Roma İmparatoru Nero'nun Ölümü Sonrası Dirilerek Geri Geleceği İnancı: Nero Redivivus
nero redivivus konusu oldukça ilginç bir tarihsel fenomendir. antik roma’da agorada kulaktan kulağa yayılan söylentilerin ne boyutlara gelebileceğinin güzel bir örnegidir.
nero redivivus, “ölmedi aslında, bir gün geri dönecek” hikâyelerinin roma versiyonudur
sanılanın aksine nero, halk nezdinde tamamen nefret edilen bir adam değildi. nero 68’de intihar ettiğinde (veya etti sanıldığında) roma’nın batısında “oh be kurtulduk” havası hakimdi, ama doğu eyaletlerinde durum tam tersiydi. halk, “adam bizi kolluyordu, şenlik yapıyordu, vergiyi azaltıyordu, olimpiyatları bile baştan başlattı” diye nostaljik bir sevgi besliyordu.
nero kültürel olarak o kadar popüler bir kişilikti ki öldüğüne inanılmadı ve bazıları hâlâ onun yaşadığına inandı. nero redivivus efsanesi ortaya çıktı, bunun orijinal adı pseudo-nero olarak adlandırılır. yani elvis'in ölmemesi ve insanların elvis’i görmesi gibi düşünebilirsiniz.
tabii bunu körükleyen ciddi psikolojik faktörler vardı
krizde tanıdık yüz ihtiyacı: imparatorluk sürekli iç savaş, taht kavgaları ve ekonomik krizlerle boğuşuyordu. tanıdık bir lider figürü, hele ki geçmişte refah (ya da eğlence) getirmişse, zihinde “kurtarıcı” rolüne oturuyor. modern sosyolojide “mesihî lider beklentisi” denen olay diyebiliriz.
iletişim boşluğu ve söylenti ekonomisi: ms 1. yüzyılda roma’dan part sınırına haber gitmesi haftalar alıyordu. “nero öldü” haberi gittiğinde bile, biri çıkıp “hayır, part ülkesinde yaşıyor” dediğinde kimse anında yalanlayamıyordu. bilgi eksikliğinde söylentiler hemen güç kazanıyordu.
çifte imajın yarattığı çekim: batıda “zalim”, doğuda “sanatçı ve halk dostu”… bu çelişki, nero’nun hikâyesini “hem nefret edilen hem özlenen” hale getirdi. insan zihni bu tür ikiliklere garip şekilde bağlanıyordu.
politik aktörlerin manipülasyonu: part imparatorluğu gibi dış güçler, roma’yı karıştırmak için “nero yaşıyor” efsanesini canlı tuttu. iç politikada da bazı hizipler bu kartı oynadı. yani efsane hem aşağıdan (halktan) hem yukarıdan (iktidar oyunlarından) beslendi. hikayelerde birazdan göreceksiniz.
nero'nun ölümünden sonra, 20 yıl içerisinde 3 adet sahte nero vakası ortaya çıktı
1. vaka (ms 69)
ölümünden hemen sonra italya'da ortaya çıktı. ortaya çıkan adam nero'ya hem ses hem de görünüş itibariyle çok benziyordu. bu yüzden senatodan kaçmak için yunanistan'a gitti ve etrafında asker toplandı. tacitus, topladığı bu adamlarla sahtekarın denize açıldığını söylüyor. cynthos şehrinde üs kuruyorlar ve tüccarların yolunu kesip yüklerini çalarak ve kölelerini silahlandırarak korsanlık yapıyorlar. hatta sahte nero * bununla da kalmayıp, nero olarak romalı askerlere çağrıda bulunuyor ve kendisine katılmaları konusunda teşvikler sunuyordu. nero'nun halefi galba bu sahtekârlığı öldürmek için özel bir kuvvet oluşturdu. dönemin güçlü politikacılarından asprenas’ın ekibi bu sahtekârı yakaladı ve kafasını kesti. kesilen kafa, nero ve hatta sahte nero oldu denilerek önce asya'da daha sonra roma'da halka sergilendi. tacitus, bu kişinin “lir çalarken tıpkı nero gibi başını geriye atıp şarkı söylediğini” yazar. bu teatral tavırlar, olayın sıcaklığıyla beraber halkın inancını güçlendirdi.
2. vaka (ms 79?)
kendini nero ilan eden ikinci sahtekar daha çok asya bölgesinde, partların üzerine oynadı. çok iyi lir çaldığı ve sesi de çok güzel olduğu için kısa sürede çok fazla takipçi kazandı. gerçek adı terentius maximus idi. şaşırtıcı bir biçimde görünüş olarak da nero'yu andırıyordu, özellikle dönemin madeni paralarının üzerindeki nero’ya çok benziyordu. part sınırında politik bir figür haline geldi. roma senatosu durumdan haberdar olunca yine öldürülmesi için görevlendirmeler gerçekleştirdi. dönemin part imparatoru iii. artabanus durumdan haberdar olunca, roma’ya karşı kullanılmak üzere himayesi altına aldı. ancak roma'nın diplomatik ve politik baskıları sonucunda roma’ya iadesi gerçekleşti ve öldürüldü. bu sahte nero, “altın işlemeli mor bir pelerin” giyerek dolaşıyordu. mor, roma’da imparatorluk rengiydi ve yetkisiz giyilmesi ölümle cezalandırılırdı.
3. vaka (ms 88?)
buradaki sahtekarımız doğu akdeniz’de ortaya çıkıyor ve görünüş itibariyle nero’ya çok benziyor. kısa sürede kendisine destekçi topluyor ve korsanlığa başlıyor. yine partlar, bu sahtekarımıza kol kanat germeye çalışıyorlar ancak roma net bir dille bunun savaş sebebi olacağını iletince geri adım atıyorlar. aylar içerisinde roma donanması tarafından yakalanarak idam ediliyor. bu kişinin nero’ya “tüy kadar hafif ama altın gibi parlak” bir ses tonuyla benzediği kayıtlara geçmişler.
bu söylentiler son buldu mu? tabii ki hayır
orta çağ’da da nero’nun yaşadığına dair, kıyametin alametleriyle birleştirilmiş metinler yazıldı.
süryanice apokaliptik metin 7. yy'da kaleme alınmış, apokaliptisizm literatürün temel taşlarından birisiydi. (önemli kaynak) bu metnin süryanice ve yunanca versiyonlarında, nero’nun “antikrist” benzeri bir figür olarak geri döneceği anlatılır. yangın sonrasında birçok hristiyanı çarmıha germesi ve onları düşman bellemisinden mütevellit, nero büyük bir hristiyan düşmanı olarak anılır.
adso dervensis, 10. yy'da montier-en-der benedikt manastırının başrahibiydi ve kudüs’e yaptığı hac yolculuğu sırasında oldu. manastır reformları yaptığı için tarihsel bir figür olarak karşımıza çıkar. en bilinen eseri de “ortu et tempore antchristi” adlı eseridir. eser bir deccal'ın biyografisidir ve bu metinle birlikte deccalin en çok bilinen tasviri yapılmıştır. aslında günümüzde filmlere, romanlara konu olan deccal tasviri buradan gelir. orta çağ’da birçok kez kopyalandı ve tüm kıyamet geleneği üzerinde büyük bir etki yarattı. peki burada nero’nun konuyla ne ilgisi var? yazdığı bir hagiografide vahiy kitabındaki 666 sayısının nero’ya atıf olduğunu yazar ve onu kıyamet öncesi lider olarak benimser. nero redivivus’tan etkilenerek ele aldığı aşikârdır.
tüm bunların yanı sıra bazı papalık biyografilerinde, halk arasında dolaşan “eski roma imparatoru geri dönecek” söylentilerine değinilir.
biraz daha araştırılsa eminim daha fazla kaynağa erişilir.
görüldüğü gibi elvis ölmedi ve hitler aslında yaşıyor teorileri gibi çok daha sağlam teoriler vakti zamanında roma’da da dillendirilmiş ve hatta bu komplo teorileri hristiyanlığın temel korku öğelerinden birisi haline dönüşüyor.
antik roma’da agorada kulaktan kulağa yayılan söylentiler, 10. yy’da o günün önemli metinlerine yerine bırakır. 20. yy'daysa gazete ve radyolara karşılık geliyordu ve hitler yaşıyor teorilerini yaratıyordu. 21. yy'daysa değişen bir şey yok. internet ve sosyal medya ile bu tarz söylentiler çok daha hızlı ve etkili bir biçimde global hale geldiğini görüyoruz.