SİNEMA 28 Mart 2023
64,3b OKUNMA     300 PAYLAŞIM

Son Zamanların En İyi Aksiyon Filmi Sayılmaya Başlayan John Wick 4'ün İncelemesi

Vizyona giren John Wick 4, seyircilerden aldığı olumlu geri dönüşlerin de etkisiyle gişede yukarılara tırmanmaya devam ediyor. Peki bu filmin nesi bu kadar sevildi? İnceliyoruz.

john wick chapter 4

sinemada tüm zamanların aksiyon türündeki en iyilerinden. seyircisine tam anlamıyla baş döndürücü, “first class” uçuş keyfi sunuyor. sinema salonunda kendinizi v.i.p. hissettiriyor. chapter 4, beyaz perdeyi alev alev yakıyor. sinemayı neden bu kadar sevdiğimizi bizlere hatırlatıyor. fevkaladenin fevkinde! aksiyon sinemasının nur topu gibi bir kült filmi dünyaya geldi. iyi ki doğdun john wick chapter 4; ne mutlu tüm sinema severlere!

yazının başında, bu filmin serinin en iyisi olduğuna dair herhangi bir şüphem olmadığı konusunu vurgulamak isterim. filmi imdb’de puanlarken, elim asla 8 ya da 9 gibi görece yüksek puanlara gitmedi. çünkü bu film 10/10’luk , yani dört dörtlük bir filmdi ve vicdanım filmin puanını herhangi bir gerekçeyle kırmaya el vermedi. dolayısı ile bu film, türünün olabilecek en üst seviyesini temsil ediyor. özellikle aksiyon türüne meraklı herkes, bu filmi beyaz perdede izlemeli. şunu kabul edelim, hiçbirimiz eminem ya da rihanna değiliz. evimizde imax ya da dev ekran sinema salonu deneyimi yaşayamayız. filmin izleyicisine verdiği zevki maksimum kılan büyük ekran, bu film için olmazsa olmaz.

(filmi izlemeyi düşünen izleyicinin, istemeden de olsa keyfini kaçırmamak adına, yazıda spoiler bulunmayacaktır.)

keanu reeves’in başrolde olduğu, 2021’in aralık ayında vizyona giren the matrix resurrections’la, büyük hayal kırıklığına uğradığımız doğrudur. her ne kadar bilim kurgu evrenine dahil olmasa da john wick, pandemi sonrasında da imdadımıza yetişti. keanu reeves’in john wick’le de kalbimizi fethetmesi ne kadar güzel oldu. filmi hayranlıkla izleyen biri olarak, filmin 500 milyon usd seyirci hasılat barajını aşmasını gönülden temenni ederim. seriye ve sinemalara nükleer bomba gibi düşen film, beni aksiyona doyurup, everest tepesi’ne çıkardı. filmden çıkınca yaptığım ilk iş, hafta sonuna dostlarla izlemek için tekrardan bilet almak oldu. sinemalara her zaman böyle kaliteli yapımlar gelmiyor. böyle bir keyfi yaşama fırsatınız varken, sakın ola tereddüt etmeyin.


aslında john wick evreni, seyirci kitlesi açısından çok da büyük/devasa bir evren değil

geriye döndüğünüz zaman, seride 3 film olduğunu ve bu filmlerin sıkı takipçilerinin aslında çok fazla sayıda olmadığını görürsünüz. seriye dönüşen en az 20 farklı film biliyorum ki, john wick’ten daha çok seveni/fanı olsun. wick serisinin belli bir hayran kitlesi elbette var, ancak ne olursa olsun bu seri, sinemaya tüm zamanların en önemlileri olarak tam anlamıyla damga vurmamıştı. tabii şimdiye kadar. bununla beraber, chapter 4’ün etkisini şöyle tarif etmek gerekir; 4. bölüm, wick evrenini aldı ve en üst seviyeye taşımış oldu. yani tabiri caizse, yönetmen ve oyuncu kadrosunun önceden michelin yıldızı yoktu. ancak bu seriye kafa yora yora, seriyi 3 michelin yıldızlı restoran haline getirdiler. önümüze getirdikleri yemekler bambaşka bir deneyim. beluga havyarları, trüf mantarları, jumbo karidesler, kral yengeçler havada uçuşuyor. işte bu etki, chapter 4’ün seri için önemini anlatıyor.


film, birçok farklı ülkede yer alan sahneleri ile izleyiciye biraz james bond, biraz da görevimiz tehlike havası veriyor

filmin osaka sahnelerini izlerken, dil tutulması yaşanabilir. hele o paris sahneleri ve parisin kalbinde yer alan, sergio leone sinemasını hatırlatan kısım. özellikle o sahnenin tadı hala damağımda. chapter 4’ün serinin şimdiye kadarki en yüksek bütçeli film olduğunu, önceki filmleri de izleyen seyirci hemen anlayacaktır. bu filmin serinin en iyisi olması için, belli ki hiçbir masraftan kaçınılmamış. bunu filmin ilk bir saatinde anlayabiliyorsunuz. filmin son sahnesinden sonra, muazzam bir “post credits” sahne de mevcut. lütfen film tam olarak bitmeden, yani ekran tamamen kararmadan, salondan ayrılmayın.


chapter 4’te bilinçli olarak yoğun kullanılan sarı rengi ve tonları, filmi izlerken seyirciye altın gibi parıltı sağlıyor

filmde defalarca güneş doğuyor ve turuncu-kızıl güneş batıyor. birçok sahnede güneşin sarı tonları, seyirciye tüm görkemiyle sunuluyor. nasıl ki güneşin farklı tonlarını deneyimlemek çok zevkli bir eylemse, chapter 4’tekı sarı-turuncu ve kızıl ile, jilet gibi keskin siyahın olduğu karanlık sahneler de, işte böylesine mükemmel bir seyir zevki sağlıyor. ben bu derece kaliteli siyahı, en son geçen sene all quiet on the western front adlı, 4 oscar ödüllü müthiş filmde görmüştüm. netflix yapımı olmasından dolayı, filmi sinemada izleme fırsatı bulamamıştım. chapter 4’te de ayakta alkışlanası bir görüntü seviyesi yakalanmış. tek cümleyle “beni benden aldı”. teknik dallarda filme, birden fazla sayıda oscar adaylığı gelecektir. keşke “en iyi koreografi” dalında da oscar verilseydi. filmin en azından bir oscar ödülü garanti olurdu.

filmdeki tüm oyuncular görevini hakkıyla yerine getirse de, bu film için oyunculuk resitallerinden elbette söz edilemez

çünkü filmdeki drama yapısı kasıtlı olarak geri planda (daha doğrusu basit ve kolay anlaşılır haliyle) bırakılmış. chapter 4, aksiyon türünün gelmiş geçmiş en büyük filmlerinden biri olmuştur. zaten ilk üç filmi izleyenler, anlatılanların ne olduğunu az/çok bilir. filmlerin güçlü bir drama yaratacak bir hikayesi de, bu doğrultuda herhangi bir motivasyonu da yok. dolayısı ile, ilk üç filmde böyle bir derdi olmayan bir seriyi, “4. filmde, bunun için neden çabalamadın?” gibi bir eleştiriyle değerlendirmek anlamsız olur. filme de, işte bu yüzden tam puan verdim. çünkü filmin isteyip de başaramadığı hiçbir yönü yok. benim aksiyon sinemasından beklentim tam olarak bu.


filmde, akira karakteriyle yer alan ve aklımızı başımdan alan rina sawayama’ya, ayrı paragraf açmak gerekiyor

sawayama’yı ben müzisyen kimliğiyle tanımayanlardanım. oyuncunun ilk filmi olan chapter 4’te kendisine hayran olmamak mümkün değil. osaka’da çekilen sahnelerde sawayama çılgın atmış. kendisi, adeta filmin gizli yıldızı olmuş. sawayama’nın yer aldığı sahnelere özellikle dikkat edin. çünkü böylesi karizmaya sahip ölümcül bir kadının, herhangi bir aksiyon filminde, bu seviyede yıldızlaştığına her zaman şahit olamazsınız.

filmde john dışında, caine adlı karakterin de incelikle işlendiğini belirteyim

caine karakteri öyle ustaca yazılıp, oynanmış ki, eminim tüm seyirciler caine'e ayrı bir sempati duyacaklardır. filmin senaryo bazlı hikaye anlatımına değinirsek, chapter 4'ün serinin şimdiye kadar yere en sağlam basan, en gerçekçi bölümü olduğunu söylemem lazım. çünkü anlatılan hikayenin ve karakter motivasyonlarının tamamı, zamanın ruhuna göre oluşturulmuş. elbette bu özelliği de, filmi çok iyi yapan etmenlerden biri. bunun dışında filmin kurgusuna şapka çıkardım. açıkçası filmin süresini ilk öğrendiğimde biraz fazla bulmuştum. ancak kurgunun kusursuzluğu beni şaşırttı. dolayısı ile filmin kısaltılabilecek ya da atılabilecek sahnesi var mıdır diye düşününce, bunu yapabilmenin oldukça zor olduğu anlaşılıyor. chapter 4, kurgu bakımından da muazzam bir yapım.


gelelim seyircinin soracağı önemli bir soruya: "ilk üç filmi izlemedim. onları izlemeden bu filmi izlesem olur mu?"

cevap tabii ki, evet. wick serisi karmaşık yapıda olan, derin felsefesiyle öne çıkan bir film serisi değil. chapter 4’ü izlemeden önce, sadece önceki filmlerin konusunu bilmeniz (kısa özet / synopsis okuyun) yeterli. elbette önceki filmleri izleyenler daha çok zevk alacaklardır, buna hiç şüphe yok. burada size bir örnek vereyim; 1984 yılındaki ilk terminatör’e gitmediniz. filmden haberiniz yoktu, iyi film olduğunu bilemediniz. ikinci terminatör ise kusursuz bir başyapıttı. 90’larda fırtına estirdi. fırsatınız olduğu halde, ilk filmi izlemediğiniz için gitmediniz. pişman olur muydunuz? işte bunun gibi büyük pişmanlıklar söz konusu olmaması için, chapter 4’ü de mutlaka sinemada deneyimlemelisiniz. ilk üç filmi izlememiş olsanız bile.

yazının sonunda kadın okurlara sesleniyorum

şunu iyi biliyorsunuz; aslında her erkek büyümemiş bir çocuktur. sizden ricam, lütfen bu büyümemiş çocuk, eğer sizin eşiniz, sevgiliniz ya da yeni date’iniz/flörtünüzse, size bu filme gitmek istediğini söylediğinde onun teklifini kabul edin. hatta böyle bir şey söylemese bile, siz onu teşvik edin. çünkü bu çocuk, beyaz perdeye hayran hayran dalacak ve neredeyse 3 saat boyunca kendinden geçecek. film sizi hiç ilgilendirmiyor olsa dahi, o’nun bu deneyimini gizli gizli video kaydına alıp, sonrasında beraber izleyip, bol bol kahkaha atarsınız. mutluluğunuz için lütfen bu teklife “evet” deyin.

ekleme: john wick serisi filmlerini beğeni sıram, chapter 4’ten önce : 2 - 3 - 1 şeklindeydi. elbette şu an sıralama 4-2-3-1 şeklinde revize oldu. (start up futbol dizilişi)

ekleme 2: keanu reeves'in filminin tanıtımı için yer aldığı, jimmy fallon show'undaki über sempatik videosunu mutlaka izleyin. soruları bildikçe daha fazla sayıda köpeği oluyor. şu adam sevilmez mi be dostlar!

keanu reeves'in bol köpekli videosu