Sabahattin Ali'nin Sinop Cezaevi'nde Yazdığı Eser: Aldırma Gönül'ün Hikayesi
sabahattin ali’nin sinop cezaevi'nde kaleme aldığı hapishane şarkısı “v” ya da herkesin bildiği adıyla aldırma gönül, 1933 çıkışlı ağır bir parçadır. şair burada klasik edebiyat dilinden uzaklaşıp halkın diline, halkın yüreğine selam çakmış. beş dörtlükten oluşan bu şiir, aslında hapishane şarkısı adıyla yazılmış beş şiirin sonuncusu ve açık ara en meşhur olanı. yani adam “bu şiire ne isim koysam” dememiş, numaralandırıp geçmiş ama biz gönlümüzde ona “aldırma gönül” demişiz. tam bir sokak adı gibi olmuş.
şiirin kendisi zaten bir iç döküş, bir teselli, bir başkaldırı ama sakin ve usulca. hani bazı acılar vardır, bağırmaz da sadece omzuna dokunur ya, işte öyle bir şey. sabretmeyi, içe atmayı, umudu kesmemeyi anlatır ama hiçbir zaman “polyannacılık” yapmaz. şairin demir parmaklıkların ardından baktığı hayat, bizim dışarıdan görmeye cesaret edemediğimiz kadar net.
sonradan bu şiir, eda ve melodiyle buluşup bir şarkıya da dönüşmüş. türkiye’de “şiir şarkı olur mu?” tartışmasına bile gerek bırakmadan olmuş hem de. bugün hâlâ bir yerlerde, birileri “aldırma gönül aldırma” diyorsa; o sadece sabahattin ali’ye değil, onunla birlikte içeride ya da dışarıda sıkışıp kalmış bütün gönüllere selamdır.
şiirin içerde pişip rafta yerini alması
sabahattin ali’nin o meşhur aldırma gönül’ünün (resmî adıyla hapishane şarkısı “v”) hikâyesi sadece dizelerde değil, yazıldığı koşullarda da ağırdır.
1932 yılında konya’dayken, memleketten haber adlı bir şiiri dost meclisinde okuduğu iddia edilince tutuklanıyor. sebep? mustafa kemal atatürk’e yönelik eleştiriler barındırdığı öne sürülüyor. yani bir nevi “şairsen sus” devri. önce konya cezaevi, sonra 14 aylık ceza çıkınca rota sinop cezaevi. işte o soğuk duvarlar arasında, içerideyken ama içinden gelerek yazıyor bu şiiri.
sonra ne mi oluyor? cumhuriyet’in 10. yılına özel çıkarılan af sayesinde tahliye ve bu içli, ama asi dizeler 1934’te dağlar ve rüzgâr isimli ilk şiir kitabında raflardaki yerini alıyor ama hikâye burada da bitmiyor. yıllar geçiyor, devir değişiyor. şiir yeniden basılıyor. 1999 ocak’ında yapı kredi yayınları, sabahattin ali'nin bütün şiirleri kitabını çıkarıyor. “bu şiiri bilmiyorsanız, şairi de tanımıyorsunuz” dedirten cinsten.
şarkı oldu, dillere dolandı, herkesin derdi oldu
sabahattin ali’nin içeriden yazdığı hapishane şarkısı v, 1976’da kerem güney’in elinde hicaz makamında bir şarkıya dönüşüyor. bestelenip kerem gibi / aldırma gönül aldırma isimli 45’liğe konuluyor ama açık konuşalım, olay orada patlamıyor.
esas bomba, bir yıl sonra edip akbayram ve dostlar’ın dokunuşuyla patlıyor. “aldırma gönül aldırma / sen açtın yarayı” diye giriyorlar, plak dönüyor, ülke çalkalanıyor. o günden sonra bu şarkı, sadece bir eser değil; bir duruş, bir ses, bir slogan haline geliyor.
sonra ne oluyor? gönül akkor’dan selda bağcan’a, gülden karaböcek’ten ferhat göçer’e kadar neredeyse herkes bu şarkıyı söylüyor. besteci kerem güney “50 kişi okudu” demiş ama muhtemelen daha fazlası da vardır. sokakta mırıldananı, eylemde bağıranı, filmde duyduğunda burnu sızlayanı saymıyoruz bile.
70’lerden bu yana solun, devrimcilerin, haksızlığa uğrayan herkesin dilinden düşmeyen bir şarkıya dönüşüyor ama işin ilginci, zamanla sadece sosyalistlerin değil; protest ruhlu atatürkçülerin de marşı oluyor. cumhuriyet mitinglerinde bile çalınıyor. yani şiirin yazarı “ata'ya hakaret etti” diye hapse giriyor, yıllar sonra aynı şiir o ideolojinin sahipleri tarafından da sahipleniliyor. hayatın ironisi böyle bir şey işte.
bu şarkı sadece kulaklara değil, sinema tarihine de kazınıyor. dilek taşı, hababam sınıfı tatilde, selvi boylum al yazmalım, yıkılmayan adam, pardon gibi filmlerde fon oluyor, mesaj veriyor, iç burkuyor. televizyon cephesinde ise parmaklıklar ardında dizisinin jeneriğinde enstrümantal haliyle süzülüyor.
"bu ülkede arabeskin altın çağını yaşadığı yıllarda asla müzikteki çizgimden ödün vermedim. zaten 12 eylül sonrası beni kimse çalıştırmadı. 1980'den 1984 yılına kadar, koskoca bir dört yıl. zor yıllardı o yıllar. kimse bana iş vermedi. karımın bileziklerini ve alyanslarımızı sattık. 12 eylül sonrası beni canavar gibi görmeye başladılar." - edip akbayram