Rock Efsanesi Patti Smith'in Favori Kitapları
boncuk oyunu – hermann hesse
hesse'nin en ağır eseri. konu itibarıyla okuru zorladığı gibi, oldukça kalın bir roman. eğer 200 sayfa okuyabilirseniz kurtardınız demektir, en lezzetli sayfalara kavuşursunuz. bireyciliği değil de bireysel olgunluğu anlatıyor kitap. hiçbir öğreti sonsuz değil. insan içsel özgürlüğü seçmişse eğer onu kimse durduramaz. kitabı bitirince sürprizleri de var.
masumiyet ve tecrübe şarkıları – william blake
william blake'in ingiliz romantik dönemini en iyi temsil eden eserlerinden birisi, bir şiir koleksiyonudur. ayrıca sanayileşmekte olan dünyadaki insan hayatının metaforudur bu eser. iki bölümden oluşmaktadır ve ilk bölümdeki hemen her eserin ikinci bölümde karşılığı bulunur.
ilk bölüm olan "songs of innocence" bir insanın henüz teknoloji ile tanışmadığı, hayatın kötülüklerini öğrenmediği dönemini sembolize eder. "songs of experience" ise tecrübe bölümü ise insanın hayatın kötülükleri ile çarpıştığı, saflığı kaybettiği ikinci evresini temsil eder.
yükseltin tavan kirişini ustalar – j.d. salinger
iki mükemmel öyküden oluşan salinger kitabı: raise high the roof beam, carpenters and seymour: an introduction. maalesef diğer bütün öyküleri ve catcher in the rye'ın üzerine sinmiş seymour kokusu haricinde seymour hakkındaki introduction'ın devamı gelmemiştir (a perfect day for bananafish haricinde).
esirgeyen gökyüzü – paul bowles
time dergisi tarafından 1923 yılından beri, ingilizce'de yazılmış en iyi 100 kitaptan biri olarak gösterilen paul bowles eseri.
usta ile margarita – mikhail bulgakov
mihail bulgakov'un tanınmasını sağlayan, fantastik açıdan sistem eleştirisi yapan romanı. insanların ikiyüzlülüklerini, paraya, gösterişe, şatafata ve erkeklerin kadına olan düşkünlüklerini ve bu durum karşısındaki acziyetini, dönemin baskıcı yönetimini çeşitli imgelerle okuyucuya anlatır.
doğu yolculuğu – hermann hesse
benim özel olarak ilgi duyduğum "gerçek yolculuklar içine kurgulanmış içsel yolculuk" temasına sahip metinlerin en kısalarından ve başarılı olanlarından biri. türünün başarılı diğer örneklerinden simyacı ve yine hesse'nin siddartha'sı herkesin bildiği ve gönüllere taht kurmuş diğer öykülerdi.
bu içsel yolculuk teması dante'nin ilahi komedyası'da şiirsellikle işlenmiş ve aslında dünya mitolojilerindeki kahramanların yolculuklarının da temelini oluşturmuştur.
karanlığın kalbi – joseph conrad
colonialism ve etik üzerine yazılmış bir roman.
colonialism'in medeniyet ışığından yoksun kalmış karanlık bölgelere ışık götürme idealinin gerçekte nasıl maddi çıkar elde etme noktasından öteye geçemediğini gösterir.
ayrıca, insanın kendisini baskı altında tutan toplumsal kurallardan ve kendisini tanımlamasını sağlayan toplumsal normlardan uzak kaldığında neler yağabileceğinden bahseder. (bkz: kurtz) insanın yüreğindeki karanlık, insan karanlığın yüreğine gittiğinde ortaya çıkar.
moby dick – herman melville
amerikan yazar herman meville tarafından yazılan amerika'da ve tüm dünya edebiyatına ses getirmiş bir hayli uzun roman. kitabın açılış cümlesi kitabın kendisi kadar ünlüdür. (bkz: call me ishmael). kaptan ahab ve mürettebatının moby dick’i alt etme serüvenini anlatır melville. bir balina avı sırasında bacağını kaybeden kaptan ahab’ın tek amacı intikam almaktır ve bu amaç doğrultusunda gözünü karartmıştır. moby dick direkt olarak doğanın sembolüdür. bir insanoğlunun doğayı alt etme isteği ustaca işlenmiştir ve tabii ki moby dick kaptan ahab’ı derin ve lacivert sularına gömmüştür. çünkü doğa her zaman insandan üstündür. doğa en büyük öğretmendir.
billy budd - herman melville
amerikalı sağlam yazar herman melville'in kısa ama kısalığının aksine oldukça çarpıcı, düşündürücü ve bir o kadar üzücü kitabı.
yazılmış en iyi kısa romanlardan biri olan ve aynı adlı ana karakterin denizler üzerinde ve tayfa arasında yaşadıklarını içeren bu romanda kötülük karşısında masumiyeti korumanın ve masumiyetin kötülük söz konusu olduğunda dişini gösteremediği gösterilir bizlere. bizler de kitabı okurken bu acımasızlığın önüne geçemez ve hüzünlü sona doğru savrulup gitmekten başka bir şey yapamayız.
vahşi oğlanlar – william burroughs
bugüne kadar okuduğum en sert romanlardan biri, bu yüzden belki de bu kadar çekici.
bütün üyeleri eşcinsel oğlanlardan oluşan bir çetenin bütün tahakküm güçlerinden intikamını en pis şekilde almasını anlatan, saykodeliklerin halüsinatif etkisiyle kutsanmış muazzam bir homoerotica. defalarca okumuş olmama rağmen ne zaman tekrar okusam yeniden avuçlarının içine alıyor beni. çok yaşa burroughs, hayal gücünün ateşlediği fitillere selam olsun!
uluma - allen ginsberg
howl şu anda amerika'nın en çok okunmuş ve de okunan şiir kitabıdır. üstad allen ginsberg'in toplu şiirlerinin basımı da baskı sayısının çokluğu ve de alınan paranın müthişliği nedeniyle zamanında çok konuşulmuştur.
cehennemde bir mevsim – arthur rimbaud
rimbaud'nun 1873 nisan'ında yani verlaine ile ilişkisinin kötüleştiği bir dönemde başlayıp, ağustosta kesin olarak ayrılmalarının ardından bitirdiği ve kendisinin bastırdığı tek kitap. derin acıları, umutsuzlukları, istediği gibi bir şair olamamış olduğunu düşündüğünden yaşadığı hayal kırıklıklarını anlatır bu kitapta, ama umuttan da bahseder ve mauvais sang da olduğu gibi kendiyle de dalga geçer.
illuminations – arthur rimbaud
arthur rimbaud'nun enfes eseri. gece okunmalıdır bu sembolist, duygularla işlenmiş dizeler. en çok gece keyif alınır.
coriolanus – william shakespeare
shakespeare'in en iyi tragedyalarından biridir, ismini romalı komutan caius martius coriolanus'tan alır. halkını sevmeyen "kibiri kahramanlığına denk" komutan, volsk şehri corioli'yi fethettikten sonra coriolanus (corioli fatihi) adını alır ve olaylar gelişir...
mutlu prens - oscar wilde
temiz ve naif bir öyküdür mutlu prens. oscar wilde, kendini feda etmenin erdemine vurgu yapmıştır bu öyküsünde. mükafatı hikayenin sonunda vermiştir ancak prens'in yaptığı bir menfaat ve çıkar değildir. onun ızdırabı çaresizlik karşısında kıvranan insanlara yardımdır. gördüğü sefalet onu içten içe kemirmektedir.
prens kendini somutlaştıran, eşyalaştıran her şeyi bırakmış, onlardan vazgeçmiştir.
"diriler hep altının onları mutlu edeceğini düşünürler."
yanardağın altında – malcolm lowry
ilk olarak 1947 yılında yayımlanan bu romanı yazar 1936-1944 yılları arasında 9 sene uğraşarak yazmıştır. malcolm lowry'nin hayatıyla fazlasıyla ilintili olan bu eser, modern library'nin en iyi 100 roman listesinde 11. sırada yer almaktadır. on iki bölümden oluşan metin, tek bir günü kapsamakta, bölümleri gibi on iki saatlik zaman dilimine işaret etmektedir.
ölü canlar - nikolay gogol
dönem rusya'sını, daha doğrusu rus toplumunu resmeden gogol'un meşhur eseridir. roman kahramanı, çiçikov isimli, kurnaz, çıkarcı ve şansı tuhaf bir şekilde yaver giden bir adam üzerine kurulu. fakat romanın asıl amacı o yıllardaki rus toplumunu anlatmak ve eleştirmektir. zamanın feodal taşra yapısını, köylülerin sefaletini, taşra zenginlerinin şehir özentiliğini, roman boyunca ayrı ayrı karakterlere ayrı ayrı özellikler yükleyerek anlatmıştır. gogol'un, eserini roman değil de destan olarak tanımlaması bana tuhaf geldi. bu arada gogol, eserin ikinci cildini yazdıktan sonra yakmıştır.
huzursuzluğun kitabı – fernando pessoa
1888 yılında lizbon'da doğan ve 1935 yılında, kırk yedi yaşındayken ölen portekizli edebiyatçı fernando pessoa'nın kitabıdır. kitabın bir yerinde: "isterim ki bu kitabı okuyunca, şehvetli bir kabus görmüş gibi olun" der. ve gerçekten çarpılırsınız, ölüp dirilirsiniz okurken. ayrıca okuyucuya seslenir ve, ileriki zamanlarda ben bu dünyadan gitmişken bu kitabı okuyup beğenen, anlayan olursa işte o zaman gerçek aileme kavuşmuş olacağım gibi bir cümle söyler. gerçekten zamanının çok ötesinde yazmıştır. bu kitabı okumamış olmak büyük kayıptır.
vergilius’un ölümü – hermann broch
bir tören. varoluşsal bir tören. kendini var eden bir tören. yazılamayanı yazmaya koyulan, yüzüne çarptığı suda boğulan, ateşler içinde yanan, yandıkça yakaran bir tören.
ışıklar içinde o son ve aynı zamanda ilk ışığı arayan, hızla ve hızsız sürüklendikçe bekleyen, bekledikçe susan, sustukça bilen bir sanatçının pişmanlığının, hayatını sanata ve şiire adayan vergilius'tan hayatını bu adamanın anlamına adayan broch'a kadar, silah seslerinin ve yaşam kaygısının altında duyuluşu.
tek anlamıyla "eşsiz" bir yolculuk, öze dönük, öznel bir ayin. gücünü güçsüzlüğünden alan, dileklerle dolu mütevazi bir buyruk: yok olma, evine dönme. tüm bilinmezliklerin içinde bilinmeye gebe, öğrenilmeye mahkum olan: kendini aşmak dikey bir yolculuktur.
franny ve zooey – j.d. salinger
kardeşlerin iyi ya da kötü birbirlerini üzerinde ne etkiler bırakacağının damardan içime oturduğu bir salinger ürünü. büyüklerin küçüklere dikte ettirdiği bir ant yüzünden ömrünün bütün öğünlerini şartlanmış bir şekilde şu sözleri söylemeden yiyemeyen zooey bunu en iyi örneğini veriyor: "dört büyük andı söylemeden o lanet olası sofraya bile oturamıyorum. bunlar (seymour ve buddy'i kastediyor) bizi öyle doldurdular ki o lanet şeylerle..." dört büyük ant ise şöyle: "varlıklar sayılmayacak kadar küçük olsa da, onları korumaya andiçerim; tutkular tükenmeyecek kadar çok olsa da, onları bastırmaya andiçerim; dharma'lar ölçülemeyecek kadar çok olsa da, ona ulaşacağıma ant içerim."
bu ant içildikten sonra ne, nasıl yenirse.
swann’ın bir aşkı – marcel proust
proust'un başyapıtı kayıp zamanın izinde'nin giriş kitabı. okuması son derece zor. adam nefes almadan kayıp zamanın peşine düşmüş; kitap başlıyor ve bitmiyor (zira hikayeden ziyade detaylarla uğraşıyorsunuz). tam konsantre olmadan okunandan bir şey anlamak baya zor. uğraşmaya değer mi? kesinlikle. detaycılığı başka bir boyuta taşımış, anlatım tarzı da oldukça farklı.
mutlu ölüm – albert camus
albert camus'un gerçek hayatının izlerini taşıyan ve camus'un aşk hayatı hakkında en çok bilgiye sahip olabileceğimiz kitabı belki de. patrice mersault'un bu bağlamdaki hareketleri ve düşünceleri bizzat camus'u yansıtıyor.
tek adam - albert camus
albet camus'nün 1960'da geçirdiği araba kazası sonrasında çantasında bulunan, hayatının büyük bir kısmını anlatmaya başladığı son romanı. can yayınları tarafından kapağına camus'nün çocukken çekilmiş kasketli bir fotoğrafının koyulduğu bir baskısı yapılmıştır.
dalgalar – virginia woolf
en çok kendinizle birlikte okunası bir virginia woolf eseri.
"ah, hayallerden uyanmak! bakın, şurada şifonyer var. bu sulardan çıkayım ben. ama üstüme yığılıyor sular; iri omuzlarının arasında alıp götürüyorlar beni; döndüm; yuvarlandım; bu uzun ışıkların, bu uzun dalgaların, bu sonu gelmeyen patikaların arasında gerildim, peşimde insanlar, insanlar."
big sur - jack kerouac
jack kerouac'ın beat efsanesi imajını kırdığı kitap. herkes onu 25 yaşında otostopla amerika'yı gezen beat'lerin kralı zannederken, o kırkına merdiven dayamış, trenle san fransisco'ya giden yorgun bir adam olduğunu anlatır. tüm bu beatnik çılgınlıklarından uzaklaşmak için, ferlinghetti'nin big sur'deki kulübesine sakin birkaç hafta geçirmeye gider. fakat asıl çılgınlık daha sonra başlayacaktır. kerouac'ın kitaptaki benliği olan duluoz'un kitap ilerledikçe ortaya çıkacak olan deliliği sürekli olarak foreshadow edilir, okuyucu tetikte tutulur. kerouac'ın en güzel kitaplarından biridir.
hırsızın günlüğü – jean genet
vakti zamanında sartre’ın methiyelerine mazhar olan jean genet’nin, kendi yaşantısından kesitler sunduğu roman. ismine aldanmamak lazım ama. daha ziyade, ateşli bir eşcinselin anılarına yer verdiği marjinal bir roman… neredeyse her cümlesini irdeleyerek okumak lazım. aksi halde, kitap sizi dışlayabiliyor. yazarın aktardığı kopuk kopuk hikayelerde, toplum tarafından yanlış kabul edilen bazı hasletlerin yüceltildiğine tanık olabiliyorsunuz. anlayacağınız, kişiye has ideallerin ve tutkuların, ahlaki normlar ne derse desin, özgürce yaşanması gerektiğinin altı çiziliyor.
katharina blum’un çiğnenen onuru – heinrich böll
bir solukta okuduğum kısacık heinrich böll kitabı.
hem türkiye'de yaşamak hem de post-truth döneminde yaşamaktan ötürü kitap bizi pek şaşırtmıyor, ancak yarattığı dejavu yine de etkiliyor. kitap, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü kavramlarına başka bir pencereden baktırıyor ve en sorgulanmaz hak ve özgürlüklerin kötü emellere -özellikle de yozlaşmış kurumların da desteğiyle- nasıl alet edilebildiğini gösteriyor.
buz - anna kavan
okuduktan sonra kendimi uzun bir süre huzursuz hissettim, sonu da biraz garip geldi. okunması tavsiye edilir mi? bilemem. ama kışın okunmaması gerektiğini biliyorum.
nadja – andre breton
garip bir biçimde çekici bir andre breton kitabı. kapıların açık olduğu o kişi olmadığınızdan çoğu yerinde kopuyorsunuz, fotoğraflardaki yerleri görmediğinizden vb. ama o genel his öylesine tanıdık ki, yakalıyor. gizemli ve çekici bir yanı olan bir kitap. yakalamasına şaşırıyorsunuz sadece.. çünkü o genel his, tüm sözcüklerin ardındaki bir çeşit genel zaman, gerçeklik sanki tanıdık...
yaşanan hikayenin anlatılandan tamamen farklı olduğunun ama gerçek bir şeyin yaşanmış olduğunun derin bilgisi ve yazmaya, hayatın gözünden düşeceğini bile bile yazmaya varmışsa yaşanan derin bir sızı olduğunu anlamanın yakınlığı... güzel bir kitap diil hayır, fazlasıyla kişiye özel. ancak yine de gerçeğe öykünüyor, yakalıyor.