Sosyal Haklar Konusunda Sıkça Görmeye Başladığımız TERF Ne Anlama Geliyor?
Nedir?
trans-exclusionary radical feminists’in kısaltması olan ve liberal feministler & trans aktivistler tarafından cinsiyet rolleri konusunda eleştirel davranan kadın hakları savunucularını susturmak için kullanılan aşağılayıcı terim.
radikal feministler cinsiyetin toplumsal inşa süreciyle ortaya çıkan, doğumdan itibaren tüm çevre tarafından bireye empoze edilen ve özellikle kadını erkeğe tabi kılmak için tasarlanmış bir kavram olduğunu savunur. bu teori elbette doğumundan itibaren kendini genitallerinin söylediğinden farklı bir cinsiyette hisseden bireyleri açıklamakta yetersiz kalır. kim tüm toplumun desteği arkasındayken, gerekli araçlara (iki top bir çubuk) doğuştan sahipken, herkesin daha üstün olduğunda mutabık olduğu bir pozisyonu durup dururken bırakmak istesin ki, değil mi?
bu yüzden radikal feminizm ve queer teorisi bir arada yaşayamazlar, birbirlerine böyle hakaretamiz yaftalar yakıştırırlar.
Bu tartışmaya dair bir çözüm önerisi
transların var olması biyolojik cinsiyetin toplumsal bir kurgu olduğunu göstermez, bilakis gender'ın toplumsal bir kurgu olduğunu gösterir. interseksler biyolojik cinsiyetin toplumsal bir kurgu olduğunu gösterebilir, ancak burada da dağılıma vs. bakılır:
doğan her 100 bireyin 99 küsürü gayet somut ve birbirinden ayrıştırılabilir biyolojik özelliklere sahip 2 ayrı gruba mensup olarak doğuyor diye biyolojik cinsiyet var. interseksleri reddetmeden de biyolojik kadın - biyolojik erkek kategorilerinden bahsedebilir, bu kategorilere göre toplumsal politikalar vs. yapabiliriz. amaçlanan bu olmalı.
dünyayı ikili cinsiyet temelinde kategorize eden sistem değişsin, ama biyolojik kadın ve erkek (ingilizce'de söylendiği üzere "femme" ve "mascu" denilebilir) sayıca hala geçerliliğini koruyacaktır, koruması da lazımdır. kadın tuvaletlerine kaç kabin koyulması gerektiği gibi en basit konularda bile o kategoriye ihtiyacımız var. çünkü sayıca gayet anlamlı bir bütün oluşturan bir grubun vajinası var, o vajinaya ilişkin yüzlerce kanun var bekaretinden tut kürtajına bilmem nesine kadar.
ben hala anlamıyorum ne tartışılıyor. cidden biyolojik cinsiyet tanımına neden temelden eleştirili getiriliyor anlamıyorum. bir iki şey eklersin olur biter zaten. meselemiz biyolojik değil, toplumsal zira. asıl enerjiyi oraya harcamak lazım değil mi?
Üzerine özet niteliğinde bir görüşü paylaşalım
bu tartışmaları ve seri üretilen kavramları takip etmek epey zamandır zorlaştı gibi, bir noktada ipin ucunu kaçırdım sanırım, her şey çok bozdu, önünü alamadık. ama tartışmanın şiddeti, ülkedeki ve sosyal mecralardaki yaygın linç eğilimi ve ifade özgürlüğü düşmanlığıyla birlikte düşünülünce, çok iç açıcı görünmüyor.
tartışmanın en başından beri benim için ilgi çekici tarafı, kadın olmanın niye bu kadar kıymete binmiş olması. çok güzel cümle kurdum bence, beğenmeyen küçük oğluna okumasın. niye herkes itişe kakışa sıkış tepiş "kadın" kapsamına girmeye çalışıyor arkadaş? adama bakıyorsun, trans da değil, baya bildiğin çüklü müklü sakallı erkek, iki tane oje sürmüş, ben kadınım diyor. iyi de niye kadınsın? niye ojeli, etekli, pembeli filan erkek olamayasın? "toplumsal cinsiyet" derken tam da bunları sorgulamak değil miydi maksat? şimdi bunları deyince terf tarafında saf tutmuş oluyorum ben de sanırım, ama hakkaten anlayamıyorum. derdimiz zaten "erkek dediğin şöyle olmalı, kadın dediğin böyle olmalı" diye diye hepimizi cenderelere sıkıştıran kalıpları yıkmak olmamalı mı?
bilincin zor sorusunu, "qualia"nın, kişisel deneyimin öznelliğini, bir yarasa olmanın ne demek olduğunu hiçbir zaman kestiremeyecek olduğumuzu düşününce, bir kadın olmanın ne demek olduğunu da hiçbir zaman kestiremeyecek olduğumuzu kabul etmek zor olmamalı. yoksa iyi tamam, sen de paşa ol, ben de paşa olayım, hepimiz paşa olalım. ama "kadın hissediyorum" filan, pek mümkün değil teorik olarak. deneyimlemene imkan olmayan bir şeyi hissedemezsin, kusura bakma. bazen yorucu hiçbir şey yapmadığın halde kendini yorgun hissedebilirsin, çünkü yorgunluğu daha önce deneyimledin, nasıl bir şey olduğunu biliyorsun. ama kendini bir salyangoz hissedemezsin, çünkü bu deneyimlediğin bir şey değil, salyangoz olmanın ne demek olduğunu bilmiyorsun, bilmene de imkan yok. kafanda salyangoz olmaya dair bir takım imgeler yığını olabilir, kendine bir kabuk inşa edip yolda sürünerek ilerleyebilirsin, ama bunu yaparken hissettiğin şeyin tam olarak bir salyangozun hislerine tekabül ettiğini düşünmeni meşrulaştıracak en ufak bir veri yok elinde. hiçbir salyangoz bunu yemez. gidip yanlarında takıl istersen, seninle arkadaş olmazlar. ben küçükken karıncalara yanaşmayı denemiştim bir ara, olmamıştı yani, almadılar beni aralarına.
ama zaten ilginç olan, kendini salyangozlara değil, insanlara kabul ettirmeye çalışıyorsun. erkekliğe ve kadınlığa dair inşa edilen rolleri, imgeleri, göstergeleri aynen veri alıp, meşrulaştırıp, içselleştirip, yeniden üreterek mi mutlu olacağız, kendi kimliğimizi yine bu atıflar üzerinden mi kuracağız? dönüp dolaşıp, "pembe giymekten hoşlanıyorum, öyleyse kadınım" gibi bir yere vardıysak, bunca mücadele, bunca teorik tartışmanın geldiği yer buysa, hakkaten çok acayip.
her şeyi geçtim, bu ülkede transfobi namına ilk akla gelen hedefin bir kısım feminist kadın olabilmesi inanılmaz bir şey. yani ingiltere'deki şurdaki burdaki tartışmaları ithal edip, oralarda üretilen kavramlar üzerinden bir gündem oluşturmak, sonra da, süleyman soylu'nun içişleri bakanı olduğu bir ülkede tutup da terf diye bir takım feminist kadını baş düşman bellemek, nerden baksan aşırı irrasyonel.
kimseyi kırmak gibi bir niyetim yok, ama bu konulara dair tartışma kültürünün inanılmaz şiddetli ve tehlikeli bir hal alması korkutucu.