TARİH 7 Eylül 2018
83,9b OKUNMA     972 PAYLAŞIM

Sodom ve Gomorra Şehirlerinin Günümüzde Hangi Bölgede Olduğu Düşünülüyor?

Eski Ahit'in Tekvin Kitabı'nda sözü edilen günâhkâr kentler olan Sodom ve Gomora'nın gerçek yeri uzun zamandır merak konusu. Yapılan arkeolojik çalışmaları Sözlük yazarı "accelerated" anlatmış.
John Martin / Sodom ve Gomora'nın yok oluşu, 1852


sodom ve gomorra'nın varlığını kanıtlama çabaları en az hikayeleri kadar ilginçtir

1924 yılında sodom ve gomore'nin varlığını kanıtlamak için ölüdeniz'in yaşam için daha elverişli olan güney bölgesinde yapılan bir arkeolojik kazı sonucu erken bronz çağına ait olduğu düşünülen bi antik kent bulunmuştur. arkeologların yeni keşiflerini oldukça ses getirecek konular üzerine yapma takıntılarından biri olduğu düşünülse de bulunan kanıtlar bu iki şehrin kutsal kitaplarda aktarılan hikayelerine oldukça yakındı.

1924 yılında bab edh dehra isimli bölgede başlayan kazılar bu şehrin sodom olduğunun düşünülmesini sağlarken, elde edilen verilerin etkisi gomorrah'ın aranmasını da gerektirmişti. devam eden araştırmalarla, 1974 yılında numeira olarak adlandırılan bölgede yapılan kazılar sonucunda bulunan antik kentin, hikayenin diğer kısmı olan gomorrah şehri olduğu düşünülmektedir. araştırmaların bilimsel olarak dayandığı sonuçlar, bu iki antik kentin geçmişin gizemli şehirleri olduğunu kanıtlamasa da hikayelerdeki birçok ortak nokta bu inancın diri tutulmasını sağlamıştır.

Bab edh-Dhra'dan görüntüler


Bab edh-dhra ve Numeria'yı haritada şöyle görebilirsiniz


bundan sonraki süreç ise bilim adamları ve din propogandacıları arasında csi - sodom and gomorrah tadında ilerlemiştir

öncelikle yapılan kazılarda karşılaşılan şiddetli yıkım ve bulunan gömülmemiş insan cesetleri, sodom ve gomorrah'ın hikayesinde olduğu gibi ani bir felaket sonucu bu iki şehrin aynı zamanda helak olduğunu kanıtlamıştır. bilim adamları tarafından bu ortak yıkıma getirilen açıklamalar, deprem, volkanik patlama ya da askeri bir saldırı sonucu yıkıma uğramış olabilecekleri yönünde olmasına rağmen, bölgede volkanik bir hareketliliğin olmayışı ve o tarihte bi deprem olduğunu gösteren hiç bi kanıtın bulunamaması bu teorilerin, tıpkı tanrının gazabı söylemleri gibi havada kalmasına neden olmuştur.

ayrıca, bulunan insan kemiklerindeki fizyolojik şekil bozukluklarının, hikayenin temelini oluşturan meşhur çarpık ilişkilerin kanıtı olarak sunulması, her ne kadar antik kavimlerin bi çoğunda bu tip çarpık ilişkiler olduğu bilinse de hikayeye uygunluğu açısından önemli bir done olarak görülmekte.

üstelik bu iki şehrin gelişim düzeyleri üzerine yapılan çalışmalara bakıldığında, erken bronz çağı medeniyetlerinden ve dönemin mısır uygarlığından oldukça farklı ve gelişmiş bir seviyede oldukları görülmüştür. tüm bu gelişmişliğe ve yaşam için elverişli büyük şehirler olmalarına rağmen yaşanan felaket sonrası bir daha asla bölgede yerleşim kurulmaması ve unutulmaya mahkum bırakılıp toprak altında kalmaları hikayeye paralellik yönünden oldukça ilgi çekici.

günümüzün bab edh dehra ve numeria'sı efsanenin hayaletleri midir bilinmez lakin, bu koşturmaca da en az kutsal kase olayı gibi oldukça gizemli ve eğlenceli bir polemiktir.

Günümüzün İnanç ve Din Anlayışını Kökünden Şekillendiren Sümer Geleneği ve Kültür Evrimi