FELSEFE 5 Nisan 2018
155b OKUNMA     1090 PAYLAŞIM

Platon, Ünlü "Geometri Bilmeyen Giremez" Uyarısıyla Aslında Ne Anlatmak İstiyordu?

Antik Yunan filozofu Platon'un, öğrencileri ile matematik, doğa bilimleri ve yöntem biçimleri konuştuğu üniversitesi Akademia'nın girişindeki dünyaca ünlü uyarı, felsefi olarak belli bir arka plana sahip.

heidegger, die frage nach dem ding (what is a thing/şey nedir) adlı eserinde bu lafı son derece farklı ve orijinal bir biçimde yorumlamaktadır. kapıda asılı duran yazı şunu söylemektedir: ageometretos medeis eisito! yani, matematiksel olanı kavramamış olan giremez.

matematiksel olanı kavramış olmak neyi kavramış olmaktır peki?

düşünürümüz, bu sorunun yanıtını verirken de, pek çok soruyu yanıtlarken olduğu gibi eski yunan'a gidiyor ve sözcüklerin kökenine inmeyi (etimoloji) tercih ediyor. öncelikle, kendi duruşunu açık kılmak amacıyla, modern bilimle antik/ortaçağ bilimi arasındaki farkı birinin olgusal, diğerinin kavramsal olması ile açıklayan bakış açısına karşı olduğunu belirtiyor. diyor ki, kendi meşrebince antik/ortaçağ bilimi ne denli olgusallığı baz almışsa, modern bilim de kavramları temel almaktadır. kavramlardan kurtulma ve salt olgusallığa yaslanma idealini tavana vurduran pozitivistler haricinde, bu iki bilim pratiğini birbirlerinden ayırt etmemize olanak sağlayacak büyük bir farktan bahseden de yok gibidir. farklılığa neden olan temel unsur, yunanlılar'ın matematiğe atfetmiş oldukları anlamın modern biliminkinden başka olmasında aranmalıdır.

Martin Heidegger

eski yunan'da ta mathemata öğrenilebilir ya da öğretilebilir olan anlamlarına gelmektedir. manthanein sözcüğü öğrenmek, mathesis sözcüğü ise çalışma (öğrenme) ve öğreti anlamlarında kullanılmaktadır. heidegger'e göre grekler, öğrenme ve öğretmenin temelde bir ve aynı şey olduğunu kavramış olan insan topluluğunu meydana getirmektedirler. socrates iyi bir öğretmendir, zira öğretmesi esnasında en iyi öğrenen odur. iyi bir öğretmen öğrenciden, daha iyi öğrenmesi ve öğrenmeyi daha sahih bir tavırla arzuluyor olması bakımından ayrılır. tuhaf olan şudur ki, ta mathemata, halihazırda biliyor olduğumuz şeylere karşılık gelmektedir. zaten biliyor olduğumuz şeyi öğrenmeye, bilmeye çalışmak anlamlı mıdır? heidegger, bu soruya karşılık eski yunan'ın "evet" cevabını vermiş olduğunu düşünür.

matematiksel olan, yani öğrenilebilir olan sayılardır. biz bugün matematiksel olanın özünde sayıları görmeye meyilliyizdir. ama eski yunanlı sayıları matematiksel olan olarak kavramaya yatkındır. yani sayılar matematikseldir (matematiksel olan sayısal olan değildir); bu anlamda da zaten biliniyorken öğrenilebilir olmaya devam ederler. gözlemlenebilir dünyada yer alan hiçbir varlık, bize üçün ne olduğu hakkında bir fikir veremez.


zaten biliniyor olanın öğrenilmesine yönelik heveskârlık, bilindiği düşünülenin o bilgi çerçevesinde tüketilmiş olduğuna ilişkin inancın kapı dışarı edilmesi, doxa'nın devre dışı bırakılması anlamına gelmektedir.

platon'un yapmaya çalıştığı, bugün bizim anladığımız anlamda belli bir alanın (geometrinin) bilgisine sahip insanları içeri buyur edip bu konuda fikri olmayanların suratına kapıyı kapatmak değil; iyi bildiği şeyleri bile tekrar tekrar gözden geçirmeye hazır olanları kanatları altına alacağını ifşa etmekten ibarettir.

şeylere ilişkin bilginin tek bir netice verir türden, tüketilebilir bir bilgi olduğunu söylemek, sayısalın matematikselliğini görmezden gelip matematiğin sayısallığını vurgulamak anlamına gelir. bilgi-edinme, şeylerle karşılaşmanın yollarından biridir. bu karşılaşmanın sonuçlarını, karşılaşmayı yaşayan öznenin o anki koşullarından bağımsızmış gibi görüp de şeylerin kendilerine birer nitelik olarak atfedenlerin dünyası eninde sonunda tükenmeye yüz tutacak bir doksalar dünyası olmaya yazgılıdır. düşünce bilineni öğrenmeyi öğrendikçe yaratıcılık devreye girecek, insanın dünyada oluşu daha renkli ve anlamlı hale gelecektir. böyle olmasa bile, zaten bilinene tutunmakta ısrar eden bir bağnazlığı sopayla dürtüp rahatsız etmekte hiç ama hiçbir sakınca yoktur.

platon'un akademisinin kapısına asılı yazı kısaca şudur:

"zaten bilenler dışarı, zaten bildiğini hala merak edenler içeri."

Bu içerikler de ilginizi çekebilir