TELEVİZYON 21 Mayıs 2018
96b OKUNMA     935 PAYLAŞIM

Sadece Tek Sezon Yayınlanma Fırsatı Bulabilmiş Mükemmel Diziler

Tadında bırakma olayında zirve yapmış bu diziler keşfedilmeyi bekliyor.

firefly

tek sezon yayınlanan müthiş diziler konusunda herhalde ilk akla gelecek olan bir bilimkurgu şaheseri olan firefly isimli dizidir. 2002-2003 arasında sadece tek sezon olarak gösterilmesine rağmen bugün kült statüsüne kavuşmuş olup hala daha hayranları tarafından yaşatılan dizidir. ilk başlangıçta yedi sezon olarak tasarlanmış olup, ilk bölümlerdeki düşük ratingler sonucunda fox televizyonu tarafından iptal edilmiştir. imdb puanı 9.0 olan nadir tv dizilerinden birisidir.

flashforward

"kader değiştirilebilir mi?" sorusuna yanıt arayan dizidir.

dizide, altı ay sonra ölmüş olacak kişiler, baygınlık geçirdikleri sırada geleceğe dair hiçbir şey görmemişken, diğerleri altı ay sonraki hallerini görmüşlerdir.
kendi kurgusu içinde, kaderin değiştirilebileceğine şöyle basitçe emin olabiliriz:
gelecekteki durumlarını görmüş -altı ay sonra sağ kalacak- kişilerden birkaçının kafasına sıkıverirler dizide ve böylece o kişilerin kaderlerini değiştirmiş olurlar.

forever

henry morgan karakterini izlerken nedense bir huzur kaplıyordu içimi. "görmüş geçirmiş" insan temasını çok güzel işliyorlardı, popüler vampir dizilerinde gördüğümüz 500 yaşında olan ama son 450 yıldır ergenlikten çıkamamış oyuncu müsveddelerinin sıkıcı tripleri yoktu, rafine bir duruşu vardı. gerçek bir beyefendinin nasıl olması gerektiğini güzel işlemişlerdi. abe ile arasında olan baba-oğul temasına ise hayrandım, bir babanın nasıl olması gerektiğine dair el kitabı çıkartacak kıymette mesajlar vardı. lucas karakterinin rol modeli oluşu ve aralarındaki tatlı sürtüşmeden doğan espriler, hanson'ın standart amerikan polisini oynarken aslında sıradan bir insanın henry gibi birisine denk gelirse vereceği tepkileri aktarması, hepsi güzeldi. lakin bitti ve bize bu güzel diziyi -di'li geçmiş zamanda anmak kaldı, üzücü.

freaks and geeks

şu zamana nice ödüller kazanmış birçok diziyi izlemiş biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, 5 günde bitirdiğim ve keşke hiç bitmeseydi dediğim bu dizinin bendeki yeri tüm dizilerden daha farklı olacaktır. sebebini izleyenler zaten bilir, bilmeyenler de izleyince bu yoruma hak verecektir ama tek cümleyle ifade etmek gerekirse, bizi bize anlatan en güzel dizidir bana göre freaks and geeks.

son bölümde grateful dead'in american beauty albümüyle ilgili bi yorumu vardı hippi kızın. "keşke bunu daha önce dinlememiş olsaydım da ilk dinlediğim o anı tekrar yaşayabilseydim diye. ben de şu an dizi ile aynı düşünceye sahibim.

james franco, sen nasıl bi karizmasın. siktir git.

the night of

muhteşem bir final ile bitmiş dizidir. tüyler diken diken, o en son sahnenin ardından, aklıma direkt olarak salinui chueok geldi. 2003 tarihli o kore harikası film. ve de yüzümde kocaman bir gülümseme. teşekkürler hbo.

bu arada şunu yazmadan geçemeyeceğim. tv ekranları artık beyaz perdeyi, hollywood'u fersah fersah geçmiş durumda. son 3-4 seneyi düşünüyorum da, tv'de o kadar muhteşem, o kadar yaratıcı şeyler seyrettik ki; en son bir sinema salonundan darmadağın halde ne zaman çıkmıştım, düşünüyorum, ama hatırlayamıyorum.

the lost room

sonu birazcık açık bırakılmış olsa da, üç bölümde lost'un üç sezonda verdiği tada yakın bir tad bırakmış dizi. doğu kültüründen gelen nesnelerin güce sahip olması gibi engin bir konu, batı kültürünün bir parçası olan motel, anahtar gibi olgularla oldukça iyi bütünleştirilmiş. yüksek dozda kurgu ve teori potansiyeli içermesi nedeniyle bilim kurgu ve gizem meraklısı bir insanın izleyip de pişman olması pek mümkün değil... olumsuz bir yön olarak son bölümde her şeyin açıklanmamış olması (aslında çok az şeyin açıklanmış olması) gösterilebilir. bir de dünya iyisi joe miller ara sıra asap bozuyor. izleyin...

üsküdar'a giderken

son zamanlarda izlenilen en keyifli dizi. belli ki herkesin anlaması gibi bir düşünce içine girilmemiş. dolayısıyla yardıran bir reyting beklentisi de önceden hedef olarak koyulmamış olsa gerek. çok güldüm. çok gülen bir sürü insan olduğuna da eminim. bir de hiç gülmeyen ve bir bok anlamayan bir kesim var. o da dizinin kesiminden dolayı. öyle kesilmiş yani...

the sinner

haftasonu, yağmurlu bir günde, battaniyenizi üzerinize çekip, adeta hayat size güzelmişçesine koltukta yayıla yayıla, çay yorumlayıp, arada çerez tabağına elinizi daldırıp bir günde izleyip bitireceğiniz en iyi dizi budur. jessica biel gibi bir güzele bakmalara doyamazsınız ayrıca.

acayip hikayeler

galip tekin'i hayranlıkla okuyarak büyüyen bir nesil için onun hikayelerini ulusal bir kanalda izlemek şok ediciydi (iyi anlamda elbette)... hayranları sırf onun sayfaları için mizah dergilerini biriktirirdi, tekrar tekrar okumanın keyfine varmak için ama kanalın cesaretini takdir etmek lazım çünkü çok da genele hitap edebilecek bir tarzı yoktur galip tekin'in. neyse, bu dizi sırf aralardaki çizgi geçişler için bile izlenir.

big little lies

i na nil maz bir dizi. müzikler, çok iyi yazılmış kompleks karakterler, harika görüntü yönetimi, kurgu, cinayet gizemi, nicole kidman, alexander skarsgard, shailene woodley, laura dern ve reese witherspoon, reese witherspoon, reese witherspoon.

bütün bu suç/drama/komedi/gizem gibi eşine çok sık rastlanmayan janrasını merkezine koyduğu 5 kadın etrafına yayması bile televizyonun son yıllardaki en iyi, en çığır açıcı işlerinden biri olduğunun kanıtı. bir kez daha ortaya çıktı ki televizyon eğer son 5 yıldır altın çağını yaşamıyorduysa bile artık kesinlikle o noktada ve anlatım açısından sinemanın kat be kat önüne geçmiş durumda.

11/22/63

bize hak ettiğimiz zaman yolculuklu hikayeyi veren yapımdır. bunun için bir stephen king hikayesi olması yeter de artardı bile ancak işin arkasından j. j. abrams ve baş rolde de james franco'nun olması tuz ve biber oldu. içten içe, kendin için işleri yoluna koyamasan da başkaları için yoluna koymak, en azından denemek, işleri kendin için de yoluna koyma hususunda atılmış en büyük adımdır kafasını ince ve vintage dokunuşlarla yüreğimize dokunarak yapıyor ve bunu daha iki bölümde başardı. hulu her yıl bir stephen king eserini bu şekilde ele alsa netflix'e kafa tutma yarışında büyük ölçüde öne geçer.

şahsiyet

o kadar kaliteli ki (henüz ilk yarım saatteyim) gözümün resmen altyazı aradığı dizi. hani boşta bulunup aaa türkçe konuşuyorlar demekten korkuyorum valla. ayrıca stranger things benzeri ya da değil, jenerik muazzam olmuş bence. helal!

persons unknown

senaristlerine teşekkür ve beddua sunmak istediğim dizi.

yıllarca bekletmeden, yüzlerce bölüm süründürmeden, konuyu sündürmeden 13 bölümde tamamladıkları için teşekkür ediyorum ve son derece güzel düşünülmüş ve kurgulanmış sinir bozucu finali için de allah belanızı versin demek istiyorum. sinirlerim bozuldu yahu.

band of brothers

başucu dizisi, kaç kere izledim hatırlamıyorum. sayesinde fransa'ya gitsem kaybolmam, normandiya çıkarmasını tek başıma yönetebilirim, nerde tank, nerde keskin nişancı var ezberledim, mayınları ben dizsem bu kadar net hatırlamazdım. asker arkadaşlarımın isimleri silik beynimde, easy bölüğünü tek tek sayarım.

vinyl

muhteşem prodüksiyonu, örnek alınacak derecede özene bezene hazırlanmış castı, oyuncu ve sanat yönetimi sebebiyle iptaline inanamadığım, hbo gibi bir kanal bunu nasıl yapar anlamadığım, sopranos'undan godfather'ına yaptığı göndermeleriyle, muhteşem oyunculuklarıyla ve tipleriyle gönlüme taht kurmuş tek sezonluk muhteşemli dizi.

hbo sana laflar hazırladım.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir