SİNEMA 22 Mayıs 2024
9b OKUNMA     140 PAYLAŞIM

Ortamlarda Bolca Övülen Passages Filminin Açık Sözlü Bir Eleştirisi

Sinefil ortamlarda övgülere mazhar olan 2023 yapımı Fransız dramanın eksiklerini vurgulayan bir inceleme, buyrun.

passages... son yılların en iyi iki aktörü ve aktrislerinden biri oynayınca, eleştirmen ve mubi sunumunda övülünce büyük bir meraka kapıldığım ve mis gibi hüsrana uğradığım film. cidden artık tufaya gelmem, eleştirmen kanadının şişirilmiş övgülerine, z kuşağının kendi kahramanlarını yaratma çabasından kelli hunharca övgüye, puana boğduğu yapıtlara kanmamak derken, yine aynı hikayenin içine düştüm. hoş izlemeden nasıl anlayacağız zaten tüm bunları.


film çok klişe bir aşk üçgeni kuruyor

buradan işin içine karakterin biseksüel olması nüansı girince bir ton farklılaşacak sanıyor insan ister istemez filmi ki aslında film de ister istemez merkezin en önüne bu bağlamı koyuyor. daha sonra merkez duygunun, yani ilişkilerin cinsiyet tanımaksızın tipikleşmesiyle bencil, narsisist bir karakterin hikayesine dönüşmeye başlıyor. fakat burada da sözde seyirciyle mesafeli olmak, ya da bu tip duyguların dışavurumunda fazlasıyla görkemli bir melodram alanı açabilecek ilişki, insan geriliminin tasarımını kendince yenilemek maksadıyla seyirci ve yapıt arasına ördüğü mesafelilik maalesef karakterlerini bildiği karton askerlere dönüştürüyor. hiçbir derinliği olmayan, tek boyutlu, alabildiğine hoyrat ama duygusal şablonu dümdüz, donuk bir baş kahraman yaratıyor. maalesef bu filmlerin iyileri o karakterleri her zaman anıt karakter yapabilmeyi başarmış filmlerdir. bu film ise özellikle (sanki bir açıdan) z kuşağı ilişkilerinin (ve elbet günümüz ilişkilerinin) yüzeyselliğine, karmaşık duygular içinde boğulan ve seçenek deryasında kendilerine has (yani karaktere has) inceliği ve derinliği sağlayamayan, yani bir açıdan kendini de tanımayan, tanımlayamayan insanların savrulmuşluğuna parantez açmak isterken tam da eleştirisini yaptığı şeyin kendisine dönüşüyor bir film olarak. karakterlerini umursamayan, onları tam olarak tanımlayamayan, neden böyle oldukları, olabilecekleri hususunu asla eşelemeyen yani bir bakıma var oldukları durumu yok sayarak onları ve tabiatlarını gerçek kılacak olaylar bütününü kavrayıcı, kapsayıcı bir ifadeden azat ederek yanlış bir özgünlük bahşediyor.


nedeni, nasılı yok sayabilir elbet sanat yapıtı ama göz önüne koyduğu durumun kendisini bir açıdan ortadan kaldırarak (yani onun ağırlığını, genişliğini, açılıp, değişip, dönüşeceği yapıyı) o durumu izah etmeye çalışmak çolpalığına da düşmemeli eğer iyi, ayrıksı bir film olma iddiası varsa. zira bu filmin sözde cesur davrandığı sevişme sahnelerinde böyle dertleri var ama karakterlerinin içine düştüğü duygusal ateşi ve yakıcılığı izah etme noktasında (başta da tekrarladığım gibi) mesafeli olma düsturuyla ortaya koyduğu tasarım tas tamam yüzeysel ve yapay.

son yılların belki de en sansasyonel oyuncularından olan franz rogowski'nin etiketine bu tip rollerde yarattığı hevese ve isteğe bu kadar inanan ve onun ayrıksı rollerdeki becerisinin ekmeğini böyle bir aleniyetle yemeye çalışan ve öykündüğü fransız usulü aşk melodramlarını bir açıdan yenileme hevesinde olan filmin seyir başarısı da, sedası da sabun köpüğü işte. şekliyle, biçimiyle, vaad ettikleri ve sözde cesaretiyle durmaksızın kabaran ama bir üflemeyle de uçup giden eh işte bir seda. ele aldığı duyguları ifade ediş biçimine sarılışındaki o kendine hayranlığı ise duygusal ve estetik bir çolpalıktan ötesi değil maalesef.

bu arada yine çok beğendiğim ben whishaw filmin sahip olduğu tüm bu duygusal kabızlığa rağmen incelikli bir oyun vermeyi başarıp, nispeten karakterini gerçek kılmayı başarıyor yönetmenin tüm beceriksizliğine rağmen. hakkını teslim edeyim.