Sergen Yalçın Geldiğinden Beri Beşiktaş'ta Neler Değişti?
sergen yalçın'ın beşiktaş'taki serüvenini değerlendirecek olursak, bana göre bazı konularda iyi işaretler vermiş olsa da genel olarak pek iç açıcı bir görüntü sergilemedi. bunları, 2 ay gibi kısacık bir sürede yapılabilecekler / yapabildikleri üzerinden söylüyorum elbette.
sergen geldiğinden beri neler değişti?
+ kalabalık hücum
+ bireysel performans artışları
abdullah avcı'nın komplike -ve yaptıramadığı- setlerine göre daha net, sade hücumlar geliştirmek isteyen bir takım izledik. özellikle atiba'nın neredeyse forvet arkası gibi oynamasıyla kalabalık hücum etmeye başlayan takımda gökhan gönül'ün etkileyici performans artışı, abdoulaye diaby'nin birkaç maçlığına ivmelenmesi ve burak yılmaz'ın özverili oyunu ile bu tablo daha belirgin hale geldi. bir diğer konu; gökhan'ın oynamadığı maçlarda sağ bekte jeremain lens'i oynatması bence yalçın'ın hanesine yazılacak en büyük artı.
kısacası, verim alabileceğini bildiği oyuncuların suyunu sıkıp bir şeyler çıkarmasını beceriyor.
- defans hattının yalnız kalması
- kontratak yiyen bir takıma dönüşülmesi
rakipler orta sahada kaptıkları toplarla hızlı hücuma çıkarken hep sıkıntı yarattılar, çünkü geri dörtlü hep yalnız kaldı. rakipler set hücum yaparken bile beşiktaş'ın stoper bölgesine iki-üç kez uzun top atınca bir tanesinde mutlaka direkt pozisyon yakalıyor, öylesine yalnız kalıyor defans hattı. ruiz'in ağır bir stoper oluşuna vida'nın kritik anlarda hatalar yapışı da eklenince durum iyice tehlikeli bir hal almaya başladı.
bunların sebebi mohamed elneny'nin savunmada geniş alana hitap edememesi, ileri çıktığında geri dönememesi gibi sorunlar çözülmedi / hücum gücünü arttırmak adına göz ardı edildi. bunda sergen yalçın'ın, savunma anlamında sıfırı tüketen caner erkin'e hiçbir çözüm bul(a)maması da etkendi. caner'in yarattığı boşlukları sürekli elneny veya sol stoper ruiz doldurmaya çalışıyor ve rakiplerin buradan içeri aktarabildiği her top, içerde eksik yakalanan bjk savunmasına tehlike yaratıyor (avcı döneminden kalma bir sorun).
sergen yalçın bu sorunları çözmek için bu sefer daha defansif oynatmaya başladı; özellikle kevin-prince boateng'in monte edilmeye başlamasıyla birlikte onun yeteneğine güvendiği için kalabalık hücumlar yerini burak yılmaz'ın sağa sola daha çok deplase olarak boateng'e alan açtığı, elneny'nin geride beklediği düzene bıraktı. sergen yalçın'ın zaten malatya'daki döneminin sonlarında (durumlar kötüye giderken) dur demek adına iyice defansif futbol oynattığını görmüştük, bunu beşiktaş'taki döneminde de (galatasaray maçıyla birlikte) görmeye başlayacaktık ki koronavirüs arası girdi. muhtemelen önemli maçlarda yine öyle devam edecekti.
özetleyecek olursak, sergen yalçın bu 2 aylık sürede hücum kısırlığını ilk etapta çivi çiviyi söker diyip iyice hücuma abanarak çözmeye çalıştı. kaos futboluna daha yakın bir hale gelen oyun, hücumda daha azimli olunmasını gerektirirken doğal olarak teknik+kontrolün azalmasına sebep oluyor, akıl almaz poziyonlar kaçıyor. bu şekilde girilen pozisyonlar sonrası yalçın'ın "oyuncu kalitesi bu kadar, onlara topu kaleye sokmayı öğretemem" demesinin esas sebebi buydu.
işte bence bam teli burası, geleli daha 2 ay olmuşken "malzeme bu" demesi. elbette malzeme bu, sergen yalçın da biliyordu bunu geldiğinde. şimdi herkes bu sözleri onun dobralığına veriyor ancak bence durum vahim. dick advocaat'ın fenerbahçe'de yaptığı gibi bir durum değil yani, orada kendisine verilen transfer sözleri tutulmadığı için kadroya laf etmeye başlamıştı (yani göreve geldikten 6-7 ay sonra, arada boş geçilmiş bir transfer döneminin ardından).
sergen yalçın kendisini beşiktaş'tan büyük görüyor. gelirken beşiktaş ona değil, o beşiktaş'a lütufta bulunmuş havasında. "malzeme bu" dediği yerde, senin malzemen iyiydi de ne yaptın derler adama, türk futboluna bir tümer metin kadar faydan oldu mu (bkz: #75406875) ?
yani şu kısa süre bile sergen yalçın'ın büyük takım çalıştırırken edineceği tavırlar hakkında bazı fikirler verdi bize; sistem oturtmak yerine motivasyon üzerine bir kurgu oluşturacak:
1) kafa yapısına uygun oyuncuların önderlik edeceği bir takım yaratma peşinde
2) yeteneğine güvendiği oyunculara özgürlük tanıyacak
3) gidişatı beğenmediği zaman çabuk reaksiyon verme adına sil baştan yapmaya meyledecek (kadro dışılar, veya bir transfer döneminde 3-4 as oyuncuyu birden gönderip yenisini almak gibi hamleler gelebilir)
4) gücünün yettiği rakiplere hücum, yetmediği yerde katı savunma yaptıracak (tamamen sonuç odaklı olduğu için bir maç bir maçı tutmayabilir)
5) dobralık adı altında sataşmaya çalan hareketler sergileyecek (gerek takım içi gerek rakibe karşı)
kısacası materyalist futbol'un gerektirdiği her şeyi yapacak gibi görünüyor, bunu da öyle simeone usulü ilmik ilmik sistem örerek (türkiye şartlarına indirgersek aykut kocaman'ın yapmaya çalıştığı gibi) değil, mourinho usülü yapmaya çalışacak gibi.