Pek de Sağlıklı Olmayan Bir Hareket: Bir İnsanı, İlk Hatasında Hayatından Çıkarmak
bir insanı yaptığı ilk hatada hayatından çıkarmak... bunu yapan, kendisine hata yapma hakkı tanımayan insandır. önemli olan, insanlara hata yapma hakkı tanıyarak onların üzerinde gereğinden fazla baskı oluşturmamak, hatalarının sorumluluğunu da mazeret göstermeden alabilme olgunluğuna malik olabilmektir. aksi takdirde hiç kimsenin olmadığı ve talep edemeyeceği ‘’mükemmeli’’ isteme hatasına kendimiz düşmüş, hataların ikili ilişkilerde daha sağlam ve sağlıklı bağlar kurmada var olan önemini yadsımış, gerçekçi olmayan beklenti ve isteklerimizin bizi daha fazla yalnızlaştırdığını deneyimlemiş oluruz.
kısa ve açıklayıcı şekilde izah etmeye çalışacağım
bu kadar komplike konuları bir iki paragraf ile ele almak gerçekten zor.
basit bir işi yaparken dahi bazen deneme yanılma yoluyla, bazen gözden kaçırdığımız küçük bir ayrıntı sonucunda yaptığımız hatalarla işimizi nihayete ulaştırır, hangi hataları yapmamamız gerektiğini öğreniriz. basit bir tamir işinde dahi yaptığımız hatalar tamirin nasıl yapılması veya yapılmaması gerektiğini bize anlatır. eğer hata yapma ihtimalimizin olduğunu bilmemize mütekabil özensiz yaklaşım içerisine girip yaptığımız işe gereken ciddiyet ve önemi vermezsek o zaman tek hatamızda binayı havaya uçururuz. peki, bu ne demek? o kişiye verdiğin önem çerçevesinde yaklaşımına rağmen yaptığın hatalarla, düşüncesiz yaklaşımının yol açtığı hasar yaptığın hatanın maliyeti ve niteliğine göre hatanın affedilir düzeyde olup olmadığının önemi demektir.
kişiler; tanıştıklarında birbirlerini tanıma ve birbirleriyle tanışma sürecinde karşı tarafın hassasiyetleri, perspektifi, değer yargıları, hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyleri zamanla öğrenirken karşıdakinin ne durumda ne gibi şeylere nasıl tepki gösterdiğini, iyi niyetli olsa dahi, hata yaparak öğrenir ve nerede mevzilenmesi gerektiği anlayışını geliştirerek ikili ilişkide var olan ‘’sınırları’’ görür. bu nedenle, en çok sorun, kişilerin yeni tanıştığı dönemde meydana gelir. bu çatışmaları ve hataları negatif algılayıp anında kişiyi silmek sizi yüzeysel ilişkilere mahkûm edeceği gibi, kendinize asla hata yapmama misyonunu da ağır biçimde yükler. çatışmalar ve hatalar hem beklentilerinize hem sınırlara yönelik sizlere gayet net mesajlar ileterek davranışlarınızda değişim yapma fırsatı, diğer bireyin sınırlarını ihlal etmeme hususiyetinde fikirler vererek daha sağlıklı ve güçlü bağlar oluşturmanızı sağlar. o halde bu çatışmaları negatif algılamak yerine, bu çatışmaları ilişkinin veya iletişimin derinleşmesi adına olumlu yöne kanalize etme fırsatı olarak görmemiz gerekir. yapılan hatayı tolere etmek esneklik kazandırır. hataları kabul etmek ise aynı zamanda kendini geliştirmeye de yol açar. kapıyı çelişkili bilgilere çarpmak, bir savunmasızlık durumu işgal etmemizi engeller.
bu davranışın en dikkate değer faydalarından biri ilişkisel gelişmedir
kuşkularımızın sorumluluğunu üstlendiğimizde, diğer insanlarla iyi davranışın ne olduğunu bildiğimizi, şefkatli olduğumuzu ve kendimize tarafsız bakabildiğimizi iletiriz. özür dilemek aynı zamanda çatışmadan kaynaklanan stresi gidermeye yardımcı olarak yerini affetmeye bırakır. nihayetinde, başarısızlık hayatın kaçınılmaz bir yönüdür. bu gerçekle yüzleşmek, gururumuzu yenmek ve kusurlarla barışık olmak için ilk adımdır. buradan, hatalara bakış açımızı değiştirmemiz önemlidir. hataları başarısızlık olarak yorumlamak yerine, onları iyileştirme fırsatları olarak görerek, kendinize verdiğiniz değerin tek bir hataya bağlı olmadığını unutmamış oluruz. açıkçası, insanlara hata yapma şansı vermemiş olsaydım, bu kadar değerli arkadaşlıklara sahip olamazdım. önem teşkil eden hatanın niteliği ve ilişkiyi geri döndürülemez şekilde etkileyip etkilemeyeceğidir. size ihanet etmemiş, yumuşak karnınıza dokunmamış, değerlerinize ve mahremiyetinize yönelik sınırlara hep dikkat etmiş kişinin yaptığı diğer hatalar genellikle ciddiye alınmayacak niteliktedir. bu konuda dobra ve katı olduğunuz mesajını ileterek hata yapanı silerim yaklaşımında bulunursanız, bu psikolojik katılığın psikolojik zayıflıktan kaynaklandığını idrak edememiş olursunuz. bırakınız sizin için değerli olan insanlar hatalar yapsınlar ve hata yaptıkları zaman gideceğiniz korkusuyla yaşayıp korkularından dolayı sizi hayatından çıkarmasınlar. bu korkuyu aşılamak kaybetme korkusunu derinleştirir ve diğer bireyin daha fazla hata yapmasına neden olur. en baştaki tutumunuz istemediğiniz sonuçları doğuran ilk hata olmuş olur. aslında hata yapma hakkı tanımayarak ilk ve ciddi hatayı ilk başta siz yapmış olursunuz…
buradaki diğer husus ise hata yapan kişinin davranışlarının sorumluluğunu alıp almamasıyla ilgilidir. hata yapma şansı verdiğiniz kişinin hata yaptığını kabullenmesi gerekir. biraz gurur duymanın doğası gereği yanlış bir tarafı yok. sizi zor durumlarda ilerletebilir ve kişisel ve profesyonel yaşamlarımızda hepimizin çabaladığı bir özgüven düzeyi gösterir. ancak sağlıklı güven ile inatçı egoyu ayıran dar bir çizgi vardır ve yanlış tarafa düştüğünüzün başlıca göstergelerinden biri, yanıldığınızı kabul edememektir. hatalı olduğumuzu kabul etmek, başkalarına merhametli, empatik, sempatik ve iyi dinleyiciler olduğumuzu, aynı zamanda kendimiz hakkında objektif olabileceğimizi ve 'mükemmel' veya her zaman haklı olmadığımızı da gösterir.
o halde neden hatalarımızı kabullenmekte zorlanıyoruz?
insanların sonunda yaptığı şey, hatayı inkâr ederek ve kendi hatalarını sahiplenmeyi reddederek kendi imajlarını korumaktır. bu süreç, çoğumuzun egomuzu korumak için kullandığımız bilinçsiz bir savunma sistemi olan bilişsel uyumsuzluk olarak adlandırılır. insanlar, kendi hatalarının bir dereceye kadar farkında olsalar bile, hatalarını kabullenmekte zorlananlar, genellikle kusurlu görünmenin ciddi bir karakter eksikliğine işaret edeceğinden endişe duymaktadırlar. hata yapmaları kendilerini zayıf, sevimsiz ve hatta doğuştan kötü bir insanmış gibi hissetmelerine neden olabilir. ayrıca genellikle, saygılarını kaybedeceklerinden veya bir bağı yok edeceklerinden endişe etmelerine neden olan güçlü bir korku vardır.
hataları kabul etmek, başkalarının kırılganlığımızı görmesini sağlar ve hatta onları bize sevdirebilir. aynı zamanda anlamlı konuşmalara ve dolayısıyla kişisel ve ilişki gelişimine kapı açar. bu nedenle hataların sorumluluğunu üstlenmek elzemiyet teşkil eder.
peki, mazeret üretmek yerine hatalarımızın sorumluluğunu neden üstlenmeliyiz?
eylemlerimizin sorumluluğunu kabul etmek, duygusal olgunluğun bir işaretidir; öz farkındalığı ve değişebileceğimize ve daha iyisini yapmayı öğrenebileceğimize olan inancı gösterir. öte yandan, yanlış bir şey yaptıklarını düşünmeyen insanların değişmek için hiçbir nedenleri yoktur.
hatalarınıza sahip çıkmak ilişkisel olarak da önemlidir. sebep olduğumuz hasarı veya zararı onardığımızda daha güçlü, daha sağlıklı ilişkiler kurarız. aksi takdirde sorumluluğu reddetmek güveni ve iyi niyeti zedeler.
geçmişte yaşadığınız olumsuz şeyler yeni deneyimlerinizi etkilememelidir. hiç kimse sizin daha önce yaşadığınız kötü şeylerden sorumlu değildir. acılarınızı ve size bedel ödeten kişilerin yükünü bagajınızda taşıyarak size hiç zarar vermemiş birine sorumlu olmadığı şeylerden dolayı bedel ödetemezsiniz. buna hakkınız zaten yok ki. bunu yapan kişi yeni ilişkilerinde sağlıklı perspektif oluşturamadığı takdirde mutlu olamaz ve masum birine yaşanmışlıklarının sorumluluğunu yükleme haksızlığında bulunur.
ezcümle, insanlara hata yapma hakkını tanımayan kişi o kişiyi zaten sevmiyordur. hatalarının sorumluluğunu üstlenmeyen kişi ise narsisistik zedelenme yaşamama adına ilişkiyi bitiriyordur. bu iki tip insan asla sağlıklı birliktelikler yaşayamaz. bu iki tip insan da sorunu, suçu ve hatayı hep karşısında gördükleri için yalnız kalırlar.