SİYASET 21 Ocak 2019
36b OKUNMA     712 PAYLAŞIM

Savunma Sanayisinin Özelleştirilmesi Günümüz Ekonomisinde Ne Anlama Geliyor?

Son olarak Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası’nın özelleştirilmesi ile gündeme gelen konuyu inceliyoruz.


dünya geneline baktığımızda savunma sanayileri halka açık bile olabiliyor

bae systems, mitsubishi heavy industries ve lockheed martin gibi devasa, halka açık ve çokuluslu lider savunma firmaları var. bir türk olarak yarın bunlardan hisse sahibi bile olabilirsiniz mesela... ve bunlar dünyanın en güçlü ülkelerine hizmet ediyorlar.

bazı gerçekleri kabul etmemiz gerekiyor ki kapitalizm bu maalesef.
modern dünya, modern ekonomi bu şekilde işliyor... günümüzün iş dünyasının özetine ne kadar sermaye, o kadar köfte diyebiliriz.

mesele sadece savunma sistemlerinizin yerli olması değil; yerli yaptınız da yaptığınız şey rakiplerinizden ne kadar üstün? çünkü "savaş" için ürün üretiyorsunuz, her zaman terlikli ışid ile savaşmayacaksınız. ve rakibinizden daha iyi ürünlere sahip olmanız için de daha yüksek sermayeye (ve haliyle daha yetkin personele), daha karlı bir sisteme ihtiyacınız var ki rekabet edebilesiniz ve bu rekabeti sürdürebilesiniz (sürdürmek için kar gerek).

mesela sırf yerli yapmak için uçak yaptınız ardından ingiltere veya japonya ile savaşa girdiniz... onların çokuluslu şirketleri tarafından üretilmiş uçağın (müttefiklik ilişkileri gereğince paylaştıkları onca zeki mühendis de hesaba katılırsa) bizimkinden daha iyi olacağı kuvvetle muhtemel ve keklik gibi avlanacağız demektir.

sonra ne olacak, onurumuzla yok mu olacağız?
mesele onurumuzla yok olmak mı yoksa pragmatik davranıp winner olmak mı?
ülkece biraz doğu kültürünü fazlaca aldığımızdan pragmatizmi unutup "yenilirsek de kendi ürünümüzle yeniliriz, son adama kadar ölürüz" diye düşünüyoruz da bu düşüncenin ne kadar manasız olduğunun farkında mıyız? kazanmak varken neden kaybedelim ki?

ufak ve zengin bir ülke değilseniz, yani salt vergileriniz ile savunma sanayinizi yüksek ve sürdürülebilir teknolojiye eriştiremiyorsanız üstte verdiğim örneklerden anlayacağınız üzere amerika, ingiltere, japonya, italya gibi ülkeler aptal değil...

yani mesela isveç olursunuz ve hem büyük şirketlere know-how için anlaşma yaparsınız, hem küçük olduğunuz için tek başınıza rakip olamayacağınız bilindiğinden belli bir bloka yanaşıp onların himayesinde karşılıklı al-ver ile teknolojinizi geliştirebilirsiniz, şirketinizi tam özelleştirmeseniz dahi... 


ama bizim gibi yüksek nüfuslu ülkelerin kamuya ait savunma şirketlerine kimse teknolojisini boş yere vermez

ya müteffiklik çıkarlarınız olacak (ki sürdürülebilir değil- bizim italya ile falan var ama nereye kadar var kimse bilemez), veya yüksek maddi bir bedel vereceksiniz (ki bu da sürdürülebilir değil). dünyada teknoloji ve bilim bu kadar girift iken tek başınıza dünya ile mücadele edemezsiniz. 80 milyonun içinden çıkan 5.000 mühendis karşısında birbiriyle iletişim halinde olan 150.000 mühendis ile baş edemez, eşyanın tabiatına aykırı bu... gerekiyorsa politikanı da değiştireceksin, gereken yerlerde gereken hamleleri yapıp direksiyonu kıracaksın. vitesi r'ye bile alacaksın. bugün "büyük" dediğiniz çoğu ülke geçmişte bunları yaparak bugünlere geldi. fanatikçe değil, akıllıca oynamak gerekir.

aksi takdirde tam gaz ileri mottosunu benimsemiş afganistan örneği var mesela. kimseye eyvallahı olmamış adamların... 1800'lerde iki kere ingiltere'yi ülkelerinden şutladılar, ardından rusları attılar, son yirmi yıldır da amerikalıları bezdiriyorlar ama halleri ortada... tam gaz paranoyaklık, her türlü işbirliğine karşı olmak onurlu gözükebilir ama gün sonunda devletler; var olma nedenleri olan vatandaşına güvenli ve refah dolu bir ortam sağlama görevini yerine getirememiş olurlar.

bu nedenle özelleştirme ve çokuluslulaşma, tümden karşı çıkılması gereken şeyler değil. şeytan ayrıntıda gizlidir; ayrıntılarda sıkıntı olabilir (o noktalarda ince eleyip sık dokumanız önemlidir) ama kapsama peşinen "hayır" demek doğru değil.

günümüz iktidarının işlere güvenmesem de bu "özelleştirme" meselesi gerekli tedbirleri (sözleşmeler vs.) aldığınız ve liyakati sağladınız takdirde problem teşkil etmez. hatta sizi daha ileri götürür, modern ekonomi dinamikleri bunu gösteriyor ve aksini iddia eden sovyetler birliği örneğine baksın.


bir devlet kurumunun uzun vadede özel sektörden daha verimli iş çıkarması imkansızdır. tek tük çıkarabilirsiniz (ki sovyetler çıkardı, en güçlü nükleer bomba vs.) ama bunu yapmak için koca bir ekonomiyi feda etmek zorunda kalırsınız; yani çok verimsiz yaparsınız ve haliyle sürdürülebilir olmaz. sonuçta uzun vadede gene özel sektör (bu durumda rakibiniz) kazanır. insan doğası bu... insan en iyi teşvikle çalışır. kısa vadede "öbür dünyada seni mükafat bekliyor" & "halkın için yap" diye bir insanı maksimuma ulaştırabilirsiniz fakat bu bir kere olur, iki kere olur. karşı taraf ise maddi teşvik ile mütemadiyen bunu sağlar ve yarışın sonunda gene sen geri kalmış olursun. bu ekonomik düzende de teşvik ancak büyük ve serbest sermaye ile yaratılır ve bu da ancak özel sektör ağırlıklı ekonomi ile oluşabilir. (hibrit yani 49-51% ile çalışan devlet kurumlarında bile belli başlı hantallık problemleri mevcut.)

velhasıl kelam

insanların fabrika özelleştirmeleri konusundaki hassasiyetini anlayabiliyorum ancak muhafazakarlıklarımızı kenara bırakmayı öğrenip, pragmatik ve sonuç odaklı düşünme yetimizi kaybetmeden ve dünya gerçeklerini görmezden gelmeden belli kararları almamız hepimiz açısından daha faydalı olur.

carl von clausewitz'in: "savaş, politikanın başka araçlarla devam ettirilmesidir" sözünü de dikkate alırsak; teknolojinin, askeriyenin ve politikanın beraber götürülmesi gerektiğini, bunların her birinin diğerini çıkarlarımıza göre şekillendirmesi gerektiğini anlamamız gerekiyor.

Sektörün İçindeki Bir Mühendisten: Türkiye'nin Mühendis Beyin Göçü Neden Artıyor?

Çok Çalışkan İki Ülkenin Kıyası: Alman Mühendisliği vs Japon Mühendisliği