Picasso'nun Başarılı Sanat Hayatının ve Yaşamının Dönem Dönem İncelemesi
1895-1905 arası dönem
“resim gerçekliğin kendisini parçalara ayırdığı dramatik bir eylemdir.”
1895 yılında picasso henüz 14 yaşındayken ilk önemli tuval çalışmaları olan “the barefoot girl” ve “man with a cap” resmetmişti(picasso’nun babası bir geleneksel sanatı benimseyen resim öğretmenlerinden biriydi ve picasso babası için bu iki resmi hayatının sonuna kadar saklamıştır).
picasso o zamanlar babası jose ruiz’in de profesör olduğu school of fine art la coruna’da öğrenciydi.ne yazık ki aynı yıl 7 yaşındaki kardeşini difteri hastalığında kaybedince hem kendisinin hem ailesinin psikolojisinin bozulması üzerine barcelona’ya taşınmışlardı.burada okumaya başladığı sanat okulunda ileri sınıfta okuması için babası okul yönetimini ikna etmişti ve picasso 1896 yılında; juan-eduardo cirlot'un “ispanyol resim tarihinin en büyüklerinden biri şüphesiz” dediği dinç ve dramatik bir portre olan “pepa teyze’nin portresi” resmini çizdi. 1897 yıllarında picasso’nun yeşil tonları içeren manzara resimlerinde sembolizm esintileri görüldüğü için birçok uzman tarafından picasso’nun modernizme geçiş yılları 1899-1900 yılları arası olduğu tahmin edilmektedir.
1900 yılına gelindiğinde ise picasso ilk uzun yolculuğunu paris’e giderek yapmıştır. burada kelime ve edebiyat bilgisinin gelişmesinde en büyük etkisi olan gazeteci ve şair max jacob ile tanışmıştır ve ev arkadaşı olmuşlardır. picasso orta halli bir aile çocuğuydu ve ailesinden ilk kez bu kadar uzaklaştığı deneyiminde oldukça yoksulluk içinde bir dönem geçirmiştir ki max ile ısınmak çoğu zaman yaptığı çalışmaları yaktığından bahsedilmektedir. max sabah işe gidip akşam gelip yatarken, picasso geceleri uyanık kalıp gündüzleri uyuyordu; böylelikle evde tek yatak olması probleminden kurtuluyolardı. max jacob o günleri anlatırken kendisinin her sabah kalktığında yerdeki halının tamamının picasso’nun gece yaptığı çalışmalarının kapladığından bahsetmişti; bu anı picasso’nun o yaşlarda bile ne kadar üretken bir ressam olduğunun kanıtı idi.
1901 yılları ve 1904 yılları arası ise picasso’nun “mavi dönemi” denilen barcelona ve paris arasında geçirdiği süre boyunca genelde çocuklu-anneli tablolarının yer aldığı ve ekseriyetle mavi tonlarının kullanıldığı dram yüklü çalışmalarını içeriyordu. bu mavi dönemki resimlerindeki hüzünün(yığınla dilenci ve hayat kadını çizimlerinin) sebebinin ispanyol bir arkadaşı carlos casamegas’ın intiharının bir tezahürü olduğu tahmin edilmektedir.
1904 yılının ortası ve 1905 yılının sonları arasını kapsayan döneme ise picasso’nun “gül dönemi” denir.bu dönemde sıradan insanların, sirk palyaçolarının ve akrobatlarının resimlerini turuncu ve pembenin hafif renk tonlarıyla resmetmiştir.
1906-1909 arası dönem
“tüm o fetişlere bakmaya devam ettim ve anladım ki kendim de bütün her şeye karşı ve aykırıyım.”
1906 yılınının ikinci dönemi ise yine picasso’nun gül döneminden kesitler içeren ve o zamana kadar ki dönem sanatında kendi aykırıcılığının tavan yaptığı paul gauguin'in primitivist ifadelerinden çokça esinlendiği bir dönemdir. yine aynı dönemde gosol kentine geziye giderken yolda etkilendiği iber sanatına ve katalan romanesk heykellerine ilgi duyması sebebiyle yaz aylarındaki çalışmalarında aniden karmaşıklıktan sadeleği geçtiği görülmüştür(“woman styling her hair” ve “fernande” eserleri).
bu picasso’nun aslında o zamanlarki düşüncelerinin ve sanatının son derece kaygan zeminde olduğunun kanıtlarından biridir. ayrıca bu dönemde başta amerikan sanat koleksiyonerleri cone kız kardeşlere ve italyada yaşayan ünlü gertrude stein’e birçok eserini satmış ve maddi durumunu toplarlamıştır.
getrude stein’e yaptığı portre ile birlikte picasso’nun 1907-1909 yılları arasını kapsayan yeni bir şekilcilik düzenine geçtiği “afrika dönemi” diye adlandırılan döneme geçiş yaptığını söyleyebiliriz. picasso artık kendini yeni ve yaratıcı bir dönem için hazır hissetti ve zamanının günlük standard modellerine ilgi duymayı tamamen bırakıyordu. 1907'de trocadero'daki etnografya müzesi sergisinde antik afrika sanatıyla tanışmıştı. genelleşmiş biçimleri, heykel - maskeleri ve ilkel insanın doğasından uzaklaşmadığı kuvvetleri somutlaştırmıştı. afrika heykellerindeki çentikleri pitoresk düzlemler üzerinde kaba gölgelendirmişti.o yüzden picasso’nun bu “afrika dönemi” ne ait eserlerinde çokça özensizce yapılmış gibi duran elma-gitar gibi tahta oyulması şeklinde yapılmış cisimler görülmektedir.
picasso’nun afrika dönemine ait en önemli eseri “les demoiselles d'avignon” eseridir.bu eser aynı zamanda picasso’nun gelmiş geçmiş en iyi 2 eserinden biri olarak kabul edilir. picasso’nun bu resmi bitirmesi 1 yılını almıştır ; picasso dünya tarihine de geçen bu resiminde afrikalı tanrıların vahşi deforme yüzlerini çiğ heykelcikler haline getirmiştir ve zamanının kadın bedeni güzellemelerini yerle bir ederek vücut anotomisinin mimarisini bozuk şekillerle temsil etmiştir. picasso resmi bitirdikten sonra büyük heyecanla çevresine gösterdiğinde çok olumsuz tepkiler alıp bu yenilikçi eseriyle dalga geçildiğine şahit olmuştur bu dönem hatta kendisinin uzman bir sanatçı olmasında belkide en önemli etkiye sahip “ henri matisse” tarafından da eleştirilince resmi 1916 yılına kadar piyasaya sürmediği iddia edilir.
bu tarih dilimine ait örneklerden biri; self portrait
1910-1915 arası dönem
"kübizmin temel ilkelerinden biri, gerçekliği değiştirmek oldu, gerçekte artık resimdeki nesnede değildi ."
1910 yılından sonra picasso dünyanın optik görünümünü tasvir etmek için değil, potansiyel bir gerçekliğin karmaşıklığını resim düzlemine aktarmak için çabaladı. peki bu picasso tekniği içine ne anlam ifade eder? sanatçının belli bir konuyu bir araya getirme planı gibi bir figür, bir nesne ortaya çıkarır ve bir kenar boyunca açılan basitleştirilmiş hacimlerle, yüzeyin ardışık düzlemlere bölünmesiyle ve keskin noktaların şeffaflığıyla bir ön planlama ve şematizasyon yapmasını ifade eder.
picasso’nun 1910 ve 1912 yılları arası kahverengimsi tonlarla “georges barque” sayesinde geliştirdiği yukarıda bahsettiğim teknik ile yaptığı eserleri içeren döneme “analitik kübizm” denir. picasso bu dönemki eserlerinde (“still life with chair caning” ve “guitar and bottle of bass” ve “ambroisse vollard portresi” gibi ) renk, boyutların altını çizer ve nesnenin heykel niteliğindeki özünü ortaya çıkarırdı(incelediğim kitapta bu dönemi kapsayan eserlerinde o yüzden özellikle sürekli müzik aletlerininin kartondan ve tahtadan yapılmış eserleri vardı).
picasso’nun bu eserlerine bakanların hissettiklerini stephane mallerme şöyle ifade eder: "izleyici, bir tabloyu parçalar halinde görür; her seferinde bir parça: örneğin, kafa, ancak vücut değil.. bir portrede ise gözler, burun ya da ağız değil. sonuç olarak, her şey her zaman haklıdır". çünkü picasso, şekilleri yanal yüzeylerine bölüştürüp her birini iki boyutlu yüzeyde göstermeye çalışır. yine bu nedenden portrelerindeki insanların hem profili hem de önden görünüşü görülmektedir.
1915-1924 arası dönem
“insanların bir sanatçının evrimi hakkında konuştuğunu duyduğumda, onun, birbiriyle yüz yüze gelen iki aynanın arasında durduğunu ve imgesini sonsuz sayıda yeniden ürettiğini böylece bir aynanın ardışık görüntülerini tasarladıklarını düşünüyorum. onun geçmişi ve onun geleceği olarak diğer aynanın görüntülerini onun gerçek görüntüsü gibi alırlar. hepsinin farklı düzlemlerde aynı görüntü olduğunu düşünmezler.”(picasso in marius de zayas 1923)
1915-1917 yılları arasında picasso, ara sıra bir kolaj unsuru olan bir boru, bir gitar veya bir camdan oluşan son derece geometrik ve minimalist kübist nesneleri tasvir eden bir dizi tabloya başladı. "diamods with high edges" ile de sanat tarihçisi john richardson'a "bu değerli taşlar her zaman ters ya da olumsuz olmaz" diye atıfta bulunmuştu. bu atıf şunu ifade ediyordu; picasso hayatı boyunca hiçbir zaman kendini tek bir stile ya da harekete itmedi. kübizm gelişse bile, hiçbir saflığı yoktu ve kendi tarzları için, illüzyonist, natüralist temsil tarzlarına atıfta bulunmak için vaaz edilmişti. bu yüzden picasso gerçek objeleri eserlerine entegre etti ve aynı zamanda fotoğrafçılığın bir teknik olarak modellemesinden esinlendi. ayrıca o zamanki sanatı, yüzyılın başından beri ilgi görmüştü zaten. o yüzden 1915-1924 yıllarındaki tarzı, çoğu zaman fotoğraf stüdyosu ya da yunan-roma antik çağının etkilerine referans olarak çağıralan resimlerdi. hatta, kıvrımlı çizgiler ve modelin idealleştirilmesi yoluyla, “portrait of olga in an armchair” tablosunda ve louvre'nin ingresque modeline ; aynı zamanda montrogue'deki stüdyosunda çekilen bir fotoğrafıyla da fotoğrafçılığa atıfa bulunur.
picasso sanatıyla bu kadar haşır neşirken 1918 yılında roma'da erik parade’nin düzenlendiği bir bale göstersindeki sergei diaghilev'in grubundan bir balerin olan olga khokhlova ile evlendi; biarritz yakınlarındaki balaylarını şilili sanat önderi eugenia errazuriz’in villasında geçirdiler. özellikle sanatının en yoğun dönemlerinden çıkıp son derece sosyal biri olan olga ile aşk yaşaması picasso’nun hayat düzenini değiştirmiş ve sarsmıştı. çünkü olga, picasso'yu 1920'lerde paris'te, zengin topluma, resmi akşam yemeği partilerine ve zenginliğin hayatının diğer boyutlarına tanıtmaya başlamıştı ve bu durum bir süre sonra picassoyu rahatsız etmiş; olga’nın sosyal bağlılık konusundaki ısrarı picasso'nun bohem eğilimleriyle çatışmış ve ikisi de sürekli bir çatışma bir anlaşmazlık halinde yaşamıştı.
1924-1930 arası dönem
"ben daha derin benzerlik hedefliyorum, gerçekten daha gerçek, böylece gerçeküstü oluyor."(picasso in andre wamod 1945)
picasso'nun sürrealist fazı, 1924'te perde, kostümler ve yarattığı mitolojik bir tema olan yeni bir cehennemde bir balerin ile açıldı. bu tarihteki en büyük eserleri olan "mandolin on a table” ve "the painter and his model" eserleri ile kübist ızgarayı yeni, eğrisel bir deyim haline getirdi.
bu yağımın eşiğinde kaligrafik dönüşümüne tipik olarak yeni bir bükülme dinamiği yarattı. sürrealizmin vaaz ettiği otomasyonun tuval prensibine aktarımı picasso’yu yeni bir arayışa sokmuştu.. “the kisses, the little bathers playing ball, the polymorphic acrobats” gibi eserlerde sanatçının tek çıkışlı yaratıklarının ortaya çıkışına işaret ediyordu.
1925'te sürrealist yazarı ve şair andre breton, picasso'yu revolution surrealiste'de yayınlanan le surrealisme et la peinture adlı makalesinde "bizimkilerden biri" olarak ilan etti. les demoiselles, avrupa'da aynı konuda ilk defa yeniden üretilmişti; ancak picasso, 1925'te ilk sürrealist grubu sergisinde kübist eserleri sergiledi; manifeste du surrealisme'de tanımlanan 'saf halindeki psişik otomatizm' kavramını inkar etmiştir. o zaman, kendisini duygusal olarak ifade etmek için yeni imgeler ve biçimsel sözdizimi geliştirmişti; , “1909'dan beri şiddet içeren, ruhsal korkuları ve erotizmi yaygınlaştıran ya da yücelten” sanat tarihçisi melissa mcquillan'ı yazdı. picasso'nun çalışmalarındaki bu geçiş kübizmiz mekansal ilişkilerinden haberdar olmasına rağmen, “ritüelin birleşmesi ve imgelerin terk edilmesi, demokratların ilkelciliğini ve onun sembolist çalışmasının zor psikolojik rezonanslarını hatırlatıyor” diye yazmasına sebebiyet vemiştir mcquillan’ın. gerçeküstücülük, picasso’nun cazibesini ilkelciliğe ve erotizme yeniden açmıştı artık..
kübizmin başlangıcından bu yana işine musallat olan soyutlamanın cazibesi burada daha önce benzeri görülmemiş bir güçle yeniden canlanmıştı. sanatçının, varlıklara ve onlara özgü olan işaretleri hesaba katma konusundaki kararlılığı, onun hem heykellerinde hem de resim-şifrelerinde hem de simgelerin en etkileyici dilinin bir imgeyi sentezlemesin de başrol oynamıştır.
bu tarih dilimine ait örnekler;
1930-1936 arası dönem
“eğer o aşağı indiğim tüm yollar bir harita üzerinde işaretlenmiş ve bir çizgi ile birleştirilseydi, bir boğayı(yarı insan yarı boğa) temsil etmeyecek miydi? ( picasso in antibes,hazan,1960)
1920'lerin başından itibaren, mitografik referanslar, bu türden anlatıların oluşturulması, eklemlenmesi ve pekiştirilmesi için picasso'nun operasyonel boyutunun merkezi haline gelmişti. tanrıları, insanları ve hayvanları ile birlikte, kozmozun yaratığının tarihini oluşturmaktaydı. ovid'in 1931'de resmedilen metamorfozu, yunanistan'ın arkaik dönemine ait bir geçmişe dayanan efsanelerin şiirsel bir derlemesidir. ölümsüzlük ve toplumsal cinsiyet değişiminin bu efsaneleri insanlığı dünyaya insanlara getirilen metamorfozlar için bir başlangıç noktası olarak görmektedir: “dönüşümler” - kuşlara, kanatlı böceklere, hayvanlara, bitkilere, kayalara veya taşlara, yıldızlara ve ekolara….”
bu anlamı tersine çevirmek için ovid'in şiir döngüsü "argümanının" sunduğun cümlenin resmini çizer: "formların metamorfozlarını yeni bedenlere, dünyadaki en uzak kökenlerden beri kendi zamanımdan bahsetmek istiyorum."
aslında tam tersiydi; ressamın amacı şimdiye kadar keşfedilmemiş kedilerin peşinde koşmaktı - "bedenlerin" "yeni biçimlere" dönüşmesiydi. picasso,"incedici, uyuşuk, kutsal olanı" ifade etme kapasitesine sahipti. projesini andre malraux'a şöyle anlatıyor: "yerinden oynatmak için; gözleri bacağına koymak. çelişmek için ... doğanın birçok şeyi var." tüm bunlar gösterilmek için yapılmalıdır. “ (picasso mask 1976) ..
böylece, 1930'larda, picasso’nun çalışması, bilinmeyenin, haram olanın epiphanyinin bir yeri oldu; ayrıca otomatik görüntü, somnambulizm ve teknik şans arasında bir yerde sınır edinmiş özgünlükteydi.
picasso 1930'larda “minotaur” eserinde harlequin'i ortak bir motif olarak değiştirdi ve “minotaur”u kullanması kısmen onu semboller olarak kullanan gerçeküstücülerle aynı kefeye koymuştu çoğu kişinin gözünde.
1930'lu yılların başında picasso’nun yaratıcılığının düşmeye başladığını söyleyebiliriz. özellikle dünyada artan ırkçı politikalar ve gergin atmosfer picasso’nun sanata olan motivasyonunu günden güne eritiyordu. picasso bu psikolojik olarak gergin olduğu dönemde boğa güreşlerine kafayı takmıştı. bir anda tüm insanlara karşı cephe almıştı ve herkesi vahşetin tamamlayıcı parçaları olarak görmeye başlamıştı. sanırım bu yüzdendir ki incelediğim kitapta 1930-1934 yılları arası onlarca boğa ve şiddet temalı resimler mevcuttu. bu resimler önce katledilen boğaları simgelerken devamında artık nasıl dağılmışsa picasso boğaların insanlara vahşet uyguladığı eserler resmetmeye başlanmıştı.. bu resimlerle belki kendince intikam aldırıyordu fakat sanatı “kadınlara tecavüz eden boğalar” temalı eserlere kadar götürünce çevresinden çok sert tepkiler almaya başlamıştı.. bu dönemde yine şiirler yazmaya başlayan picasso’nun dram içinde günler geçirdiği düşünülmektedir.
bu tarih dilimine ait örnekler ;
1936-1939 arası dönem
“çocuk çığlıkları, kadınların çığlıkları, kuşların çığlıkları, çiçek çığlıkları, ağaç çığlıkları ve taş çığlıkları, tuğla çığlıkları, mobilya çığlıkları, yatak çığlıkları, sandalye çığlıkları, kedilerin çığılıkları, güveç çığlıkları, kedilerin çığlıkları, insanı çıldırtan kokuların çığlıkları, boynu saran sigara dumanının çığlıkları, kazanda ve yağmurda kaynayan çığlıkların ağlaması………..”
picasso’nun da söylediği üzere picasso’nun hayatının en kötü senelerini içeren dönemdir. kendinden 30 yaş küçük metresi marie-therese bebek beklerken karısı olga onu boşamak istiyordu. picasso birkaç şiir dışında hiçbir şey üretemez hale gelmişti.. kendi hayatının bu en buhranlı dönemlerinde bir de ispanyol general sonranın diktatörü “francisco franco” nun dehşete düşüren politikaları ve seçimle gelmiş sosyalizme yakın başkana karşı söylemleri ( “elimde olsa ülkenin yarısına tekabül eden marksistlerin hepsini öldürürüm” tarzı açıklamaları) picasso’nun yaşama dair motivasyonunu da etkilemişti. picasso her ne kadar içinde direnişçi bir ruh ve sosyalist bir görüş taşısa da apolitik takılan etliye sütlüye karışmayan bir isimdi taa ki fransisco franco’nun ülkede estirdiği terör ve ateşlemelerin kendi eserlerininde yer aldığı müzeye zarar verene kadar. picasso müzedeki eserlerinin zarar gördüğünü öğrenmesinden sonra bunu kendisine bir saldırı olarak algıladığını belirtip ; cumhuriyetçilerin yanında yer alıyorum diyerek ilk defa açık bir şekilde politik görüşünü ifade etmiştir..
tam da bu zamanlarda dünya tarihine geçecek bir katliam yaşanmıştı.. bilbao’nun 30 km kadar kuzeyinde yer alan , içinde franco’ya karşılığıyla bilinen ama silahsız baskların yaşadığı (bkz: guernica) adlı küçük kentin üstünde bir alman uçağı belirmişti ve ardı ardına şehre 6 bomba bırakmıştı.. devamında yine alman ve italyan uçakları gelmiş ve o küçük savunmasız şehre binlerce bomba bırakmış kaçmaya çalışanları vurmuşlardı.. bu saldırı faşist düşüncenin dünyaya bir meydan okumasaydı tüm kuralları yerle bir edeceklerini sivil falan dinlemeden her yeri yakıp yıkacağının bir göstergesiydi.. bu saldırı kendi müttefikleri dahil birçok kişinin tepkisini almış zamanının tüm sanatçılarının protestosuna konu olmuştur.. picasso da bunlardan biriydi.. o zaman picasso’ya bir teklif gelmişti bu saldırıyı bu vahşeti resmetmesine dair.. picasso zaten buhran içinde olduğu ve üretkenlikten uzak olduğu bu dönemde bu teklifi kabul etmiş ve kendisinin ve dünya tarihinin en önemli eserlerinden biri olan guernica’yı yapmayı kafaya koymuştu..
tabii yine bu eseri yaparken bir kafede gördüğü ve bıçakla oyunlar yapan dora maar adlı kadının fotoğrafçı olmasını öğrenmesiyle onu işe almıştı.. devamında dora maar'la bir ilişkiye başlayan picasso guernica’nın yapım sürecindeki tüm anları sevgilisinin fotoğraflamasını sağlamıştı.. bu ilişki bu güzide tablonun yapım aşımasındaki picasso’nun fikirsel gelişimini ve eskizlerini fotoğraflamasınıdan dolayı sanat camiasında da önemli bir yer teşkil etmiştir. çünkü picasso guernica’yı resmederken aslında ilk başta resimdeki ölen atların karnından yunan mitolojisinde yeniden doğuşu simgeleyen uçan at sembollerini falan kullanıyormuş fakat her ne kadar iyi direnişçi ruhlu biri de olsa bu tablodan umudu silmiş yerine sadece vahşet bırakmıştır.. tablo adına tek optimist yaklaşım tablonun en tepesinde yer alan kem gözün içinde dehşetle yanan ampule(bu faşitlerin ateşini simgeliyordu) karşı uzun kollu birinin tuttuğu gaz lambasıydı(bu da toplumun güçsüzde olsa bu faşistlere kafa tuttuğunu gösteriyordu.)
1939 yılları ve sonlarında new york city'deki modern sanat müzesinde, picasso'nun tutkunu olan yönetmen alfred barr'ın, picasso'nun ana eserlerinin o zamana kadar önemli bir retrospektifini gerçekleştirdi. bu sergi, sanatçıyı aslanlaştırdı ve amerika sanatının kapsamı içinde kamusal alana yayılmasına, çağdaş sanat tarihçileri ve akademisyenleri tarafından eserinin yeniden yorumlanmasına vesile oldu.
bu tarih dilimine ait örnekler ;
1940-1945 arası dönem
“painting....is a tool of offensive and defensive war against the enemy."(picasso ,les letters françaises 1945)
2. dünya savaşı'nın ilk aylarında, avrupa'yı parçalayan drama picasso’yu çıldırtmıştı. 1940 yılının ağustos sonunda, paris'e döndü ve kurtuluşa kadar o bölgeye yerleşti ve grands-augustins'i mahvetmek için yemin ettiği söylenir o zamanlar için.
ikinci dünya savaşı sırasında picasso paris'te kalırken, almanlar şehri işgal etti. picasso'nun sanatsal tarzı nazi sanat idealine uymuyordu, bu yüzden bu süre boyunca sergilemedi. sık sık gestapo tarafından taciz edildi. dairesinde yapılan bir arama sırasında bir memur guernica tablosunun fotoğrafını gördü. "bu senin eserin mi?" alman picasso'ya sordu. “hayır sizin eseriniz”diye tarihe geçen bir yanıt verdi.
stüdyosuna geri çekilerek, resim yapmaya devam ederek, “guitar”(1942) ve “the charnel house (1944)” gibi eserler üretmeye devam etti. almanların, paris'te bronz dökümünü yasaklamasına rağmen, picasso, fransız direnişi tarafından kendisine kaçak sokulan bronz maddesini kullanmaya devam etti.
1946-1960 arası dönem
“sanatçı, gökten, yeryüzünden, kağıttan, bir örümcek ağından gelen ve her şeyden gelen duygular için bir kaptır."(picasso , cahiers d’art 1935)
1944'te paris'in kurtarılmasından sonra, 63 yaşında olan picasso, françoise gilot adında genç bir sanat öğrencisi ile romantik bir ilişki kurdu. ondan 40 yaş daha gençti. picasso, metresi dora maar'dan bıkmıştı; picasso ve gilot birlikte yaşamaya başladı. nihayet iki çocuğu vardı: 1947'de doğmuş olan claude picasso ve 1949'da doğan paloma picasso.
picasso 1949 ortalarında philadelphia sanat müzesi'nde düzenlenen 3. heykel enternasyonalinde sergilenen 250 heykeltıraştan biriydi. 1950'lerde picasso'nun üslubu bir kez daha değişti, çünkü büyük ustaların sanatının yeniden yorumlanmasını sağladı.
velazquez'in las meninas'ın resmine dayanarak bir dizi çalışma yaptı. sanatsal başarılarına ek olarak, picasso, jean cocteau'nun orpheus antlaşması'nda (1960) bir cameo da dahil olmak üzere her zaman kendisi gibi birkaç film gösterisi yaptı. 1955'te henri-georges clouzot'un yönettiği le mystère picasso (picasso'nun gizemi) filminin yapımında yardımcı oldu. chicago picasso olarak bilinen chicago'da inşa edilecek 50 metrelik (15 m) büyük bir heykel için bir maket yapmak üzere görevlendirildi. projeye büyük bir hevesle yaklaştı ve belirsiz ve biraz tartışmalı bir heykel tasarladı. (şeklin temsil ettiği şey bilinmemektedir; bir kuş, bir at, bir kadın ya da tamamen soyut bir şekil olabilir.)
incelediğim kadarıyla bu dönemde fazlaca büyük biblo tarzında kadın figürlerine yer vermiştir; sanırım bu dönem kendinden 40-45 yaş küçük kızlarla yaşadığı hızlı ve çalkantılı ilişkilerinin etkisinde kalmış.
bu tarih dilimine ait örnekler;
1960-1972 arası dönem
"benim için bir resim yıkımın toplamıdır. bir resim yap ve sonra onu yok et." (picaso,conversation avec picasso,1935)
picasso bu dönemde 1905 ten beri hem akıl hocası hem de arkadaşı olan ve 1954 sonbaharında vefat eden “henri matisse”nin resim tarihine epik bir yaklaşım ile araştırmaya ve yeniden okunması, okutulması çalışmalarına başlamıştır. picasso'nun son eserleri hayat tarzının bir karışımıydı, hayatının sonuna kadar sürekli akı içinde ifade aracıydı. tüm enerjilerini işine adayan picasso, daha cesur, eserleri daha renkli ve etkileyici bir hale geldi ve 1968'den 1971'e kadar resimlerini ve yüzlerce bakır levha gravürünü üretti. bu eserler, çoğu zaman, iktidarsız bir ihtiyarın pornografik fantezileri ya da asalını geçmiş bir sanatçının esrarengiz eserleri olarak reddedilmiştir. ancak daha sonra, picasso'nun ölümünden sonra, sanat dünyasının geri kalanı soyut dışavurumculuğuna geçtiğinde, kritik topluluk, picasso'nun geç dönemdeki yapıtlarını neo-ekspresyonizm'i önleyici olarak görmeye başladı.
bu döneme ait kendi yorumum picasso’nun hayatının keşkeleri ve pişmanlıklarını yaşadığı bilinçaltının dışa vurumuydu. tüm eşlerini aldatmış ve oldukça fazla kadına düşkün biriydi. hatta her ne kadar kadını cinsel bir obje gibi eserlerinde hep yansıttığına dair eleştirilse de tüm kadınların tüm herkesi doğurdurğu için bir yaratıcı bir tanrıça olarak nitelendirmiştir hep. işte bu dönemde de sürekli kadın ve çocuğu, aile temalı eserler resmetmiştir.. pablo picasso, 8 nisan 1973'te mougins, fransa'da pulmoner ödem ve kalp yetmezliğinden öldü. bu ölüme ait ilginç detay ise picasso’nun karısı rogue ‘nin picasso öldükten sonra geniş çaplı bir eğlence düzenlemesi ve picasso’nun çocuklarının picasso’nun cenazesine katılmasını engellemesiydi..bu öfke bir süre sonra rogue’nin 59 yaşında kafasına silahla sıkmasıyla intihar etmesiyle son bulmuştur.
bu tarih dilimine ait örnekler;
kaynaklar:
ilgilenecekler için yazının önemli bir bölümünü ( alıntı sözler , tarih dilimlerine göre ayırma ve anekdotları) "picasso's masterpieces the musee picasso paris collection" kitabından aldım. ayrıca yine yukarıya eklediğim fotoğrafları bu kitaptan çekip yükledim. yazının diğer bölümü ise yerli-yabancı siteler ve birkaç belgeselden oluşturdum.