Psikoloji Diplomasıyla Terapistlik Haricinde Ne Tür İşlerde ve Projelerde Çalışılabilir?
entry'e başlarken her zamanki uyarımı yapayım
bahsedeceğim tecrübeler yurtdışında geçtiği için türkiye'de aynı yollardan geçilmeyebilir ve bazı uygulama ve şekiller farklı olabilir. bu entry'i kullanmadan önce mutlaka doktorunuza danışın.
anadolu lisesini 7 yıl olarak okuyan son nesillerden biriyim. aslında lisede sayısal bölümdeydim ve o zamanlar sınıf arkadaşlarım gibi benim de en büyük hayalim bir mühendis olmak, belki bir silikon vadisi şirketinde çalışmak ve kısmetse o günlerde deli gibi oynadığımız age of empires veya red alert gibi bir oyun ortaya çıkartmaktı. talih bu ya, liseyi bitirdikten sonra üniversite okumak için soluğu silikon vadisinin dibindeki san francisco'da aldım ama bu kez ne yapmayı istediğim konusunda fikrim değişmişti.
abd'deki üniversite sistemini bilenler bilir, ilk 2 sene büyük ölçüde tarih, psikoloji, sosyoloji, biyoloji gibi genel bilim ve genel kültür dersleri alırsınız ve 3. seneye kadar bölüm seçme zorunluluğunuz yok. bu yüzden ilk 2 sene bir sürü farklı daldan ders alıp hangi bölümü seçeceğinize bu şekilde karar verebiliyorsunuz. ben de bunu yapmayı planlıyordum ama daha ilk senemin ilk döneminde aldığım psikoloji dersi beni kendine bağlamıştı ve "ben bunu okumalıyım" dedirtmişti.
çocukluğu ansiklopedi okumayla geçen ve her türlü bilimden zevk alan biri olarak beni psikolojiye çeken şey neydi?
onu da açıklayayım da içimde kalmasın. diğer bilim dallarında deneyler belli bir şablona oturmuştur. tarihteki çeşitli psikolojik deneylerde görüldüğü üzre psikolojide deney yaparken oldukça yaratıcı olabilirsiniz ve deneyin şeklini siz belirlersiniz. zimbardo deneyi, milgram deneyi, sherif deneyi derken bu alan ilgimi çekti psikoloji okumaya karar verdim.
tamam psikoloji okuyacaktım da diplomayı aldıktan sonra ne yapacaktım? ben de psikoloji okuyan bir çok kişi gibi bir klinikte çalışmak ve bütün gün insanların dertlerini dinlemek istemiyordum. yanlış anlaşılmasın, bunu yapanlara saygım sonsuz ama bu benim için uygun bir meslek değil. düşünsene, hemen hemen her meslekte müşterilerinin bir kısmının psikolojik sorunları olabilir ama sana gelen müşterilerinin neredeyse tamamının psikolojik sorunu olduğu tek meslek budur (bir de psikiyatrist tabi ki). yani o gün bakkala gelen müşterinin psikolojisi bozuk olabilir de olmayabilir de ama psikiyatrik kliniğe gelen birinin psikolojisi büyük ihtimalle bozuktur. bu da bende olmadığından emin olduğum bir yetenek ve donanım gerektiriyor.
bu sırada bu bilimi daha iyi öğrenebilmek için 2'sı kendi okulumda olmak üzere 3 hocanın yanında asistanlığa başladım ve çeşitli deneylerde görev aldım. mesela bu deneylerden biri ırkçılık hakkındaydı. bu sırada google'da çalışan ve hobi olarak ders anlatan bir hocanın dersine girdim. hocanın alanı endüstriyel-örgütsel psikolojiydi, yani kısacak işyeri psikolojisi. bu oldukça ilginç gelmişti ve bu konuyu biraz daha araştırmaya karar verdim. mezun olduktan sonra da master+doktora ikilisini yapmak üzere bu konuyu seçtim. bu arada yurtdışında master/doktora yapabilmek için en önemli kriterlerden biri lisans eğitiminiz süresince bir hocanın yanında asistanlık yaparak araştırma ve deney yöntemleri konusunda az da olsa tecrübe sahibi olmanız geliyor.
peki bu işyeri psikologları ne işe yarıyor?
neyle beslenip nereye sıçıyorlar? işte entry'nin geri kalanında çalıştığım mesleklerden örnekler vererek, üstelik şirket isimlerini bile ifşa ederek bunları anlatacağım. yazının bundan sonraki bölümünde endüstriyel-örgütsel psikoloji yerine kısaca i/o (industrial/organizational) ifadesini kullanacağım.
doktora döneminde michigan'da küçük bir kasabada okuyordum ve etrafta pek büyük bir şirket yoktu. normalde i/o bölümünde master veya doktora yapan öğrencilerin büyük şirketlerde veya danışmanlık şirketlerinde staj yapması ve tecrübe kazanması bekleniyor. bizim yakınımızda bu tür bir şirket olmadığı için okuduğum okulda mevcut olan mba programı kendi danışmanlık şirketini kurmuştu. bu şirketteki hocalardan birinden ders aldığım için bazı bağlantılarım vardı ve bu şirketle beraber tecrübe kazanmak için yerel şirketlere ücretsiz olarak danışmanlık yapmaya başladım. bu da benim "stajım" olacaktı. en başta mobilyacı zinciri gibi ufak şirketlere danışmanlık yaparken daha sonra michigan'ın en büyük şirketlerinden olan ford'a proje yapmaya başlamıştık. o dönemde proje yaptığımız şirketler arasında yine merkezi michigan'da olan domino's pizza ve dünya'nın en büyük kimya şirketlerinden dow chemical vardı.
aslında bu şirketler için yaptığımız projeler gayet basitti. örneğin şirketlerden biri ise eleman alırken kullandığı kişilik ve zeka testlerini gözden geçirmemizi istedi. biz de bazı istatistiksel analizler yaparak bu testlerin ise yarayıp yaramadığını ortaya çıkartmaya çalıştık. örneğin bir zeka testinin ise yarıyor olabilmesi için o zeka testinden yüksek not alıp işe alınan kişilerin ise alındıktan sonra testte düşük not alanlara göre daha yüksek performans göstermesi gerekir, yani zeka ile performans arasında korelasyon olması gerekir. işte projelerimizden birinde bunun olup olmadığına bakıyorduk. yapılan testlerden yüksek puan alanların daha kısa süre içinde terfi kazandığını gördüğümüzde testin ise yaradığını görmüştük. yine i/o'nun uzmanlık alanına giren şirket içi takım çalışmaları ve şirket içi liderlik gelişimi gibi bazı konularda çalışmalarımız oldu. bazı sınıf arkadaşlarım buradan elde ettikleri verileri doktora tezlerinde kullanma şansı edindiler.
okuldan aldığım asistanlık ve bursları saymazsak burada bedavaya çalışmıştım ama burada öğrendiklerim ve yaptığım projeler sayesinde daha iş hayatına atılmadan cv kabarmaya başlamıştı. bundan sonra teksas'ta ufak bir şirkete geçtim. şirketin adı peopleanswers şeklindeydi ve 50 kadar çalışanı vardı. bu ufak bir danışmanlık şirketiydi ve büyük şirketlere eleman alımı öncesi yapılan testler ve mülakatlar konusunda danışmanlık hizmeti veriyordu. yine müşterilerimiz çeşit çeşitti. müşterilerimizden biri 4-5 restoranttan oluşan bir aile şirketiyken en büyük müşterilerimizden birisi adidas'ti. bir şirkette çalışıp başka şirketlere danışmanlık hizmeti vermeye "dış danışmanlık" adı veriliyor. yani ilk iki isim de dış danışmanlık şeklindeydi.
bunun iyi ve kötü taraflarını anlatayım
önce iyi taraflar
1) her ay farklı bir proje üzerinde çalıştığınız için bayma ihtimali düşük
2) her hafta farklı bir müşteriyle çalıştığınız için sürekli yeni yerler görüp yeni yüzlerle tanışıyorsunuz
3) sürekli farklı sektörlerl çalıştığınız için çeşitli sektörlerle ilgili bilgi kazanıyorsunuz zira yukarda bahsettiğim gibi müşterilerimiz arasında restorant da vardı kurumsal şirketler de vardı
4) bedavaya dünyayı geziyorsunuz
5) projeler arası tatil yapma şansı var.
bir de kötü tarafları anlatayım
1) her yeni müşteriye gidişte sanki ise alım mülakatına gidilmiş gibi oluyor ve bu stresli (dur bu son cümle olmadı, sanki eskortluk yapıyormuşum gibi oldu)
2) bazı müşteriler manyak çıkabiliyor
3) sürekli kendinizi güncellemeniz ve bilgilerinizi tazelemeniz gerekiyor
4) sürekli seyahat etmek en başta güzel olsa da yorucu olmaya başlıyor
5) sürekli kiralık katil gibi başkaları için çalıştığınız için kendinizi bir yere bağlı hissetmiyorsunuz.
burada yaptığım bazı projelere gelince büyük ölçüde ise alımlarda yapılan testleri hazırladım, bu testleri düzenledim, testlerin yasal olarak uygun olup olmadığını inceledim (bu konu çok uzun), mülakat soruları hazırladım, mülakat soruları konusunda sunumlar yaptım, şirket içi anketler konusunda bazı çalışmalar yaptım. mesela giyim mağaza zinciri olan bir müşterimiz yaptığımız zeka ve kişilik testlerini satın aldı ve bu testleri kullanmaya başladı. şirket bir kişi testte ne skor alırsa alsın onları mülakata çağırıp işe alıyordu. 2 sene sonra bize gelip "testten yüksek puan alanları da düşük puan alanları da ise aldık ama sonunda yüksek puan alanların %80'i hala bizimle beraberken düşük puan alanların yarısı işten ayrıldı. testiniz gerçekten ise yarıyormuş" dedi. adamlar sırf testin ise yarayıp yaramadığını anlamak için 2 sene boyunca deney yapmışlar.
bu şekilde danışmanlık yapınca müşterileriniz büyük şirketlerin insan kaynakları departmanı oluyor. bazen insan kaynaklarının vp'siyle muhattap oluyorsunuz bazen de alt düzey müdürlerle muhattap oluyorsunuz. karşınızdaki kişi çoğu zaman teknik konularda çok bilgili olmadığı için yaptığınız işin önemli bir kısmı da eğitim-öğretim şeklinde oluyor. yani iş sorumluluklarınız arasında insan kaynaklarını eğitmek ve çeşitli konularda seminerler vermek de geliyor. neyse bizim şirket 50 kişiyken bir anda büyüdü ve 200 kişiye ulaştı. müşterilerimiz olan şirket sayısı da bir anda 100'den 500'e fırladı. bu da birilerinin dikkatini çekmiş olacak ki henüz start-up seviyesinde olan şirketimizi infor adında çok uluslu bir şirket 200 milyon dolara satın aldı. tabi bu paradan benim payıma düşen sıfır dolar oldu ama şirketimizin sahibi ihya oldu.
bundan sonra ben de "ulan 4 yıldır buradayım, bari yeni bir şeyler bakayım" dedim ve birkaç yere iş başvurusunda bulundum. her türk gibi ben de iş makinalarını izlemeyi sevdiğim için dünya'nın en büyük iş makinası şirketi caterpillar (cat) bana ulaştığında epeyce sevinmiştim. caterpillar'ın o dönemde 130 bin çalışanı, 55 milyar dolar cirosu vardı ve şirket dünya'daki 200'e yakın ülkede iş yapıyordu. buna rağmen şirketin bünyesinde hiç işyeri psikoloğu yoktu. benimle beraber ise bir kişiyi daha alacaklardı ve koskoca şirkette işyeri psikoloğu gerektiren tüm işlere ikimiz bakacaktık. şöyle söyleyeyim, normalde bu tür büyüklükteki şirketlerde psikologlardan oluşan 10-15 kişilik takımlar oluyor. yani o büyüklükte bir şirkette hiç psikolog olmaması oldukça şaşırticiydi. aslında caterpillar'da çalışmayı kabul etmemin en büyük sebebi büyük şehir yaşantısından kaçmaktı. caterpillar'ın ana üssü etrafı tarlalarla çevrili 150 bin nüfuslu bir kasabadaydı ve ben bu kasabanın da 20 km dışında kalan bir köyde yaşamaya başlamıştım. neyse, konuya dönelim.
yukarda "dış danışmanlık" diye bir terimden bahsettim ya. şimdi yeni bir terim tanıtacağım: "iç danışmanlık"
bunun anlamı şudur: bir şirketin bünyesinde çalışarak sadece o şirkete danışmanlık yapmak. yani tek müşteriniz o şirket oluyor. genelde devlet kurumları ve uluslararası kurumsal şirketler bu modeli çoklukla kullanmaktadır. peki adamlar beni niye ise aldılar? tam o sene şirket tarihinde ilk kez ise eleman alırken çeşitli kişilik ve zeka testleri kullanmak istiyordu. bu konuda benim daha önce çalıştığıma benzer (ama farklı) bir danışmanlık şirketiyle anlaşılmıştı ama şirket içinde kimse bu konuda uzman olmadığı için danışmanların projesini organize etmek ve şirketin geri kalanına projeyi bilale anlatır gibi anlatmak gerekiyordu.
bazen bana özelden soranlar oluyor: "entry'lerinde bazen uzun uzun anlattığın konuları bilal'e anlatır gibi basit bir şekilde anlatmayı nereden öğrendin" diye. işte bunu bu meslekte öğrendim. bir yandan şirketin yukarda bahsettiğim projesine yardımcı olurken bir yandan da şirket içi anketler ve benzeri bazı konularda da projeler yürütüyordum. en son 30 farklı dile tercüme edilip şirketin tüm çalışanlarına verilen bir anketi iki kişi yönetmeye başlamıştık.
şimdi de iç danışmanlığın iyi ve kötü taraflarını anlatayım
önce iyi tarafları: 1) benim gibi insan kaynakları departmanında çalışıyorsanız çalışma saatleriniz çok rahat olacaktır, 2) çok uluslu bir şirkette çalışıyorsanız yine dünya'yı gezersiniz ama dış danışmanlıktaki kadar yoğun bir gezi trafiğiniz olmaz. dış danışmanlıkta kuşana ve bıkana kadar gezersiniz ama iç danışmanlıkta bu biraz daha tadında bırakılmıştır. 3) iç danışmanlıkta müşterileriniz hep aynı kişiler olacağı için hem onlar size aşina olur hem siz onlara aşina olursunuz. böylece sürekli yeni insanlar tanıma derdinden kurtulursunuz. 4) iç danışman olduğunuzda şirketin kültürü, güçlü ve zayıf yönlerini iyice öğrenme şansınız olur ve bunu her projede yeniden öğrenme gibi bir derdiniz olmaz. 5) bir süre sonra şirket içinde yükselip danışmanlıktan yöneticiliğe yükselme şansınız olacaktır. 6) özellikle kurumsal bir firmada çalışıyorsanız tatilleriniz ve izinleriniz çok daha düzenli olur. 7) haftasonları aşırı acil bir durum olmadığı sürece çalışmazsınız ki benim başıma hiç gelmedi.
şimdi kötü yanlarına gelelim. 1) şirkette biri size takarsa dış danışmanlıkta olduğu gibi proje değiştirip ondan kurtulamıyorsunuz ama bu tüm mesleklerde var. 2) bir şirkette ve sektörde uzmanlaşırsınız ama diğer şirket ve sektörler hakkında pek bilgi sahibi olamazsınız. 3) bazen dışardan gelen kıyaklı danışmanlarla beraber çalışmanız gerekir. kıyaklı diyorum çünkü bazen ceo veya hr vp'sinin ise aldığı ve şirket içindeki danışmanlardan bile daha çok güvendiği danışmanlar oluyor ve onlarla ortak çalışmanız gerekebiliyor. 4) bazı şirketlerde kriz zamanları ilk işten çıkartılanlar iç danışmanlar olabiliyor. 5) özellikle kurumsal şirketlerde bol bol bürokrasi ve şirket içi rekabet ortamıyla mücadele etmeniz gerekebiliyor. benim gibi bu tür şeyleri ve kariyer hedeflerini sıklemeyen biriyseniz bu sizi pek rahatsız etmez.
caterpillar'da 1 sene kaldıktan sonra bu kez intel'e geçtim. dürüst olmak gerekirse intel bana iş teklifi yaptığında caterpillar'da aldığım paranın çok az daha üstünü teklif etmişti ve aradaki fark 3 bin km uzağa taşınmaya değmeyecek gibiydi ama işin ucunda oregon gibi abd'deki en sevdiğim eyalete taşınma şansı olduğu için bu teklifi havada kabul ettim. bana "oregon'a taşınacaksın maaşın yarı yarıya düşecek" deseler yine kabul ederdim. burada yine ufak bir köye taşındım ve köy hayatını devam ettirme kararı aldım. caterpillar'ın koyu ile intel'in köyü biraz farklı. caterpillar'ın koyu interstellar filmindeki gibi mısır tarlalarıyla doluydu ve intel'in köyü ormanlarla dolu.
neyse, konuya dönelim. şu anki işim hayatımda yaptığım işler arasında en sevdiğim meslek
bunun sebebini açıklamak gerekirse intel'de üzerinde çalıştığım projelerden bahsedeyim. şirkete ilk geldiğimde benim pozisyonumun her ne kadar özel sektörde olsa da akademik bir pozisyon olduğu söylendi. buna göre aynı bir akademisyen gibi kendi projelerimi üretecektim ve akademik araştırmalar yapıp bulguları yöneticilerle paylaşacaktım. şirketin halihazırda beraber çalıştığı bir çok akademisyen vardı ve onlardan da yardım alacaktım. araştırmak istediğim konuları da kendim seçecektim. ilk araştırma konularımdan biri tatil zamanlarının çalışanların moraline olan etkisi oldu. ikinci projem şirkette çalışan çeşitli etnik gruplara yapılan ve 17 bin kişinin katılım gösterdiği bir anketti. burada şirket içindeki beyazların, siyahilerin, latinlerin, asyalıların, kadınların ve çeşitli azınlık grupların şirketteki deneyimleri arasında farklılık olup olmadığını araştırdık.
bir başka araştırmada çalışma saatleriyle verimlilik ve işten duyulan memnuniyet arasındaki ilişkiye baktık. yine başka bir araştırmada şirketten hisse alan çalışanlarla hisse almayanları ve hisse alanlar içinde de hisse miktarını karşılaştırdık ve hisse alımıyla iş memnuniyeti arasında ilişki olup olmadığını saptamaya çalıştık. mesela bir başka araştırmada sürekli müdür değiştiren veya sürekli takım değiştiren kişilerin iş memnuniyeti seviyelerine baktık. şu anda devam eden bir projede 120 bin çalışan 12 bin müdüre 20 farklı kategoride puan veriyor ve bu puanları performans, maaş gibi bir çok veriyle karşılaştırıyoruz. gelecek ay başlayacak bir projede bir takımda izole olanara bakacağız. mesela 7 erkek 1 kadından oluşan bir takımda kadın çalışan izole olabiliyor veya 7 beyaz 1 siyahiden oluşan bir takımda siyahi olan izole olabiliyor. işte bunun psikolojik etkilerini araştıracağız. daha bunun gibi bir çok projemiz var.
gelecek seneyle ilgili en çok iple çektiğim projelerden biri evden çalışan (home office) kişilerle her gün ofise gidip gelenlerin iş memnuniyeti ve verimlilik açısından karşılaştırılması. aslında bu biraz daha komplike çünkü intel'de bazı çalışanların hiçbir zaman evden çalışmasına izin verilmezken bazıları haftada 1 gün, bazıları haftada 2 gün, bazıları da bütün hafta boyunca evden çalışabiliyor. yani en başta bu 4 kategori arasında fark olup olmadığına baktıktan sonra hangi kategorinin en iyisi olduğunu belirlememiz gerekecek. şirketin avukatları izin verirse bu araştırmaların sonuçlarını çeşitli konferans ve makalelerde yayınlamayı da düşünüyoruz. geçen sene takımımızın diversity (çeşitlilik) üzerine yaptığı bir çalışma wall street journal'de yer bulmuştu.
işte psikoloji diplomasıyla yapılabilen bazı işler bunlardır
bunun dışında çalıştığım şirketin pazarlama/marketing bölümünde de çok sayıda psikolog çalışıyor. bir psikoloğun diplomasiyla yapabileceği o kadar farklı iş var ki çevremde psikoloji diplomasi olup da klilik ortamlarda terapistlik yapanların oranı %10 filan. tabi yukarda bahsettiğim işleri yapabilmek için daha çok master/doktora gerekebiliyor ama bunun faydaları da çokça olacaktır.
bunun dışında psikolojide diplomasi olup çeşitli alanlarda çalışan insanlar tanıyorum. fikir vermesi açısından örnek vermek gerekirse bir tanıdığım hapishanede çalışıyor ve suçluların psikolojik olarak rehabilitasyonu ve onları suça iten şeyleri araştırıyor. bir başka tanıdığım psikolog da çocukların çeşitli dilleri öğrenmesi konusunda araştırmalar yapıyor. özellikle üniversite veya araştırma kurumlarında çalışırsanız yapabileceğiniz araştırma çeşitleri neredeyse sınırsız. zaten yıllar önce alan olarak psikolojiyi seçmemin en büyük sebebi de buydu.