Sovyetler Birliği'ni Gerçekten de Mihail Gorbaçov'un Reformları mı Yıktı?
giriş: liderin çözümü ve bunun gerçekleşememe nedenleri
sovyetler birliği’nin yeni lideri gorbaçov’un mk plenumu’nda sunduğu perestroika (ekonomik ve politik yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) programı, dünyada yoğun kafa karışıklıklarına neden olmuştu. gorbaçov’un önce sbkp’nin 27. kongresinde ve daha sonra da mk toplantısında okuduğu rapor, sovyetler birliği ekonomisinin içinde bulunduğu durumu, "devlet aygıtındaki siyasal yozlaşmayı, sovyet toplumunda yaşanan sosyal ve psikolojik çöküntüyü" anlatmaktaydı. sistemin bunalımının dünya kamuoyu önünde böylesine açıkça sergilenmesi –üstelik de bir devlet başkanı tarafından– sscb’nin tarihinde bir ilkti. yaptığı açıklamalardan anlaşılıyordu ki, "sovyetler birliği, daha ileriye gidemeyeceği bir noktaya" gelip dayanmıştı.
gorbaçov’un "köklü yapısal değişim programı" olarak nitelediği ekonomik ve siyasal reformlar programı “sosyalizmin karşılaştığı tıkanıklıkları aşmak, gelişmeye ayak bağı olan eski düşünce ve kalıpları kırmak, her alanda atılımları gerçekleştirerek, çağdaş koşullarda sosyalizmi daha da ilerletmek” olarak sunuldu. bu "yeni" ideolojik açılımları ve önerilen "yapısal değişim programı", sovyetler birliği’nin dağılmasıyla sonuçlanacak bir sürecin başlangıcını oluşturdu. (sevgi kordon. yeni ortam dergisi, sayı:2, haziran’07)
her ne kadar gorbaçov uygulamaya koyduğu perestroika (ekonomik ve politik yeniden yapılanma) ve glasnost (açıklık) programlarıyla ekonomik anlamda iyileştirme ve sosyal reformlar yapma girişimlerinde bulunmuş olsa da, siyasi yapının içindeki engellemelerden ve toplumun hazır olmamasından ötürü başarılı olamamıştır.
başarılı olamayan bu süreç sonucunda ekim devrimi ile kurulan sovyetler birliği dağılma sürecine girmiştir. baltık devletleri’nde başlayan dağılma süreci hızla yayılmış ve en son orta asya’daki türkî devletlerin de ayrılmasıyla sona ermiştir. dağılma sürecinin sonunda kurulan devletler ise şunlardır: “litvanya, letonya, estonya, ermenistan, gürcistan, moldova, ukrayna, beyaz rusya, azerbaycan, özbekistan, türkmenistan, kırgızistan, kazakistan”. [1]
1917 ekim devrimi ile temelleri atılan, 1922 yılında kurulan sovyetler birliği, sosyalist rejimi, özellikle de sosyalizmin bir alt dalı sayılabilecek stalinizm’i benimsemiş bir ülkeydi.
sosyalizmin stalinist versiyonu, bazı önemli değişikliklerle birlikte sovyetler birliğini ve dünya çapındaki komünist partileri şekillendirdi. bu görüş büyük bir sanayileşme ve kamulaştırma programıyla komünizmi kurma ihtimali üzerinde duruyordu. sanayinin hızlı gelişimi ve hepsinin ötesinde sovyetler birliği’nin ikinci dünya savaşı’nı kazanması, bu bakış açısına dünya çapında bir destek sağladı ve hatta stalin’in ölümünü izleyen on yılda, parti otuz yıl içinde komünizmin kurulmasını vadeden bir program benimsedi.
vladimir lenin önderliğinde kurulan sovyetler birliği’nin kuruluşunda hâkim olan sınıfsız toplum yapısına ulaşma amacı zamanla ortadan kalkmıştır. özellikle stalin döneminde devletin mutlak güç haline gelişi ve halk üzerinde yoğun baskı kurması sonucu, sınıfsız olması istenen yapı, devlet ve halk olarak ikiye bölünmüştür. bürokrasi, sovyetler birliği’ni adım adım ele geçirmiştir. lenin’in ölümünün ardından gittikçe kuvvet kazanan bürokrasi artık mutlak güç haline gelmiş ve ekim devrimi’nin amaçlarına aykırı hareket eder hale gelmiştir.
sovyetler birliği merkezi planlama sistemi ile yönetilen ekonomiye sahip ilk devlettir. ekonomisini tarım ve sanayiye dayanmaktadır. tüm tarım alanlarına ekim devrimi’nden sonra devlet el koymuştur. zengin toprak ağalarından bir nevi kooperatif sistemine aktarılan bu topraklarda makineli tarıma geçiş sağlanmıştır. ekilecek ürünlerin planlaması, ekimi, devlet tarafından yapılmaktaydı. kolhozlara ürün satılması ve sınırlı mülkiyet hakkı vardı(verimin düşmesinden ötürü çiftçilere sınırlı mülkiyet hakkı tanınmıştı). böylelikle sovyetler birliği dönemin en büyük tahıl üreticilerinden birisi haline gelmiştir. ekonomik kararlar, goelro planı denen planla başlayan 5 yıllık kalkınma planları şeklinde ayarlanmaktaydı.
zaman içinde sovyetler birliği ekonomisinin temel direği sanayi haline dönüşmüştür
sanayi sovyetler birliğinde ağır sanayi ve tüketim malları sanayisi (hafif sanayi) olarak ikiye ayrılmaktaydı. devlet ilk kurulduğu zamanlarda tarım toplumu niteliği taşımaktayken üçüncü beş yıllık plan döneminin sonunda gayri safi milli hâsılanın çoğunluğunu sanayi ürünlerinden elde edilen gelirler oluşturmaktaydı. lenin zamanında, tüketim malları sanayisine önem verilmekteyken, zaman içinde ekonomi planlamacılarının dikkati ağır sanayi mallarına kaymıştır. öyle ki kuruluşunun ellinci yılında sovyetler birliği dünyanın en büyük üç sanayisinden birisi haline gelmiştir.
tıpkı tarımda olduğu gibi sanayi için de merkezi planlama ile kontrol ediliyordu. planlamada yapılacak hataların bedeli çok ağır olmaktaydı. daha önce de belirtilen ağır ve devletin her aşamasını ele geçiren bürokratik sistemin ekonomik olarak yaptığı hatalar sonucu, bazı üretim malları aşırı üretilip depolarda çürürken, bir kısmında kıtlık çekilmekteydi. özellikle brejnev döneminde bu sorun kendini daha da belirgin şekilde hissettirmiştir. brejnev’in ağır sanayiye olan saplantısı ve ağır sanayi mallarının üretim planlamasının tüketim mallarına göre daha kolay yapılması, brejnev döneminde tarihte brejnev stagflasyonu diye bilinen ekonomik durgunluğun oluşmasına yol açmıştır. yine aynı dönemde tüm dünyada etkili olan petrol krizi [2] de bu stagflasyonun etkilerinin derinleşmesine yol açmıştır. yine bu dönemde tarımsal anlamda da sıkıntı baş göstermiştir. ülke tarihinde ilk kez dışardan tahıl ithal edilmek zorunda kalınmıştır. stagflasyonun başlangıcının prag baharı olarak bilinen, eski çekoslovakya’nın, 1960’larda başlayan ekonomik dar boğazdan kurtulmak için toplumsal ayaklanma başlatması kabul edilir.
brejnev, sovyet kızıl ordu’sunu ve varşova paktı bünyesindeki silahlı kuvvetleri çekoslovakya’ya sokmuş ve bu ülkeyi işgal etmiştir. bu olaydan sonra a tipi sanayi yani ağır sanayiye olan ilgi artmış, brejnev ülke güvenliği bahanesiyle üretim malları sanayisine daha az önem vermeye başlamıştır. brejnev troykasında yer alan aleksey koşigin’in ülkenin içinde bulunduğu zor durumu iyileştirmeye yönelik, çabası brejnev tarafından dikkate alınmamıştır.
brejnev döneminde başlayan stagflasyonun etkileri, gorbaçov döneminde de kendisini göstermiştir ve gorbaçov’un geç harekete geçmesiyle çok ciddi bir hal almıştır. tarımda yaşanan kuraklık ve verimsizlik sorunları (1960’lardan itibaren yapılan yanlış planlamalar sonucu aral gölü’nün kuruması, özbekistan bölgesindeki topraklarda tuzlanma sorunu vb.[3]) ülkede kıtlık tehlikesi oluşturmuş, tüketim malları sanayisinde yapılan planlama hataları sonucunda, tüketim malları karne ile satılmaya başlanmıştır. planlamadan kaynaklanan hataların ufak çaplı sorunlar olmadığının farkına varılmıştır. enflasyon ciddi şekilde artmaya başlamış, ruble değer kaybetmeye başlamıştır.
buna rağmen gorbaçov, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik dar boğazdan kurtulması için adımları 1980’lerin ortalarına kadar devreye sokamamıştır
o, perestroika programı ile sağlanacak olan siyasi düzelmenin ekonomiyi de olumlu etkileyeceğine inanmaktaydı. çünkü, o’nun için programın temel amacı sosyal reformlarla, üretimde verimliliği sağlamak ve lenin döneminden sonra ülkeyi ele geçiren katı bürokrasi çemberini kırıp, demokratikleşmeye imkân tanımaktı. ekonomik olarak gelişmeyi sağlamak için dış devletlerle özellikle amerika birleşik devletleri ile diyalog oluşturma çabalarına başlamıştı. ancak yapılan girişimler sonuç olarak başarısızlıkla sonuçlanmış 1990’lara gelindiğinde ekonomik sistem kelimenin tam anlamıyla çökme noktasına gelmiştir[4]. 1990’ların sonuna gelindiğinde gorbaçov ekonomik krizden çıkış yolu olması umuduyla 500 gün planlarını devreye sokmuştur. bu plandaki temel amacı, ülkede serbest pazar ekonomisinin temellerini oluşturmaktı.
birliğin dağılmasında temel rol oynayan ekonomik sorunları inceledikten sonra, dağılmanın bu kadar hızlı gerçekleşmesinin sebeplerini de incelemek gerekir
perestroika ile kişilere tanınan mülkiyet hakkında da gelişme sağlanmıştır. özelikle çiftçilerin toprak sahibi olmaları, bireylerin kendi işlerini kurmaları istenmiştir. ancak gorbaçov ve ekibi tarafından ortaya atılan bu fikirler, politbüro üyelerince kendi statülerinin zarar görmesi olarak algılanmış ve bu kararların uygulamaya geçmesini engellemek için vergi, bürokratik karmaşa gibi engeller ortaya çıkarmışlardır. gorbaçov yapmak istediklerine ulaşmak için kimi zaman siyasi otoritesini kullanmış, ancak politbüro’nun yönetimdeki egemenliğini kırmakta zorlanmıştır. seçimlerde yüksek oy almasına karşın, karşıt seslerin yükselmesi gözden kaçmamıştır. sosyalist parti’nin karşısında rakipler oluşmuştur. birlik içindeki diğer ülkelerde yapılan seçimlerde de sürpriz sonuçlar ortaya çıkmaktaydı. bu ayrılıkçı hareketlerin sonucu, birlik ülkelerinde milliyetçilik, özerklik isteyen bölgeler gibi kavramlar oluşmaya başlamış ve 1990’a gelindiğinde baltık ülkeleri bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.[5]
bağımsızlık ilan etme olaylarının ardından gorbaçov, amerika birleşik devletleri ve fransa’nın siyasi yapısına benzer şekilde yönetim şeklini revize etmeyi düşünmüştür. böylelikle demokratik yapının güçleneceğini ve politbüro’nun ülke yönetiminde sahip olduğu üstünlüğü ortadan kaldıracağını düşünmüştü. ancak bunun için yanına bir başkan yardımcısı bulması gerekmekteydi. bu mevki için, nursultan nazarbayev (daha sonra kurulacak olan kazakistan’ın kurucu lideri) ve eduard şevardnadze'ye (daha sonra kurulacak olan gürcistan’ın lideri) teklifte bulunmuştur. ancak her ikisi de görevi reddetmişlerdir [6]. aslında kâğıt üzerinde, amerika birleşik devletleri ya da fransa başkanlarının sahip olmadığı yetkilere sahipti. ancak bunları uygulamaya geçirmede onlar kadar başarılı değildi. çünkü aldığı her karar politbüro tarafından reddedilmekteydi. bu noktada gorbaçov belki de en büyük hatasını yaptı ve 1988 yılında yapılan seçime halkın adayı olarak girmek yerine kpss’nin adayı olarak girdi. böylelikle halk arasında, perestroika denilen reformların yönetimin üst kesiminden olmayacağı, halk arasından çıkacağı inancı oluştu. bu durum sovyetler için kaçınılmaz sonu hızlandırmıştır.
dağılma döneminde görülen liderlik zafiyetleri
mihail gorbaçov’un liderlik sorununun analizini yaparken öncesinin de incelenmesi gerektiği ortadadır. yönetime geçtiğinde ülkenin nasıl bir durumda olduğunun incelemesi yapılmadan yaptığı doğruları ya da yanlışları değerlendirmek taraflı bir tutum olacaktır.
olayların akışı incelendiğinde, gorbaçov’un yaptığı belki de en büyük hata, ülke ciddi bir ekonomik krizdeyken buna yeterince önem göstermemesi olmuştur. ekonomik iyileşmeyi sağlayamadığı gibi, siyasi anlamda yapmak istediği reform paketini uygulaması sırasında da bir takım yanlışlar yapmıştır. bir yandan, reformlarla halkın özgürlüklerini arttırmayı hedeflerken, bir yandan da politbüro üyeleriyle arasını iyi tutma çabası, tarafını açıkça ortaya koyamayışı, kendisinin halk nezdindeki inandırıcılığını azaltmıştır. yönetime geldiğinde sorunlara hızlı çözümler bulmak istemiş ancak bulduğu çözümler anlık iyileştirmelerden öteye gidememiştir.
kişisel çözüm önerisi
sovyetler birliği’nin dağılma sürecinin analizi yapılırken günümüzde yol açtığı etkiler, o dönemdeki gücü gibi birçok kavram göz ardı edilmemelidir. öncelikli olarak şimdi sahip olduğumuz objektif bakış açısının, o dönemde liderler tarafından sahip olunamadığı gerçeği unutulmamalıdır.
mihail gorbaçov yerinde olsaydım, öncelikli olarak ekonomik olarak köklü reformlar yapardım. çünkü sistemin kendi içinde aksadığı 1960’lardan itibaren kendini göstermiştir. geçmiş yöneticilerin hareketlerinin sonuçlarını analiz ederek, ekonomik anlamda iyileşme sağlamaya çalışırdım. şurası bir gerçek ki, halk karne ile ürün alırken siyasi yapılanmanın değiştirilmesi yeterli ilgiliyi ve desteği göremez. hele ki temelinde mutlak eşitlik, komünizm gibi kavramlar yatan bir ülke için. öncelikli olarak keskin, sert dönüşümler yapmak mümkün olmayacağından, beş yıllık kalkınma planlarını revize etmekle işe başlardım. planların yenilenmesi ve ülke ihtiyaçlarına uygun düzenlenmesi ile düzelme sinyalleri gösterecek ekonominin halkta yaratacağı olumlu etkiyi de kullanarak, politbüro’nun reformlara engel olan yapısında değişikliğe giderdim.
ülkenin siyasi rejiminde köklü değişiklikler yapmanın elbette ki oldukça büyük riskleri söz konusudur, ancak halihazırda dipte bir ülke için aksayan sistemi korumanın bir anlamı yoktur ve çağın şartlarına göre yenilemeler ve düzenlemeler şart olmalıdır.