining’in içine bununla ilgili şifrelenmiş bir itiraf gizlediğiydi. elbette bir derecede hayal gücüyle yaratılmıştı. ancak weidner'in sunduğu kanıtların bir kısmı kubrick'in asıl amacı ne olursa olsun gerçekten de merak uyandırıcı.

kubrick's odyssey'i, jack ve danny torrance'nin baba ve oğul karakterlerinin kubrick'in içinde bir dualiteyi temsil ettiğini savunuyor. benzersiz yeteneklere sahip masum bir çocuk olan danny kubrick'in yaratıcı zekasını temsil ediyor ve nasa tarafından tarihteki en büyük film yapımcılık olayına katılmaya davet ediliyor - sahte aya inişi çekmeye.

öte yanda darmadağın bir halde aklıyla mücadele etmekte olan yazar jack ve onun deliliğe doğru korkunç gidişatı da can sıkıcı gerçekliği ve aya iniş aldatmacasında aldığı rolün üzerindeki etkisini temsil ediyor. yönetmenin filmde devamlı kullandığı aynalar ve aynadan yansıtılan görüntüler de, en azından sanatsal düzeyde, bu yorumlamayı bir miktar daha destekler nitelikte.

projeleri arasındaki uzun aralıklar ve toplumdan izole sürdürdüğü yaşantısı kubrick'in delirdiğine dair söylentilere yol açmıştı; acaba yönetmen "ay aldatmacası"ndaki rolüyle ilgili suçluluk duygusu ve paranoyalara katlanmak artık zor bir hal aldığı için mi dünyadan saklanıyordu? ve jack torrence'in delirmesi kubrick'in yaşadığı azabın bir alegorisi miydi?

the shining'i apollo programının bir “ayna” anlatısı olarak gösteren teori, filmin hemen hemen başlarında jack'in overlook otelindeki kış bekçiliği görevi için barry nelson'ın oynadığı stuart ullman karakteri tarafından görüşmeye alındığı sahne ile başlar:


weidner, otel yöneticisinin 1961'de başkan olarak apollo programını başlatan abd’nin 'yöneticisi' john f kennedy’yi temsil ettiğini savunuyor. yine weidner'ın çıkarımına göre bu sahnedeki otel yöneticisi karakterinin arkasında bir sahneyi temsil etmekte olan bir pencere pervazı ve o sahnede de bir kartal heykeli bulunuyor ve apollo 11'in ay modülünün adı da 'eagle', yani kartaldır.

bu sahne kubrick'in hayatındaki gerçek bir olayı temsil ediyor olabilir mi? apollo 11 aya inişinin sahte görüntülerinin çekilmesinde yardımcı olması için abd hükümeti tarafından irtibata geçildiği anı?

kronolojik olarak apollo, gemini (ikizler) adlı bir programdan sonra hayata geçirilmiştir. filmde, jack torrance ve oğlu, bir önceki sezonki bekçi ve iki kızının yerini otel sakinleri olarak alır. jack ve danny apollo'yu temsil ediyorlarsa, ikiz kızları olan bir adamın da gemini'yi temsil etmesi kesinlikle yerinde olurdu.


bunun tesadüf olmaktan çok daha fazlası olduğu, kubrick'in kitapta yaptığı bir değişiklik ile açıklanıyor. orijinal romanda, önceki bekçinin kızları farklı yaşlardaki iki kız kardeştir, oysa kubrick filmde bunu özellikle özdeş ikizler olarak değiştiriyor ve roller için özdeş ikizler lisa ve louise burns'u kadroya dahil ediyor.

jack’in gerçekten de delirdiği, filmdeki ünlü sahnelerden birinde ortaya çıkar. wendy, otelin devasa ana koridorunda daktilo başında uzun saatler geçiren kocasının binlerce kez "all work and no play make jack a dull boy" cümlesini yazdığını görür.

jack’in eski model adler marka daktilosunda, küçük l harfi ve 1 rakamı aynıdır, nitekim eski daktilolarda bu ikisi için genellikle aynı tuş kullanılır. bu nedenle cümle aynı zamanda, “a11 work and no play make jack a dull boy” şeklinde de okunabilmektedir. bu da, apollo 11 misyonuna ve hatta kubrick'in bunda yer alışına garip bir referans değil midir?


bu teori bağlamında, filmin ana sahnesi, apollo misyonunun görsel bir alegorisine çok benzeyen jack’in küçük oğlu danny’nin yer aldığı uzun sahnedir.

jay weidner’a göre, nasa’nın sahte aya inişini çekmeyi kabul eden kubrick’in idealist tarafını temsil eden danny, otelin labirenti andıran koridorlarından birinin zemininde oynarken görülür.

yukardan bakıldığında koridordaki 70'li yıllara ait gösterişli halı döşemesi, altıgen deseni ile saturn v roketinin fırlatma rampasının havadan çekilmiş fotoğrafları gibi görünüyor.

Halı döşemesi.
Havadan çekilmiş fotoğraflardan biri.

otelin boş odalarından birinden rahatsız edici bir şeyler danny'i adeta davet ediyordur. danny yavaşça ayağa kalkar ve bunu yaparken bizler onun satürn v roketi ve "apollo 11" kelimelerini içeren örgülü bir süveter giydiğini görürüz. bu bölüm de kitapta yok ve filmin diğer önemli bölümlerinde olduğu gibi, kubrick'in (bilinmeyen nedenlerden dolayı yapılmış) bir ilavesi.


açıkça bu tesadüfi bir kostüm detayı değildi. görsel hikaye anlatıcılığının ustası kubrick, apollo 11'in havalanışını bu sahnede ancak kasten yansıtıyor olabilirdi. soru şu: neden? hikayenin geri kalanına uyuyor gibi görünmüyor ve kubrick'in bunu sadece ilginç göründüğü için yapmış olma ihtimali olsa da, yine de kubrick'in tarzına uygun değil.

ayağa kalktıktan sonra danny yavaşça ilerler, sanki bir astronotu taklit ediyormuş gibi, koridorun karşısındaki odalardan birine, özellikle de oda 237'ye doğru. eğer bu metafor hala sağlamsa, bu oda ay'ı temsil ediyor olmalı. 237 numarasında bir ipucu olabilir mi?

king'in romanında, bu oda aslında 217 numaralı oda. ancak kubrick's odyssey belgeseline göre, kubrick, odanın dünya'dan 237.000 mil uzakta bulunan ay'a gizli bir referans olmasını amaçladığı için filmde 237 olarak değiştiriyor.

yine de bazı eleştirmenler ve karşıt görüştekiler, ay'ın dünya'dan aslında 238.900 mil uzakta olduğunu iddia ediyor. fakat kubrick'in film araştırması sırasında kullanmış olabileceği bazı eski bilim sözlükleri ve ders kitapları uzaklığı içeriğine 237.000 mil olarak geçirmiş ve hatta isaac asimov'un 1972 tarihli “uzayda önümüzdeki on yıllar” adlı saygın makalesi de aynı rakamı kullanıyor.

237 numaralı odanın içinde danny'ye ne olduğu hiçbir zaman gösterilmez, sadece olayın sonrası gösterilir. sıkıntılı ve apollo 11 süveteri yırtılmış haldeki danny, ailesine geri döner ve olanlar hakkında konuşmayı reddeder. bu kesinlikle weidner'ın teorikleşmiş saklı anlatımına uyuyor gibi gözüküyor. yani danny, aya iniş komplolarına katılımıyla yara alan genç kubrick'i temsil ediyor.

ancak bu böyle olmasa bile, kubrick'in bize bu sırayla bir şeyler anlatmaya çalıştığı izleniminden kaçmak zor, görsel paralelliklerin bazıları gerçekten de çok güçlü.

filmdeki tüm bu apollo havalanışı ve aya gidişi bölümü, jack'in oğluna tam olarak neyin zarar verdiğini araştırmak için 237 nolu odaya gitmesiyle sona erer. işte tam da burada esrarengiz billie gibson'ın oynadığı gudubet kocakarı ile karşılaşır ve sonuçta onu karısını ve danny'yi öldürmeye teşebbüs ettirecek deliliğe doğru sarmalı hızlanır.

kısaca değinmeye değer bir diğer apollo programı göndermesi de, otelin büyük koridorunda asılı olan amerikan yerlilerinin totem duvar resimleri, tesadüf olsun olmasın, saturn v roketlerine benziyor:


bu teorinin ışığında devam ettiğimizde filmde, asansörün açılmasıyla kan nehirlerinin ortaya çıktığı ürpertici sahne de, saturn v roketinin alevli kalkış anına güçlü bir kırmızı gönderme gibi duruyor.

the shining, son bir ezoterik ay referansı ile sona erer. filmin kapanışında, otelin balo salonunda parti yapan bir kalabalık ve merkezinde jack torrance'nin olduğu siyah beyaz bir fotoğraf görürüz. hatta: (bkz: the shining filmindeki balo resmi)


fotoğraf, kafa karıştırıcı şekilde “1921” olarak etiketlenmiştir ve jack’in o doğmadan önce çekilmiş bir fotoğrafta nasıl bulunduğu da elbette açıklanmaz.

jack’in bu fotoğraftaki bir eli aşağı diğer eli yukarı bakar haldeki pozu, ortaçağın şeytani figürü baphomet’in geleneksel tasvirini yansıtıyor. jack nicholson'ın ünlü şeytani sırıtışı da benzerliğe şüphesiz katkıda bulunuyor.

baphomet, masonik sembolizminde ağırlıklı bir yere sahiptir ve hatta tapınak şövalyeleri tarafından da ona ibadet edildiği söylenir. bu tanrı tasvirinin en yaygın örneği 19. yüzyıldan okültist eliphas levi'ye aittir ve çizdiği keçi başlı figür doğrudan aya işaret eder.


4. the joker

diyelim ki the shining'deki apollo ve aya iniş göndermelerini gerçek kabul ettik, ortaya çıkan soru çok net: neden?

kubrick'in apollo görevlerinin sahtesini çekme işinde yer aldığına dair spekülasyonlar yeni değil. alman asıllı amerikalı yazar bill kaysing, bu fikri 1970'lerin başında ortaya atmış ve bununla ilgili kitaplar yazmıştı. o günlerde yenilikçi ve çağının ötesinde özel efektlere sahip bir bilim kurgu filmi çeken dünyanın en önde gelen yönetmenlerinden biri olarak kubrick, elbette bu rol için en uygun aday olacaktı.

acaba kubrick, ay göndermelerini bu söylentileri muzipçe alevlendirmek için mi shining'e ekledi? belki de kendisi sahte aya inişi çektiğiyle ilgili bu uçuk fikri çok eğlenceli buldu ve komplo teorisyenleriyle alay etmek için onlara uğraşabilecekleri daha fazla materyal vermek istedi.

daha alelade başka bir açıklama da, 2001 filminin yapımı sırasında nasa ile zaten yakın bir şekilde çalışmış olan kubrick'in, aslında başka gizli ama komplo teorisi çıkarmaya gerek olmayan bir proje üzerinde onlarla birlikte çalışmış olmasıdır. yönetmen, buna katıldığını kabul etmesini yasaklayan gizlilik anlaşması imzalamaya zorlanmış olabilir. öyle ise the shining'deki hemen göze çarpmayan bu onaylamalar da, kubrick için çok fazla belaya girmeden bu anlaşmayı bozmanın eğlenceli bir yoluydu.

bu bize son ve sansasyonel bir alternatif bırakıyor. jay weidner haklı ve stanley kubrick gerçekten de insanoğlunun en büyük başarısını bir hollywood sahnesinde çekti.

eğer shining gerçekten bu konuda onun şifreli itirafı ise, o zaman şüphesiz şimdiye kadar yapılmış en sanatsal ve kafa karıştırıcı itiraflardan biri.

Buzz Aldrin, Ay yüzeyinde. / Fotoğraf: Neil Armstrong / 20 Temmuz 1969

aleyhte delil/görüşler

eleştirmenler, kubrick'in çalışmalarının eliptik ve ağırlıklı gerçeküstü yapısının doğal olarak kubrick's odyssey ve room 237 gibi belgesellere yol açtığını savunuyor.

sadece room 237 belgeselinin bile filmin açık korku hikayesiyle hiçbir ilgisi olmayan beş radikal yorumu bulundurması bunun kanıtı olarak görülüyor. ve bu sadece buz dağının görünen kısmı; yıllardır onlarca farklı teori internette ve film eleştirmenlerinin kitaplarında öne sürüldü.

kubrick's odyssey'de ortaya konulan teorinin bazı kilit yönleri, özellikle de 237 numaralı odanın ay ile ilişkilendirilmesi, şüpheciler tarafından bir hayli sorgulanmış. ve eğer filmin tanıtımı sırasında michel ciment’le verdiği röportajdaki sıradan açıklamalarını dikkate alacak olursak, kubrick’in bunu 217’den 237’ye ay’a gönderme yapmak için değiştirdiği düşüncesi, biraz fazla abartılı gibi görünüyor.

oregon'daki timlookline lodge'un yönetimi (ki bu otel filmdeki overlook otelin iç mimari olarak aynısı), kubrick'ten filmdeki kötücül odanın numarasını otelde gerçekte hiç bulunmayan bir numarayla değiştirmesini ister. böylece batıl inançları olan misafirleriyle uğraşmaktan kurtulacaklardır.

buraya bir şerh koyalım: jay weidner bu konunun da daha derinine gitmek istemiş ve otele telefon açmış. 217 numaralı odayı ayırmak istemiş ve ona böyle bir oda olmadığı söylenmiş. weidner kısaca kubrick yalan söylüyordu diyor.

elbette bu doğru olsa bile kubrick’in, 2001'de yer verdiği hal'in bilgisayar devi ibm’le ilgili sinsi bir şaka olduğunu da inkar ettiğini hatırlatmalıyız; gerçekten de otelden gelen bu talep ona 237'yi kullanma fikrini en başında verdirmiş olsa bile, bu teorinin olasılığına ters düşmez.

kubrick'in kız kardeşleri ikizlerle değiştirmesi de, apollo'dan önce gelen gemini programına referans olarak gösteriliyor, ancak pekala bir korku filminde daha tekinsiz bir görüntü yaratması için de tercih edilmiş olabilir. ikizlerin filmdeki ürpertici görüntüsü aslında filmden de kitaptan da önce çekilmiş çok iyi bilinen bir diane arbus fotoğrafına dayanıyor:


jack torrance'nin ay tanrısına benzer bir poz gibi görünen kapanış fotoğrafı da özellikle film için yaratılmamış. kubrick, nicholson’un yüzünü 1923’te fotoğraflanmış alemci bir topluluğun eski bir stok fotoğrafına monte ettirmiş:


bu referanslar hakkındaki gerçekler ne olursa olsun, herhangi birinin gerçekte ne anlama geldiği tamamen açık değil. ve eğer stanley kubrick'in nasa'nın sahte ay'a iniş görüntüleri çekmesine yardım ettiği zaten mevcut bir komplo teorisi olmasaydı, belki de kimse the shining ve apollo arasında bir bağlantı kurmayacaktı.

apollo programı böylesi ikonik bir tarihsel olayken ve modern amerikan kültürünün ayrılmaz bir parçasıyken, yalnızca kubrick değil pek çok sanatçı ve yapımcı bu yaygın olarak paylaşılan imgelemin üzerine çalışmıştır. bu göndermeler çok çeşitli sanatsal ve estetik nedenlerden dolayı kubrick'e uygun görünmüş olabilir ve bundan başka da daha derin bir anlamı olmayabilir.

kubrick'in the shining'inin tam olarak neyle ilgili olduğunu kanıtlamak mümkün değil. karanlık bir sırra dair kişisel bir itiraf ya da perili bir otelde delirmiş bir adamın öyküsü ve bu ikisinin arasındaki bir çok olasılık. gerçek, eğer varsa, kubrick ile beraber mezara girdi.

fakat herhangi bir sanat eserinde olduğu gibi, gerçek aynı zamanda izleyicinin onda bulduğu anlamdır. böyle baktığımızda bir anlamda, the shining'in birçok yorumunun tamamı geçerli diyebiliriz. filmin sırları nihayetinde ona bakanın gözlerinde yatıyor.

kaynak:
https://theunredacted.com/…cy-under-a-shining-moon/

konuya dair olumlu/olumsuz birtakım kaynak videolar:
https://www.youtube.com/…?v=7qlmdffl0iy&frags=pl,wn
https://www.youtube.com/…?v=qmbdigf16vk&frags=pl,wn
https://www.youtube.com/watch?v=z-qfmhgzyme
https://www.youtube.com/watch?v=nepa22ja0mu

Kubrick'in, The Shining'de Sembolizmin Dibine Vurarak Anlattığı Kızılderili Soykırımı

The Shining Filmini Gözünüzde Daha Değerli Kılacak Enfes Detaylar

Hayranlıkla İzlediğimiz Bilim Kurgu Interstellar, Aslında Ensest İlişkiyi Konu Ediyor Olabilir mi?